06 Mayıs 2014

baha tevfik ve felsefe-i ferd



felsefe-i ferd adlı kitabından iki pasaj


I



"Türk milletinin en önemli özelliklerinden biri göçebeliktir. Göçebe halinde şu memleketlere gelen, göçebe olarak yerleşenilk babalarımızı, yine göçebe halinde ülkeler feth eden ikinci, üçüncü babalanmız ve onları da yavaş yavaş feth edilmiş böl­gelerimizi bırakarak çekilmeğe başlayan dördüncü vd. babalarımız izlemiştir. Bizim bugünkü hayatımız incelenecek olursahâlâ bu uğursuz irsiyet altında ezilmekte olduğumuz görülür.İstanbul'da yaşayan halkın yüzde doksanbeşi, hatta doksansekizi bir haneye bile malik değildir, hane bir düştür, göçebedir. Taşrada yaşayan memurlarla beraber ekinciler de böyledir.Yüzde sekseninin ne tarlası, ne bir kulübesi vardır. Bunlar hep rencber, ortakçı ve göçebedir. Sözün kısası bütün türkler bu­günkü varoluşlarında yarını kestiremeyen ve daha türkçesiyle yarın ne olacaklarını bilmeyen insanlardır. İstanbul'un kaplama uygarlığı altında hâlâ mükemmel bir göçebe hayatı yaşayan bu millet için biricik yasa "yeni gün, yeni rızk" yasası biricik bilgi "günübirlik liderlik" biricik hak "günlük kuvvet" biricik meziyet "gurur" fakat biricik vasıf "aciz"dir. Böyle bir milletin genel ko­numu "yoksulluk ve zaruret" sözüyle ifade edilir, ve toplumsal konumu maalesef "serserilik" diye nitelenir.Böyle bir millette işin yolunda gitmesinin ne demek oldu­ğunu bir türlü anlayamam. Ülkemizde servet sahipleri yoktur ve olamaz, rezilce bir yaşamla üç-beşbin lira biriktirebilmiş olanları, birtakım meşru olmayan araçlarla beş-on hane, apart­mana malik olanları saymıyorum; genel olarak söylüyorum. Özellikle türklerden söz ediyorum. Bizim içimizde hiç kimse zengin olamaz ve olamayacaktır. Çünkü zengin olmak için ge­reken araçlara malik değiliz. Ülkemizde özellikle türk unsuru arasındaki geçinme yolla­rı incelenirse büyük ölçekte memuriyet düşkünlüğünden ve bir de ufak tefek esnaflıktan başka bir şeye raslanamaz."









II


Burada son olmak üzere bir şeyden'daha söz etmek iste­rim. Bazı kimseler ve çoğunlukla büyük yazarlar "sosyalizm" ile"anarşizm"! birbirine pek yakın sayarlar. Hatta sosyalizm biraz şiddetlice olursa örneğin "komünizm" düşünceleriyle karışırsahemen anarşistliğe dönüşür düşüncesini beslerler.Bu kadar yüzeysel mütalaalara başka hiç bir meselede tesa­düf etmedim.Bence sosyalizm; birey ve bireyin meziyetleri aleyhine top­lum hayatını güçlü kılmaya çalışan bir toplumsal öğretidir.Devletler kendi kuruluşlarını akla uygun kuramlara dayandır­mak gereğini hissettikleri gün mutlaka sosyalizmin ek yardımı­na sığınacaklardır. Yani kanımca dünyada akla uygun bir hükümet kurmak gerekirse ve herhangi bir sebepten dolayı bunu onaylarsak şuna da kani olmalıyız ki o hükümet kesinlikle sos­yalist hükümet olacaktır. "İnsanları kardeş etmek ve onlar ara­sında eşitlik sağlamak" düsturunu en geniş yetkiyle bağırabilecek ağızlar ancak sosyalistlere özgü ağızlardır.










"Anarşizm"e gelince, bu büsbütün ayn bir içeriğe sahiptir.Anarşizm demek ancak bireyi yaşatmak ve bireye, bireyin öz­gün meziyetlerine karşı olan bütün güçleri mahvetmek demek­tir."Anarşizm" dernek; bireyin üzerinde doğa yasalarındanbaşka bir yasa bırakmamak, muazzam hayat kavgası düsturunu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarmak demektir. Görülüyor ki sosyalizm ve anarşizm akımları birbirininkardeşi değil, belki düşmanıdır. Bunları bir değil, ayn anlamalı,birbirinin zıddı bellemelidir.Burada önemli ve müthiş mesele kendini gösteriyor:- Acaba nereye doğru gidiyoruz?.. Hayat yolumuz üzerin­de sosyalizm mi, yoksa anarşizm mi var?..










Bu meseleyi şimdiye kadar pek çok bilginler incelemişler,ve her biri kendine göre çeşitli ve bir çok mütalaalarla sonuçlar çıkarmaya çalışmıştır. Bu mütalaalan ayrı ayrı incelemek yararsız değildir. Şu ka­dar ki sonuç itibarıyla ben hiç birisiyle aynı düşüncede değilim. Yirmi yirmibeş yıl zarfında dünyayı tanınmayacak derecede de­ğiş tiren bilimler vefünun [sanatlar / teknikler] her türlü hayat­larla beraber toplumsal biçimi ve ahlak diye öğrendiğimiz şey­leri de değiştirmek yetisindedir. Bu değişmenin başlangıcı gelip çatmıştır. Fakat insanlar ve insanlık; alışkanlığın etkisi altındaeski doğalarını kolay kolay bırakamıyor. Şimdiki insanlık; fenni gerekler ve günümüzdeki toplumsal değişimler ile eski alışkan­lıkların mücadelesinden doğan sancıyı çekiyor. Ne çare eski ile yeninin arasında doğmuşuz, eskiyi bırakamamakla beraber ye­ninin yararını duyumsuyoruz. Aklımızla eskiyi savunurken vü­cudumuzla yeniye bağlanıyoruz. Ve sonunda muhakemeleri­miz eylemlerimizi eleştiriyor. Ve artık çırpınıyoruz. "Çağın so­nu" diye feryad ediyoruz. Oysa meydanda "çağın sonu" yok.Belki "çağın başlangıcı" var..Ben bu yeni çağın içinde "anarşizm"i görüyorum. Kanımca kölelikten, ücretli köleliğe ve ücretli kölelikten sosyalistliğe ge­çen insanlık en sonunda anarşizme ulaşacak ve orada bireyselli-ğin bütün bağımsızlığını, bütün azametini duyumsayacaktır.










Fakat bu anarşizm; şimdilik başlangıç durumunda bulu­nan yöntemsiz ve düzensiz bir anarşizm değil, doğaya ve do­ğallığa uygun fenni [bilimsel] ve gerçek bir anarşizm olacaktır.










Şimdiki anarşistlik kendi yerini açmak için engelleri yık­makla meşguldür. Geleceğin anarşistliği kendi gerçek yerini bu­lunca artık yıkmakla değil, tersine yapmakla uğraşacaktır.Bu meseleyi Yıkılan Esaslar adlı ikinci kitabımızda dahaçok açıklayacağız.



Hiç yorum yok: