23 Haziran 2009

Kaczynski Kimdir, Ne Yapmıştır?







'Çılgın Dahi' Direniyor!



*Bu yazı Ateş Hırsızı dergisinin vermiş olduğu bir ekten kopyalanmıştır.




"Bu adam federal hükümeti* federal hukuku, FBl'ı ve koca bir adalet sistemini hiçe sayarak kaos yaratıyor. " Federal savcı Donald Heller, Unaboınber zanlısı Theodore Kaczynski'nin da­vasıyla ilgili tavnnı böyle açıklıyordu. Uzun za­mandır beklenen Theodore Kaczynski davası ni­hayet geçtiğimiz Kasım ayında görülmeye baş­landı. Unaboınber olayı 18 yıl boyunca ABD'yi nasıl sarstıysa, Theodore Kaczynski davası da bir o kadar yankı yarattı. Geçtiğimiz haftalara kadar ABD'nin gündeminden düşmeyen Theodore Ka­czynski davasının ayrıntılarına geçmeden ön­ce, Theodore Kaczynski'nin yakalanma öyküsüne ve yakalandığı tarihten bugüne kadar yaşanan gelişmelere kısaca bir göz atalım.

7 Nisan 1996 günü dünya med­yası "Bombacı yakayı ele verdi" haberleriyle çalkalanıyor­du. Ajanslar, 18 yıl­dan beri gönderdiğ bombalı paketlerle 3 ki­şinin ölümüne, 23 kişinin de yaralanmasına yol açan, hazırladığı teknoloji karşıtı manifestosunu bomba tehdidiyle The Washington Post gazetesinde yayınlatan ve Unabomber olarak adlandırılan kişinin Montana'daki bir orman kulübesinde yaka­landığını duyuruyorlardı. Böylece Har­vard mezunu, 54 yaşındaki matematik profesörü Theodore Kaczynski'nin macerası başlıyordu. Medyanın "çılgın dahi" dediği Theodore Kaczynski, Harvard üniversitesinden mezun olduktan sonra 10 yıl kadar çeşitli üniver­sitelerde çalışmış, ardından üniversite yaşamına veda ederek kayıplara karışmıştı. Annesi Wanda ile kardeşi David son 15 yıl boyunca yalnızca Theodore Kaczynski'den birkaç mektup almış­lardı. Bildikleri tek şey, Theodore Kaczynski'nin Montana'da inzivaya çekilerek doğayla iç içe ya­şadığıydı. ABD üniversitelerindeki kariyerini elinin tersiyle iten Theodore Kaczynski'nin bu tercihi birazcık tuhaf görünmekle be­raber, her koyunun kendi bacağından asıldığı böylesi bir ülkede olur böyle vakalar diyen ailesi tarafından çok­tan kabullenilmişti. Kendisine gönderilen mektupları anlamakta güçlük çeken küçük kardeş David, abisi Theodore Kac­zynski'nin akıl hastası ola­bileceğini sık sık düşün­mekle beraber, Montana dağlarında doğayla baş başa yaşamaktan son derece hoşnut görünen abisi için yapılacak bir şeyin ol­madığı so­nucuna varmıştı. Ancak 19 Ey­lül 1995 günü The Washington Post gazete­sinde çıkan Unabomber Manisfestosu, Kaczynski ailesinin ya­şamında yeni bir sayfa açıyordu. Mani­festo ABD ve uluslararası kamuoyunda muazzam bir yankı yaratmış, kim tarafından yazılmış olabileceği sorusu büyük bir merak konusu olmuştu.




Zaten FBl'ın istediği de buydu. Una­bomber adı verilen kişi veya kişiler 18 yıldan be­ri esrarını korumuş, FBI tarihindeki en pahalı in­san avı operasyonları fiyaskoyla sonuçlanmış ve bu başarılı eylemci(ler) her defasında hiçbir iz bırakmadan kayıplara karışmıştı. CIA profesyo­nellerinden, suç analistlerinden tutun da, büyücü ve medyumlara dek, tüm uzmanlar şanslarını de­nemişler ama bütün bunlar doğru dürüst bir ipu­cu bile ortaya koyamamıştı. İşte FBI ve Federal Savcı böyle bir çaresizlik içinde bombacının teh­ditlerine boyun eğerek manifestonun yayınlanma­sına izin vermişti. Hesap şuydu; gazetelerde ya­yınlanacak olan bu manifesto şüphe yok ki yo­ğun bir toplumsal ilgi görecek ve bu arada böyle "saçma" düşüncelere sahip olan birini tanıyan bir komşu, bir dost, bir okul veya askerlik arkadaşı bel­ki de bombacının kimliği hakkında FBI'a bazı ipuçları sağlayabilecekti. Nitekim 18 yıllık başa­rısızlığının ardından FBI, bu son oltasıyla bir ipucuna ulaşmakta gecikmeyecekti...

Theodore Kaczynski'nin kardeşi David, man­ifestoyu gazetelerde okuduğunda içine kurt düş­müştü. Manifestoda dile getirilen düşünceler, Montana'daki orman kulübesinde yaşayan abisi­nin düşüncelerine ne de çok benziyordu. Üstelik uzmanlar böyle bir manifestonun ancak ABD'nin en iyi üniversitelerinde eğitim görmüş biri tara­fından yazılabileceğini belirtiyorlardı. David Ka­czynski'nin şüphelerini güçlendiren olay 1995 yılının sonlarına doğru yaşandı. Annesi Wanda Kaczynski, 30 yıldan beri yaşadığı Şikago'daki evinden taşınacaktı ve David de annesine yardım etmeye gitmişti. David eski kutu ve paketleri ka­rıştırırken abisi Theodore Kaczynski'nin bazı özel eşyalanna rastlamıştı; çeşitli dergi, kitap, ga­zete ve en önemlisi de Theodore Kaczynski'nin yıllar önce bazı gazetelere yazdığı mektupların kopyaları. David artık abisi Theodore Kaczynski ile Unabomber arasında şu veya bu şekilde bir bağ olduğundan emindi.

Birkaç hafta boyunca ne yapacağına tam ola­rak karar veremeyen David. sonunda konuyu Washington'da avukatlık yapan arkadaşı Anthony Bisceglie'ye açtı. David'i merakla dinleyen Bisceglie, isterse FBI ile görüşmesine aracılık yapa­bileceğini söyledi. Bu durum karşısında David zor bir ikilemle karşı karşıyaydı; mahkeme abisi­ni suçlu bulup ölüm cezasına çarptınrsa, bu acıya asla dayanamazdı, ama öte yandan eğer abisi ger­çekten Unabomber ise, abisini ele vermemesi suçsuz insanların öldürülmesine seyirci kalmak anlamına gelecekti. Yanlış bir şey yapmakta ol­duğu duygusundan bir an bile kurtulmamasına rağmen David, kardeşinin ihbarcısı olmaya karar verdi ve kısa bir süre sonra Washington'a uçtu. Arkadaşı avukat Bisceglie, David'i FBI ajanlarıyla buluşturacaktı. Böylece, 1996 yılı Şubat ayın­da bir Cumartesi günü David Kaczynski FBI ajanlanyla masaya oturarak baklayı dilinin altın­dan çıkarmıştı; abisi Theodore Kaczynski'nin Unabomber olduğundan şüpheleniyordu. Görüş­me, avukat Biscegli'nin Washington'daki büro­sunda sabahın erken saatlerinde başlamış ve akşam geç




saatlere kadar sürmüştü. FBI ajanları David'e. ihbarının kesinlikle gizli tutulacağı ko­nusunda "güvence" vermiş ve Theodore Kaczynski ile ilgili her türlü ayrıntıya ihtiyaçları olduğu­nu belirtmişlerdi. Böylece yıllardır peşinde ol­dukları kişinin izini bulan FBI ajanları bir yan­dan David ve annesi Wanda ile görüşürken diğer yandan da büyük Unabomber operasyonunun ha­zırlıklarına başlamışlardı. Theodore Kaczynski' nin yaşadığı orman kulübesinin yeri Mart 1996 başlarında belirlenmiş ve bu arada Unabomber'ın yakalanmak üzere olduğu haberleri basına sızma­ya başlamıştı..

Kuzey Amerika kıtasının Batı taraflarına dü­şen Sacramento bölgesi, Amerika'nın keşfinden bugüne dek pek de önem­li değişiklikler geçirmişe benzemiyor. "Amerikan Rüyası"nın henüz canına okumadığı bu bölge, valisi doğanın tüm güzellikleri­ni kucakladığı için "cen­netin arka tarafı" olarak bilinir. Ne yollara, ne di­reklere, ne kablolara ne de arabalara rastlayabilir­siniz, ama her an karşını­za bir ayı veya başka bir yabani hayvan çıkabilir. Oraya buraya serpişmiş seyrek birkaç yerleşim yeri dışında, çam ormanlanyla kaplı uçsuz bucaksız dağ silsileleri uzar gider. Bu bozulmamış doğa parçasının bir yerle­rinde, Montana yakınlarında, Lincoln isimli kü­çük bir kasaba vardır. Birbirine birkaç adım uza­klıkta bir kütüphane ve bir postaneden başka bir şeyi olmayan bu kasabaya yıllar önce ilginç bir kişi gelmiş ve kasaba yakınlarında çam ağaçla­rından yaptığı bir orman kulübesine yerleşmişti. İlk başlarda herkeste merak uyandıran sessizliği, yıllar geçtikçe kasaba halkı tarafından kanıksan­mıştı. Zamanının çoğunu kulübesinin çevresinde geçirir, bazen haftalarca hiç dışan çıkmazdı. Ge­nellikle siyah giysiler giyer, eski püskü parçalar­dan yapılmış tek pedallı bisikletiyle arada bir kasabaya inerdi. Pek kimseyle konuşmaz hatta kimi zaman başladığı cümleyi bile tamamlamazdı. Kasabaya indiğinde çoğunlukla kütüphaneye gider ve orada saatlerce okurdu. Gazetelerin yanı sıra kütüphane görevlisinin başka yerlerden ge­tirttiği Almanca ve İspanyolca kitapları ve en önemlisi de Amerika'daki başlıca bilim dergileri olan Scientifıc American ve Omni'mn yeni sayıla­nın okurdu. Ayda bir kere bakkala gider ve arada bir bazı yerlere telefon eder, bazen de kasabanın dışına seyahate çıkardı. Bu ilginç adam Theodore Kaczynski'den başkası de­ğildi. Acaba hangi neden­ler Theodore Kaczynski'yi ABD'nin seçkin üniversi­telerindeki matematik pro­fesörlüğünden koparıp Montana dağlanndaki bir orman kulübesine getir­mişti? Belki de yüzlerce yıllık çam ağaçlannın rüz­gârlı gecelerde çıkardığı o büyülü ezgilerdi...


Ancak son birkaç haf­tadan beridir bu büyülü ezgilere başka sesler de karışmaya başlamıştı. Çünkü, oduncu, postacı ve dağcı kılığına giren FBI ajanlan oldukça geniş bir alanı abluka alüna almışlardı. Kulübenin ya-kınlanna mikrofonlar yerleştirilmiş, koca bir or­man tenmal kamera ve benzeri bir yığın gözetle­me aletiyle doldurulmuş, hatta uydu aracılığıyla kulübenin içi de gözlenmeye başlanmıştı.
Keskin nişancılardan, helikopterlerden, zırlılı kara araçları filolarından oluşan devasa FBI operasyon timleri, haftalarca Theodore Kaczynski'nin ku­lübesini ve bulunduğu bölgeyi ablukaya aldılar. Nihayet 1996 yılı Nisan ayının ilk haftasında ku­lübeye baskın yapılarak Theodore Kaczynski gözaltına alındı. Kulübede patlayıcı yapımında kullanılan çeşitli maddeler ve bomba yapımıyla ilgili kitaplar bulunmuştu. FBI ajanları, yakala­dıkları kişinin Unabomber olduğundan şüphe etmiyorlardı. Unabomber, ABD tarihinde FBI'ı en çok uğraştıran, en başarısız ve de en pahalı operasyonlara mal olan eylemci(ler)den biriydi. 18 yıl boyunca 200'den fazla şüpheli gözaltına alınıp sorgulanmış, herhangi bir ipucu verebile­cek binlerce kişiyle görüşmeler yapılmış ve FBI' in kurduğu 800-701 BOMB rumuzlu ihbar hattı­na 20 000 telefon gelmişti. 18 yıllık bu sürekavı Montana dağlarındaki bir orman kulübesinde 1996 Nisan'ımn ilk haftasında böylece noktala­nıyor ve ABD kamuoyunun gündemine Theodo­re Kaczynski davası geliyordu...

Unabomber olduğunu henüz kesin olarak ka­bul etmemiş olan Theodore Kaczynski'nin yaka­lanması, Unabomber olarak bilinen kişi veya ki­şilerin verdiği teknoloji karşıtı devrim mücadele­sinde yeni bir dönemin başlangıcı niteliğindeydi. Bomba tehdidiyle Washington Posfte yayınlanan manifestoda savunulan görüşler sadece ABD'de değil, dünya çapında da yoğun bir ilgi görmüş ve manifesto kısa süre içinde Fransızca, Japonca ve Türkçe'ye çevrilip kitaplaştırılarak yayınlanmıştı. Bu yoğun ilgi, Theodore Kaczynski'nin yakalanmasıyla birlikte an­lamlı bir dayanışma* hareketini de çabucak yarattı. Kısa süre için­de ABD ve birçok di­ğer ülkede Theodore ; Kaczynski ile dayanışma komiteleri ku­ruldu. Çoğunlukla anarşistler ve radikal çevreciler tarafından kurulan bu komiteler bir yandan davayı yakından izleyip Theo­dore Kaczynski ile çok yönlü bir dayanışmaya girerlerken, diğer yandan da mani­festoda savunulan devrim perspektifini tartışma­ya açıyorlardı. Savcının idam talebini açıklama­sından sonra Unabomber Politik Eylem Komite­si, çalışmalarını hızlandırdı. ABD'de 1996 yılın­da yapılan başkanlık seçimlerinde Theodore Kaczynski komite tarafından başkan adayı gös­terilerek yoğun bir dayanışma kampanyası başla­tıldı. Tüm bu eylemlerle amaçlanan şey; Theodo­re Kaczynski'yi muhtemel bir ölüm cezasından kurtarmaktı, öte yandan dayanışma kampanyaları boyunca manifestoda savunulan düşüncelere de dikkat çekiliyordu.

Yazının başında da belirttiğimiz gibi, duruş­malar daha başlamadan önce bile, Theodore Kac­zynski davası ABD'nin gündeminden düşmüyor­du. Bunun nedeni yalnızca ABD kamuoyunun her defasında belli bir davayla oyalanma mera­kından öte bir durumdu, zira bu dava pek çok "ilk"i gündeme getirmişti. En ilginç "ilk"lerden biri, Theodore Kaczynski'nin içinde yaşadığı ku­lübenin olduğu gibi yerinden sökülüp mahkeme binasına getirilmesiydi. Bu gelişme üzerine med­ya manşetleri patlatmıştı:

"Birleşik Devlerin tarihinde görülmemiş bir savunma! Müvekkilinin yaşam tarzı konusunda mahkeme heyetine ve jüriye yeterli kanıt sunmakisteyen avukat, koca bir kulübeyi Lincoln kasa­basındaki ormanın içinden söküp özel bir kamyonla Sacramento'daki mahkeme binasına getir­terek, mahkeme heyetini ve jüriyi kulübenin içini 'turlamaya' davet etli.1"


Diğer bir ilk ise, Tlıeodore Kaczynski'ye veri­lecek ceza için halkın görüş bildirebileceği iki te­lefon hattının açılmasıydı. "Theodore Kaczynski asılmalı mı, asılmamalı mı?" isimli bu hatlara gelen telefonların dökümü yapıldığında, "asılma­malı" diyenler çoğunluğu oluşturuyordu. Jüri se­çilip son duruşmalara geçildiğinde ise konuyla ilgili tartışmalar daha da alevleniyor ve dava ABD medyasının başlıca gündem maddesi olu­yordu.



Theodore Kaczynski'yi Quin Demir isimli fe­deral bir avukat savunuyordu. Bu avukat sanığın tercihi değil, yargı kurumları tarafından tayin edilen bir avukattı. Yine de avukatın savunma stratejisi belirginleşene kadar Theodore Kac­zynski avukatına fazlaca itiraz etmemişti. Oysa, avukatı Theodore Kaczynski'nin haberi ve onayı olmadan savunma stratejisini müvekkilinin akıl hastası olduğu üzerine kurmuştu Zaten kulübeyi mahkeme binasına getirtmesinin nedeni de, an­cak akıl hastası olan bir insanın böyle bir kulübe­de yaşayabileceğine jüriyi inandırmaktı. Theodo­re Kaczynski. avukatının uygulayacağı savunma stratejisini anlar anlamaz, mümkün olan her yolla savunmaya müdahale etmeye başladı. Aşağı yu­karı her duruşmada avukatıyla tartışmaya, kavga etmeye başladı. Bir türlü avukatım bu savunma biçiminden vazgeçiremeyince bu defa mahkeme­ye çeşitli dilekçeler vermeye başladı. Şunlan is­tiyordu; mevcut avukatını azletmek, savunmasını "akıl hastalığı" üzerine kurmayacak olan yeni bir avukata vekalet vermek ya da savunmasını ken­disinin yapmasına izin verilmesi. Theodore Kac-zynski'nın bu doğal talepleri, davayla ilgili olarak cereyan eden tartışmaların odak noktasını bir an­da değiştiriyordu: artık tartışılan ABD hukuk sis­temiydi.

Kamuoyunun üzerinde durduğu temel sorular söyle sıralanıyordu: "Birleşik Devletler Anayasası'na göre, yargılanmakta olan bir sanığın ne şe kilde savunulacağına kim karar verir, avukatı yoksa sanığın kendisi mi? Avukat, müvekkili rafından kendisinin idam edilmesine yol açacak bir savunmaya zorlanabilir mi? Bir sanığın akli dengesi duruşmalara katılacak kadar yerinde ise bu, o sanığın kendisini savunacak kadar sağlıklı olduğu anlamına gelir mi, hele de sanığı ölüm cezasından kurtaracak en iyi savunma, sanığı akli dengesinin yerinde olmadığı biçiminde savunma ise? Nasıl olur da Birleşik Devleti Anayasası, deli olduğu iddia edilen bir matema tik profesörü tarafından böylesine içinden çıkılmaz bir düğüme dönüştürülecek hukuksal boşluklar taşır? Birleşik Devletlerin hukuk sistemi yasal haklarını tersi yönde kullanan bu 'çılgın dahi'nin matematiksel manevraları karşısın tökezleyecek kadar gevşek midir?" Medyanın, Anayasa uzmanlarının ve Adalet Bakanlığı temsilcilerinin kesin bir cevap veremediği bu sorular mahkeme heyetini de günlerce meşgul etti. Öylesine bir belirsizlik söz konusuydu ki. davaya bakan Yargıç Garland Burrel bile basına verdi demeçte şaşkınlığını itiraf etmek zonında kal yordu: "Size düşüncemi söyleyeceğim, ancak bu şekilde düşünmeli miyim yoksa düşünmeme miyim, doğrusu bunu bilmiyorum."

Duruşmaşlar Kasım 1997'de başlamasına rağmen her duruşmada yeni bir durumun gündemi gelmesinden dolayı geçtiğimiz Ocak ayının sonlanna kadar dava bir türlü sonuca bağlanamadı. Bu arada Theodore Kaczynski'nin intihar girişi­minde bulunduğu şeklinde bir haber de yayıldı, ancak ne kendisi ne de avukatları bu konuda bir açıklama yapmadı. Adeta çıkmaza giren davayı bir an evvel bitirmek isteyen mahkeme heyeti, çareyi bazı kararlan vermekte aradı; savunma stratejisine sanık değil avukat karar verirdi, sanık ancak suçlamaları kabul veya reddedebilirdi, sa­nığın avukatını azledip yeni bir avukat tayin et­mesi için artık çok geçti, aynı nedenlerle sanığın kendisini savunması artık mümkün değildi ve sa­ıuğın akli dengesinin yerinde olup olmadığı psikiyatristler tarafından yapılacak bir muayeneyle belirlenecekti. Ancak, Theodore Kaczynski, psi-kiyatristlerden özel bir korku duyduğunu belirte­rek böyle bir muayeneyi kendi rızasıyla kabul etmeyeceğini belirtti. Bir sonraki duruşmanın baş­langıcında Theodore Kaczynski kısık ve sakin bir sesle tekrar söze başladı: "Sayın ekselansları, du­ruşma başlamadan önce izninizle, avukatlarımla aramdaki ilişkiye yeniden değinmek istiyorum. " Bezgin bakışlarla Theodore Kaczynski'yi süzen Yargıç Garİand Burrel, sanığın ve avukatının yargıç odasına gelmelerini emretti. Yargıç oda­sındaki görüşme tamı tamına dörtbuçuk saat sür­dü. Theodore Kaczynski davanın hiçbir aşama­sında deli biri olarak değerlendirilmesini asla ka­bul etmeyeceğini kesin bir şekilde ifade etti, yeni bir avukatın tayin edilip davanın birkaç ay daha uzaması pahasına olsa bile. Yargıç odasındaki uzun görüşme esnasında avukatlanyla arasında büyük bir anlaşmazlık olmasına rağmen, Theo­dore Kaczynski avukatlarına ve yargıca son dere­ce kibar davranıyor, sık sık espriler yaparak ger­ginleşen havayı yumuşatıyordu. Bu arada San Francisco'dan Tonny Serra isimli bir avukat mah­kemeye bir fax çekerek, eğer avukatını azletme­sine izin verilirse, Theodore Kaczynski'yi ücret­siz olarak savunacağını belirtiyordu. Telefonda Theodore Kaczynski ile konuşturulan Tonny Ser­ra savunmayı akli dengesinin bozuk olduğu olgu­su üzerine kurmayacağı konusunda güvence veri­yordu. Theodore Kaczynski bu avukata vekalet vermek istediğini belirtti, ancak yargıç Burrel, bunun için artık çok geç olduğunu ileri sürerek bu talebi reddetti. Yargıç odasından çıkıp duruş­ma salonuna döndüklerinde yargıç Burrel, savun­ma sorununun çözümlendiğini, Theodore Kac­zynski'nin bundan böyle avukatlanyla uyum için­de davranacağını duyurarak o günkü oturumu kapattı. Herkes artık davanın çıkmazdan kurtul­duğunu ve ertesi günkü duruşmanın karar duruş­ması olacağını sanıyordu. Oysa tam tersi oldu, bir sonraki gün davanın içine düştüğü çıkmaz daha da derinleşti. Duruşmanın başlamasıyla bir­likte avukat ayağa kalktı ve mahkeme heyetine dilekçesini sundu: "Bay Kazinski'nin talebi üze­rine, akli dengesinin bozuk olduğu biçimindeki savunmamızdan vazgeçiyoruz. Müvekkilimiz ken­di kendisini savunmaktan başka bir seçeneği olmadiğını düşündüğünden, davadan çekilmemizde ısrar etmektedir ve bizler de böyle bir durumda sanığı temsil etmemizin doğru olmadığını düşün­mekteyiz. " Böylece yeniden başa dönülmüş olu­yordu. Davanın bu şekilde kilitlenmesi her iki ta­raf için de yeni bir seçeneği gündeme getiriyor­du: tarafların oturup bir pazarlık yaparak anlaş­maya varmaları! Acaba bu pazarlık nasıl sonuç­landı, yani davanın sonucu ne oldu? Bunu da Theodore Kaczynski'nin kendisine bırakalım; bir sonraki sayfada Theodore Kaczynski'nin kendi el yazısıyla kaleme aldığı açıklamayı yayınlıyoruz. Kendisi davanın sonucunu ve karamı anlamını açıklıkla ifade etmektedir. Söz konusu açıklama Theodore Kaczynski'nin avukatı Quin Denvir ta­rafından bize ulaştırıldı.

ABD ve uluslararası medya tarafından ilgiyle izlenen duruşmalara. Theodore Kaczynski'nin 80 yaşındaki annesi Wanda ve 47 yaşındaki "ihbar­cı" kardeşi David'in yanı sıra, Unabomber eylem­lerinde yaşamlarını kaybedenlerin yakınları ve bombalı paketlerin infilak etmesiyle yaralanan çeşitli kişiler de katıldılar. 15 yıldır oğlunu gör­meyen anne Wanda, zaman zaman gözyaşlarını engelleyemiyor, kardeşi David ise acı ve utanç karışımı bir duyguyla abisini süzüyordu. Her de­fasında son derece kararlı ve kendinden emin bir edayla salona giren Theodore Kaczynski, annesi­ni ve kardeşini görmezden geliyordu. Annesi Wanda bir duruşmada "Niçin böyle yapıyorsun oğlum?" diyerek hıçkırıklarla seslendiği halde Theodore Kaczynski dönüp bakmadan annesinin yanından geçip gitmişti. Ailesine epeyce kızgın olduğu her halinden belliydi. Yine de kamuoyu ilgisinin odak noktacı bu manzaralardan çok da­vanın hukuksal seyriydi. Dava, emekli hukukçu­lar ile çeşitli üniversite profesörleri arasında il­ginç tartışma ve polemiklere yol açmıştı. En il­ginç görüşlerden biri, Stansford Üniversitesi Hu­kuk Profesörü George Fisher tarafından ileri sü­rülmüştü: "Kanunlarımız bazı durumlarda, daha büyük bir kötülüğü önlemek için küçük bir kötü­lük yapmanızı onaylayabilir. Bu noktadan hare­ket edecek olursak, Unabomber zanlısı, Ameri­ka'yı kurtarmak için Amerika'yı bombalaması ge­rektiğini hissetmiş olabilir"! Bu açıklamayla şim­şekleri üzerine çeken Fisher, sözlerini çabucak düzeltecekti: "Elbette böyle bir savunmanın te­rörizmin gerekçesi olarak kullanılmasına izin ve­rilemez. " ABD'nin tanınmış hukukçularından biri olan eski Federal Savcı Donald Heller'ın yaptığı ve pek çok profesör, hukukçu, sosyolog ve med­ya mensubunun katıldığı bir yorumu aktararak yazıyı noktalayalım:

"Bu adamın akli dengesi bozuk olabilir, ama ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor. Theodore Kaczynski'nin amacı kendisini kurtarmak değil, hukuk sistemimizi delerek, topluma karşı yeni bir eylem geliştirmektir. Bu adam federal hükümeti, federal hukuku, FBI'ı ve koca bir adalet sistemi­ni hiçe sayarak kaos yaratıyor. Unabomber'ın Manifestosunda savunulan zihniyete sahip olan biri için bu dava bulunmaz bir fırsattır. "

Ömürboyu hapis cezasına çarptırılan Theo­dore Kaczynski, şu anda Sacramento cezaevinde tutulmaktadır. İletişim adresini aşağıda belirtiyo­ruz. Dileriz okurlarımız ve dostlarımız, Theodore Kaczynski'yi hücresinde unutulmaya terk etmezler...

Hiç yorum yok: