10 Temmuz 2011

kasabalı yönetmenler -II- sinan yeniceli



29/7/2008 
Geçen gün sevgili hemşehrim Nuri Bilge Ceylan'dan bahsetmiştik. Kendisiyle tanışamadım şimdiye değin. Ama özellikle Uzak'taki görüntülerle sinemamızın en özel yönetmenlerinden biri olarak kalacak bende.

Bugün "kasabalı yönetmenler"in ikincisinden söz edeceğim. Hikayesi Nuri Bilge Ceylan'dan çok daha etkileyici biri: Ahmet Uluçay.

Günlerden bir gün.  Kıymetli adam  Yüksel Orhan ile yürüyoruz. İstiklalde. O gün için vizyonda olan bir filmden bahsetti. "Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak". Çok beğenmişti.  Sinemanın girişine, cama  Ahmet Uluçay'la yapılan söyleşilerden birini gazeteden kesip yapıştırmışlar.  Aklımda yanlış kalmadıysa, Ahmet Uluçay kısmını sanırım   Yüksel Orhan da bilmiyordu. Yani sadece filmden konuştuğumuzu hatırlıyorum. Fakat camda gördüğüm adamın resmi de söyledikleri de beni hakikaten çarpmıştı. Neydi çarpan?


 1) Filmin adı yeniden ve yeniden zonkluyordu beynimde, bu kadar şiir film adı mı olurdu birader! 2) Fotoğraf benim çocukluğumun kasaba adamlarından biriydi; bırakalım sinema yönetmenliğini falan bizim kasabanın öğretmenleri bile daha şehirli dururdu onun yanında. Düpedüz, tütün zamanı gelinceye kadar kasaba kahvelerinde sabahtan akşama kağıt oynayan adamlardan biriydi karşımdaki. 3) Yazıyı okudukça onun bir "arif" olduğunu - belki başka bir yazıda değineceğim bu "arif" konusuna; ama öncelikle sevgili Remzi'nin,  bu konuyla ilgili yazısını dört gözle bekleyelim biraz-  yani Nazım'ın deyişiyle "kitapsız bilen"lerden olduğunu anlamıştım. Ayrıca artık zamanımızda bir "şey" için ömür harcamanın hem anlamı kalmamıştı hem de örneği.

Bütün bunlarla beraber girdim filme. Daha ilk sahnelerden itibaren sözcüklerle anlatılması hakikaten güç bir ayin içinde buldum kendimi.  Filmin görsel kalitesini mi, ancak o kasabalı çocukları oynatarak elde edilebilecek olan sahicilik duygusunu mu, seçilen o olağanüstü türkü "beyaz giyme söz olur"un delice yakışıklılığı mı artık hangisini öveceksin. Her zaman yaptığım gibi "Adam bunu nasıl yaptın" diyebiliyorum sadece.  Daha sonra defalarca izleyeceğim filmden ilk çıkışımız da tuhaftı. Yüksel Orhan bu kadar sevdiği filme en az kendisi kadar mefta birini bulmuş olmanın keyfi ve filmi önce keşfetmiş olmanın gururu içindeydi. Bense inanılmaz bir şiir yazmışım da kimseye göstermek istemiyormuşum gibi hissediyordum kendimi. Övemiyordum bile.



"Yazlar bilirim memleketime özgü
Yiğit köy delikanlılarının
İncir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları
Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan
Üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan
Diğeri kan ter içinde yayla yollarında
Mavzerinin demirini alnına dayamış
Yüreği susuzluktan bunalan
İçinden mahpushane çeşmeleri akan
Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp
Apansız silahına davranan
Nice delikanlıların figüranlık yaptığı
Yazlar bilirim memleketime özgü"                 erdem beyazit



O yaz birkaç kez daha izlendi film kâh yalnız, kâh Yüksel Orhan'la. Remzi'yle ya da Cem'le izledik mi anımsamıyorum. Ama başka bir akşam hatırlıyorum. Yine İstiklâlde. Büyüleyici bir geceye dönüşen bir akşamüstü birlikteyiz, yanlış anımsamıyorsam ben, Remzi, Yüksel Orhan, Cem, Salih ve Şero varız. Şiirlerden, edebiyattan, anarşizmden demlenmişiz, olmuşuz iyice.
Salih Bolat'tı yanlış değilsem yine . Postacı filmini anlatmıştı.
Yemek yedik bir yerde. Çıktık. Bir andan karşıdan bir adamla bir genç dikkatimi çekti . İstiklâle eni konu aykırıydılar. Takkeleri ile ve ceketleri ile İstiklalin neonlarına, ışıltılı, davetkar barlarına, her şeye yandılar. Yağmur yağıyormuş demek ki, genç olanın paçalarını çorabının içine sokmuş olduğunu anımsadığıma göre. Birazcık baktıktan sonra birden fark ettim, Ahmet Uluçay'dı adam.  Hemen koştum yanına. Gittim elini öptüm. Bir şeyler de söyleyebildim sanırım. Zor görüyor ya da hiç görmüyor gibiydi, şişe dibi gibi gözlükleri vardı. Yanındaki genç oğluymuş, İdris. Bu da inanılmazdı. İstikla Caddesinde iki kişi yürüyor. Biri gözleri zor gören ve külahlı bir köylü olan Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filminin yönetmeni Ahmet Uluçay ve diğeri onun oğlu İdris. Ve ben onları tanıyorum, gidiyorum ve konuşuyorum. Şükürler olsun bunları da yaşadım. Ayak üstü konuştuk biraz, filmden. Önceden "Türk sineması" deyince aklıma bir şey gelmediğini, yani diğer milletlerin sinemalarına ait bir imge kafamda oluşurken Türk sineması deyince oluşmadığını; ama onun filminden sonra bunun böyle olmadığını falan söylediğimi hatırlıyorum. Ellerine, yüreğine sağlık dediğimi.
Köylü ağzıyla konuşuyordu, İdris de öyle. Ama daha ilk andan itibaren adımı söyleyişinde  az rastladığım bir samimiyet hissetmiştim. Bu arada diğerleri de geldi. Zamanı olup olmadığını, bir çay içip içemeyeceğimizi falan sorduk. Kırmak istemedi sanıyorum. zaman zaman gittiğimiz bir cafe bar vardı, bir arkadaşımızın çaldığı. oraya gittik. Biralar geldi. Rakılar geldi. Sohbetler edildi. "Beyaz giyme söz olur"lar söylendi. Ahmet Abim arada bir cuşa gelip belinden silahı çıkaran ve havaya sıkan adam oldu. İdrisle ilişkileri aklımda kaldı en çok. Baba oğul gibi değil de iki insan gibiydiler, yani belli bir kategori üzerinden kurulan bir ilişki değildi. Zaten iyi ya da kötü belli bir kategori üzerinden kurulan ilişki ister istemez ötekileştirmeyi icap ettiriyor. Sigara içiyordu, içki içiyordu İdris ve Ahmet'le beraber türkü söylüyor yalnız başına küfür ediyordu. Yani her şey kıskanılacak kadar sahiciydi. Bunu söyledim Ahmet'e. Bu dünyadaki en önemli meselelerden birinin babayla oğul arasındaki ilişki olduğunu söyledi ve mutlaka bunun filmini çekeceğini. Yıllar sonra "Babam ve Oğlum"a gittim. Ben gidene kadar zaten filmle ilgili bir ağlatıcılık, bir salya sümükçülük fenomeni almış yürümüştü. Film bana pek bi yavan ve gayetle tıkız gelmişti. Ahmet abi'nin söyleyişindekini, yani baba- oğul meselesindeki önemi hemen hemen hiç kavrayamamış, sahicilik yerine şöyle yaparsak insanlar sever, burasında böyle yaparsak ağlarlar hesapçılığının çok sırıttığı bir filmdi. Baba-oğul meselesinde bir şey olduğunu anlamıştı belki Çağan Irmak ama ne olduğunu tam anlayamamış ve çok erken bir film yapmıştı.

Neyse çok keyifli bir geceydi. Daha sonra beyin ameliyatı geçirdi Ahmet Uluçay. Karpuz Kabuğu'nu çektiğinde beyninde ur varmış zaten. "Bozkırda Deniz Kabuğu" adlı bir filmi çektiğini okudum bir yerlerde. İdris çekiyormuş bu nedenle. Filmleri kadar hayatı ve sözleriyle de bir ariftir Ahmet Uluçay. Onunla yapılan söyleşileri her yerde bulabilirsiniz. Okuyun mutlaka. Lermantov'un kitabının adı gibi: Zamanımızın Bir Kahramanı...

Unutmadan, o yıllarda Siyad Ödüllerine aday gösterildi ve ödülü kazandı Karpuz Kabuğu. Ödüllerin açıklamasından sonra yaptığı konuşmayla Yılmaz Erdoğan bir daha asla adam sıfatını kazanamayacaktır bende. Kendi filmi Vizontele Tuba ödül alamayınca insana bu ne pespayelik, bu ne kıymet bilmezlik, had bilmezlik dedirten şu sözleri sarf etti:  " Zaten paraya ihtiyacı varmış, versinler adamcağıza"


Bir diğer tarihe not kabilinden düşülmesi gereken şey de  şu.

Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filminin yapım şirketi Ezel Akay'ın İFR'si (açılımı galiba İstisnai Filmler Reklamlar)dir. İFR aynı dönemde "Neredesin Firuze"yi de yapmıştır. Neredesin Firuze tabii ki büyük prodüksiyon. Öğrendiğime göre bu film için yıllarca imkan ve yapımcı aramış Ahmet Uluçay. En sonunda İFR bir el kamerası ile filmde deliyi oynayan tek profesyonel oyuncuyu verip göndermiş Ahmet'i. Film bitmiş fakat Nerdesin Firuze de aynı dönemde bittiği için Firuze'nin promosyonuna girilmiş. O yıl vizyona girmesi ve Antalya Film Festivaline katılması gereken Karpuz Kabuğundan Gemiler yapmak bir yıl gecikme ile bunları yapmış ve ardından Avrupadaki ödüller de dahil bütün ödülleri silip süpürmüş zaten. Şu anda İFRnin sanırım gururlanabildiği tek film vardır. Buna hakları var mı diyesiydim yani.

Ödülleri
  • 16. Ankara Film Festivali, Umut Veren Yeni Erkek Oyuncu, Kadir Kaymaz
  • 16. Ankara Film Festivali, Umut Veren Yeni Erkek Oyuncu, İsmail Hakkı Taslak
  • 16. Ankara Film Festivali, En İyi Kurgu, Mustafa Preşeva
  • 16. Ankara Film Festivali, En İyi Film, Ahmet Uluçay
  • 23. İstanbul Film Festivali,En İyi Film, Ahmet Uluçay
  • 26. Montpellier Film Festivali, En İyi Film, Ahmet Uluçay
  • San Sebastian Film Şenliği, Jüri Özel Ödülü, Ahmet Uluçay
  • 26. Siyad Türk Sineması Ödülleri, Umut Veren Genç Kadın Oyuncu, Boncuk Yılmaz
  • 26. Siyad Türk Sineması Ödülleri, En İyi Film, Ahmet Uluçay
  • Siyad Türk Sineması Ödülleri, En İyi Yönetmen, Ahmet Uluçay
  • Siyad Türk Sineması Ödülleri, En İyi Senaryo, Ahmet Uluçay
  • 45. Uluslararası Selanik Film Festivali, Özel Mansiyon, Ahmet Uluçay
  • Montpellier Akdeniz Filmleri Festivali, Altın Antigone ödülü
  • San Sebastian Film Festivali, İkincilik ödülü
(Film ve Ahmet Uluçay hakkında başka pek çok siteye bakılabileceği gibi


http://www.ntvmsnbc.com/news/297878.asp    adresine de bakılabilir.)


yeni filmi ve düşünceleri için http://www.e-tavsanli.com/haberler.asp?id=1515 uygundur zannımca.

Hiç yorum yok: