30 Temmuz 2013

TDK sözlüklerinde "çapulcu" ve "darbe" sözcüklerinin geçirdiği anlam değişiklikleri üzerinde siyasal koşulların ve had bilmezliğin etkisi, mehmet işten


Gezi Parkı eylemleri sürecinde sosyal medyada, TDK'nın "darbe" ve "çapulcu" sözcüklerinin tanımını alelacele değiştirdiği tevatürü yayılmış, bununla bayağı dalga geçilmişti. Bugünlerde TDK, ana sayfasında "halkımıza" başlıklı bir duyuru ile bu tür suçlamaların asılsız olduğunu, TDK'da madde değişikliklerinin 'kafaya göre' yapılamadığını, bunun belli bir prosedürü olduğunu açıkladı. "Zaman içerisinde bazı kelimeler kullanıştan düşerken yeni kelimeler dile girer ve bazı kelimeler yeni anlamlar kazanır. Bunlar sürekli bir takibi ve dolayısıyla madde başlarında ve tariflerde değişiklikleri gündeme getirir. Bu düzeltme yetkili, uzman kurulların kararlarıyla yapılır. Bu da anlık değişiklikler değildir ve sözlüğe bu değişmelerin işlenmesi ancak sözlüğün yeni baskısı yapılırken gerçekleştirilir." deniliyordu yapılan açıklamada. Ayrıca bu iki sözcüğün (darbe, çapulcu) tanımlarının TDK sözlüklerinin zaman içindeki çeşitli baskılarında ne tür bir değişiklik yaşadığını gösteren bir tablo da eklenmişti.

Yerinde bir açıklama. Tablo da aşağıda;

Darbe:

1945
Ar. i. Vuruş.
1955
is. Ar. Vuruş, çarpış.
1959
is. Ar. Vuruş, çarpış. hükümet darbesi   hükümeti kanunsuz yollardan ele geçirme.
1966
is. Ar. Vuruş, çarpış. hükümet darbesi   hükümeti yasa dışı yollardan ele geçirme.
1969
is. Ar. Vuruş, çarpış. hükümet darbesi   hükümeti yasa dışı yollardan ele geçirme.
1974
a. Ar. Vuruş, çarpış.
1983
a. Ar. 1. Vuruş, çarpış: "Böğründe yeniden bir hançerin darbesini duydu.”   -A. Ağaoğlu. 2. Bir ülkede zor kullanarak yönetimi devirme eylemi: Hükümet   darbesi. 3. mec. Birini kötü duruma düşüren, sarsan olay. Darbe vurmak (ya da indirmek) iyi   olan bir durumu kötüye dönüştürmek: "Abdülhamit, Mithat Paşa'nın katli   ile fikir denilen kuvvete ağır bir darbe vurmuş...” -H. E. Adıvar. Darbe yemek gücünü sarsıcı, yok edici   bir durum olmak: "Seniha'nın kaçışı üzerine en müthiş darbeyi yiyen   kalp, Celis'in kalbi oldu.” -Y. K. Karaosmanoğlu. "İmparatorluk,   darbeleri öldürecek yerlerinden yemişti.” -K. Tahir.
1988
is. Ar. darbe 1. Vuruş, çarpış: "Başına şiddetli bir darbe indirerek hayvanı sersemletti.” -O. C.   Kaygılı. 2. Bir ülkede zor kullanarak yönetimi devirme işi: Hükümet darbesi.   3. mec. Birini kötü duruma düşüren, sarsan olay: "Bu, nereden ve kimden   geldiği belli olmayan darbe son kalkınma ümitlerini de silip süpürmüştü."-E.   E. Talu. Darbe vurmak (veya indirmek)   iyi olan bir durumu kötüye dönüştürmek: "Abdülhamit, Mithat Paşanın   katli ile fikir denilen kuvvete ağır bir darbe vurmuş..."-H. E. Adıvar. Darbe yemek gücünü sarsıcı, yok edici   bir durum olmak: "Seniha'nın kaçışı üzerine en müthiş darbeyi yiyen   kalp, Celis'in kalbi oldu.” -Y. K. Karaosmanoğlu.
1998
is. Ar. darbe 1. Vuruş, çarpış: "Başına şiddetli bir darbe indirerek hayvanı sersemletti." -O. C.   Kaygılı. 2. Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan   yararlanarak hükûmeti istifa ettirmek veya rejimi değiştirecek biçimde   yönetimi devirmek işi: "Partisinin hükûmet darbesi yapacağına dair haber   aldığını söylediğini, açık açık belirtmişti." -Ç. Altan. 3. mec. Birini   kötü duruma düşüren, sarsan olay: "Bu, nereden ve kimden geldiği belli   olmayan darbe son kalkınma ümitlerini de silip süpürmüştü." -E. E. Talu.   darbe vurmak (veya indirmek) iyi   olan bir durumu kötüye dönüştürmek: "Abdülhamit, Midhat Paşanın katli   ile fikir denilen kuvvete ağır bir darbe vurmuş..." -H. E. Adıvar.   "Siyasî itibarına pek ağır bir darbe indirmiş, onu manevî bir ölüm   cezasına mahkûm etmişti." -Y. K. Karaosmanoğlu. darbe yemek gücünü sarsıcı, yok edici bir durum almak: "Seniha'nın kaçışı üzerine en müthiş darbeyi yiyen kalp, Celis'in kalbi   oldu." -Y. K. Karaosmanoğlu.
2005
is. Ar. darbe 1. Vuruş, çarpış: "Başına şiddetli bir darbe indirerek hayvanı sersemletti." -O. C.   Kaygılı. 2. Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik   yollardan yararlanarak hükûmeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek   biçimde yönetimi devirme işi: "Partisinin hükûmet darbesi yapacağına   dair haber aldığını söylediğini, açık açık belirtmişti." -Ç. Altan. 3.   mec. Birini kötü duruma düşüren, sarsan olay: "Bu, nereden ve kimden   geldiği belli olmayan darbe son kalkınma ümitlerini de silip   süpürmüştü." -E. E. Talu. darbe   vurmak (veya indirmek) iyi olan bir durumu kötüye dönüştürmek:   "Abdülhamit, Midhat Paşa'nın katli ile fikir denilen kuvvete ağır bir   darbe vurmuş..." -H. E. Adıvar. darbe yemek 1) gücü sarsılmak:   "Seniha'nın kaçışı üzerine en müthiş darbeyi yiyen kalp, Celis'in kalbi   oldu." -Y. K. Karaosmanoğlu. 2) kötü, olumsuz bir duruma maruz kalmak.
2011
a. Ar. darbe 1. Vuruş, çarpış: "Başına şiddetli bir darbe indirerek   hayvanı sersemletti." -O. C. Kaygılı. 2. Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik   yollardan yararlanarak hükûmeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek   biçimde yönetimi devirme işi. 3. mec. Birini kötü duruma düşüren,   sarsan olay: "Bu, nereden ve   kimden geldiği belli olmayan darbe son kalkınma ümitlerini de silip   süpürmüştü." -E. E. Talu. darbe (veya darbeyi) yemek 1)   gücü sarsılmak: "Seniha'nın kaçışı   üzerine en müthiş darbeyi yiyen kalp, Celis'in kalbi oldu." -Y. K.   Karaosmanoğlu. 2) kötü, olumsuz   bir duruma maruz kalmak. darbe almak   kötü bir duruma düşmek. darbe vurmak (veya indirmek) iyi olan bir durumu kötüye   dönüştürmek: "Abdülhamit, Midhat   Paşa'nın katli ile fikir denilen kuvvete ağır bir darbe vurmuş." -H. E. Adıvar.



Tabloda benim dikkatimi çeken bazı şeyler var:

1959 baskısında "darbe" sözcüğünün tanımına "hükümet darbesi" ifadesi eklenmiş ve "hükümeti
kanunsuz yollardan ele geçirme" olarak açıklanmıştı. 1966 ve 1969 baskılarında aynı kalan tanım tanım 1974 baskısında değiştirilmişti. Darbe sözcüğünün tanımın bizatihi ülkemizdeki darbeler tarihinden nasıl etkilendiğini görmek epeyce ironik, uygulamalı bilimler envanteri.

59'da "darbe"nin tanımına "hükümet darbesi" ekleniyor, bir yıl sonra 27 Mayıs darbesi oluyor; artık bilmem 27 Mayıs'ın görece demokrasiden yana olmasından bilmem darbecilerin gözünden kaçmasından tanım, bu darbeden etkilenmemiş, aynen kalmıştı. Ama 1971'de gerçekleşen 12 Mart darbesinden sonra "darbe" sözcüğünün tanımı yeniden eski haline getirilmişti. Darbe; yeniden vuruş, çarpış demekti artık. Bu değişiklik de herhalde bize buradaki vuruşun, çarpışın şiddetini gösteriyor!

Dilde kelimelerin anlamlarına yeni yan anlamlar eklenir süreç içerisinde. Örneğin 1950'de Demokrat Parti'nin seçimi kazanmasından sonra "zinde kuvvetler"in gündemine hükümete müdahale etmek, hükümeti alaşağı etmek giriyor ve anlaşılıyor ki 50'lerin ikinci yarısında kamuoyunda, basın dilinde bu seçenek "darbe" kelimesine yeni bir anlam olarak yükleniyor ve sözlüğün yeni baskısı olan, 1959 baskısında "darbe" sözcüğünün "vuruş, çarpış" biçimindeki temel anlamına 10 yılda "hükümet darbesi" anlamı ekleniyor. Bu bir bakıma sözcüğe yeni anlam eklenmesinin "doğal" biçimi.

Ama 12 Mart'tan sonra tanıma müdahale olmuş. Daha önce eklenen "hükümet darbesi" anlamı sözlükten çıkarılıyor. Bu "doğal" değil...  Sözlüğün 1971 askeri darbesinden sonra 1974'te yayımlanan yeni baskısında bu yeni anlam görmezden geliniyor, özellikle yok sayılıyordu. Ya generaller tarafından direkt bir müdahale vardı ya da iş bilir bir memur tarafından bir tür otosansüre tabi tutulmuştu "darbe"nin tanımı.

Bir sözcüğün tanımında belli bir anlam ayırtısının önceden olmamasında bir şey yok, ancak dilde bir sözcüğün kazandığı anlam bir kere sözlüklere girecek kadar yaygınlaştı mı bir daha süreci geri döndüremezsiniz. Burada olmuştu işte. Darbelerde neler oluyor, olabiliyor biliyorsunuz.

1983 baskısında sözlüğün epeyce geliştirildiğini görüyoruz. Maddelere mecaz anlamlar ve örnek kullanımlar falan da ekleniyor ve bu arada "darbe" sözcüğüne "askeri darbe" kullanımı yeniden ekleniyor. Oysa 1980 askeri darbesi yeni olmuştur! Peki bunu nasıl açıklayacağız. O askeri darbe ki TRT'de içinde "yanıt, koşul, örneğin" gibi örneklerin olduğu 102 sözcüğü yasaklamıştı. Nasıl olmuştu da "darbe" sözcüğüne "askeri darbe" kullanımı girebilmişti. Bu, ya kullanımın çok yaygınlaşması ile ya da -kontrol etmedim ama- TDK müdahalesinin henüz gerçekleşmemiş olmasıyla açıklanabilir sanıyorum.

1998 baskısında ilginç bir gelişme daha oluyor sözcüğün anlamında. "Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükûmeti istifa ettirmek veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirmek işi" olarak tanımlanıyor, yani "demokratik yollardan" da darbe yapılabileceğini öğreniyoruz. Tarih 98, yani 28 Şubat sürecinden hemen sonra. Süreç tamamlanmış ve bugün "postmodern darbe" denilen bir organizasyon ile Başbakan Necmettin Erbakan istifa ettirilmiştir. Muhtemelen bu gelişmelerden esinle "darbe" sözcüğünün tanımına "demokratik yollardan" ifadesi ekleniyor. Demokratik yollardan darbe olur mu, demokratik yollardan olan şeyin adı darbe olur mu soruları bile yeterlidir burada yapılan değişikliğin yanlış olduğunu göstermede. Evet, önceki darbelere göre farklıdır ama acaba "demokratik" yollardan sözü bunu ifade eder mi? Bütünüyle yanıltıcı, manipülatif ve gereksiz bir ekleme. Nihayetinde " Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak" kısmı zaten 28 Şubat'ı da kapsayabiliyor. Bugün Başbakan Erdoğan'ın böyle bir yaklaşımı var, Gezi olaylarını "demokratik yollar" kullanılarak yapılmaya çalışılan bir darbe olarak gördüğünü kendisi defalarca ifade etti. Oysa şu açıktır: Halkın demokratik yolları kullanarak hükümeti devirmesine "darbe" diyemezsiniz. Bu yol oy kullanma ise adı seçim, kitle gösterileri yapma ve böylece hükümeti istifa ettirme ise adı devrim olur.

TDK gibi kurumların meseleleri ideolojik tanımlama hakkı yoktur. İşgüzarlığa da gerek yoktur. Bir sözcüğün dil içindeki, halkın dilindeki karşılığı neyse onu verirsin. Ama darbe dönemlerinde ve otoriter yönetimlerin egemen olduğu dönemlerde en yaygın davranış biçimlerindendir işgüzarlık. Halit Ziya anılarında Abdülhamit'in baskı dönemini anlatırken sansürcülüğün ne denli yaygınlaştığını, yazarların kendi yazılarını sansürlediklerini, hatta işin Abdülhamit'i çağrıştırır diye sakal, boya, burun, tepe gibi sözcükleri yasaklamaya kadar vardığını pek güzel anlatır. "Demokratik yollarla darbe"ymiş!..

Çapulcu:

1945
s. Çapul yoliyle başkasının malım alan.
1955
s. Çapul yoliyle başkasının malını alan.
1959
s. Çapul yoliyle başkasının malını alan.
1966
s. Çapul yolu ile başkasının malını alan.
1969
s. Çapul yolu ile başkasının malını alan.
1974
s. Çapul yolu ile başkasının malını alan, vurguncu, talancı, plaçkacı.
1983
s. Çapul yolu ile başkasının malını alan, talana, yağmacı, plaçkacı.
1988
s. Çapul yolu ile başkasının malını alan, talana, yağmacı, plâçkacı: "Bütün   çapulcu alayı başka kasabalara gittiler." -S. F. Abasıyanık.
1998
s. Çapul yolu ile başkasının malını alan, talancı, yağmacı, plâçkacı:   "Bütün çapulcu alayı başka kasabalara gittiler." -S. F. Abasıyanık.
2005
is. Başkasının malını alan, yağma, talan eden kimse, talancı, yağmacı, plaçkacı:   "Bütün çapulcu alayı başka kasabalara gittiler." -S. F. Abasıyanık.
2011
a. Düzene aykırı   davranışlarda bulunan, düzeni bozan, plaçkacı: "Çapulcuların teklifine boyun eğilmesini asla kabul   etmem." -N. F. Kısakürek.


Aynı durum "çapulcu" sözcüğü için de geçerli. "Çapulcu" başlangıçtan itibaren doğal ve doğru bir biçimde, "yağma" anlamına gelen "çapul"la ilişkilendirilerek açıklanırken 2011 baskısında "çapul" köküyle yani yağma ile anlam bağı tamamen koparılarak tanımlanıyor. Bunu yapamazsınız. Sözcüğün temel anlam kaynağını büsbütün yok sayarak birincil bir tanım yapamazsınız. 2011'de getirilen tanım "Düzene aykırı davranışlarda bulunan, düzeni bozan, plaçkacı" biçiminde. Ee hani nerede çapul? Neredeyse iktidara muhalif olan herkesi içine alacak bir genişlikte bir tanım yapılmış. Başbakan "çapulcu"nun anlamını TDK'dan öğrendiyse bütünüyle haklıdır eylemcilere "çapulcu" demekte o zaman! Evvelce "anarşist" sözcüğüne yüklenen yanlış anlamdı bu. Bir ideoloji ve felsefe olan anarşizm iktidar tarafından böyle tanımlanırdı, hâlâ da tanımlanıyor gerçi. Bu saçmalık bu kez "çapulcu"ya aktarılmış.

Çapulculuk bizim en eski geleneğimizdir, yağma ile var olan bir millettik. Han-ı yağma törenlerimiz vardı, Osmanlının son dönemlerine kadar devam etmişti. Çapul'da, yani yağmada başarılı olmak bir övünç idi. Yerleşik hayata geçiş ve mülkiyet kültürünün kabulü ile sözcüğün anlamında meydana gelen olumsuzlamayı bir yana koyalım ama, günümüzde çapulculuk bütünüyle yok olmuş mudur? Yağma artık hiç görülmeyen bir şey midir? Yok olmuş olsa belki bunu sözlükten çıkarmaktan bahsedebilirsiniz. Ama hayır, çapulculuk yok olmamıştır. Mesela, Amerika'da sosyal medya üzerinden iletişime geçen yoksullar birbirlerini tanımadan ve sadece belli bir saat ve yer belirleyip oradaki mağazayı, AVM'yi çapullamaktadır halihazırda ve bu giderek yaygınlaşan bir eylem biçimidir. Herhangi bir ABD veya Avrupa kentinde birkaç dakikalık bir elektrik kesintisi kesin olarak çapulla sonuçlanmaktadır. Bizde de depremler sonrasında ya da kitle gösterilerinde rastlanabilmektedir yağma'ya. Mülkiyeti asli bir durum olarak görürseniz bunlara olumsuz anlam yüklersiniz, görmezseniz doğal bir hak olarak da değerlendirebilirsiniz. Oraya girmeyelim, ama çapul ve çapulculuk vardır sonuç olarak. Hal böyleyken "çapulcu"yu "düzene aykırı davranışlarda bulunan, düzeni bozan" olarak bütünüyle siyasal bir kavram haline getirmek de nesi! Kimsenin kullanmadığı, bilmediği "plaçkacı"yı oraya koyacağına sen önce sözcüğün anlam kökeniyle ilişkisine baksana, ayrıca "çapulcu"nun oluşan bazı mecazları vardır, onları vermeye çalışsana!

Sonuç olarak, TDK'nın kendisinin de söylediği gibi dilde sözcükler yeni anlamlar kazanır, bazı anlamları kullanımdan düşebilir falan. Sözlüklerin yeni baskılarında da buna göre değişiklikler yapılır. Ama bunlar dilin doğal akışında olur; emirle, yaranma amacıyla, dönemin siyasal rüzgarlarıyla olmaz. TDK hakkında daha söylenecek çok söz var. Umarız başka yazılara...

Hiç yorum yok: