23 Haziran 2009

SUİKASTÇİLER

Çölün parıltısının ötesinde ve çok renkli dağların içine doğru, saçsız, pas sarısı, menekşe, boz ve ombra renklerde kuru mavi vadinin tepesinde yolcular yapay bir vaha, saklı bir bahçeyi içine alan Arap tarzı, takviye edilmiş bir kale bulurlar.

Dağın Yaşlı Adamı Hasan Sabbah’ın konukları olarak taş merdivenlerden kaleye tırmanırlar. Burada kafir Zaman’ın dışında yaşayanlarla, hançerleri ve zehirleriyle her an mücadeleye hazır olanlarla Başkaldırı Günü çoktan gelip geçmiştir.

Mazgalların ve boylu boyunca pencereli kulelerin ardında alimler ve fedailer dar yekpare hücrelerde uyanırlar. Sabah güneşinden ışınlar içinde yıldız haritaları, usturlaplar, imbikler ve damıtıcılar, açık kitap yığınları – kınından çekilmiş bir pala.

Kendi kendinin İmamı diyarına girenlerden her biri tersyüz edilmiş vahyin sultanı olur, feshetme ve dinden dönmenin monarkıdır. Işıkla taranmış ve arabesk duvar halılarıyla kaplanmış merkezi bir salonda sedirlere uzanırlar ve afyon ve amberle harmanlanmış uzun haşiş çubuklarını tüttürürler.

Onlar için oluşun hiyerarşisi gerçeğin boyutsuz beneğinde sıkıştırılmıştır –onlar için Yasa’nın zincirleri kırılmıştır– oruçlarını şarapla noktalarlar. Onlar için herşeyin dışı içindedir hakiki yüzü doğrudan ışıldar. Ancak bahçenin kapıları terörizm, aynalar, suikast söylentileri, göz boyama ve efsanelerle kamufle edilmiştir.

Nar, dut, hurma, selvinin erotik melankolisi, uçuk pembe şiraz gülleri, mekke sarısabırı ve aselben mangalları, osmanlı lalelerinin sarı mızrakları, gerçek çimenin üzerine inandırıcı bahçelerdeki gibi yayılmış kilimler, kaligram mozaiğiyle kaplı bir dizi pavyon, – bir söğüt, suterelerinin olduğu bir akıntı, altında geometrik biçimde kristalleşen bir kaynak – yıkanan cariyelerin, yeşillikler arasında saklambaç oynayan sakilerin metafizik skandalı – “su, yeşillik, güzel yüzler.”

Geceleyin Hasan Sabbah tülbentler içinde uygar bir kurt gibi bahçenin üzerinde bir cumbaya serilir ve gökyüzünü izler, zihinsiz serin çöl havasında sapkınlığın yıldız kümelerini belleyerek. Doğrudur, bu mitte bazı hevesli çömezlere kendilerini surlardan karanlığa fırlatmaları buyurulmuş olabilir – ancak onların bazılarının büyücüler gibi uçmayı öğrendiği de doğrudur.

Alamut’un amblemi zihinde saklıdır, tarih için kayıp ama farkındalık içine gömülmüş ya da nakşedilmiş bir mandala ya da büyülü çember. Yaşlı Adam bir hayalet gibi kralların çadırlarına ve teologların yatak odalarına girer, tüm kilitleri ve bekçileri unutulmuş müslüman/ninja teknikleriyle geçer, geride kötü rüyalar, yastıkların üzerinde kamalar, kudretli rüşvetler bırakır gider.

Propagandasının ıtırı ontolojik anarşizmin kanunsuz düşlerine sızar, takıntılarının hanedan armacılığı Suikastçiler’in nurlu, kara, yasadışı bayrağını gözler önüne serer... hepsi de Düşsel Mısır’ın tahtında hak iddia eden, hala düşlenmemiş özgürlüklerce tüketilen okült bir zaman/ışık sürekliliği.


HAKİM BEY

Hiç yorum yok: