Sevgili Wall Street İşgalcileri: Anarşistlerden mektup
7 Eylül'de Wall Street'in yanındaki bir parkın işgaliyle başlayan ve
sosyal eşitsizliklere karşı ülke çapında umumi alanlarda insanların
bir araya gelip eylem yaptıkları yeni bir hareket yayılıyor. Şimdi bu
fenomene dair kısaca tam bir analizi takdim edelim; bu arada, şu ana
kadar zuhur etmiş bazı sorunlara angaje olan işgal hareketine açık bir
mektubu okuyacaksınız.
Sevgili İşgalciler,
Anarşistlerden mektup
Destek ve dayanışma! Ülke çapında Wall Street'te ve başka yerlerde
zuhur eden işgal eylemlerinden esinlendik. Nihayetinde, insanlar
yeniden sokaklara çıktılar! Bu eylemlerin etrafındaki canlılık bu
ülkedeki protesto ve direnişi canlandırma potansiyeline sahip. Bu
işgallerin hem sayıda hem de özde artacağına inanıyoruz ve buna
katkıda bulunmak için en iyisini yapacağız.
Neden bizi dinlemelisiniz? Kısaca, çünkü biz bu işlerle uzun zamandır
meşgulüz. kapitalizme karşı mücadele, işgal örgütlenmelerinde ve
konsensüsle karar alma işlerinde on yıllarımızı harcadık. Eğer bu yeni
hareket öncekilerin hatalarından ders çıkarmıyorsa, aynılarını
tekrarlama riskine girmiş bulunuruz. Burada bazı zor kazanılmış bazı
dersleri özetleyeceğiz.
İşgal yeni değildir. Üzerinde bulunduğumuz ülke çoktan işgal edilmiş
bir topraktır. Amerika Birleşik Devletleri, yüzyıllarca süren kölelik
ve sömürüyü geçersek yerli halkların imhası ve topraklarının
sömürgeleştirilmesiyle kurulmuştur. Bir karşı-işgalin anlamlı
olabilmesi için, tarihten başlamamız gerekmektedir. Daha da iyisi,
hareket bugünkü küreselleşme karşıtı hareketlere kadar çeşitli işçi ve
savaş karşıtı hareketlerden yerli öz-savunmalarına uzanan direniş
tarihini de kucaklamalıdır.
"99%" sosyal gövdede tek değil, çoktur. Bazı işgalciler "99%"u homojen
bir kitle olarak karakterize ettiği bir anlatıyı kullanıyorlar.
Yüzler, "sıradan halkın" ağırlıklı olarak , televizyon programlarında
görmeye alışık olduğumuz beyaz insanları temsil etme eğilimindedir,
halbuki böyle insanlar genel nüfusun azınlığını oluşturur.
Bu bizim çeşitliliğimizi örtbas edecek bir hatadır. İnsanlar ilk defa
kapitalizmin adaletsizliklerine karşı uyanmıyor; bazı halklar yıllar
ve nesillerce iktidar yapıları tarafından hedef alındı. Şu an sosyal
statülerini kaybeden orta-sınıf işçiler çok daha uzun süredir
yaşadıkları adaletsizliğe karşı ellerinden bir şey gelmeyenlerden çok
şey öğrenebilirler.
Problem sadece bir kaç "çürük elma" değildir. Kriz bir kaç yatırım
bankacısının bencilliğinin sonucu değildir; toplumun her seviyesindeki
kıyasıya rekabeti mükafatlandıran bir ekonomik sistemin kaçınılmaz
sonucudur. Kapitalizm durağan bir yaşam biçimi değil, dünyayı çıkar ve
enkaza çevirerek herşeyi tüketen dinamik bir süreçtir. Bu yüzden şimdi
herşey ateşle beslenirken, sistem kendi eski yararlanıcılarını da
soğukta bırakarak çökmektedir. Bunun yanıtı kapitalizmin eski bir
aşamasına geri dönmek değildir--altın standardına dönmek değildir
mesela; bu sadece imkansız değildir, o eski aşamalar o"99%"a herhangi
bir çıkar sağlamaz. Bu karmaşadan çıkmak için, birbirimizle ve
çevremizdeki dünyayla alakalı başka yolları yeniden keşfetmeliyiz.
Polise güvenemeyiz. Belki onlar da "sıradan insanlar", ancak
yaptıkları iş yöneten sınıfın çıkarlarını korumaktır. Polis olarak
çalışmaya devam ettikleri sürece, ne kadar arkadaşça davranacakları
üzerinde düşünemeyiz. Bunu bilmeyen işgalciler yakında toplumumuzun
dayandığı zenginlik ve güç dengesizliklerini tehdit ettikleri gibi ilk
elden öğreneceklerdir. Polisin sırıdan insanları korumak ve onlara
hizmet etmek için varolduğunda ayak direyenler muhtemelen ayrıcalıklı
ve itaatkar bir yaşam sürdüler.
Yasalara itaati fetişleştirmeyin. Yasalar zenginliğin ve güçlünün
ayrıcalıklarını korumaya hizmet eder; yasalara uymak ille de ahlaken
doğru değildir--ahlaksızlık da olabilir. Kölelik yasaldı. Nazi'lerin de
yasaları vardı. Yasalara rağmen en doğrusu olduğunu bildiğimizi yapmak
için vicdan gücümüzü geliştirmeliyiz.
Katılımcılarının çeşitliliği için bir hareket çeşitli taktikler için
alan açmak zorundadır. Herkesin daha iyi bir dünya arayışında nasıl
eylemesi gerektiği bildiğinizi düşünmeniz kontrolccülük ve kendini
beğenmişliktir. Diğerlerinin aleyhine konuşmak sadece hareketi bir
bütün olarak gayrimeşrulaştırır, böler ve parçalar. Eleştiri ve
tartışma vşe hareketi ileri sürükler, ancak iktidarı ele geçirme
girişimi onu sakatlar. Hedef herkesi tek bir taktiği benimsemeye
zorlamak olmamalı. Daha çok farklı yaklaşımların karşılıklı nasıl
yarar sağlayacaklarını keşfetmek olmalı.
Yasaları çiğneyen ve polise karşı gelenlere ajan provokatör
yakıştırmasında bulunmayın. Bir çok insanın öfkeli olması için nedeni
vardır. Yasalcı pasifizme herkes boyun eğmiş değil; bazı insanlar
kendileri için nasıl dimdik duracaklarını halen hatırlıyorlar. Polis
şiddetinin amacı sadece bizi kışkırtmak anlamına gelmez, aynı zamanda
bize zarar vermek ve etkisiz hale getirmeyi amaçlar. Bu bağlamda,
öz-savunma zaruridir.
Otoritelerle yapılan çatışmaların ön saflarındakileri bir şekilde
otoritelerle işbirliği içerisinde olduğunu varsaymak sadece mantıksız
değildir--statükoyla mücadele eden ruhun meşruiyetini bozar ve buna
hazır olanların cesaretlerini kırar. Bu iddia, otoritelere güvenmeleri
gerektiği ve otoritelere itaat etmeyen herkesten korkması öğretilen
tipik ayrıcalıklı insanlardan gelir.
Hiçbir hükümet--başka bir deyişle, hiçbir merkezi olmayan
iktidar--güçlünün çıkarlarından önce sıradan insanların çıkarını
düşünmez. Bu hareketteki çekimin merkezi özgürlüğümüz ve otonomimiz ve
bunları destekleyen karşılıklı yardımlaşma olmalı--"sorumlu" merkezi
bir iktidar arzusu değil. Daha önce böyle ir şey gerçekleşmedi;
1789'da bile, devrimciler zengin ve fakirleri geçersek "demokrasiyi"
kölelerle kontol ettiler.
Bu, en önemli olanın yöneticilerimizden sadece bir şeyler talep etmek
olmadığı ama taleplerimizi kendi kendimize gerçekleştirmemiz için
gücümüzü toplamamız anlamına gelir. Şayet bunu etkili bir şekilde
gerçekleştirirsek, güçlüler dikkat ve sadakatimizi korumak için
taleplerimizi ciddiye alacaklardır. Kendi gücümüzü geliştirecek baskı
gücüne ulaştık.
Aynı şekilde, sayısız geçmiş hareketler "demokratik" olsa bile kendi
bürokrasilerini oluşturarak ve ilksel amaçlarının altını kazıyarak zor
yolu öğrendiler. Ne yeni otoriter liderlere ne de yeni karar alma
yapılarına yatırım yapmalıyız; bize dayatılan eşitsizlikleri
lağvederek özgürlüğümüzü savunacak ve genişletecek yollar bulmalıyız.
İşgaller yaptığımız eylemleri geliştirecektir. Bizler --güçlü olanın
bize kulaklarını tıkadığından bahsederken-"iktidara gerçeği konuşmak"
için burada değiliz. Otonom inisiyatif için alan açalım ve sosyal
eşitsizlik ve adaletsizliklerin kaynağıyla karşı karşıya gelmek için
doğrudan eylemler örgütleyelim.
Okuduğunuz, entrika çevirip eyleme geçtiğiniz için teşekkürler. Her
hayaliniz gerçek olsun.
Alıntı: Crimethinc -
http://www.crimethinc.com/blog/2011/10/07/dear-occupiers-a-letter-from-anarchists/
Kaynak: http://internationala.org/index.php/isyan/anarsist-hareket/2948-sevgili-galciler-anaristlerden-mektup.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder