felsefe-i ferd adlı kitabından iki pasaj
I
"Türk milletinin en önemli özelliklerinden biri göçebeliktir. Göçebe halinde şu memleketlere gelen, göçebe olarak yerleşenilk babalarımızı, yine göçebe halinde ülkeler feth eden ikinci, üçüncü babalanmız ve onları da yavaş yavaş feth edilmiş bölgelerimizi bırakarak çekilmeğe başlayan dördüncü vd. babalarımız izlemiştir. Bizim bugünkü hayatımız incelenecek olursahâlâ bu uğursuz irsiyet altında ezilmekte olduğumuz görülür.İstanbul'da yaşayan halkın yüzde doksanbeşi, hatta doksansekizi bir haneye bile malik değildir, hane bir düştür, göçebedir. Taşrada yaşayan memurlarla beraber ekinciler de böyledir.Yüzde sekseninin ne tarlası, ne bir kulübesi vardır. Bunlar hep rencber, ortakçı ve göçebedir. Sözün kısası bütün türkler bugünkü varoluşlarında yarını kestiremeyen ve daha türkçesiyle yarın ne olacaklarını bilmeyen insanlardır. İstanbul'un kaplama uygarlığı altında hâlâ mükemmel bir göçebe hayatı yaşayan bu millet için biricik yasa "yeni gün, yeni rızk" yasası biricik bilgi "günübirlik liderlik" biricik hak "günlük kuvvet" biricik meziyet "gurur" fakat biricik vasıf "aciz"dir. Böyle bir milletin genel konumu "yoksulluk ve zaruret" sözüyle ifade edilir, ve toplumsal konumu maalesef "serserilik" diye nitelenir.Böyle bir millette işin yolunda gitmesinin ne demek olduğunu bir türlü anlayamam. Ülkemizde servet sahipleri yoktur ve olamaz, rezilce bir yaşamla üç-beşbin lira biriktirebilmiş olanları, birtakım meşru olmayan araçlarla beş-on hane, apartmana malik olanları saymıyorum; genel olarak söylüyorum. Özellikle türklerden söz ediyorum. Bizim içimizde hiç kimse zengin olamaz ve olamayacaktır. Çünkü zengin olmak için gereken araçlara malik değiliz. Ülkemizde özellikle türk unsuru arasındaki geçinme yolları incelenirse büyük ölçekte memuriyet düşkünlüğünden ve bir de ufak tefek esnaflıktan başka bir şeye raslanamaz."
II
Burada son olmak üzere bir şeyden'daha söz etmek isterim. Bazı kimseler ve çoğunlukla büyük yazarlar "sosyalizm" ile"anarşizm"! birbirine pek yakın sayarlar. Hatta sosyalizm biraz şiddetlice olursa örneğin "komünizm" düşünceleriyle karışırsahemen anarşistliğe dönüşür düşüncesini beslerler.Bu kadar yüzeysel mütalaalara başka hiç bir meselede tesadüf etmedim.Bence sosyalizm; birey ve bireyin meziyetleri aleyhine toplum hayatını güçlü kılmaya çalışan bir toplumsal öğretidir.Devletler kendi kuruluşlarını akla uygun kuramlara dayandırmak gereğini hissettikleri gün mutlaka sosyalizmin ek yardımına sığınacaklardır. Yani kanımca dünyada akla uygun bir hükümet kurmak gerekirse ve herhangi bir sebepten dolayı bunu onaylarsak şuna da kani olmalıyız ki o hükümet kesinlikle sosyalist hükümet olacaktır. "İnsanları kardeş etmek ve onlar arasında eşitlik sağlamak" düsturunu en geniş yetkiyle bağırabilecek ağızlar ancak sosyalistlere özgü ağızlardır.
"Anarşizm"e gelince, bu büsbütün ayn bir içeriğe sahiptir.Anarşizm demek ancak bireyi yaşatmak ve bireye, bireyin özgün meziyetlerine karşı olan bütün güçleri mahvetmek demektir."Anarşizm" dernek; bireyin üzerinde doğa yasalarındanbaşka bir yasa bırakmamak, muazzam hayat kavgası düsturunu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarmak demektir. Görülüyor ki sosyalizm ve anarşizm akımları birbirininkardeşi değil, belki düşmanıdır. Bunları bir değil, ayn anlamalı,birbirinin zıddı bellemelidir.Burada önemli ve müthiş mesele kendini gösteriyor:- Acaba nereye doğru gidiyoruz?.. Hayat yolumuz üzerinde sosyalizm mi, yoksa anarşizm mi var?..
Bu meseleyi şimdiye kadar pek çok bilginler incelemişler,ve her biri kendine göre çeşitli ve bir çok mütalaalarla sonuçlar çıkarmaya çalışmıştır. Bu mütalaalan ayrı ayrı incelemek yararsız değildir. Şu kadar ki sonuç itibarıyla ben hiç birisiyle aynı düşüncede değilim. Yirmi yirmibeş yıl zarfında dünyayı tanınmayacak derecede değiş tiren bilimler vefünun [sanatlar / teknikler] her türlü hayatlarla beraber toplumsal biçimi ve ahlak diye öğrendiğimiz şeyleri de değiştirmek yetisindedir. Bu değişmenin başlangıcı gelip çatmıştır. Fakat insanlar ve insanlık; alışkanlığın etkisi altındaeski doğalarını kolay kolay bırakamıyor. Şimdiki insanlık; fenni gerekler ve günümüzdeki toplumsal değişimler ile eski alışkanlıkların mücadelesinden doğan sancıyı çekiyor. Ne çare eski ile yeninin arasında doğmuşuz, eskiyi bırakamamakla beraber yeninin yararını duyumsuyoruz. Aklımızla eskiyi savunurken vücudumuzla yeniye bağlanıyoruz. Ve sonunda muhakemelerimiz eylemlerimizi eleştiriyor. Ve artık çırpınıyoruz. "Çağın sonu" diye feryad ediyoruz. Oysa meydanda "çağın sonu" yok.Belki "çağın başlangıcı" var..Ben bu yeni çağın içinde "anarşizm"i görüyorum. Kanımca kölelikten, ücretli köleliğe ve ücretli kölelikten sosyalistliğe geçen insanlık en sonunda anarşizme ulaşacak ve orada bireyselli-ğin bütün bağımsızlığını, bütün azametini duyumsayacaktır.
Fakat bu anarşizm; şimdilik başlangıç durumunda bulunan yöntemsiz ve düzensiz bir anarşizm değil, doğaya ve doğallığa uygun fenni [bilimsel] ve gerçek bir anarşizm olacaktır.
Şimdiki anarşistlik kendi yerini açmak için engelleri yıkmakla meşguldür. Geleceğin anarşistliği kendi gerçek yerini bulunca artık yıkmakla değil, tersine yapmakla uğraşacaktır.Bu meseleyi Yıkılan Esaslar adlı ikinci kitabımızda dahaçok açıklayacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder