11 Ekim 2011

Sevgili Wall Street İşgalcileri: Anarşistlerden mektup

Sevgili Wall Street İşgalcileri: Anarşistlerden mektup


7 Eylül'de Wall Street'in yanındaki bir parkın işgaliyle başlayan ve


sosyal eşitsizliklere karşı ülke çapında umumi alanlarda insanların

bir araya gelip eylem yaptıkları yeni bir hareket yayılıyor. Şimdi bu

fenomene dair kısaca tam bir analizi takdim edelim; bu arada, şu ana

kadar zuhur etmiş bazı sorunlara angaje olan işgal hareketine açık bir

mektubu okuyacaksınız.



Sevgili İşgalciler,

Anarşistlerden mektup



Destek ve dayanışma! Ülke çapında Wall Street'te ve başka yerlerde

zuhur eden işgal eylemlerinden esinlendik. Nihayetinde, insanlar

yeniden sokaklara çıktılar! Bu eylemlerin etrafındaki canlılık bu

ülkedeki protesto ve direnişi canlandırma potansiyeline sahip. Bu

işgallerin hem sayıda hem de özde artacağına inanıyoruz ve buna

katkıda bulunmak için en iyisini yapacağız.



Neden bizi dinlemelisiniz? Kısaca, çünkü biz bu işlerle uzun zamandır

meşgulüz. kapitalizme karşı mücadele, işgal örgütlenmelerinde ve

konsensüsle karar alma işlerinde on yıllarımızı harcadık. Eğer bu yeni

hareket öncekilerin hatalarından ders çıkarmıyorsa, aynılarını

tekrarlama riskine girmiş bulunuruz. Burada bazı zor kazanılmış bazı

dersleri özetleyeceğiz.



İşgal yeni değildir. Üzerinde bulunduğumuz ülke çoktan işgal edilmiş

bir topraktır. Amerika Birleşik Devletleri, yüzyıllarca süren kölelik

ve sömürüyü geçersek yerli halkların imhası ve topraklarının

sömürgeleştirilmesiyle kurulmuştur. Bir karşı-işgalin anlamlı

olabilmesi için, tarihten başlamamız gerekmektedir. Daha da iyisi,

hareket bugünkü küreselleşme karşıtı hareketlere kadar çeşitli işçi ve

savaş karşıtı hareketlerden yerli öz-savunmalarına uzanan direniş

tarihini de kucaklamalıdır.



"99%" sosyal gövdede tek değil, çoktur. Bazı işgalciler "99%"u homojen

bir kitle olarak karakterize ettiği bir anlatıyı kullanıyorlar.

Yüzler, "sıradan halkın" ağırlıklı olarak , televizyon programlarında

görmeye alışık olduğumuz beyaz insanları temsil etme eğilimindedir,

halbuki böyle insanlar genel nüfusun azınlığını oluşturur.



Bu bizim çeşitliliğimizi örtbas edecek bir hatadır. İnsanlar ilk defa

kapitalizmin adaletsizliklerine karşı uyanmıyor; bazı halklar yıllar

ve nesillerce iktidar yapıları tarafından hedef alındı. Şu an sosyal

statülerini kaybeden orta-sınıf işçiler çok daha uzun süredir

yaşadıkları adaletsizliğe karşı ellerinden bir şey gelmeyenlerden çok

şey öğrenebilirler.



Problem sadece bir kaç "çürük elma" değildir. Kriz bir kaç yatırım

bankacısının bencilliğinin sonucu değildir; toplumun her seviyesindeki

kıyasıya rekabeti mükafatlandıran bir ekonomik sistemin kaçınılmaz

sonucudur. Kapitalizm durağan bir yaşam biçimi değil, dünyayı çıkar ve

enkaza çevirerek herşeyi tüketen dinamik bir süreçtir. Bu yüzden şimdi

herşey ateşle beslenirken, sistem kendi eski yararlanıcılarını da

soğukta bırakarak çökmektedir. Bunun yanıtı kapitalizmin eski bir

aşamasına geri dönmek değildir--altın standardına dönmek değildir

mesela; bu sadece imkansız değildir, o eski aşamalar o"99%"a herhangi

bir çıkar sağlamaz. Bu karmaşadan çıkmak için, birbirimizle ve

çevremizdeki dünyayla alakalı başka yolları yeniden keşfetmeliyiz.



Polise güvenemeyiz. Belki onlar da "sıradan insanlar", ancak

yaptıkları iş yöneten sınıfın çıkarlarını korumaktır. Polis olarak

çalışmaya devam ettikleri sürece, ne kadar arkadaşça davranacakları

üzerinde düşünemeyiz. Bunu bilmeyen işgalciler yakında toplumumuzun

dayandığı zenginlik ve güç dengesizliklerini tehdit ettikleri gibi ilk

elden öğreneceklerdir. Polisin sırıdan insanları korumak ve onlara

hizmet etmek için varolduğunda ayak direyenler muhtemelen ayrıcalıklı

ve itaatkar bir yaşam sürdüler.



Yasalara itaati fetişleştirmeyin. Yasalar zenginliğin ve güçlünün

ayrıcalıklarını korumaya hizmet eder; yasalara uymak ille de ahlaken

doğru değildir--ahlaksızlık da olabilir. Kölelik yasaldı. Nazi'lerin de

yasaları vardı. Yasalara rağmen en doğrusu olduğunu bildiğimizi yapmak

için vicdan gücümüzü geliştirmeliyiz.



Katılımcılarının çeşitliliği için bir hareket çeşitli taktikler için

alan açmak zorundadır. Herkesin daha iyi bir dünya arayışında nasıl

eylemesi gerektiği bildiğinizi düşünmeniz kontrolccülük ve kendini

beğenmişliktir. Diğerlerinin aleyhine konuşmak sadece hareketi bir

bütün olarak gayrimeşrulaştırır, böler ve parçalar. Eleştiri ve

tartışma vşe hareketi ileri sürükler, ancak iktidarı ele geçirme

girişimi onu sakatlar. Hedef herkesi tek bir taktiği benimsemeye

zorlamak olmamalı. Daha çok farklı yaklaşımların karşılıklı nasıl

yarar sağlayacaklarını keşfetmek olmalı.



Yasaları çiğneyen ve polise karşı gelenlere ajan provokatör

yakıştırmasında bulunmayın. Bir çok insanın öfkeli olması için nedeni

vardır. Yasalcı pasifizme herkes boyun eğmiş değil; bazı insanlar

kendileri için nasıl dimdik duracaklarını halen hatırlıyorlar. Polis

şiddetinin amacı sadece bizi kışkırtmak anlamına gelmez, aynı zamanda

bize zarar vermek ve etkisiz hale getirmeyi amaçlar. Bu bağlamda,

öz-savunma zaruridir.



Otoritelerle yapılan çatışmaların ön saflarındakileri bir şekilde

otoritelerle işbirliği içerisinde olduğunu varsaymak sadece mantıksız

değildir--statükoyla mücadele eden ruhun meşruiyetini bozar ve buna

hazır olanların cesaretlerini kırar. Bu iddia, otoritelere güvenmeleri

gerektiği ve otoritelere itaat etmeyen herkesten korkması öğretilen

tipik ayrıcalıklı insanlardan gelir.



Hiçbir hükümet--başka bir deyişle, hiçbir merkezi olmayan

iktidar--güçlünün çıkarlarından önce sıradan insanların çıkarını

düşünmez. Bu hareketteki çekimin merkezi özgürlüğümüz ve otonomimiz ve

bunları destekleyen karşılıklı yardımlaşma olmalı--"sorumlu" merkezi

bir iktidar arzusu değil. Daha önce böyle ir şey gerçekleşmedi;

1789'da bile, devrimciler zengin ve fakirleri geçersek "demokrasiyi"

kölelerle kontol ettiler.



Bu, en önemli olanın yöneticilerimizden sadece bir şeyler talep etmek

olmadığı ama taleplerimizi kendi kendimize gerçekleştirmemiz için

gücümüzü toplamamız anlamına gelir. Şayet bunu etkili bir şekilde

gerçekleştirirsek, güçlüler dikkat ve sadakatimizi korumak için

taleplerimizi ciddiye alacaklardır. Kendi gücümüzü geliştirecek baskı

gücüne ulaştık.



Aynı şekilde, sayısız geçmiş hareketler "demokratik" olsa bile kendi

bürokrasilerini oluşturarak ve ilksel amaçlarının altını kazıyarak zor

yolu öğrendiler. Ne yeni otoriter liderlere ne de yeni karar alma

yapılarına yatırım yapmalıyız; bize dayatılan eşitsizlikleri

lağvederek özgürlüğümüzü savunacak ve genişletecek yollar bulmalıyız.



İşgaller yaptığımız eylemleri geliştirecektir. Bizler --güçlü olanın

bize kulaklarını tıkadığından bahsederken-"iktidara gerçeği konuşmak"

için burada değiliz. Otonom inisiyatif için alan açalım ve sosyal

eşitsizlik ve adaletsizliklerin kaynağıyla karşı karşıya gelmek için

doğrudan eylemler örgütleyelim.



Okuduğunuz, entrika çevirip eyleme geçtiğiniz için teşekkürler. Her

hayaliniz gerçek olsun.



Alıntı: Crimethinc -

http://www.crimethinc.com/blog/2011/10/07/dear-occupiers-a-letter-from-anarchists/





Kaynak: http://internationala.org/index.php/isyan/anarsist-hareket/2948-sevgili-galciler-anaristlerden-mektup.html

Hiç yorum yok: