Henüz yirmili yaşlarda genç bir subay olan Kropotkin, Doğu Sibirya'daki askeri görevinin yanı sıra bölgenin fiziki coğrafyası üzerine de araştırmalar yapıyordu. Bölgede kaldığı beş yıl içinde, çoğu at sırtında olmak üzere yetmiş bin mil yol kat etmişti. Volkanik Hingan Dağları, Kuzey Mançurya, Kuzey Sibirya, Vitim, Usuri ve Amur ırmakları boyunca uzun süreli yolculuklar yapmıştı. Doğu Sibirya'nın, 1863'e dek hiç bilinmeyen bazı bölgelerine ayak basan ilk bilim adamıydı. O zamanlar Darwin'in evrim teorisine büyük önem atfeden Rus doğacılardan biri olan Kropotkin, ne Sibirya bozkırlarında ne de Usuri ve Amur vadileri boyunca, Darwin'in bahsettiği türden, hayvanlar arasında "sürekli mücadele" örneklerine -özellikle aradığı halde- hiç rastlamamıştı. Aksine, dağınık halde yaşayan binlerce karacanın, güneyin ılıman bölgelerine göçleri sırasında bir araya gelerek Amur Irmağını topluca geçtiklerine bizzat tanık olmuştu. Tibet'in yarı vahşi atları, sürü hayvanları ve vahşi gevişgetirenler, sert doğa koşulları ve besin azlığıyla mücadele etmek zorunda kaldıklarında bile, sağlık ve enerji bakımından türün tüm üyeleri neredeyse tükenmiş hale geliyorlardı. Transbaykalya ve Sibirya'nın birçok bölgesinde bu gerçeği gözleriyle gören Kropotkin, tedrici evrimi bu rekabet koşullarına dayandırmanın imkânsızlığına inanmıştı. Sonraki yıllarda sosyal Darwi-nizm üzerine yazılan hiçbir eserle arasında ortak bir bakış açısı bulamayan Kropotkin, şöyle diyordu:
"Tüm bu eserler, insanın, yüksek zekâsı ve bilgileri sayesinde, insanlar arasındaki hayatta kalma mücadelesinin çetinliğini yumuşatabileceğini kanıtlama çabasındaydı; fakat, bununla birlikte, her hayvanın yaşam imkânları için hemcinslerine karşı mücadelesinin ve her insanın tüm diğer insanlara karşı mücadelesinin bir "doğa yasası" olduğunu da kabul ediyorlardı. Ben bu görüşü kabul edemezdim, çünkü, her bir türün içinde acımasız bir hayatta kalma mücadelesinin varlığını kabul etmenin ve bu mücadeleyi bir ilerleme koşulu olarak görmenin, yalnızca kanıtsız bir iddiada bulunmak olmadığına, aynı zamanda, doğrudan gözleme dayanmadığına da ikna olmuştum."
Yabanıl insan yaşamını ve hayvanlar alemini, kana susamış "gladyatör gösterisi" gibi sunan Darwincilerin "azgın mücadele" anlayışı, eşitlikçi, dayanışmacı, özgür toplum düşüncesine de cepheden saldırı anlamına geliyordu. Bu nedenle, Malthus ve Darwincilere yanıt vermek neredeyse zorunlu hale gelmişti.
Kropotkin, bu yanıtı vermekte gecikmedi. Avrupa'da sürgünde yaşadığı yıllarda konuya ilişkin belge ve doküman toplamaya başladı. Kropotkin'in çalışması, 1890 yılı sonlarından itibaren, önce Nineteenth Century dergisinin sayılarında makaleler halinde, daha sonraki yıllarda da temel eserlerinden biri olarak, Evrimin Birfaktörü; Karşılıklı Yardımlaşma (mutual aid; afactor of evolution) adıyla yayımlandı. Kitap, bilim dünyasında olduğu kadar anarşistler arasında da büyük ilgi gördü ve kısa sürede birçok dile çevirilip yayımlandı. Anarşist düşünce açısından tam anlamıyla bir köşe taşı niteliğine sahip olan bu kitap, özgürlükçü düşünceye doğal ve bilimsel temeller oluştururken ahlâki kaygılara da özel bir vurgu yapıyordu. Topluluk halinde yaşayan canlıların, bir takım sosyal duygu ve alışkanlıklara yol açan kolektif bir adalet duygusu geliştirdiklerini belirten Kropotkin, bu adalet duygusu olmadan topluluk halinde yaşamanın imkânsızlığından söz eder:
"Topluluk halinde yaşam, en zayıf böcekleri, en zayıf kuşları ve en zayıf memelileri, en korkunç etoburlara ve avcı kuşlara karşı mücadele edebilecek ve korunabilecek hale getirmektedir; çok zayıf bir doğum oranına rağmen bazı türlerin varlığını sürdürmesini sağlayan şey işbirliğidir.
"Bu nedenle, adalet duyguları sürü halinde yaşayan tüm hayvanlarda gelişmiştir. Kırlangıçlar ve turnalar ne kadar uzak mesafeden gelirlerse gelsinler, her biri bir önceki yıl inşa ettiği ya da onardığı yuvaya geri döner. Eğer tembel bir serçe, bir arkadaşının yapmakta olduğu yuvayı sahiplenirse, hatta oradan birkaç saman çöpü kaçırmaya çalışırsa, serçe grubu tembel olana müdahale eder: ve açıktır ki, bu müdahale kural olmasaydı, kuşlar, hep yaptıkları gibi, yuva kurmak için asla bir araya gelmezlerdi."
Karşılıklı yardımlaşma ve uyumu bir doğa yasası olarak gören Kropotkin, anarşiyi de doğal düzen olarak görür. O, hayvan dünyasında kategorik bir egemenlik kurmadığı gibi, insanın hayvan ve doğa üzerindeki egemenliğinin, insanın insan üzerindeki egemenliğine yol açtığını savunur.
Öte yandan, anarşistler arasında, Kropotkin'in bazı yaklaşımlarını aşırı iyimser ve kaderci bulanlar da vardı. Onlara göre, Kropotkin, ilkel toplumlara ve ortaçağ toplumlarına iyimser bir bakış açısıyla yaklaşıyor, töre ve geleneğin baskısını yeterince görmüyordu. Kropotkin'in iddiasının aksine, "bir Buşman yerlisinin, Kropotkin'in Londra'daki günlük yaşamında karşılaşmadığı kadar çok müdahaleyle karşılaştığını" ileri sürüyorlardı.
Yabanıl toplumların yaşamındaki özgürlüğe sıkça vurgu yapan Kropotkin, hayvan yaşamının sosyalliğini bilmeyen ve tamamen yanlış hayal ettiği "hayvani" özellikleri vahşilere yükleyen modern toplumun bu tutumuna çarpıcı bir örnek verir; kabile geleneklerinin katili cezalandırma yöntemlerini, günümüzde de "kana kan" ilkesine bağlı kalarak katili cellada teslim eden yargıcın yöntemiyle karşılaştırır:
"Ölüm kararı durumunda, kimsenin infaz eden olmak istememesi çarpıcıdır. Herkes taş atar ya da baltasıyla vurur, fakat ölümcül bir darbe indirmekten •özenle kaçınılır. îleriki dönemde rahip kurbana kutsal bir bıçak saplayacaktır. Daha sonraları ise bu işi yapan kral olacaktır, ta ki uygarlık paralı celladı keşfedene kadar."
Ortaçağ şehir cumhuriyetlerindeki karşılıklı yardımlaşma ilişkileri üzerinde de etraflıca duran Kropotkin, şu sonuca varır:
"Ortaçağ şehri, üretim ve tüketim için, bütün bir toplumsal yaşam için, devletin prangaları olmadan; aksine, sanat, zanaat, bilim, ticaret ve politikadaki her bir gruba yaratıcı dehasını ifade etmesi için tam bir özgürlük sağlayarak, sıkı bir karşılıklı yardım ve destek birliğini, köy komününden çok daha geniş ölçekte örgütleme girişimiydi."
Kropotkin'in işaret ettiği bir başka nokta ise, özgür birlik, özgür federasyon, cemaatlerin yerel bağımsızlığı ve her türlü karşılıklı yardımlaşma kurumuna öldürücü darbenin Avrupa'da Kilise ve Devlet tarafından ancak on altıncı yüzyılda indirilmiş olduğudur.
Öte yandan, biyoloji ve sosyolojinin insan ve hayvan davranışlarına dair yeni bulguları, Kropotkin'in yüz yıl önce vardığı sonuçları bugün hemen hemen bütünüyle doğruluyor.
Titiz bir araştırma ve gözlemin ürünü olan Karşılıklı Yardımlaşma; Dar-wincilerin, gerek hayvan yaşamında gerekse toplum yaşamında görmezden geldikleri temel bir ilkeyi (karşılıklı yardım ve destek ilkesini) ele alarak evrimin asıl faktörünü inceliyor.
Karamecmua / haziran mayıs / sayı iki
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder