insanmerkezli dünya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
insanmerkezli dünya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Temmuz 2018

katırlar için başka türlü bir dünya mümkün mü?


bir katıra
ya da ata bir kırbaç
şakladığında
ya da değdiğinde mayın bir
katırın bacakları havaya savrulduğunda
gözleri sessizce izler bacaklarını
katır, yeryüzünü içine alır

bilisiz katırların dağılan parçaları
akan kanları kara kırmızı bir leke olarak
marşların ve bayrakların rağmına
duracaktır kurtuluş sabahı

ya da bir mangaya
diz çök dendiğinde
nişan al dendiğinde
ve ateş serbest
makam arabası vali ve siyah camlar
periyot tablosu kadar geçersiz
periyot tablosu kadar manasız
hiyerarşik gülümsemesinde
bir an devlet
katırlarla göz göze gelir

bir el hareketi ile
dokuz katır  idam edilmiştir

katır bir ispat biçimidir
ne kadar insan olduğumuzun
alabildiğine insan olduğumuzun

dağılan parçaları havada uçuştuktan sonra
gelip kondular tabağımıza
tam ve yarım porsiyonlar halinde
kimi gençler ve çocuklar olarak
beslemek için bizi
semirtmek için
sınırlarımızın güvenliği için
bayrağımız dalgalansın diye
okullara gidebilsinler diye çocuklarımız
öğrensinler anatomi
öğrensinler
insan nasıl insan oldu


dünyanın tüm evlerinde çekilebilsin perdeler pencerelere


katır bu
doğurur acının koyu kırmızı tarihinde
Guernica!

ağabey, anlamak için soruyorum:
katırlar için de olacak mı o başka türlü dünya ?





Pathos 1. Sayı, 2018’de yayımlanmıştır

03 Şubat 2012

hayvanlar üzerindeki deneylere hayır








"hayvanlar üzerinde yapılan deneyler işkencedir, insan hayatının kutsallığı üzerinden doğadaki her şey, her canlı üzerinde istediğimizi yapabileceğimiz görüşünden acilen uzaklaşılmalıdır.yalnızca insan ırkı için dizayn edilmiş bir dünya öteki canlılar için, ama bir süre sonra insan için de bir hapishane olacaktır"








Hayvan deneylerinin modern hayatın kaçınılmaz bir gereği olduğunu düşünüyorsanız:


• İnsan hastalıklarının sadece %2’den azı (%1.16) hayvanlarda da görülür. İnsan hastalıklarının %98’inden fazlası hayvanlarda hiçbir zaman görülmez. 
• Şu anda piyasadaki en az 50 ilaç hayvan deneylerinde hayvanlarda kanser oluşumuna sebep olmuştur. Sağlık bakanlıkları “hayvan testleri sonuçlarının önemi olmadığı” gerekçesiyle bu ilaçların satılmasına izin vermektedir. 
• Sorulan doktorların %88’i hayvanlar ve insanlar arasındaki anatomik ve fizyolojik farkların hayvan deneyleri sonuçlarını yanıltıcı hale getirmesinin son derece mümkün olduğunu ifade etmektedir. 
• Fareler, insanlar üzerinde kanserojen etki yapan maddelerin tanımlanmasında %37 oranda doğru sonuç vermektedir. Yani, yazı tura atmak daha doğru sonuçlar verecektir. 
• Hayvan deneylerine göre limon suyu öldürücü bir zehir iken, arsenik, baldıran zehiri ve botulin (botoks) güvenli maddelerdir. 
• Reçeteli ilaç tedavisi gören hastaların %40’ı yan etkilerden şikayetçidir 
• Şu ana kadar çoğu piyasadan geri çekilmiş 200,000 kadar ilaç üretilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre sadece 240 ilaç “gerekli” sayılmaktadır. 
• Hayvan deneylerinde güvenli bulunan birçok ilaç insanlar üzerindeki etkileri nedeniyle geri çekilmiş ya da yasaklanmıştır. 
• Aspirin, kalp ilacı olarak kullanılan digitalis, kanser tedavisi ilaçları, insülin, (hayvanlarda doğum sakatlıklarına sebep olmaktadır) penisilin gibi birçok güvenli ilaç hayvan deneylerini geçememiştir. Hayvan deneyi sonuçlarına göre hareket edildiğinde bu ilaçların yasaklanması gerekir. 
• “Thalidomide” üreticilerinin yargılanması sırasında bilirkişilerin hayvan deneylerinin insan sağlığı için anlamlı sonuçlar üretmeyeceği konusunda hemfikir olmaları sonucunda üreticiler beraat etmiştir. 
• Hayvan deneylerine alternatif olabilecek en az 450 yöntem bilinmektedir. 
• İnsanlarda uyuşturucu ve uyutucu etki gösteren morfin kedilerin heyecanlanmasına sebep olmaktadır. 
• Hayvan deneylerini geçen ilaçların %95’inin ilk klinik deneylerde insanlar üzerinde etkisiz veya tehlikeli oldukları anlaşılmaktadır. 
• Hastanede yatan insanların altıda biri aldıkları ilaçlar hayvan deneylerinde güvenli bulunup piyasaya sürüldüğü için sağlıklarını kaybetmişlerdir. 
• Dünyada her 22 saniyede bir hayvan laboratuarlarda ölmektedir. 
• Doğum kontrol hapı insanlarda kan pıhtılaşmasına sebep olurken, köpeklerde tam tersi etki yaratmaktadır. 
• Her gün ağrılarımız için kullandığımız aspirin farelerde doğum sakatlıklarına sebep olmaktadır. 
• Araştırmacılar hayvan deneyleri sonuçlarına bakarak uzun bir süre benzen’in insanlarda kanser yapmadığını iddia ettiler. 
• Kardiovasküler ilaçlar olan “Encainide” ve “Flecainide”’in köpekler üzerinde yapılan deneylerde kalp problemlerine sebep olduğu görülmedi. Bu nedenle Amerika’da bu ilaçlardan 3000 kişi öldü. 
• Bypass ameliyatı köpekler üstünde işe yaramadığı için uzun süreler insanlar üstünde denenmedi. 
• Hayvan deneylerine göre insanların C vitaminine ihtiyaçları yoktur, sigara kanser yapmaz ve alkol karaciğere zarar vermez. 
• Senelerce, hayvan deneyi sonuçları gösterilerek asbest’in zararsız bir madde olduğu iddia edildi. 
• Maymunlar üzerinde yapılan çocuk felci deneyleri uzun yıllar boyunca hastalığın nasıl ortaya çıktığını anlamamızı geciktirmiştir 
• Bir araştırmacının da söylediği gibi “hayvan deneylerinin temel sorunu, hiçbir zaman insan hastalıklarına doğru bir model teşkil edememeleridir.”

24 Ağustos 2011

masumiyet, umut karesi


masum Ar.

sf. (ma:sum) 1. Suçsuz, günahsız: Hem, bizim çocuklarımız gözü kapalı, masum çocuklar... -R. N. Güntekin. 2. Temiz, saf. 3. a. hlk. Küçük çocuk: Dört tane masumu var.(tdk sözlük)


-suç ya da günah nedir?
-belli bir kötülük edimidir.
-kötülük nedir?
-kötülüğün ne olduğuyla ilgili bir çok iddia mevcuıt.insanın dünya görüşünden bağımsız nesnel bir kötülük durumu yoktur.insan teki kötülüğü kendi durduğu yerden ve dünya görüşü içinden kavrar.

-o halde kötülük nedir ya da masumiyet nedir sorusuna cevap verirken herkes için geçerli olabilecek nesnel bir cevap iddiası komik olacaktır.

-evet! senin cevabın senin cevabındır.
-peki sence nedir masumiyet?
-önce insan bilincinin belli bir durumudur.
-yani...


-kötülük yapma imkanı olmayanlar ya da kötülük yapma imkanı bulamayanlar,yani çocuklar,deliler,esirler...ne masumdurlar ne de masum değildirler.ancak kötülük yapabilecek durumda olabilenler masum olabilirler.

-anladım.peki nasıl masum olabilir bir insan?
-önce bilinç olarak kendinin efendisi olacak.
-sonra?
-eyleyecek.kötülüğe karşı tutum alacak.kötülük karşısında hiç bir şey yapmamak onunla ortaklaşmak demektir.
-yine en başa döndük,peki kötülük nedir?


-proudhon "mülkiyet nedir? sorusuna "hırsızlıktır" cevabını vermişti,ben bir ilave yaparak kötülüğün kaynağıdır diyeceğim,kötülük bu mülkiyet kültürü üzerinden davranmaktır.masumiyet ise bu mülkiyet kültürünün hem dışında hem karşısında bir yerdedir.

-o halde masumiyeti kazanmak için hem kötülüğün ne idüğünü bilince çıkarmak ve hem bu kötülükle mücadele etmek gerekiyor.

-evet! masum olarak doğmayız.bir bebek tabiidir ve tabii olan ne masumdur ne de masum değildir.






umut karesi




06 Mart 2011

KURDISH KANGAL, mehmet işten



KURDISH KANGAL


Belgesellerde bir kaplanın ceylanı parçaladığını gören bazı canım insan, gözlerini elleriyle kapatıp “iii….vahşet, cani” vb. ünlemler çıkarır; oysa aynı kaplan avıyla işini bitirir bitirmez saatte 100 km.yi aşan bir hızla koşacak ve günlerdir aç bekleyen yavrularını emzirecektir. O canım insan bu sahneyi de görebilse ne düşünecek acaba? Öte yandan iyi kızarmış bir pilici, ağzını kocaman açıp lüpleten insan görüntüsünün ceylanı parçalayan kaplan görüntüsünden “daha az iğrenç” olduğuna ne kadar kolay inanıyor.

“Vahşi, barbar, cani, acımasız, iyi” vb. kavramlar insanmerkezli bir dünya için insanlar tarafından ve onların medeni olanları tarafından uydurulmuş ve yine yalnızca aynı insanların dünyasını açıklayabilecek kavramlardır. “Tabii” hayatta işler böyle yürümez. Tabii hayatta yalnızca “tabii” olan vardır, tabii olmayan şey geçerlilik kazanamaz. Her canlı bir diğerinin besinidir ve bizim adlandırmamızla “besin zinciri”nin bir parçasıdır. Bunu vahşi, ayıp ya da canice sözcükleri ile değil yalnızca “tabii” ile açıklayabilirsiniz. Yaşanan bütünüyle tabii bir mücadele, tabii bir hayatta kalma savaşıdır. Her canlının diğerinin besini olduğu bir dünyada “adil” olan da budur. Bu çerçevede “şiddet”in kendisinden ne anladığımızı da sorgulamak gerekmez mi? Acaba bu kaplan, ceylan üzerinde “şiddet” mi uygulamıştır? Bunu cinayet olarak adlandırmak nasıl saçma ve mantıksız olacak ise vahşet ya da şiddet olarak adlandırmamız da aynı şekilde saçma olacaktır.Bu kavramlar yalnızca insanlar dünyasında geçerli olabilecek kavramlardır.


Doğada hiçbir şey yabancılaşmamıştır, her şey tabiidir. Burada “tabii” olmayan tek bir unsur vardır: İnsan. Nitekim bütün canlılar diğerinin besiniyken yalnızca insan denilen canlı türü, bu besin zincirinden çıkmıştır, yalnızca insan başka canlılar tarafından yen(e)mez. O beslenme’de sadece aktif olarak var olan tek canlıdır.

Ona sorsanız kaplanın ceylanı parçalaması vahşettir de hayvan çiftliklerinde her gün milyonlarca hayvanın boğazlanması “toplu katliam” değildir, doğal’dır hatta. Her şey bizim için vardır. Hayvanları evcilleştiririz,’üretilebilecek’ birer canlıya dönüştürürüz; bitkileri ehilleştiririz, rekolteyi artırmak için bitkilerin, sebzelerin genetikleriyle oynarız.

Evcilleştirme doğaya hile yapmaktır oysa. Hiçbir kaplan yiyemeyeceği kadar ceylan öldürmez; hayvanlar biriktirmez ve saklamaz. Besinini üretmez, sadece avlar. Asıl vahşet hangisidir acaba? Kaplan her on saldırısından ancak birinde amacına ulaşabilmektedir, yani ceylanın kurtulma şansı vardır; o da bu mücadeleye göre geliştirmiştir kendini, yine riski paylaşmak için sürüler halinde gezer. Hatta ceylanın beslenme rejimi kaplana göre daha az risklidir diyebiliriz. Peki ya insan? Tavuk çiftliklerinde ve büyükbaş hayvan çiftliklerinde ‘üretir’ besinini. Risk yok, başarısızlık ihtimali sıfır. Tavuklara günde 3 defa yumurtlamaları için yapay ışıklandırma, daha kilolu olmaları için hormon takviyesi yaparak. Ömrünü yalnızca kendisinin sığabileceği kutucukta geçiren tavuklar. Ötekiler de öyle, daha çok kazanç için üzerlerinden denenmeyen yöntem kalmayan domuzlar, koyunlar, sığırlar...

İnsana sorsanız çocukları eğlendirmek ve hayvanlar dünyasını tanımalarını sağlamak üzere sirklere ve hayvanat bahçelerine, yunus parklarına götürmek eğitimli her anne babanın “doğal” görevidir. İlkokul çocuklarını buralara eğitsel kol faaliyeti kapsamında götüren öğretmen “çağdaş” öğretmendir. Öğrenmeyi zevkli hale getirmiştir. O parklarda, sirklerde, hayvanat bahçelerinde hayvanlara bin bir işkencenin yapılıyor olmasını söz konusu etmeniz en hafifinden abesle iştigaldir.

Bütün bir gezegenin “tabii hayatı” insanın dahil olduğu bütün alanlarda bozulur. Gezegeni kendimiz için var sanırız ve gücümüz sayesinde kendimize göre dizayn ederiz.

Eski Yunan'da Protogoras'ın "her şeyin ölçüsü insandır"ından 2000 yıl sonra 17. yüzyılda Decartes’ın “Düşünüyorum o halde varım”ı zaman içersinde insan merkezli bir dünya fikrinin nasıl oluştuğunu ve geliştiğini gösterir niteliktedir. Hem felsefe, hem dinler tarihi hem de bunları da kapsayan medeniyet tarihinin dayandığı temel saik bu: İnsan her şeyin merkezidir. Galileo’dan sonra dünya’nın evrenin merkezi olmadığı kabul edilmiştir, ama insanın evrenin merkezi olduğu ve her şeyi yapmaya hakkı olduğu fikri güçlenerek yaşamaya devam etmiştir.


"Eski Ahit”teki Yaradılış Efsanesi'nde insan’ın dünya varlıklarına egemen olmak üzere yaratıldığı belirtilmektedir. Kuran’da “varlıkların en şereflisi”dir. Bakara suresinde "Size verdiğim nimeti ve sizi dünyalardan üstün tuttuğumu hatırlayın" denmektedir; yine aynı surede "O, yeryüzünü size bir döşek, göğü de bir bina kıldı. Gökten su indirip onunla size rızk olmak üzere üzümler meydana getirdi." denir.

İnsanın istisnailiği kadar üzerinde uzlaşılmış bir paradigma yoktur; felsefe, sosyoloji, dinler, bilimler, tarih, sanat, sinema, kapitalizm, sosyalizm ve diğer ideolojiler dünyaya bakışlarında hep insan için, insan üzerindendir. Oysa içinde olduğumuz, nefes aldığımız eko-sistem biyosferde başka her şeyle birlikte varız ve onlar varsa biz varız.

İnsanın, diğer canlılar üzerinde, doğa ve gezegen üzerinde her türlü tasarrufunu meşru gören medeniyet tasavvurumuzun varacağı yerin ne olduğu sorusundan da öte “yaşam ortamı” ile ilişkisini tahakküm üzerinden kuran ve doğaya hakim olmayı insan türünün en büyük başarısı olarak gören, bunu da çocuklarına bu şekilde öğreten bir algının “başka türlü bir dünya “ kurması da sadece lafta kalacaktır, bu bakış açısıyla “başka türlü bir dünya” mümkün değildir. Kaldı ki bu afili lafın simlerini biraz kazıdığımızda yine insan için “başka türlü bir dünya”nın kast edildiği görülebiliyor. Bu “başka türlü bir dünya” acaba yunuslar, foklar, köpekler, tavuklar, sığırlar için ve ağaçlar için, hava için ve dereler için de başka türlü bir dünya olacak mıdır? Bu başka türlü dünyada evcilleştirilip ırkları ele geçirilmiş tavuklar, koyunlar, sığırlar, atlar, köpekler olacak mıdır?

Geçenlerde Youtube’da dolaşırken gördüm : “Kurdish Kangal” adıyla hazırlanmış yüzlerce video vardı.

Hadi vahşi, cani ve benzerlerini geçtim, ama ulus gibi bütün bütün insan dünyasına ait bir kavramı öteki canlılara bulaştırmaya ne demeli? Kendi meselelerine hayvanları alet etmenin bu kadarına pes!.. Zavallı kangal kendini bir millete ait hissediyor mu soran yok. Ataol Behramoğlu’na atıfla söylersek “bebeklerin ve köpeklerin ulusu yok”tur efendiler.

Elbette sadece “kurdish kangal” değil biraz bakınsak kim bilir ne tuhaflıklar buluruz bunun gibi. Rakı’da, baklava’da, lokum’da… Yunanlarla Türkler arasında yaşanan senindi benimdi kavgalarını biliyoruz, biraz milli çokça ticari olan bu tür kavgalar umarız Kangal’ların, köpeklerin, kuşların, çiçeklerin patentini almaya varmaz.




Mehmet İşten



Yeni Harman- Şubat 2011