09 Mart 2012

Anarko Primitivizm (Çev.: Erkan ŞİMŞEK)



Anarko-primitivizm uygarlığın kaynakları ve ilerlemesine karşı anarşist bir eleştiridir. Anarko primitivizme göre avcı-toplayıcılıktan tarımsal yaşama geçiş, toplumsal tabakalaşmaya, baskıya ve yabancılaşmaya neden olmuştur. Anarko primitivistler endüstri karşıtlığıyla, işbölümü ya da uzmanlığı kaldırma ve büyük çaptaki teknolojik örgütleri terk etme yoluyla ‘’ uygarlık dışı ‘’ bir yaşam yoluna dönmeyi savunurlar. Primitivizmin (ilkelliğin) anarşist olmayan diğer biçimleri vardır ve bütün anarko-primitivistler, çağdaş uygarlık sorunlarının kaynağını aynı olgu olarak göstermezler.

Bir çok geleneksel anarşist, uygarlığının eleştirisini reddettiği halde diğerleri anarko-primitivistlerin anarşizmle ilgileri olduğunu yalanlar, ancak Wolfi Landstreicher gibi olanları eleştiriyi uygun bulduklar halde kendilerini anarko primitivist olarak kabul etmezler. Anarko primitivistler ekseriye tekrardan yabanıl “rewilding” olarak evcilleşmemiş (feral) olana odaklanan bir uygulama sayesinde ayırt edilirler.

KAVRAMLAR:

Anarko-primitivistler tarıma geçmezden önceki insanların toplumsal, politik ve ekonomik eşitlik oluşturan küçük göçebe (nomadic) oymaklar halinde yaşadıklarını tartışırlar. Kademe (hierarchy) oluşturmaksızın bu oymaklar bazen anarsizm biçimi bir örgenlik olarak görülür. John Moore, anarko-primitivistlerin ‘’ bireyleri,toplumsal ilişkileri ve doğal dünyayla olan karşılıklı ilişkileri yapılandıran iktidarın tüm çoğulcu biçimlerini açığa çıkarmak, meydan okumak ve ondan uzakta kalmak üzere” araştırdıklarından söz eder.

Primitivistler, tarımın doğuşunu takiben insan kitlelerinin gelişiminin, iş bölümü ve kademeleşmeden doğan soyut iktidar ilişkileri ve teknolojik ilerlemelere bundan böyle minnettar kaldığını kabul ederler. Primitivistler bahçıvanlık anarşist toplumda hangi ölçüde yer alırsa alsın bundan hoşlanmazlar, bununla birlikte bazıları perma kültürün bir rolü olabileceğini kabul eder, ancak diğerleri sıkı bir avcı- toplayıcı oluşumdan yanadır.

Primitivizm kültürel antropoloji ve arkeoloji üzerine ağırlık olarak çekilir. Son yarım yüzyıl içinde toplumların bir zamanlar barbar özellikler gösterdiği akademisyenler tarafından daha geniş bir şekilde tekrardan değerlendirilirdi, bazıları şimdi ilk insanın karşılıklı olarak barış ve refah içinde yaşadığını savunmaktadır.

Erken tarım uzmanı Frank Hole ve Mesoamerican uygarlığı uzmanı Kent Flannery ‘’ yeryüzünde hiçbir grubun oyunlara ,karşılıklı ilişkilere ve dinlenmeye ( relaxing) öncelik tanıyan avcı ve toplayıcılardan daha çok boş zamanları olmadığını’’ söylüyordu.




Karl polanyi ve Marshall Sahlins gibi düşünürler ilkel toplulukları ‘’şeyleri’’ mal oluşlarından daha çok faydalı ve güzel oluşları ile hediye ekonomiler olarak karakterize ediyorlardı; şeyler değişim değerlerinden daha çok ihtiyaç temeline dayandırılarak değişime sokuluyordu; toplumsal görev bölüşümü en geniş planda üyelerinin girişimleriyle gerçekleşen işi dikkate almaksızın bir ücret karşılığı fikrini ya da bireysel karı kale almadan, gerçekte “iş” nosyonu olmadan gerçekleşiyordu . Diğer bilgin ve düşünürlerden, örneğin Shepard, antropolog Clavde Lev-i Strauss’tan etkilenerek yazdığı “Evrimsel İlke” de bir türün doğal çevreden hareket ettirildiğinde davranışlarının hastalıklı (pathological) hale geldiğini kabaca dile getirmişti. Shepard, insan türlerinin doğal gelişiminde (ontogeny) yiyecek arama yöntemiyle var oluşu için geçirdiği milyonlarca yıllık evrimin, tarımın neden olduğu yerleşik yaşam tarzı yüzünden karmaşaya döndüğünü uzun bir yazıyla dile getirmiştir.

UYGARLIK:

Anarko – primitivistler uygarlığı, mantıksal, kurumsal olarak ve evcilleşmenin kontrol ve egemen olmanın fiziksel apareyi olarak görürler. Onlar öncelikle başlangıçlar üzerine odaklanırlar. Uygarlık baskının kökeninin altında yatan sorun olarak görülür ve bu nedenle parçalanmalı ya da yok edilmelidir.

Anarko – primitivistler, uygarlığın doğuşunu, yaşam ağıyla derinden bağ kuran bir varoluştan psikolojik olarak ayrı düşen ve yaşamdan geriye kalanların derinden kontrol edildiği 10.000 yıldan fazla süren bir değişiklik olarak tanımlarlar. Onlar uygarlıktan önce gelen şeyleri, boş kalan bolca zamanı, cinsler arası ve toplumsal eşitliği, doğal dünyaya onu yok etmenin dışında yaklaşarak, örgütlü şiddetin yokluğunu, araç ya da bilimsel kurumların olmamasını, güçlü sağlığı ve dinç olmayı tartışırlar. Anarko – primitivistler uygarlığının kitleleri savaşa sürüklediğini kadına boyun eğdirdiğini, nüfusu arttırdığını, özel mülkiyet kavramını getirdiğini, güvenlikte kademeleşmeyi, aynı zamanda hastalıkların yayılımını hızlandırdığını açıkça değerlendirirler. Ayrıca uygarlığın, iç güdüsel özgürlüklerden insanları vazgeçirerek işe başladığını ve ona dayandığını ve bu konuda hiçbir yenileşme yapılamayacağını ileri sürerler.

YAŞAMIN EVCİLLEŞMESİ:

Evcilleştirme, primitivistlere göre, uygarlığın çıkarımlarına ve yaşamın, mantığın sıkı kurallarıyla kontrol edilmesine yarar. Evcilleştirme, özünde evreni kendi içinde kalanları sindirme girişimi olarak tüm dünyayı tek devasa kuralları olan, geleceğin önceden bilinmesine dayalı uygarlık düzeni olarak tanımlayan bir eğilimdir.


Evcilleştirme düzeneğinin : ıslah etme, (taming) çiftleştirme, genetiğini değiştirme , okula gönderme, kafese koyma, korkutma, zoraki elde etme (extort), vaadde bulunma , daraltma, (contract) yönetme, köle yapma, teröre başvurma, öldürme vs. olduğu söylenir. Evcilleştirme yaşamın tehlikelerini belirsizliklerini gidermek isteyen ilk insan gruplarının başlattıkları hastalıklı (patolojik) bir iktidar yönetimi olarak (bkz. Borne out of fear ’’) tam güvenli ve örgütlü bir iktidar-yöntemidir . Primitivistler ( ekseriya-anarko- primitistler) işte bu güce karşı kendilerini donatmışlardır.


Primitivistler onu aynı zamanda (daha özgün bir şekilde) önceleri yaşamış nomadic (göçebe) insan topluluklarının tarım ve hayvancılık yoluyla yerleşmeleri ya da yerleşik hale gelmeleriyle gelişen bir süreç olarak tanımlarlar. Onların iddialarına göre bu çeşit evcilleştirmede evcilleştirilen toprak, bitki ve hayvanlar arası ilişkide buyurgan bir talep vardır, sonuçta insanlıkla totalitler bir ilişki ihtiyacı içindedir. Halbuki onlar yabanıl durumlarda tüm yaşamın kaynaklarıyla bir paylaşma, bir tamamlama içinde olduğunu söylerler, evcilleşme bu dengeyi yok etmektedir. Evcilleşmiş kırlar (pastoral alanlar / tarım alanları, daha sonraki seviyelerde bahçecilik (horticulture) ve bahçıvanlık) önceden var olan açık, paylaşılan kaynakları sona erdirme ihtiyacı içindedir. Halbuki daha önce “bu herkesindi, ”şimdi ise benimdir”. Anarko-primitivistler bu mülkiyet kavramının sonradan yükselen toplumsal tabakalaşma ve iktidarın temelini oluşturduğunu tartışırlar.

Bu kaçınılmaz olarak çevrede toprağın sürülmesi ve istismarına, aynı zamanda insanların neden oldukları tekelleşme ve monopsony’ye (bir çok satıcıya karşın tek alıcı, örn; sağlık hizmetleri (e.ş)) ve insanların yarattığı fazla mesayi değer bazına dayanan toplumsal ilişkilere neden olmuştur oysa biz şimdi yiyecekten toprağa, yaratılıştan düşüncelere değin algılanabilen fiziksel nitelikte kullanabilir her şeyin birilerinin özel mülkiyeti olduğunu biliyoruz.

Bu aynı zamanda böyle bir geçiş yapma girişiminde bulunmamış ya da şu ana değin yıkma, köleleştirme ve grupları sindirme gibi şeylere girişmemiş erken dönem farklı insan gruplarını yok etmeyi köleleştirmeyi ve asimile etmeyi içinde taşımaktadır.

Primitiyistlere göre evcilleştirme ekolojiyi özgür durumdan totaliter konuma değiştirmekle kalmaz bizzat evcilleştirenlerin kendileri kadar evcilleşmiş türleri de köleleştirir. Primitivizme göre evcilleştirmede son dönemin başlarına yaklaşmaktayız, çünkü şu an genetik mühendisliğiyle doğrudan deneyimler yapılıyor ve psikolojik antropolojik ve sosyolojik alanlarda dramatik ve korkutucu bir ilerleme söz konusu. Bu bizi temel ithal eşyalardan ne azı ne de fazlası olan özel eşya ve metalar hale getirinceye değin kendimizi niceleştirme ve eşyalaştırmamıza yol açacaktır.

ATAERKİL YAPININ KÖKENLERİ VE DİNAMİKLERİ

Anarko-primitivistlerin yakaladığı bir şey var ilk başlangıçtan uygarlığa geçişte evcilleşme doğrultusunda yapılan ilk ürün ataerkillik’tir: erkek egemenliğin biçimlenişi ve onu güçlendiren kurumlarda gelişme. Anarko-prmitivistler erkek ve kadın arasında kandırmaca cins ayrılığı yaratıldığını ve ayrımın “öteki” nin üretildiği bir nesneleşme, kontrol, egemenlik, yararcılık ve tüccarlıkla gerçekleştirdiğini söylerler ve bunu da tarım için bitkilerin ve hayvancılık için hayvanların evcilleştirilmesine paralel olarak genel dinamiklerde ve özgün planda yeniden üretimin kontrol edilmesi olarak görürler. Primitivistler tıpkı toplumsal tabakalaşmanın diğer egemenlik biçimlerinde olduğu gibi kadınlara atanan rollerin hiyerarşi yararına, oldukça sıkı(rigid) ve önceden kestirilebilir bir düzenekte kurulduğunu ileri sürerler. Onlara göre kadınlar tarlada yetişen ekinden ya da kırda otlayan koyundan farkı olmayan bir özel mülk gibi görülür. Primitivistler sahipliğin ve mutlak kontrolün arsa olsun, ekinler olsun,, hayvanlar , köleler çocuklar ya da kadınlar olsun uygarlığın kurulu deviniminin bir parçası olduğunu tartışırlar. Bir primitivist için ataerkillik (patriachy), kadınlar üzerine egemenlik kurmak ve doğayı zorla ele geçirerek bizi toptan yok oluşa doğru sürüklemektir. Onlar daha da ileri giderek bunun gücü sınırladığını, yabanıllık,özgürlük ve yaşam üzerinde kontrol ve egemenlik sağladığını kanıtlarlar. Onlar ataerkil koşulların tüm karşılıklı eylemlerimize, cinselliğimize, birbirimizle ve doğayla olan ilişkimize damgasını koyduğunu dile getirirler, ayrıca olası deneyim spektrumunu şiddetle kısıtladığını ileri sürerler.

İŞ VE UZMANLIK AYRIMI:

Anarko primitivistler iş bölümü ve uzmanlığı, köklü ve uzlaşmaz sorun olarak uygarlığın içinde katı toplumsal ilişkiler olarak görme eğilimindedir. Onlar, kendimize bakma ve kendi ihtiyaçlarımızı gidermede uygarlığın her daim ayırma ve güçsüz bırakma tekniğiyle bu yeteneklerimizin önünü kestiğini düşünürler. Uzmanlığın burada bastırılmış toplumsal ilişki ve etkileri kaçınılmaz olarak eşitsizliğe yönlendirildiği görülmektedir.

BİLİMİN REDDİ:

Primitivistler dünyayı değiştirmeyi öngören bir anlayış yöntemi olan çağdaş bilimi reddederler. Bilimin primitivistler tarafından tarafsız olduğu düşünülemez. O,uygarlığı haklı kılacak ve güçlendirecek güdü ve ön kabullerle (assumptions) donatılmıştır.


Çağdaş bilimsel düşünce, primitivistlere göre dünyayı gözlemlemeye ve anlamaya dayalı ayrılmış nesneleri bir araya getirme girişimidir. Bu konuyu tamamlamak için primitivistler gözlemlenen şeyden gözlemlenenin bir parçası olduğu tanımlanmamış olan gözlemleyenin bizzat kendisine doğru hareket eden bilgiye tek yoldan kanal olmayı sağlaması için bilim adamlarının duygusal (emotionally) ve fiziksel olarak kendilerini bir mesafede tutmaları gerektiğine inanırlar..

Primitivistler, mekanik dünya görüşünün bu zamanın egemen diniyle aynı görüşleri paylaştığını gösterirler. Bilim sadece sayısal olanla ilgili şeyleri araştırdığı halde primitivistler onun bireysel değerler ya da duygular (emotions) açısından kabul görmediğini ima ederler. Halbuki primitivistler bilimin sade yeniden üretilebilir (reproductible), öngörülebilir (Predictale) ve tüm gözlemciler için ayni olan şeyin gerçek ve önemli olduğunu iddia etmesine karşın primitivistler gerçeğin bizzat yeniden üretilebilir ve öngörülebilir olmadığına ya da tüm gözlemciler için ayni olmadığına inanmaktadır.


Bilim, primitivistler tarafından gerçeği sadece kısmen göz önüne alan ve böylece de varsayılanı indirgemenin suçlusu olarak görülür. Ölçümlenebilirliğin, nesnelleştirilebilirliğin (objectifiability), sayılandırılabilirliğin, (quantifiability), öngörülebilirliğin (predictability), kontrol edilebilirliğin (contollability) ve tek düzeliğin (uniformity) bilimin araç ve gereçleri olduğu söylenir. ‘Bu’, der primitivistler, her şeyin her şeyle ve diğerleriyle nesnelleşmesi, sayısallaşması, kontrol edilmesi ve tekdüzeleşmesi şeklindeki dünya görüşüne yol açar. Primitivistler ayni zamanda bilimi,sapkın (anomalous) deneyimlerin, sapkın düşüncelerin ve sapkın insanların kusurlu makine parçaları gibi yok edilmesi ya da işlevini yitirdiği için fırlatıp atılması gereken düşünceleri geliştirdiklerini görürler.

TEKNOLOJİNİN SORUNLARI:

Primitivistler çağdaş teknolojiyi tümüyle suçlarlar. onlar onu iş bölümünün yaşandığı kaynakların ortaya çıkarıldığı ve bu projeleri kar amacıyla geliştiren sömürü düzenini içeren karmaşık bir dizge olarak görürler. Onlar çağdaş teknolojiyle yüzleşmede ve onun sonuçlarında her daim bir yabancılaşma bir dolayımlılık ve çarpık bir gerçeğin olduğunu tartışırlar. Çağdaş teknoloji de tıpkı bilimler gibi tarafsız bir değer olarak düşünülür. Teknolojiyi üreten ve kontrol eden değerler ve amaçlar kendi içinde yerleşiktir.

Çağdaş teknoloji primitivistlerce birçok bakımdan basit araçlardan uzakta ele alınır. Basit bir alet özgün bir konuda yakın çevrede geçici olarak kullanılan bir elemandır. Aletler, kullananı işe yabancılaştıran karmaşık bir sistem olarak görülmezler. Primitivistler bu ayrımın, otoritenin türlü biçimlerine yol açan sağlıksız ve dolayımlı (mediated) deneyimlere yol açan teknolojiye içkin (implicit) olduğunu ileri sürerler. Her daim çağdaş planda zaman-kazandıran bir teknoloji olduğu söylenen egemenlik, primitivistlerin ileri sürdükleri gibi orijinal teknolojiyi desteklemek, yakıt vermek, korumak ve onarmak için daha fazla teknolojik üretim gereksinimi yaratır. Primitivistlerin tartıştıkları bu olay, çok hızlı biçimde onu yaratan insanlardan bağımsız olarak ortaya çıkan karmaşık bir teknolojik dizgeye yol açar. Primitivistler bu dizgenin, doğal dünyayı yöntemli bir biçimde yok ederek, ayıklayarak yada düşük bir dereceye indirgeyerek sade makinelere uygun bir dünya yarattığına inanırlar.

ÜRETİM VE ENDÜSTRİYELLİK

“Endüstriyel yaşam tarzı endüstriyel bir ölüm tarzına yol açacaktır. Shiloh’dan Dachau’ya, Antietam’dan Stalingrad’a Hiroşima’dan Vietnam ve Afganistan ’a kadar endüstri ve teknolojinin büyük özgünlüğü, insan cesetlerinin kitlesel üretimidir”.
Edward Abbey

Primitivistlere göre çağdaş tekno kapitalist yapının esas tamamlayıcısı merkezi güç, doğa ve insan sömürüsü üzerine kurulu mekanize bir sistem olan endüstrileşmedir. Kırım (Jenosit), çevre yıkımı (ecocide) ve sömürgecilik olmasaydı endüstriyelcilik olamazdı derler. Hatta daha da ileri giderek bunu korumak için baskıya dayanan yönetim, arazi yağması, zorla çalıştırma, kültürel yıkım, sindirme (asimilasyon), ekolojik yıkım ve global ticaretin, iyi niyetle dahi olsa lüzumlu kabul edildiğini söylerler. Primitivistler, endüstrileşmenin yaşamı standartlaştırmasının onu nesneleştirdiğini ve mülkleştirdiğini , tüm yaşamı potansiyel bir kaynak olarak gördüğünü ileri sürerler. Onlar endüstrileşmenin eleştirisini, devletin anarşist eleştirisinin doğal bir uzantısı olarak görürler, çünkü onlar endüstrileşmeye geçmişten intikal eden bir otoriterlik olarak bakarlar.


Primitivistlerin endüstriyelcilikle tartıştıkları konular şöyledir: Endüstriyel toplumu korumak için birileri makineleri yapılandırmak beslemek ve yağlamak üzere (genellikle) yenilenmesi olanaksız olan kaynakları savunulamaz biçimde elde etmek için toprakları keşfetmek ve sömürgeleştirmek üzere eyleme geçmelidir. Bu sömürgecilik, ırkçılık, cinsel ayrımcılık (sexism) ve kültürel şovenizm tarafından akla uygun hale getirilir. Bu kaynakları elde etme sürecinde insanlar zorla yerlerinden edilir. Buna ilaveten insanlar, makine üreten fabrikalarda çalıştırılmak için mülksüzleştirmeli, köleleştirmeli ve kendilerine bağımlı hale getirmeli, aksi takdirde endüstriyel sistemi yok edecek, zehirleyecek ve değerini düşürecektir.

Primitivistler endüstriciliğin kitleleri merkezileştirmeksizin uzmanlaştırmaksızın var olamayacağını savunurlar. Üstelik bu varlığı ve globalizmi sürekli kılmak için endüstriciler bu kaynakların dünyanın her tarafına taşınmasını talep ederler ve bu globalizm onlara göre mahalli idareleri ve kendi kendine yeterliliği baskı altına alır. Sonuçta primitivistler endüstriciliğin arkasında mühendisçe bakış acıları olduğunu ve bu ayni dünya görüşünün köleliği, genosidi, ekosidi (çevre yıkımı) ve kadının baskı altına alınmasını onayladığını düşünürler.

SOLCULUĞUN ÖTESİNDE

Primitivistler kendilerini solun bir parçası olarak görmezler. (Bkz. Post-sol anarşi) Bilakis sosyalist ve liberal eğilimleri kokuşmuşluk olarak görürler. Primitivistler solun hedefleri konusunda dev bir yanlışın içinde olduğunun kanıtlandığını öne sürerler. Sol, primitivislere göre genel bir deyimdir ve tüm sosyalist eğilimleri kabaca tanımlar (sosyal demokratlar ve liberallerden komünistlere kadar) “kitleleri” daha “ilerici” bir gündem içinde yeniden toplumsallaştırmak ister, bunu yaparken de yanlış bir “birlik” (unity) yada politik patilerin yaratılması konusunda zorlayıcı (coercive) ve hileli (manipulative) yaklaşımlarda bulunur. Halbuki primitivistler yürütmedeki yöntem ve aşırılıkların değiştiğini düşünürler ve tümünde itici güç sanki aynıdır:


Ahlak(morolity) temeline dayanan kollektif ve monolitik dünya görüşü.

KİTLE TOPLMUNA KARŞI:

Bir çok anarşist ve devrimci zamanının önemli bir bölümünü, üretim şema ve mekanizmalarını geliştirmek, dağılımla, adaletle ve çok sayıda insan arasındaki iletişimle; başka bir değişle karmaşık bir toplumdaki işlevselliği geliştirme doğrultusunda harcar. Primitivistler toplumsal politik ve ekonomik kordinasyonlar ve karşılıklı yükümlülüklerde ya da yönetim mekanizmalarında yer alan ihtiyaca göre örgütlenmelerdeki global (ve hatta bölgesel) öngörüleri (premise) kabul etmezler. Pratik ve filozofik nedenlerle kitle toplumunu reddederler. Önce onlar doğrudan deneyimin merkezin dışında yer alan varlık mod unun tümüyle dışındaki durumun işlevselliği için gerekli olan egemenliği geçmişten intikal etmiş yönetimin temsil etme niteliğini reddederler. Onlar toplumu gütmek yada farklı bir toplumu örgütlemek istemezler. Tümüyle farklı bir gönderim tasarımında bulunmak isterler. Her bir grubun otonom olduğu ve kendi deyimleriyle nasıl yaşanacağına kendilerinin karar verdiği, aralarındaki tüm ilişkilerin zorlamaya dayanmadığı, çekim, özgürlük, ve açıklıkla yürütüldüğü bir dünya isterler.

Primitivistlere göre kitle toplumu sade otonomiyle ve bireyle değil tüm içinde yaşanan toplulukları oluşturan ekolojik ilişkiler ağıyla korkunç bir çarpışmaya girer. Onlar onu kolay görürler, katlanılabilir değil (global ekonomik sistemlerde ihtiyaç duyulan kaynak çıkarım nakliye ve iletişim kabilinden). Onun belirsiz biçimde devam etmesi olanaksızdır ya da desteklenebilir, insancıl bir kitle toplumu için alternatif planlar yaratmasına olanak yoktur.

ÖZGÜRLEŞME VE ÖRGÜTLENME:

Anarko primitivizmin yeşil- siyah bayrağı

Primitivistler, organize modellerin hep aynı olandan fazlaca üretmelerini kınarlar. Gerçi bazı primitivistler ara sıra bir iyi niyetin olduğunu kabul etseler de örgütsel model geçmişten gelen ataerkil olan ve güven verici olmayan anarşiyle zıtlaşan bir düşünce kurgusu olarak görülür. Primitivistler gerçek çekici ilişkilerin, gün be gün samimi ihtiyaçlara dayanan ilişkilerin bir diğeri tarafından derinden anlaşılmasından kaynaklandığına inanırlar, yoksa örgütlere, ideolojilere yada soyut fikirlere dayandığından değil. Onlar, örgütsel modellerin “kollectif” olanın lehine bireyin ihtiyaç ve arzusunun baskı altına aldığını düşürürler, öyle ki bu olay her iki şeyi, direnç ve görüşleri (visions) standart hale getirmeye çalışır. Partilerden platformlardan federasyonlara kadar primitivistler projelerde ölçü arttığında, bireylerin kendi yaşamlarına verdikleri anlamın ve saygının azaldığına dikkati çekerler.

Alışılmış örgütsel modellerden daha çok , primitivistler resmi olmayan (informal) benzeşim (affinity)-temeline dayanan örgütlenmeleri savunurlar,ve düşünce- üreten projelerde yabancılaşmanın minimalize olmasından yanadırlar ve bunu arzularımız ve eylemlerimiz arasında dengeyi bulma şeklinde değerlendirirler.

DEVRİM REFORMA KARŞI:

Anarşistler gibi primitivistler de temelde hükümete karşıdır, yani devletle (ya da herhangi bir hiyerarşik kurum ve kontrol mekanizmasıyla) her nevi iş birliği ya da aracılık - taktik bazı alışverişler bunun dışında olmak üzere- buna dahildir. Bu durum, tarihsel açıdan kendisine sanki devrimmiş gibi gönderme yapılan belirli bir süreklilik ya da stratejik bir yönelimi gerekli kılar. Primitivistler devrimle, temel açıdan bir toplumsal ve politik görünüm değişikliğini kast ederler. Anarsitlere göre bu, çatının temelden değişmesidir. Devrim “revolution” sözcüğü nereye yöneltilirse oraya tabidir, aynı zamanda devrimci doğrultudaki eylemleri de kapsamak üzere. Yine anarşistlere göre bu, soyut iktidarın tümüyle ayrışması amacını taşıyan bir eylemdir.

Diğer yandan reform, mevcut düzenin elemanlarıyla uyum sağlamayı ya da seçici planda onu korumayı amaçlayan eylem ya da stratejiyi empoze eder gibi görünür ve tipik bir biçimde bu sistemin yöntem veya apareylerinden yararlanır. Devrimin amaçları ve yöntemlerinde bu tartışılır, sistem bağlamında ise ne zorla kabul ettirilir ne de rolü benimsetilir. Anarşistlere göre devrim ve reform birbiriyle çatışan (incompatible) yöntem ve amaçlarla edilen dualardan (invoke) ibarettir ve belirli pragmatik kestirme (expedient) yaklaşımlardan ibaret olmalarına karşın sürekli bir biçimde varlığını sürdüremez.

Primitivistlere göre devrimci eylem, uygarlığın tüm kuruluşunu ya da paradigmasını sorgular,meydan okur ve sökmeye çalışır. Devrim, insanları o doğrultuda yapılandırdığımız veya hazırladığımız çok uzak ya da belirli mesafede yer alan tekil bir olay değildir, aksine bir yaşam yolu ya da bir yaklaşım pratiğidir.

SİMGESEL KÜLTÜRÜN ELEŞTİRİSİ

Bazı Anarkoprimitivistler simgesel kültür doğrultusunda artan değişiklikleri, doğrudan karşılıklı eylemlerden bizi ayıran anlamda yüksek bir sorunsal olarak görürler. Primitivistlerin simgesel kültürün bütün biçimlerini elimine ettiklerini düşünenler, çoğu kez buna yanıt verirken bunu “Yaa, işte, oflayıp puflamayı siz istemediniz mi?” gibi bir sonuça ulaştırırlar. Bununla birlikte eleştiriler, sorunları tipik bir biçimde geçmişten günümüze gelen bir haberleşme ve anlayış biçimi olarak kabul eder, öyle ki bu anlayış,birincil planda diğer duyusal ve aracısız anlama araçlarının simgesel düşüncesi pahasına (ve hatta dışındaki) şeylere bel bağlamaktır. Simgesel üzerindeki vurgu, doğrudan deneyimin, dil, sanat, sayı,zaman vs. gibi biçimlerdeki arada yer alan deneyim ortamlarından bir ayrılmadır.


Anarko primitivistler simgesel kültürün biçimsel ve biçimsel olmayan yollarla bizim tüm algılamalarımızı süzgeçten geçirdiğini ve bizim gerçekle doğrudan ve aracısız temasımızı kopardığını tartışırlar. Şeylere isim vererek onların ötesine geçerler ve temsil edilenin mercek altına alındığı dünyanın çarpıtılmış imajıyla dolayımlı ilişki kurmak için alanını genişletirler. İnsanların simgesel düşünceyle fiziksel bağlantılı (hard-wired) olup olmadıkları ya da onun (simgesel düşüncenin) kültürel bir değişim veya adaptasyon olarak geliştirildiği tartışılabilir, ancak anarko primitivistlere göre simgesel dışavurum ve anlayış yöntemi sınırlı ve aldatıcıdır ve buna aşırı bağımlılık nesnelleşmeye, yabancılaşmaya ve algısal tünel vizyonuna ulaştırır bizi. Birçok anarko-primitivist, söz gelimi dokunma ve kokuda olduğu gibi algılama ve dışa vurumda da eşsiz ve bireye özgün konuları deneyimleyen ve geliştiren ve bir diğerini etkileyen veya bilişimin hareketsiz olanı canlandıran ve/ya yeterince kullanılamayan yöntemleriyle temas kurmak için eskiye dönük çalışma ve pratiklere giriştiler.

ETKİLER:

Anarşistler karşılıklı yardım (mutual aid) ilkesine dayanan toplulukları destekleyen ve gerçek eşitlikçi (egalitarion) ilişkiler için gayret sarfeden ve tüm tutucu soyut güçlere meydan okuyan anti- otoritaryan girişimlere katkıda bulunurlar. Bununla birlikte Primitivistler, sade insan yaşamı üzerinde değil geleneksel anarşistlerin çözümlemelerinin de ötesine giden ve tüm yaşamda üstünlük kurmayı reddeden (non-domination) düşüncelerin alanını genişletirler. Primitivistler neye karşı çıktıklarını ve nasıl buralara geldiklerini anlamak, doğrultularını değiştimek ve bilgi almak için uygarlığın kökenlerine bakarken antropologlardan yardım alırlar. Anti-teknolojik endüstriyel eyleme yönelmeyi körüklemek için Luddite’lerden ilham alırlar. İsyancılar (insurrectionalists) sade ince eleştiriler için değil uygarlığın mevcut kurallarına karşı tanımlamalarda bulunmak ve kendiliğinden saldırı geliştirme amacıyla bir perspektif geliştirirler.

Primitivistler situasyonistlere, seyircilere ve mülkiyet toplumundaki yabancılaşmaya çok şey borçlu olduklarını ileri sürerler. Derin ekoloji (deep ecology) ekonomik kullanım değerinin insanların yer almadığı bağımsız dünyasıyla ve tüm yaşamın esenliğinin ve serpilip gelişmesinin geçmişten intikal eden farkındalıkla bağ kurmak olduğunu anlayan bir perspektifle primitivistleri bilgilendirmektedir . primitivistler derin ekolojistlerin yaşamın zenginliği ve ayrıcalığı konusunu değerlendirirken yaşayan insanların dünyanın yaşamayan bölümüne karışmalarının baskıcılık ve aşırılıklar taşıdığını görürler.

Biyorejyonalistler, kendi yaşamsal bölgelerinde (bioregion) yaşayarak toprakla, suyla iklim bitkileriyle hayvanlara ve kendi yaşamsal çevrelerinin genel modelleriyle yakın bağlar kuran bir perspektif geliştirirler. Primitivistler çeşitli yerli (indigenous) kültürlerden, toprağa bağlı (earth based) insanlardan ve şu an yaşayanlardan derin etki alırlar. Bununla birlikte primitivistler, yaşamla karşılıklı ilişkiler içinde kendilerini her daim sağlıklı kılan ve yenileyen dayanıklı (sustainable) teknikleri öğrenme ve birleştirme atılımı içindedirler. Onlar bunu, yerli halkı ve yerli kültürleri, yüzeysel olmadan ve genelleştirmeden ve onlara saygı duyarak ve onların kültürel kimlikleri ve karakteristikleriyle bütünleşmeden (without co-opting) anlamayı önemserler. Primitivistler aynı zamanda tüm insanlığın toprağa bağlı topluluklardan geldiğini, toprakla olan bağlılıklarından bir güçle uzaklaştırıldıklarını ve böylece karşı sömürgeci mücadelelerin içinde yer aldıklarını anlamanın önemini hissederler. Onlar aynı zamanda yabanıl (feral) olandan da esinlenirler. Evcilleşmeden kaçanlar vahşi olanla yeniden bütünleşecektir ve doğal olarak primitivistler yerzüyle uyum içindeki yabanıl varlıklarla onur duyarlar. anımsatmakta yarar var, birçok anarko primitivist benzer kaynaklardan etki alır, anarko primitivism bu düşünce ve eylemlerle bütünleşen ya da bağ kuran her birey için oldukça kişiseldir.


ÇEVREYE MÜDAHELE ETMEDEN VARLIKLARI DOĞAL KOŞULLARINA KAVUŞTURMA (REWİLDİNG) VE ONLARLA YENİDEN BAĞ KURMA (RECONNECTİON)

Bir çok primitivist anarşiste göre yeryüzünde tekrar yabanıllaşma ve yeniden bağ kurma bir yaşam projesidir.


Onlar bunun zihinsel algılama ya da ilkel yetilerle sınırlanmaması gerektiğini bunun yerine evcil olurken, kırılırken (fracture) kendimizden, bir diğerinden ve dünyadaki yerimizden olurken içine düştüğümüz sapkınlığı derinden anlamamız gerektiğini ileri sürerler. Yeniden yabanıllaşma yaşam alanımızda (bioregion) doğal olarak oluşan bitkiler hayvanlar ve eşyalarla kendimizi nasıl beslediğimizi, nasıl sığındığımızı ve nasıl saklandığımızı içeren uzun süreli, dayanıklı (sustainable) bir birlikte var oluşu geliştiren ve yeniden kazanılan yetileri içeren fiziksel tamamlayıcılara sahip olma gibi anlaşılır. Bir başka değişle fiziksel ifadelerin, apareylerin ve uygarlığın alt yapısını (infrastructure) içerdiği de söylenebilir.

Yeniden eski doğallığına kavuşturma, kendi kendimizi ve bir diğerini 10 000 yıllık döngüselde kavranmış olanla iyileştirmeyi, hiyerarşik ve baskıcı olmayan topluluklarla birlikte nasıl yaşanacağını ve bizim toplumsal modellerimizde evcilleşen düşünce kurgularını yapı bozumuna uğratmayı içeren duygusal tamamlayıcıları içerecek şekilde tanımlanmalıdır. Primitivistlere göre tekrar yabanıllaşma, yabancılaşma (alienation) ve meditasyon üzerinde öncelik taşıyan doğrudan deneyim ve tutkuyu, gerçeğin bütün bakış açılarını ve dinamiğini tekrardan düşünmeyi, yaşamı savunurken ve özgürleşen bir varlık için savaşırken sezgilerimize daha çok güvenmeyi ve iç güdülerimize daha çok bağlanmayı ve ataerkil kontrol ve evcilleşme yüzünden binlerce yıldır tümüyle yıkıma uğramış dengeyi yeniden sağlamayı içerir. Yeniden eski doğaya bir uygarlık dışı olma sürecidir.

BAĞLANTILAR:

Birleşik Amerika’da anarko-primitivizm önemli ölçüde John Zerzan,Kevin Tucker, Daniel Quinn,Derick Jensen ve John Gowdy gibi yazarlarca desteklenmektedir. Anarko- primitivist eylem, radikal çevrecilikle bağıntı içindedir, Theodor Kaczynski (“The Unabomber”)’nin düşünceleri sayesinde daha çok ilgi toplamıştır. Bunu onun ‘Luddite’ bomba kampanyası izlemiştir. Yakın zamanlarda anarko- primitivizm ‘Green Anarchi’,’Species Trailer’ ve zaman zaman ‘Anarchy, A Journal of Desire Armed’ ve hatta ‘CrimetInc’.. sayesinde coşkulu bir patlama yakalamıştır. Şu an ki anarko-primitivist eylem ‘Fifth Estate’ dergisinden kaynaklanmaktadır ve 1970 ve 1980’lerde Fredy Perlman,David Watson, Bob Brubaker ve John Zerzan gibi yazarlar aracılığıyla bir seri gelişim kazanmıştır. 1980’lerin sonlarında, Watson ve Zerzan’ın primitivizm biçimleri arasındaki derin farklılıklar bir yarılmaya neden olmuştur.

1990’larda ‘UK Magazine ‘Green Anarchist’, anarko- primitivizm yolunu benimsemişti, bununla birlikte anarko-primitivist olmayan bir çok ‘Green anarchist’ vardı..

Uygarlık karşıtı Anarşistler, İspanya,İsrail,Türkiye, İsveç, Finlandiya ve Hindistan’da ayni zamanda grup olarak örgütlüdür.

Anarko –Primitivizm, Neo-Tribalizm (Yeni Kabilecilik)’le hem ortaklık yapmış hem de ondaki radikal eğilimlerden etkilenmiştir.

ELEŞTİRİLER

Anarşizmin kendi bünyesinden gelen eleştiriler

primitivizme karşı kayda değer eleştiriler Noam Chomsky, Michael Albert, Brian Sheppard, Andrew Flood, Steward Home’dan gelmiştir ve özellikle Murray Bookchin’in Social Anarchism ya da Lifestyle Anarchism ( sosyal anarşizm ya da Anarşizm yaşam biçimi ) başlıklı polemik yapıtında görülebilir.

Nüfus

Hem eleştirmenler hem de anarko primitivizmin taraftarları, eğer herkes bir avcı-toplayıcı olarak yaşasaydı, dünyanın bugün 6,5 milyarın üstündeki nüfusun çok daha azını taşıyacağı konusunda genellikle hemfikirdir.

ikiyüzlülük
Medya Teknolojisinin Kullanımı

Primitivistlere karşı yapılan alışılmış bir eleştiri onların görüşlerini yaymak için yayın yolunu ve internet teknolojilerini kullanmış olmalarıdır. Bu argümanlarda onların çağdaş teknolojiyi kullanmaları içten olmamak ve ikiyüzlü olmak şeklinde ima edilmiştir.

Derrick Jensen, John Zerzan gibi primitivistler ve daha birçokları, kendi inançlarını yayarken internet ve medyatik araçlar kullanmış ve ikiyüzlü-hypocritical görünüşü bertaraf etmek için hiçbir şey yapmamışlardır. Onlar bugün bir biçimde her yerde bulunan etkin araçları kullanırken bu teknolojilerin artık hiç üretilmeyecekleri ve kullanılmayacağı bir toplumu umutla yaratabileceklerine inanmaktadırlar. Derrick Jensen bu eleştirileri yanıtlarken önce “ bizzat kendi durumlarındaki zayıflığı açığa çıkartmaktalar: onlar bizim mesajımızın özünü püskürtemezler, sadece habercilere saldırırlar “ ifadesini kullanmıştır.

Yaşam biçimi

Bazılarının ikiyüzlülük olarak düşündüğü alışılmış diğer bir eleştiri de çok az primitivist filozofun bizzat primitivist toplumlarda yaşamış olduğudur.


Jensen, primitivistlerin tümüyle primitivist bir yaşam biçimi sürdürmedikleri konusunda eleştirmenlerin doğru söylediğini açıklarken primitivistlerin bunu yapmamayı seçtiklerini söylemelerinin haksızlık olduğunu belirtmiştir. O, böyle bir yaşam biçiminin sürdürüldüğü bir sistemde hiçbir yasal seçim hakkı olmadığından, insanların nasıl yaşamaları konusunda gerçek bir seçim yapmazdan önce “ endüstriyel ekonominin parçalanması “ nın gerekli olduğuna inanmaktadır.

Örneğin primitif yaşam biçimini seçen Theodore Kaczynski şunları söylemektedir:


Gerçeği söylemek gerekirse ben aslında politik eğilimli biri değilim. Gerçekte benim daha çok ormanda yaşamam lazım. Eğer birileri orayı yol için kesmeseydi, ağaçları kesip helikopterlerle ve kar arabalarıyla vızıldamasaydılar ben orada yaşıyor olacaktım, geri kalanlar kendilerini düşünsün. Politik konularla haşır neşir oluyorum, çünkü söz gelimi oraya sürükleniyorum.

Öncelikle yaşam biçimini değiştirmeye odaklandığında Jensen,“onlardan dikkatlerimizi uzaklaştırırsak iktidardakilerin çıkarlarına hizmet etmiş oluruz, bunun yerine birinin “iktidarda olanlardan” daha çok kendini “sorun” olarak düşünmesi gerek şeklinde bir talebi bulunmaktadır.

Uygarlık ve şiddet

Anarko-primitivistlerin önerilerine karşı bir başka eleştirel saldırı da kademeleşme (hierarchy) ve kitlesel saldının uygarlığın sonucu olduğu tartışmasıdır, örneğin şempanzelerde gözlemlenen egemenlik (dominance) ve toprak mücadelesi.. Anarko-primitivizm içinde bazı düşünürler,örneğin Pierre Clastres, ilkel toplumlarda doğal dengeyi kurmak için anarşiyi benimserken belirli ölçüde şiddet kullanımının gerekli olduğunu antropolojik açıdan ileri sürmüştür.

Anarko-primitivistler, bazı antropolojik göndermelere dayanarak avcı-toplayıcı toplumların güçlü doğalarıyla savaştan,şiddetten ve hastalıklardan az etkilenebileceklerini savunurlar.

Pratik

Diğer bir soru,anarko-primitivistlerin pratikçi olduklarını kabul etmeye dayanmaktadır. John Zerzen, primitivist idealleri pratiğe geçirmenin inandırıcılık açısından oldukça zor olduğunu kabul eder. “Büyük bir meydan okuma, kocaman göz alıcı fikirleriniz var, ama gerçeklerle yüz yüze geldiğiniz zaman ne olacak, biz tahmin ediyoruz, ama bilmiyorum bu iş nasıl gidecek… O gerçekle yüz yüze gelmek için daha çok yolu(muz) var ama yüzleşmek zorundayız. Sorunlu şeylerle yola çıkıyorsun ve insanların diyalog kurabilecekleri alanı genişletiyorsun ve başka hiçbir yerde harekete geçirilmemiş sorunları yükseltiyorsun. Ancak bizim elimizde insanların ne yapmaları gerektiğine dair örnek tasarımlar (blue prints) bulunmamaktadır.

Diğer primitivist düşünürler bir felsefe olarak primitivizmin şu an ki bağlamda dahi sayısız pratik uygulamaları olabileceğini önermektedir. Bunlar Paleolitik (Yontma Taş Devrine ait) diyet,beslenme ve egzersiz, tüketimin azaltılması,sade yaşam, kendi işini kendin yap eğilimi, yöresel yeterlilikte artış, zamanı daha çok dışarıda geçirme, avlanma ve balık tutma, yöresel toprakla bağlantı, doğasal farkındalık ve primitif yabanıl yetileri geliştirme, aile ve yöresel topluluğu içeren bireysel ilişkilere yoğunlaşma ve yerli halkla dayanışmada etkinlik olabilir. Dünya görüşü olarak primitivizm, “homoseksüellerin hakları” ve çocuk düşürme’den çevrecilik, avcılık ve vejetaryanlığa kadar farklı eğilimlerle politikayla temas kuran çeşitli çağdaş toplumsal sorunları çözümleyen yerli insanlarla uzun süreli ilişkilerde güven verme eğilimindedir.

Kitle Toplumu

Brian Sheppard, anarko-primitivizmin hiçbir zaman bir anarşizm biçimi olmadığı üzerinde durmaktadır. Anarşizm Primitivizme Karşı’ da şunları yazar: “Son on yıl içinde yarı-dini mistik gruplar, (bilim, akılcılık ve “teknoloji” örtüsü altında rasgele bir araya getirilen teknolojinin reddi) olarak savundukları anarşizmle primitivizmi eşitlemeye başladılar. Gerçekte bu ikisinin bir diğeriyle hiçbir ilişkisi yotur.

Flood bu önermeyi onaylar ve “özgür bir kitle toplumu yaratmak” olarak tanımladığı anarşizmin temel amacıyla primitivizmin çatıştığını gösterir.

Primitivistler “kitle toplumunun” özgür olabileceğine inanmazlar. Onlar endüstri ve tarımın kaçınılmaz olarak kademeleşme ve yabancılaşmaya yol açacağına inanmaktadır. Onlar tekno-endüstriyel toplumların işleyiş mekanizması için gerekli iş bölümünün insanları fabrikalara güvenmeye zorladığını ve diğer uzmanların yaptığı işlerin ise, yiyeceklerini,giyeceklerini, barındıkları yerleri ve diğer ihtiyaçlarını üretmeye zorladığını ve bu bağımlılığın onları, ister beğensinler, ister beğenmesinler toplumun bir parçası olmaya ittiğini ileri sürmektedir.

Dilin eleştirisi

Çünkü simgesel kültür eleştirilerini bizzat dile kadar genişleten bazı primitivistler var. George Town Üniversitesi profesörü Mark Lance bu özgün primitivizm kuramını “Tam anlamıyla delice bir şey, özgün bir bağlantı kurma amacıyla bir şey yaratmak istiyorsun ve bunun için kullandığın kabı yok etmen gerekiyor.”

not: 19. yüzyıl başlangıcında makineleşme hareketine karşı çıkan işçi gruplarına verilen isim. Ludditeler emek yerine makine ikamesini propaganda kampanyaları açarak, gösteriler düzenleyerek ve şiddete başvurarak önlemeye çalışmışlardır. Terim adını bu eylemlere öncülük eden Ned Ludtan almaktadır. (All in one dictionary)

Wikipedia,the free encyclopedia’da yer alan orijinal metinden çeviren,

Erkan ŞİMŞEK

Hiç yorum yok: