kamburun biri bir gece vakti hamama gider.göbektaşında yatarken vakit ilerler,gece yarısı olur,derken cinler çıkar ortaya ve bizim kamburun çevresini kuşatıp başlarlar 'çarşambadır çarşamba' diye dönmeye.kambur bakar ki kurtuluş yok,cinlere uyar,onlarla birlikte 'çarşambadır çarşamba' diye dönmeye başlar.cinler kamburu beğenirler,sırtından kamburunu alıp vücudunu düzeltirler.
adam ertesi gün başka bir kambur arkadaşına rastlar ve kamburunun nasıl düzeldiğini anlatır.kambur gece olur olmaz hemen hamama koşar,vakit gece yarısı olunca cinler gene çıkar ortaya ve gene 'çarşambadır çarşamba' diye dönmeye başlarlar.kambur da onlarla birlikte dönmeye başlamış ama günlerden perşembe olduğu için 'perşembedir perşembe' dermiş hep. cinler bakmışlar olacak gibi değil,öbür adamın kamburunu da bizimkinin sırtına yükleyip kapı dışarı ederler.
işte türkiyede gazeteciliğin 150 yıllık tarihi özetle budur.
emin galip sandalcının söylediği gibi "türkiyede en belalı iş gerçeği aramak,en pahalı nesne gerçeği dile getirmektir,bu yüzden de bizde gerçekler ortalıkta 'tebdili kıyafet dolaşırlar,usta makyajlı sahne oyuncuları gibi aynada kendi kendilerini bile tanıyamazlar"
maalesef tabakhanede çalışan işçilerin ufunetin kokusunu hissetmemeleri durumu değiştirmez,ufunet kokar ve işte kokuyor...
ne akara kokara bakma,torbaya gelene bak faydacılığı ne de devekuşu misali başı kuma sokarak korunma çabaları bir işe yaramıştır.
bu abes çarkını durdurabilmenin yegane yolu ,yoldan çıkmaktır.hiç gidilmeyen yere yol yoktur.
ufuk çizgisine bakacağız.
umut karesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder