09 Temmuz 2012

AİLENİN, ÖZEL MÜLKİYETİN VE DEVLETİN KÖKENİ,FRİEDRİCH ENGELS

AİLENİN, ÖZEL MÜLKİYETİN VE DEVLETİN KÖKENİ
FRİEDRİCH ENGELS 
Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökenil1421, Mart sonu ile 26 Mayıs 1884 arasında F  Engels tarafından yazılmıştır 1884'de Zürich'te ayrı bir yayımı yapılmıştır  [Türkçesi, "Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni", Seçme Yapıtlar, Cilt: III, s: 230-407, Sol Yay , Aralık 1979, Birinci Baskı]

İÇİNDEKİLER
7 Birinci Baskının Önsözü
9 1891 Dördüncü Almanca Baskıya Önsöz İlkel Ailenin Tarihi Üzerine
23 AİLENİN, ÖZEL MÜLKİYETİN VE DEVLETİN KÖKENİ
23 I  Tarih-Öncesi Uygarlık Aşamaları
24 1  Yabanıllık
25 2  Barbarlık 29 II  A i l e
81 III  İrokua Gensi
95 IV  Yunan Gensi
104 V  Atina Devletinin Oluşumu
115 VI  Roma'da Gens ve Devlet
125 VII  Keltlerde ve Cermenlerde Gens
139 VIII  Cermenlerde Devletin Oluşması
150 IX  Barbarlık ve Uygarlık
172 Açıklayıcı Notlar

BİRİNCİ BASKININ ÖNSÖZÜ
Bu kitap, deyim yerindeyse, bir vasiyetin yerine getirilmesidir Hiç kimse Karl Marx kadar, kendi -bir dereceye kadar bizim de diyebilirim- materyalist tarih irdelemesi sonuçlarıyla ilişki kurarak, Morgan'ın araştırmalarından çıkan yargıları açıklamak ve bunların büyük önemini ortaya koymak istemezdi Gerçekten, Morgan, Marx'ın kırk yıl önce keşfetmiş bulunduğu materyalist tarih görüşünü, Amerika'da, kendi alanında yeniden keşfetmiş ve bu durum, onu, barbarlık ile uygarlık arasındaki karşılaştırma konusunda, belli başlı noktalar üzerinde Marx'la aynı sonuçlara varmaya götürmüştü  Nedir ki, Almanya'nın profesyonel iktisatçıları Kapitalden sözetme- mek için ne kadar direndilerse, ondan kopya çekmek için de o kadar büyük bir çaba göstermişlerdi  Morgan'ın Eski Toplum'u karşısında, [sayfa 230] İngiltere'deki "tarih-öncesi" bilim sözcülerinin tutumu da başka türlü olmadı  Benim bu çalışmam, yitip giden dostumun yapamadığı işin yerini, ancak güçsüz bir şekilde doldurabilir  Bununla birlikte, Marx'ın Morgan' dan çıkardığı bol sayıda özet arasında bulunan eleştiri notları elimin altında  Bu çalışmada, elden geldiğince, bu notları kullandım
Materyalist anlayışa göre, tarihte, egemen etken, sonunda, maddî yaşamın üretimi ve yeniden-üretimidir  Ama bu üretim, ikili bir özlüğe sahiptir  Bir yandan, yaşam araçlarının, beslenmeye, giyinmeye, barınmaya yarayan nesnelerin, ve bunların gerektirdiği aletlerin üretimi; öbür yandan bizzat insanların-üretimi, türün üremesi  Belirli bir tarihsel dönem ve belirli bir ülkedeki insanların içinde yaşadıkları toplumsal kurumlar, bu iki türlü üretim tarafından, bir yandan emeğin öbür yandan da ailenin erişmiş bulunduğu gelişme aşaması tarafından belirlenir  Emeğin erişmiş bulunduğu gelişme aşaması ne kadar düşük, toplam emek ürünü ve bunun sonucu, toplumun sahip bulunduğu servet ne kadar az ise, kan bağının ağır basan etkisi, toplumsal düzen üzerinde o kadar çok belirleyici görünür  Ama kan bağına dayanan bu toplumsal yapı çerçevesinde, emek üretkenliği gitgide artar; ve onunla birlikte, özel mülkiyet ve değişim, servetler arasında eşitsizlik, başkasının emek-gücünden yararlanabilme olanağı, sonuç olarak, sınıflar arasındaki karşıt-lıkların temeli de gelişir; bütün bu yeni toplumsal öğeler, kuşaklar boyunca, eski toplumsal kuruluşu yeni koşullara uyarlamak için; bunların arasındaki bağdaşmazlık tam bir devrim sonucu verene kadar, var güçleriyle etkide bulunurlar  Kan bağı üzerine kurulmuş eski toplum, yeni yeni gelişmiş toplumsal sınıfların çatışması sonucu değişir; yerini, artık dayanaklarını kan bağı üzerine kurulmuş toplulukların değil, belirli bir ülkede yaşayan toplu-lukların oluşturdu-ğu devlet içinde örgütlenen aile rejiminin tamamen mülkiyet rejimi tarafından belirlendiği günümüze kadar [sayfa 231] gelen yazılı tarihin bütün özünü biçimlendiren sınıflar çatışması ve sınıflar savaşımının bundan böyle içinde özgürce geliştiği yeni bir topluma bırakır
İşte Morgan'ın büyük değeri, yazılı tarihimizin bu tarih-öncesi temelini bularak onu ana çizgileriyle anlatmış ve en eski Yunan, Roma ve Cermen tarihinin o zamana kadar tahlil edilememiş başlıca gizlerinin anahtarını, Kuzey Amerika yerlilerinin kandaş grupları içinde bulmuş olmasındadır  Ama yapıtı, bir günün işi olmadı  Konusunu
adamakıllı kavrayabilmek için, onunla hemen hemen kırk yıl içlidışlı oldu Ve işte bu yüzdendir ki, kitabı, günümüzün çığır açacak sayılı yapıtlarından biridir
Okur, bu kitabın bütünü içinde, Morgan'a ait olanla, benim eklemiş bulunduklarımı kolayca ayırdedebilir  Yunan ve Roma üzerine olan tarihsel bölümlerde, Morgan'ın verileriyle yetinmedim; kendi elde etmiş bulunduklarımı da ekledim Keltler ve Cermenler üzerine olan bölümler; aslında benim yapıtımdır  Bu konuda, Morgan ancak ikinci elden kaynaklara sahipti ve hele Cermenlerle ilgili olarak, -Tacitus bir yana- elinin altında M  Freeman'ın kötü liberal düzmecelerinden başka bir şey yoktu  Morgan'ın ereği bakımından yeterli, ama benim ereğim bakımından yetersiz bulunan bütün iktisadî açıklamaları yeniden ele alıp geliştirdim  Son olarak, Morgan'ın açıkça anılmadığı her yerde, bütün vargılardan benim sorumlu bulunduğum, kendiliğinden anlaşılacaktır
26 Mayıs 1884 dolaylarında yazılmıştır
F  Engels, Der Ursprung der Famile, des Privateigenthums und des Staats, Hottingen-Zürich, 1884'te yayımlanmıştır

1891 DÖRDÜNCÜ ALMANCA BASKIYA ÖNSÖZ
İLKEL AİLENİN TARİHİ ÜZERİNE (BOCHOFEN, Mac LENNAN, MORGAN)[143]
Bu kitabın bundan önceki bütün baskıları, hemen hemen altı aydan beri tükenmişti ve yayımcı, daha da uzun [sayfa 232] bir za-mandan beri, benden yeni bir baskı hazırlamamı istiyordu  Daha ivedi işler, şimdiye kadar beni bundan alıkoymuştu  İlk baskının yayımlanmasından bu yana yedi yıl geçti; bu süre içinde ailenin ilkel biçimleri üzerindeki bilgilerde önemli gelişmeler oldu  Bundan ötürü, bazı düzeltme ve tamamlamalar yapmak için elimi çabuk tutmam gerekiyor; zaten eldeki metnin kararlaştırılmış bulunan baskısı da, belirti bir süre için, bu kitapta başka değişiklikler yapılmasını önleyecek
Bu yüzden, bütün metni büyük bir özenle gözden geçirerek bir sürü katma yaptım; umarım ki, bu katmalarla, bilimin bugünkü durumu, gerektiği gibi hesaba katılmış olacak  Ayrıca, bu önsözde de, aile tarihinin, Balchofen'den Morgan'a kadar izlemiş bulunduğu gelişme üzerine kısa ve toplu bir özet vereceğim; ve bu işi, özellikle, şovenizme boyanmış İngiliz tarih-öncesi okulu bir yandan Morgan'ın elde ettiği sonuçları hiç sıkılmadan kendine maleder- ken, bir yandan da ilke tarihi incelemede, onun bulgularıyla gerçekleşmiş bulunan devrimden hiç sözetmemekte direnmeye devam ettiği için yapacağım  Başka ülkelerde de, bu İngiliz örneği, bazan sıkı sıkıya izleniyor
Yapıtım çeşitli yabancı dillere çevrildi: önce İtalyancaya: L'Ori- gine della famiglia, della proprieta privata e dello stato, versione riveduta dall' autore, di Pasquale Martignetti, Benevento 1885  Sonra Romenceye: Origina familei, proprietatei private si a statului, tradu- cere de Joan Nadejde, Jassy'nin Contemporanul[144] dergisinde, Eylül 1885 - Mayıs 1886 arasında  Daha sonra da Danimarka diline: Familjens, Privatejendommens og Statent Oprindelse, Dansk af Forfatteren gennemgaaet Udgave besoerget af Gerson Trier, Koebenhavn,1888  Bu Almanca baskıya dayanarak Henri Rave ta-rafından yapılan bir Fransızca çeviri de basılmaktadır
*
1860 yıllarına kadar, bir aile tarihi sorunu sözkonusu olamazdı Bu alanda, tarih bilimi, henüz tamamen Musa'nın beş kitabının (Pentateuque) etkisi altındaydı  Bu kitaplarda, öbür kaynaklarda olduğundan çok daha ayrıntılı bir [sayfa 233] biçimde anlatılan ataerkil aile biçimi, yalnızca en eski aile biçimi olarak kabul edilmekle kalmıyor, ayrıca -çok karılılık (polygamie) bir yana bırakılırsa- günümüzün burjuva ailesiyle özdeş sayılıyor, bir tutuluyordu  Öyle ki, aile hiçbir tarihsel evrim geçirmemiş sayılıyor, yalnızca, ilkel zamanlarda, bütün kurallardan bağışık bir cinsel ilişkiler döneminin varolabileceği kabul ediliyordu  Daha doğrusu, tek-eşli-evlilik (monogamie) dışında, Doğudaki çok-karılı-evlilik (polygamie) ile Tibet'teki çok-kocalı-evlilik (polyandrie) biçimleri biliniyordu; ne var ki, bu üç biçim, tarihsel bir ardışıklık düzeni içinde sıralanmıyor ve aralarında hiçbir ilişki olmaksızın birbiri yanında bulunuyorlardı Yaşadığımız dönemdeki bazı yabanıllar arasında olduğu gibi, tarihin eski çağlarında yaşayan bazı halklar arasında da, soyağacının babaya göre değil, anaya göre hesaplandığı, başka bir deyişle; yalnızca kadın bakımından soyun meşru kabul edilmiş bulunduğu; günümüzde yaşamakta olan birçok halklar arasında, henüz yakından incelenmemiş hayli geniş bazı gruplar içinde evliliğin yasaklanmış olduğu ve bu töreye dünyanın her yanında rastlandığı gibi olgular kuşkusuz biliniyordu ve bu konularda durmadan yeni yeni örnekler toplanıyordu  Ama bu olgulardan bir sonuç çıkarılamıyordu; hatta E B  Tylor'ın Researches into the Early History of Mankind, vb , vb  (1865) adlı kitabında, bu tür olgular, bazı yabanıllar arasında yürürlükte bulunan, yanmakta olan oduna bir demir aletle dokunma yasağı, ya da aynı türden boşinanların yanısıra, "garip âdetler" başlığı altında yer almaktadır
Aile tarihi [üzerindeki gerçek bilimsel araştırmalar, -ç ] Bachofen'ın Analık Hukuku adlı kitabının yayımlanmasıyla, 1861'de başlar  Yazar, burada şunları önerir: 1 ° İnsanlık, önce, Bachofen'in kötü bir raslantı sonucu hetairizm (hetairisme) terimiyle belirttiği, bütün kurallardan yoksun cinsel ilişkiler içinde yaşamıştır; 2° Bu tür ilişkiler, babalığı belirsiz duruma getirdiğinden, soy-zinciri ancak kadın soyu bakımından -analık hukukuna göre- hesaplanabilir ki, antik-çağda yaşamış bütün halklar içinde, başlangıçta bu durum ortaya çıkmıştır; 3° Bunun sonucu, kadınlar, ana olarak, genç kuşağın belirli ataları olarak, öylesine [sayfa 234] bir saygı ve saygınlığa sahip bulunuyorlardı ki, bu, Bachofen'in anlayışına göre, tam bir kadın egemenliğine (gynecocratie) kadar gidiyordu; 4° Kadının yalnızca bir tek erkeğe ait bulunduğu karı-koca evliliğine (mariage conjugan) geçiş, eski bir dinsel buyruğun ya cezasının çekileceği, ya da kendini belli bir süre başkalarına vererek, kadın tarafından hoşgörülmesinin satınalınacağı bir çiğnenmesi (bir başka deyişle, gerçekte, öbür erkeklerin aynı kadın üzerindeki geleneksel hukukunun çiğnenmesi) anlamına geliyordu
Bachofen bu iddiaların kanıtlarını, çok büyük çabalarla toplamış olduğu antikçağ klasik yazınının sayısız parçaları içinde buluyor  Ona göre, "hetairizm" den tek-eşli-evliliğe ve analık hukukundan babalık hukukuna geçiş, özellikle Yunanlılarda, dinsel fikirlerin evrimiyle; yeni anlayışı temsil eden yeni tanrıların, geleneksel topluluk içinde, eski anlayışı temsil eden eski tanrılar yanında ortaya çıkıp tutunması ve bunları giderek geri plana atmalarıyla gerçekleşmiştir  Demek ki, Bachofen'e göre, erkekle kadının karşılıklı toplumsal durumundaki tarihsel değişmeler, insanların gerçek yaşam koşullarındaki gelişmenin değil, bu yaşam koşullarının aynı insanların beyinlerindeki dinsel yansımasının ürünüdür  Bunun sonucu, Bac- hofen, Aiskhylos'un Oresteia'sını, [Yunan -ç ] kahramanlık döneminde, batmakta olan analık hukuku ile doğmakta olan utkun babalık hukuku arasındaki savaşın dramatik bir anlatımı olarak gösterir  Klytaimnenstra, Truva savaşından dönen kocası Agamem- non'u, sevgilisi Aigisthos'a duyduğu sevgi yüzünden öldürür; ama Klytaimnestra'nın Agamemnon'dan olan oğlu Orestes, öz anasını öldürerek babasının öcünü alır  Bu yüzden, anakatilliğini suçların en ağırı ve en bağışlanmazı sayan analık hukukunun koruyucu perileri Erinniler tarafından izlenir  Ama, indirdiği vahiyle, Orestes'e bu cinayeti işleten Apollon ve yargıç olarak başvurulan Athena - burada yeni düzeni, babalık hukuku düzenini temsil eden iki tanrı- onu korurlar; Athena, tarafları dinler  Bütün tartışma, Orestes'le Erinniler'i karşı karşıya getiren oturumda kısaca özetlenir  Orestes, Klytaimnestra'nın ikili bir cinayet işlediğini öne sürer: kadın, kendi öz kocasını, ve aynı zamanda oğlunun öz babasını öldürmüştür  Öyleyse neden Erinniler çok daha suçlu [sayfa 235] olan Klimmnestr'i değil de, onu izlerler [Erinniler'in -ç ] yanıtı inandırıcıdır:
"Çünkü kadın, öldürdüğü adama kan bağıyla bağlı değildi "
Kendisine kan bağıyla bağlı bulunulmayan bir adamın öl-dürülmesinin günahı, hatta öldüren onun karısı bile olsa, ödenebilir; bu iş, Erinnileri ilgilendirmez  Erinniler'in görevi, kandaşlar arasındaki cinayetleri izlemektir ve analık hukukuna göre de en ağır ve en bağışlanmaz cinayet, bir ananın öldürülmesidir  O zaman, Apol- lon, Orestes'i savunur; Athena Areopagos' un -Atinalı yargıçların- oyuna başvurur; nedir ki, aklanma ve suçlanma için verilen oylar eşit sayıdadır; bunun üzerine, Athena başkan niteliğiyle, oyunu Orestes'ten yana kullanır ve Orestes aklanır  Böylece, babalık hukuku, analık hukuku üzerinde utku kazanmış olur; Erinniler'in da deyimiyle, "genç kuşak tanrıları", Erinniler'i yenerler ve sonunda Erinni- ler yeni düzen içinde yeni bir görev almanın gerekli olduğu kanısına varırlar
Oresteia'nin bu yeni, ama tamamen doğru yorumu, bütün kitabın en güzel ve en iyi parçalarından biridir; ama aynı zamanda, Bachofen'in Erinnilere, Apollon'a ve Athena'ya, sağlığında Aiskhylos'un inanmış olduğu kadar inandığını da kanıtlamaktadır: Gerçekten, Bachofen, Yunan kahramanlık döneminde, bu tanrıların babalık hukuku yararına analık hukukunu devirme mucizesini gösterdiklerine inanır  Dini, böylesine, evrensel tarihin belirleyici öğesi olarak kabul eden bir anlayışın, sonunda saf bir gizemciliğe (mysticisme) varması gerektiği açıktır  Bundan ötürü, Bachofen'in o koca kitabını baştanbaşa yutmak, güç ve çoğunlukla pek de yararlı olmayan bir iştir  Ama, bu onun yenilikçi değerini asla küçültmez  Bütün kurallardan bağışık cinsel ilişkilerin yürürlükte bulunduğu, bilinmeyen bir ilkel durum biçimindeki çürük formülü; Yunanlılarla Asyalılar arasında, karı-koca evliliğinden önce, yalnızca bir erkeğin birçok kadınla cinsel ilişkilerde bulunmasıyla kalmayıp, ayrıca bir kadının birçok erkekle cinsel ilişkilerde bulunduğu ve bunun törelere karşı olmadığı bir durumun gerçekten yaşandığını, klasik ilkçağ yazınında bol sayıda [sayfa 236] varolan belirtilerin tanıklığına dayanan kanıtlarla, ilk olarak Bachofen değiştirmiştir  Ayrıca, Bachofen, kadının, kendini öbür erkeklere geçici olarak vererek, tek kocayla evlenme hakkını satınalması gerektiği biçi-minde, bu törenin izlerini bırakmadan asla kaybolmadığını; bunun sonucu, soyağacının başlangıçta yalnızca kadın tarafından, bir anadan öbürüne hesaplanabileceği ve bu durumun, babalığın belirlendiği ya da hiç olmazsa genellikle kabul edildiği karı-koca evliliği döneminde de uzun süre devam ettiğini; çocukların tek belirli atalarının analar olduğu bu ilkel durumun analara ve aynı zamanda genel olarak kadınlara, o zamandan beri hiç görülmeyen yüksek bir toplumsal önem sağladığını da tanıtlamıştır  Gerçi Bachofen bu önermeleri o kadar açık bir biçimde dile getirmemiştir - gizemci anlayış onu bundan alıkoyuyordu  Ama o bütün bunları tanıtladı; bu,1861 yılında, tam bir devrim demektir
Bachofen'in büyük kitabı Almanca yazılmıştı: yani o zaman, bugünkü ailenin tarih-öncesi ile en az ilgilenen ulusun diliyle Bu yüzden bilinmez kaldı  Aynı alandaki ilk ardılı (halefi), Bachofen'den sözedildiğini hiç duymadan, 1865'te ortaya çıktı
Bu ardıl, J F  Mac Lennan, öncelinin (selefinin) tam karşıtıydı Dâhi mistik yerine, burada, kuru, duygusuz bir hukukçu karşısında bulunuyoruz; taşkın ozansı imgeleme yetisinin yerini, bu kez, davasını savunan avukatın usa yatkın kombinezonları alır  Mac Lennan, birçok yabanıl, barbar ve hatta eski ve yeni zamanların uygar halkları arasında, nişanlı erkeğin, yalnız başına ya da arkadaşlarıyla birlikte, gelecekteki eşini, ailesinden yapmacık bir zorbalıkla kaçırması gereken bir evlilik biçimi bulur  Töreye göre, bir aşiretin (tribünün), erkekleri; dışardan, başka aşiretlerden aldıkları kadınları, gerçekten zorla kaçırıyorlardı  Bu, "kaçırma yoluyla evlenme" nasıl doğdu? Erkekler, kendi öz aşiretleri içinde yeterli sayıda kadın bulabildikleri sürece, buna hiçbir neden yoktu  Ne var ki, gelişmemiş halklar arasında, içinde evlenmenin yasaklandığı bazı kümelerin (grupların) varlığına sık sık rastlıyoruz (ki bu kümeler, 1865 yıllarında henüz çoğunlukla aşiretlerle karıştırılıyorlardı); öyle ki, başka topluluklarda, töre, belirli bir grup içindeki erkekleri aynı grup [sayfa 237] içindeki kadınlarla evlenmeye zorunlu tuttuğu halde, bunlarda erkekler karılarını, kadınlar da kocalarını dışardan bulmak zorundaydılar  Mac Lennan, eşlerini dışardan bulmak zorunda olanları "exogame" ("dış-evlenme"), içerden bulmak zorunda olanları "endogame" ("iç- evlenme"), olarak niteliyor ve uzunboylu düşünmeden, dış-evlenen ve iç-evlenen aşiretler arasında katı bir karşıtlık kuruyordu  Sonra da, dışardan-evlenme (exogamie) üzerine yaptığı kendi öz araştırmaları, çoğunlukla, hatta tamamen değilse birçok durumda, bu karşıtlığın yalnızca kendi imgeleminde varolduğu olgusunu ortaya koymalarına karşın, Mac Lennan, bütün teorisini, bu karşıtlık temeli üzerine kurar Bu teoriye göre, dış-evlenen aşiretlerde yaşayan erkekler; kanlarını ancak başka aşiretlerden alabilirler; ama yabanıllık durumunda, aşiretler arasında sürekli savaş hali bulunduğundan, bu iş, ancak kaçırmayoluyla yapılabilirdi
Mac Lennan gene sorar: Nerden çıkıyor bu dış-evlenme töresi? Ona göre bunun kandaşlık ve mahremlerarası-zina (fücur, inceste) kavramıyla hiçbir ilgisi yoktur; çünkü bu tür anlayışlar çok daha sonraları gelişmiştir  Nedir ki, dışardan-evlenme, kız çocuklarını doğar doğmaz öldürmek biçiminde, yabanıllar arasında çok yaygın bir töreden pekâlâ çıkabilirdi  Bu töre dolayısıyla, her aşiret içinde bir erkek çokluğu ortaya çıkardı ve bunun kaçınılmaz sonucu, birçok erkeğin aynı kadına sahip olması, çok-kocalılık olurdu  Ve bu durum sonucu, bir çocuğun anasının kim olduğu bilinir ama, babasının kim olduğu bilinemezdi: atalığın erkeğe göre değil, yalnızca kadına göre hesaplanması - analık hukuku buradan doğar  Aşiret içinde -çok kocalılık ile hafiflemiş ama ortadan kalkmamış- kadın kıtlığının bir ikinci sonucu, başka aşiretlerden zorla ve sistemli olarak kız kaçırılmasıdır
"Dışardan-evlenme ile çok-kocalı-evlilik (polyandrie) bir tek ve aynı kaynaktan -iki cins arasındaki sayı dengesizliği- geldiklerine göre, bütün exogame ırklarda, ilkin çok-kocalılığın varlığını kabul etmemiz gerekir    Ve bu yüzden, dışardan-evlenen ırklar arasında, yalnızca ana tarafındaki kan bağlarını kabul eden akrabalık sisteminin ilk akrabalık sistemi olduğuna, sözgötürmez bir şey olarak bakmak zorundayız " (Mac Lennan, Studies in Ancient History, 1886, [sayfa 238] Primitive Marriage, s  124)
Mac Lennan'ın başarısı, dışardan-evlenme olarak adlandırdığı şeyin genel yaygınlığını ve büyük önemini göstermiş olmasıdır Ama dış-evlenen toplulukların varlığı olgusunu onun keşfetmediği kesindir ve üstelik bu işi pek de iyi anlamamıştır Birçok gözlemcinin eski ve dağınık öykülerini bir yana bırakalım -Mac Lennan 'ın kaynakları özellikle bunlardır, Lathan (Descriptive Etimology, 1859), Hindistan'da yaşayan Magarlar'da[1451 bu kurumu büyük bir titizlik ve doğrulukla anlatmış ve bunun çok yaygın bir şey olduğunu ve dünyanın dört bucağında buna rastlanılabileceğini söylemişti, bizzat Mac Lennan tarafından sözü edilen parça  Daha sonra göreceğimiz gibi, Mac Lennan'ın kötü avukat anlayışı, bu nokta üzerinde, Bachofen'in mistik imgeleminin analık hukuku alanında yaptığından çok daha büyük bir karışıklığa yol açtığı halde, bizim Morgan, daha 1847 yıllarında, İrokualar Üzerine Mektuplarında (American Review'da yayınlanmışlardır) ve 1851'de The League of the Iroquis'te, bu ilkel toplulukta dış-evlenmeyi göstermiş ve çok doğru bir biçimde anlatmıştır Daha sonra kendisinin de kabul etmiş bulunduğu gibi, Bachofen'in bu noktada öncel olmasına karşın, analık hukukuna göre belirlenen soy-zinciri düzenini ilkel düzen olarak kabul etmiş bulunması da, Mac Lennan'ın bir başka başarısıdır  Ama burada da, durum açık değil; Mac Lennan hep "yalnızca ka- dın-soyuna göre akrabalık" tan (kinship through females only) söze- diyor  Önceki bir aşama için doğru olan bu deyimi, Mac Lennan, soyun ve ardıllık hukukunun (droit de succession) henüz tamamen kadın soy-zincirine göre hesaba katıldığı, ama erkek tarafından akrabalığın da aynı biçimde tanınıp deyimlendiği sonraki aşamalar için de sık sık kullanmaktadır  İşte bu, yarattığı değişmez bir hukuk terimini, bu terimi zamanla uygulanamaz bir duruma getiren değişik koşullara uygulamakta devam eden dar hukukçu anlayışının ta kendisidir
Bütün gerçeğe benzer görünüşe karşın, Mac Lennan'ın teorisi, kendi öz yaratıcısına da, anlaşılan pek sağlam kurulmuş gibi görünmez  Hiç değilse, şu olgu karşısında şaşırır: "[Yalancıktan] kız kaçırma şeklinin, kendini erkek akrabalığın [yani erkek soy- zincirine göre belirlenen soyun] [sayfa 239] egemen olduğu halklar arasında daha belirgin ve daha açık bir biçimde göstermesi dikkate değer "  (s  140)
Ayrıca şöyle yazar:
"Tuhaf olanı şu ki, bildiğimiz kadarıyla, dış-evlenme ve en eski akrabalık biçiminin birarada bulunduğu yerlerde, çocukların öldürülmesi asla sistemli bir biçimde uygulanmamıştır "
Bunlar, Mac Lennan'ın olayları açıklama biçimiyle taban tabana çatışan iki olgudur ve Mac Lennan, bunlara karşı, daha da karışık yeni varsayımlar ileri sürmekten başka bir şey yapamaz
Buna karşın, Mac Lennan'ın teorisi İngiltere'de büyük başarı kazandı ve hayli gürültü kopardı  Mac Lennan, bu ülkede, genellikle aile tarihinin kurucusu ve bu alanda en büyük yetke olarak kabul edildi  Çok sayıda bireysel ayrıklama ve değişiklikler saptanmış bulunmasına karşın, dış-evlenen ve iç-evlenen aşiretler arasında kurduğu karşıtlık, egemen olan anlayışın başlıca temeli olarak kaldı ve atlara takılan gözlükler gibi, araştırma alanının tamamen kavranmasını engelleyerek, bütün gelişmeleri olanaksız kıldı  İngiltere ve İngiltere dışında daha birçok ülkede, Mac Lennan'ın değerinin olduğundan çok fazla gösterilmesine karşı belirtmek gerekir ki, onun tam bir yanlış anlamaya dayanan dış-evlenen ve iç-evlenen "aşiret"ler arasındaki karşıtlığı, araştırmalarının sağladığı yararlardan daha çok zararlara neden olmuştur
Bu sırada, gitgide onun yalınkat teorisinin çerçevesine sığmayan birçok olgunun ortaya çıktığı görüldü  Mac Lennan'a göre, yalnızca üç evlilik biçimi vardır: çok-karılılık (polygamie), çok-kocalılık (polyandrie) ve karı-koca evliliği (mariage conjugal)  Ama konu üzerinde dikkatle durulunca, gelişmemiş halklar arasında, bir dizi erkeğin, bir dizi kadına ortaklaşa sahip olmaları şeklindeki evlilik biçimlerinin varlığıyla ilgili birçok kanıtlar bulundu ve Lubbock (The
Origin of Civilisation, 1870) bu grup halinde evliliği (Communal Marriage) tarihsel bir olgu olarak kabul etti
Az zaman sonra, 1871'de, Morgan, yeni ve birçok bakımdan kesin belgelerle ortaya çıktı  Onun kanısına göre, aslında yürürlükteki evlilik sisteminden çıkan akrabalık derecesiyle [sayfa 240] mutlak çelişki durumunda bulunmasına karşın, İrokualara özgü akrabalık sistemi, Birleşik Devletler'deki bütün yerli halk için ortak, öyleyse bütün bir kıtaya yaygın bir sistemdi  Morgan, bizzat hazırladığı tablolar ve soru kâğıtları aracıyla, Federal Amerikan Hükümetinin, öbür halklarla ilgili akrabalık sistemleri üzerine de bilgiler toplamasını sağladı  Ve alınan yanıtlara göre, bulduğu şey şunlar oldu: 1° Amerika'nın yerli halkları arasındaki akrabalık sistemi, aynı şekilde Asya'da, ve hafifçe değişik bir biçimde, Afrika ve Avustralya'daki birçok ilkel halklar arasında da yürürlükteydi; 2° Bu sistem Havai ve birçok öbür Avustralya adalarında ortadan kalkmakta bulunan bir grup halinde evlilik biçimiyle yetkin bir biçimde açıklanabiliyordu; 3° Ama aynı adalarda, bu evlilik biçiminin yanısıra, ancak şimdi yürürlükten kalkmış daha ilkel bir grup evliliği biçimiyle açıklanabilecek bir başka akrabalık sistemi de varlığını sürdürüyordu  Morgan, Systems of Consanguinity and Affinity ["Kandaşlık ve Akrabalık Sistemleri"] (1871) içinde, toplanan bilgileri ve bunlardan çıkardığı sonuçları yayımladı ve böylece, tartışmayı çok daha geniş bir alana aktardı Kendilerine uygun düşen aile biçimlerini bulmak için akrabalık sistemlerinden hareket ederek, yeni bir araştırma yolu açtı ve insanlığın tarih-öncesi üzerine çok daha geniş bir geriye-bakış görüşü sağladı  Eğer bu yöntem kendini kabul ettirseydi, Mac Len- nan'ın o çıtıpıtı kurgusu toz olurdu
Mac Lennan, İlkel Evlilik (Studies in Ancient History, 1876) kitabının yeni baskısında teorisini savunuyordu  Kendisi yalnızca varsayımlara dayanarak ve tamamen yapay bir biçimde bir aile tarihi düzenlediği halde, Lubbock ve Morgan'dan, yalnızca ağızlarından çıkan her sözün kanıtlarını istemekle kalmaz, ayrıca yalnızca bir İskoç mahkemesi tarafından kabul edilebilecek şekilde geçerliği söz götürmez kanıtlar da ister  Ve aynı Mac Lennan, Cer- menlerdeki dayı ile yeğen arasındaki sıkı ilişkiden (Tacitus, Ger- mania, 20), Sezar'ın anlattığı, Bretonların onluk ya da onikilik gruplar halinde karılarına ortaklaşa sahip olmaları olgusundan ve eski yazarların barbarlar arasındaki kadın ortaklığı üzerine bütün öbür öykülerinden, kılı kıpırdamadan, bütün bu halklarda çok-kocalılığın yaygın olduğu sonucunu çıkarır  [sayfa 241] İnsan, kendini, bir davayı kendi gönlünce göstermek için canının istediği gibi konuşan, ama savunma avukatından, her sözü için hukuksal bakımdan kesin kanıtlar isteyen bir savcı karşısında sanır
Mac Lennan, grup halindeki evliliğin tamamen uydurma bir şey olduğunu öne sürer ve bunu yaparak, Bachofen'in de uzağında, hayli gerilerde kalır  Morgan'ın akrabalık sistemlerine gelince, ona göre burada yalnızca basit toplumsal nezaket gerekleri sözko- nusudur; bunun da kanıtı, Amerika yerlilerinin, hatta bir yabancıya, bir beyaza bile söz yöneltirken, kardeş ya da baba sözcüklerini kullanmalarıdır Bu, katolik papaz ve rahibelerine hitap ederken kullanıldıkları; keşişlerin, dindar kadınların, hatta masonlar ve İngiliz meslek birlikleri [sendikaları -ç ] üyelerinin, cakalı oturumlarında birbirlerine karşı kullanıldıkları için, baba, ana, birader, hemşire gibi adlandırmaların; anlamsız söz yöneltme biçimlerinden başka bir şey olmadıklarını ileri sürmeye benzer  Kısaca, Mac Lennan'ın savunması, içler acısı bir güçsüzlükteydi
Nedir ki, Mac Lennan'ın henüz yenilmemiş bulunduğu bir konu vardı  Bütün sisteminin üzerine kurulmuş bulunduğu dış-ev- lenen ve iç-evlenen "aşiret"ler arasındaki karşıtlık yalnızca sarsılmamış olmakla kalmıyor, ayrıca herkes tarafından bütün aile tarihinin ekseni olarak kabul ediliyordu  Mac Lennan'ın bu karşıtlığı açıklama girişiminin yetersiz kaldığı ve kendi ortaya koyduğu olguların bunun tersini gösterdiği düşünülüyordu Ama çelişkinin kendisi, yani biri karılarını aşiretin içinden alırken, öbürü için bunu yapmak mutlak biçimde yasaklanmış bulunan, karşılıklı olarak birbirini dıştalayan, birbirinden bağımsız ve özerk iki tür aşiretin varlığı tartışılmaz bir dogmaydı  Örneğin, Giraud-Teulon'un Origines de la famille ["Ailenin Kökeni"] (1874) ve hatta Lubbock'un Origin of Civilisation ["Uygarlığın Kökeni"] (dördüncü baskı,1882) adlı yapıtlarına bakılırsa, bunun böyle olduğu görülür
Morgan'ın, benim bu irdelememe temel olan büyük yapıtı, Ancient Society ["Eski Toplum"] (1877), işte bu konuyu ele alıyor  Morgan 1871'de henüz yalnızca önsezisine belli-belirsiz sahip olduğu şeyi, bu yapıtta tam bir bilinçle [sayfa 242] geliştirmiştir  Dış-evlenme ve iç evlenme asla karşıt şeyler değildir; şimdiye kadar hiçbir yerde dış-evlenen "aşiret"lerin varlığı tanıtlanmamıştır  Nedir ki, henüz grup halinde evliliğin egemen olduğu çağlarda -büyük bir olasılıkla, bir zamanlar, bu, her yerde egemendi- aşiret, ana tarafından kandaş belirli sayıda gruplara, genslere bölünüyordu; bu gruplardan her- birinin içinde evlenme sıkı sıkıya yasaklanmıştı; öyle ki, bir gensin erkekleri, karılarını pekâlâ aşiretin içinden alabilirlerdi ve her zaman da öyle yapıyorlardı; ama kendi gensinin dışından almak zorundaydılar  Öyleyse, gensin sıkı sıkıya dış-evlenen olması, genslerin bütününü kapsayan aşiretin sıkı sıkıya iç-evlenen olmasına engel değildi  Böylece, Mac Lennan'ın saçmalıklarından son kalan şey de çökü- yordu
Ama Morgan bununla da yetinmedi  Amerikan yerlilerinin gensi, incelemekte olduğu alanda, yeni bir ilerleme yapmasını sağladı  Analık hukukuna göre örgütlenmiş bulunan bu gens içinde, daha sonra, antikçağ dünyasında yaşayan uygar halklar arasında bulduğumuz şekildeki gensin, babalık hukukuna göre örgütlenen gensin çıkmış olduğu ilkel biçimi bulguladı  Bütün tarihçiler için o zamana kadar bir bilmece olarak kalmış bulunan Yunan ve Roma gensi, Amerika yerlilerinin gensi sayesinde açıklanma olanağını buluyor ve aynı zamanda, bütün tarih-öncesi, yeni bir temel kazanıyordu
Darvinci evrim teorisinin biyoloji bakımından, marksist artı- değer teorisinin ekonomi politik bakımından önemi neyse, analık hukukuna göre örgütlenmiş bulunan, ve uygar halkların yaşadığı şekilde babalık hukukuna göre örgütlenen genslerin önceki aşamasını oluşturan ilkel gens içinde yapılmış olan bu bulgunun, ilkel tarih için taşıdığı önem de odur  Bu bulgu, Morgan'ın, o gün için elde bulunan belgelerin izin verdiği ölçüde, ilk kez, hiç değilse klasik evrim aşamalarının grosso modo ve geçici olarak saptanmış bulunduğu bir aile tarihi taslağı hazırlamasını sağladı  Bunun, ta- rih-öncesi-bilimi bakımından yeni bir çağın başlangıcı olduğu apaçık bir şeydir Analık hukukuna göre örgütlenmiş bulunan gens, çevresinde bütün bu bilimin [sayfa 243] döndüğü eksen haline geldi; bunun bulgulanmasından sonra, araştırmaların ne yönde ve hangi amaca doğru yöneltileceği ve elde edilen sonuçların nasıl sınıflandırılacağı biliniyor  Bundan ötürü, Morgan'ın kitabından sonra bu alanda gerçekleşen ilerlemeler, Morgan'ın kitabından önce gerçekleşenlerden
çok daha hızlı olmuştur
Artık Morgan'ın bulguları bütün tarih-öncesi-bilimcileri tarafından kabul edilmiştir, hatta İngiltere'de bile; ya da daha doğrusu, tarih-öncesi-bilimcileri, bu bulguları kendilerine maletmişlerdir  Kafalardaki bu devrimi borçlu olduğumuz kimse Morgan'dır; ama hemen hiçbiri, bunu açıkça itiraf etmez İngiltere'de, olanaklı olduğu ölçüde, Morgan'ın kitabının sözü edilmez; kitabın yazarına gelince, ondan da, alçak gönüllülük gösterip, eski araştırmalarını överek kurtulurlar Açıklamasındaki ayrıntılar hararetle didiklenir, ama gerçekten önemli bulguları üzerinde inatla susarlar  Ancient Society'nin özgün baskısı tükenmiştir; Amerika'da bu tür bir kitap, hiçbir zaman kârlı pazarlar bulamaz; İngiltere'de, kitap sistemli bir biçimde yok edilmişe benzer; ve çığır açan bu kitaptan, şimdi satışta bulunan tek baskı  Almanca çevirisidir
Özellikle ünlü tarih-öncesi-bilimcilerimizin yazılarında salt nezaket eseri bu kitaptan yapılmış aktarmalar ve başka arkadaşça yardımlaşma kanıtları karınca gibi kaynadığından, bir susku-komp- losu sayılmaması çok güç olan bu sakıntı nerden geliyor? Acaba Morgan Amerikalı olduğu için, ve İngiliz tarih-öncesi-bilimcilerine, belge toplamakta gösterdikleri bütün övülesi çabalarına karşın, bu belgeleri düzenlemek ve sınıflandırmakta, iki dâhi yabancının, Bach- ofen ve Morgan'ın genel görüşlerine, düşüncelerine uymak çok ağır geldiği için mi? Hadi Alman neyse; ama Amerikalı? Amerikalı karşısında her İngiliz, yurtsever olur; bunun güldürücü örneklerini Birleşik Devletler'deyken çok gördüm [146] Ama buna şu eklenebilir ki, Mac Lennan, İngiliz tarih-öncesi-bilim okulunun, deyim yerindeyse, kurucusu ve resmen kabul edilmiş önderiydi; onun, çok- kocalılık ve kız kaçırma yoluyla evlenmeden geçerek, çocuk öldürme ve analık hukukuna göre örgütlenmiş aileye varan gülünç tarihsel düşüncelerinden en büyük saygıyla sözetmek de bir tür, [sayfa 244] tarih-öncesi kibarlığıydı  Birbirini kesinlikle dıştalayan dış- evlenen ve iç-evlenen "aşiret"lerin varlığından en küçük bir kuşku, büyük bir sapıklık sayılıyordu; sonuç olarak, bütün bu kutsal tanınmış dogmaların külünü havaya savurarak, Morgan, bir tür günah işlemiş oluyordu: Üstüne üstlük, Morgan bu dogmaları öylesine kanıtlarla yok ediyordu ki, bu kanıtların bir kez açıklanması, inandırıcı olmalarına yetiyordu  O zamana kadar, dış-evlenme ve iç- evlenme arasında, elleri böğründe sendeleyip duran Mac Lennan hayranları: "Nasıl oldu da, bunu bu kadar zamandan beri kendimiz bulamayacak kadar aptal olabildik!" diye haykırarak kafalarını dövmüş olmalıdır
Sanki resmî okulu şaşırtmak için, onu soğukça uzakta tutarak başka türlü davranmak yeterli bir suç değilmiş gibi, Morgan, ayrıca uygarlığı, bugün içinde yaşadığımız toplumun temel biçimi olan meta üreten toplumu, Fourier'yi ansıtan bir şekilde eleştirerek, üstelik eleştirmekle kalmayıp, ancak Karl Marx'ın kullanabileceği terimlerle bu toplumun gelecekteki dönüşümünden de söz ederek, ölçüyü kaçırdı  Öyleyse, eğer Mac Lennan, öfkeli bir şekilde, onun yüzüne karşı "tarihsel yöntemin kendisi için tamamen antipatik" olduğunu söylemiş ve eğer profesör Bay Giraud-Teulon da, Cenev- re'de,1884'te, bu kanıya katılmışsa, bunu haketmiştir  Nedir ki, bu aynı Bay Giraud-Teulon,1874'te (Origines de la famille), hâlâ Mac Lennan'ın dış-evlenen labirentleri içinde, elleri böğründe, yalpalayıp duruyordu da, onu oradan Morgan çekip çıkarmak zorunda kalmıştı!
Burada, tarih-öncesi-biliminin Morgan'a borçlu olduğu öbür ilerlemeler üzerinde durmak gereğini duymuyorum; incelememde, bu konu üzerine gerekli bilgiler bulunacaktır Morgan'ın büyük yapıtının yayımlanmasından bu yana geçen ondört yıl, ilkel insan toplulukları tarihi üzerine sahip olduğumuz belgeleri son derece zenginleştirdi  İnsan-bilimcilere, gezginlere ve profesyonel tarih- öncesi-bilimcilerine, bazan yeni olgular, bazan da yeni görüşler getirerek, karşılaştırmalı hukuk uzmanları da katıldılar  Böylece Morgan'ın ayrıntılarla ilgili birçok varsayımı sarsıldı, hatta geçerliliğini yitirdi  Ama hiçbir yerde, yeni belgeler, onun başlıca [sayfa 245] büyük görüşlerini yeni görüşlerle değiştirmek sonucunu vermedi  Tarihöncesi içinde Morgan' ın kurmuş olduğu düzen, anaçizgileriyle, bugün de geçerlidir Evet, denebilir ki, bu büyük ilerlemenin yapıcısı gizlendiği ölçüde, yapıtı, genel bir onay kazanacaktır  [sayfa 246]
Londra, 16 Haziran 1891

FRİEDRİCH ENGELS
Die Neue Zeit, Bd  2, n° 41, 189091'de ve Friedrich Engels, Der Ursprung der Familie, des Privateigenthums und des Staats, Stuttgart 1891'de yayımlanmıştır

AİLENİN, ÖZEL MÜLKİYETİN VE

DEVLETİN KÖKENİ



LEWIS H  MORGAN'IN ARAŞTIRMALARININ IŞIĞINDA "1142"


TARİHÖNCESİ UYGARLIK AŞAMALARI
İnsanlığın tarihöncesi dönemini, bilinçli bir biçimde belirli bir düzene koyma işine ilk girişen Morgan olmuştur; ve çok sayıda yeni belge herhangi bir değişikliği zorunlu kılana kadar, onun olguları sınıflandırma biçimi, kuşkusuz yürürlükte kalacaktır

Onu, başlıca üç dönemden, yani yabanıllık, barbarlık ve uygarlıktan, yalnızca ilk iki dönem ile üçüncü döneme geçişin ilgilendirdiği açıktır  İlk iki dönemden herbirini yaşam araçlarının üretiminde gerçekleştirilen gelişmelere göre, aşağı, orta ve yukarı aşamalara ayırır; "çünkü", der, "doğa üzerinde insan tarafından erişilmiş bulunan üstünlük ve egemenlik derecesi bakımından, yaşam araçlarının üretimindeki ustalık kesin bir önem taşır  Bütün varlıklar arasında, yalnızca insan, gereksinmelerini karşılamak için [sayfa 247] gereksindiği şeylerin üretimine, hemen hemen mutlak bir biçimde egemen olabilmiştir  İnsanlığın gelişmesindeki bütün büyük dönemler, tamamen denebilecek bir biçimde, beslenme kaynaklarındaki genişleme dönemleriyle düşümdeştirler "
Aile de insanlıkla birlikte gelişir; ama dönemlere ayrılmak bakımından, o kadar çarpıcı özellikler göstermez


1  YABANILLIK
1  Aşağı aşama  Sıcak ve ılıman ormanlarda, henüz ilkel barınaklarda, hiç olmazsa kısmen ağaçlar üzerinde (büyük yırtıcı hayvanlara karşı korunabilmiş olmasını yalnız bu açıklar) yaşayan insan türünün çocukluğu Kabuklu ya da kabuksuz yemişlerle ve köklerle beslenirlerdi  Bu dönemin başlıca sonucu, heceli (articule) bir dilin ortaya çıkışıdır  Tarihsel dönem boyunca bilinen bütün halklardan hiçbiri, bu ilkel durum içinde yaşamıyorlardı  Binlerce yıl sürmüş olmasına karşın, bu durumu dolaysız tanıklarla gösteremiyoruz  Ama, bir kez insanın hayvandan geldiği kabul edilince, bu geçiş döneminin kabulü de kaçınılmaz olur
2  Orta aşama  Balık tüketimi (midye ve suda yaşayan ka buklukabuksuz bütün hayvanlar dahil) ve ateşin kullanılmasıyla başlar  Bu ikisi birarada bulunur, çünkü balık tüketimi, ancak ateşin kullanılmasıyla tamamen
mümkün olmuştur  Bu yeni besin sayesinde, insanlar, iklim ve yer sınırlarına bağlı kalmaktan kurtuldular; ırmak boylarını ve deniz kıyılarını izleyerek, daha yabanıl durumdayken bile, dünyanın büyük bir bölümü üzerine yayılabildiler  Paleolitik adıyla tanınan taş devri birinci döneminin bütününe, ya da bu dönemin büyük bir bölümüne ait kabaca yontulmuş ve cilâsız taştan aletlerin bütün kıtalar üzerine yayılmış bulunması, bu göçlere tanıklık eder: Yeni bölgelere yerleşme, sürekli olarak uyanık bulunan bulgu ve türetim içgüdüsü ve sürtmeyle ateş elde etmenin öğrenilmesi, sıcak küller ya da toprakta kazılmış fırınlar içinde pişirilmiş nişastalı kök ve yumrular gibi, mızrak ve topuz cinsinden ilk silahların bulunmasıyla zaman zaman yardımcı bir besin haline gelen av hayvanları gibi, yeni geçim araçlarının elde edilmesini sağladı  Ama, kitaplarda yazdığı gibi avcılıktan [sayfa 248] başka hiçbir şey yapmayan, yani yalnızca avla yaşayan halklar hiç varolmamışlardır; çünkü av ürünü, tamamen rastlantıya bağlı bir şeydir  Beslenme kaynaklarındaki sürekli darlık ve güvensizlik sonucu, yamyamlık, bundan böyle uzun zaman sürmek üzere, bu aşamada ortaya çıkmış olsa gerektir  Günümüzde, Avustralyalılarla Polinezyalıların çoğu, henüz yabanıllığın bu orta aşamasında bulunmaktadırlar
3  Yukarı aşama  Ok ve yayın türetimiyle başlar; bunlar sayesinde av eti olağan bir besin, av da, olağan uğraşı dallarından biri durumuna gelmiştir  Yay, kiriş ve ok, daha şimdiden, bulunması uzun, yinelenmiş deneyimleri ve çok keskinleşmiş zihin yeteneklerini, öyleyse birçok başka türetimlerin de bilinmesini gerektiren çok karmaşık bir alet oluştururlar  Ok ve yay kullanan ama henüz çömlekçiliği bilmeyen (Morgan'a göre, barbarlık durumuna geçiş çömlekçilikle başlar) halkları incelersek, gerçekte bazı ilk köysel kuruluşların, yaşam araçları üretiminde belirli bir ustalaşmanın, tahtadan kap ve avadanlıkların, bitkisel liflerden elle (tezgâhsız) yapılan dokumacılığın, kabuk ya da sazdan örme sepetçiliğin, cilâlı taştan yapılma aletlerin (neolitik) varlığını buluruz Çoğu zaman, taş, balta ve ateş, bir ağaç gövdesini oyarak kayık yapılmasında; bazı bölgelerde de, kalas ve tahta levhalar, konut yapımında, daha bu dönemde kullanılmışlardır  Bütün bu gelişmeleri, örneğin ok ve yayı iyi bilen, ama çömlekçiliği bilmeyen KuzeyBatı Amerika yerlileri (Indiens) arasında görüyoruz  Barbarlık çağı için demir kılıç ve uygarlık için ateşli silah neyse, yabanıllık için de ok ve yay odur: her işi çözümleyen silah


2  BARBARLIK
1  Aşağı aşama  Çömlekçiliğin sahneye çıkışıyla başlar  Çömlekçilik, birçok tanıtlanmış durumda ve anlaşıldığına göre her yerde, örme ya da tahtadan kapları ateşe dayanıklı duruma getirmek için kille kaplama pratiğinden doğmuştur  Zamanla, bu pratik, kilin, içinde şeklini aldığı kap bulunmadan da kullanılabileceğinin bulunmasını sağlamıştır
Buraya kadar, gelişmenin gidişini, genel bir biçimde, belirli bir dönem için, bulundukları bölgeleri hiç hesaba [sayfa 249] katmadan, bütün halklarda geçerli olarak düşünebiliyorduk  Ama barbarlığın ortaya çıkışıyla, iki büyük kıtadan herbirinin özel doğal niteliklerinin hesaba katılması gereken bir aşamaya erişmiş bulunuyoruz Barbarlık döneminin belirleyici etkeni, hayvanların evcilleştirilmesi ve yetiştirilmesi ile bitki ekimidir  Ama, eski dünya denilen Doğu kıtası, evcilleştirilmeye yatkın hemen bütün hayvanlara, ve biri hariç, ekime özgü her türlü tahıla sahipti; Batı kıtası, Amerika ise, evcilleştirilmeye yatkın memeli olarak (o da yalnız Güneyin bir kısmında) yalnızca lamaya ve ekilebilir tahıllardan da yalnızca birine, ama en iyisine, mısıra sahipti  Bu farklı doğal koşullar sonucu bundan böyle, her iki yarıküre halkları, kendilerine özgü bir gidiş izlemişler ve iki gidişten herbirinin, özgül aşamalar içindeki belirtileri birbirinden ayrı olmuştur
2  Orta aşama  Doğuda evcil hayvanlar yetiştirilmesi, Batıda sulama aracıyla yenecek bitkilerin ekimi ve yapılarda kerpiç ve taş kullanılmasıyla başlar
Batıdan [Amerika'dan, ç ] başlıyoruz; çünkü Avrupalıların fethine kadar, bu aşama hiçbir yerde aşılmamıştı
Barbarlığın aşağı aşamasında bulunan Amerika yerlileri arasında (Missisipi'nin doğusunda bulunan bütün kızılderililer bunlar içindeydi), daha ilk bulgulandıkları zamanlarda, ufak ölçüde bir mısır ekimi ve belki de kabak, kavun ve öbür bahçe bitkileri yetiştiriciliği yapılmaktaydı; besin maddelerinin en büyük kısmı böyle sağlanıyordu  Bu yerliler, kazık bölmelerle çevrili köyler içinde, tahtadan evlerde barınıyorlardı  KuzeyBatıdaki ve özellikle Kolombiya vadisindeki aşiretler, henüz yabanıl dönemin yukarı aşamasında bulunuyorlar ve ne çömlekçiliği, ne de herhangi bir bitki ekimi biliyorlardı  Buna karşılık, YeniMeksika'nın Pueblos'lu[m denilen yerlileri, Meksikalılar, Orta Amerika halkları ve Perulular, Amerika' nın fethi çağında barbarlığın orta aşamasında bulunuyorlardı  Bunlar, kerpiç ya da taştan yapılma kale gibi yerlerde barınıyor, kanallarla sulanan bahçelerde, durum ve iklime göre değişen ve başlıca beslenme kaynağını sağlayan mısır ve başka besi bitkileri ekiyorlar; hatta bazı hayvanları da evcilleştirmiş bulunuyorlardı; örneğin, Meksikalılar, hindi ve öbür kümes [sayfa 250] hayvanlarını; Perulular, lamayı evcilleştirmişlerdi  Üstelik, madenleri kullanmayı da öğrenmişlerdi; ama demir işlemesini bilmiyorlar ve bu yüzden, taştan yapılmış silah ve aletlerden hiçbir zaman vazgeçemiyorlardı  Sonra da, İspanyolların fethi gelecekteki bütün bağımsız gelişmeleri yoketti
Doğuda barbarlığın orta aşaması, bitki ekimi bu dönemin çok ilerlemiş bir çağına kadar bilinmeden kalmış gibi görünürken, süt ve et vermeye yatkın hayvanların evcilleştirilmesiyle başlamıştır
Davar evcilleştirilip yetiştirilmesi ve hayli geniş sürülerin oluşturulması, Aryenlerin ve Semitlerin, öbür barbarlar yığınından ayrılması sonucunu vermişe benzer  Hayvan adları, Avrupa ve Asya Aryenleri arasında aynı kalmıştır; ama bitki adları, hemen hiç de böyle değildir
Sürülerin meydana gelmesi, uygun bölgelerde Semitleri Dicle ve Fırat'ın; Aryenleri ise, Hindistan, Amuderya (Oxus), Sirderya (lax arte); Don ve Dinyeper'in çayırlık ovalarında çobanlık yaşamına götürme sonucu verdi Hayvanların evcilleştirilmesi işi, herhalde, önce bu otlak alanlar yöresinde başlamıştır  Böylece, çoban halkların sonraki kuşakları, yabanıl atalar, hatta barbarlığın aşağı aşamasındaki insanlar için hemen hemen barınılmaz durumda olduğundan, insanlığın beşiği olmaktan çok uzak bulunan bölgelerde yetişmiş olsalar gerektir Tersine, bu orta aşama barbarları, çobanlık yaşamına alıştıktan sonra, ırmak boylarının çayırlık ovalarını kendi istekleriyle bırakarak, atalarının yurdu ormanlık bölgelere dönmeyi akıllarına bile getiremezlerdi  Hatta Kuzeye ve Batıya doğru itildikleri zaman, Semitler ve Aryenler için, tahıl ekimiyle hayvanlarını besleme olanakları sağlanmadan önce, özellikle kışı geçirmek bakımından uygun bulunmayan Batı Asya ve Avrupa'nın ormanlık bölgelerinde yerleşmek, olanaksız olmuştur  Bu bölgelerde ekimin, önce hayvan sürülerinin ot gereksinmesini karşılamak için doğmuş ve ancak sonradan insanların beslenmesi bakımından önem kazanmış bulunması olasılıktan da öte bir şeydir
Aryen ve Semit ırkların üstün gelişmesini, belki de, bu ırkların beslenmesinde et ve sütün bolluğuna ve özellikle bu bolluğun çocukların gelişmesi üzerindeki olumlu etkilerine [sayfa 251] bağlamak gerekir  Gerçekten, hemen hemen tamamen bitkisel bir beslenmeyle yaşayan YeniMeksika'nın Peııblos'lu yerlileri, daha çok et ve balık yiyerek yaşayan barbarlığın aşağı aşamasındaki yerlilerden daha küçük bir beyne sahiptirler  Ama herhalde, bu aşama boyunca, yamyamlık yavaş yavaş ortadan kalkar ve ancak dinsel bir eylem, ya da hemen hemen aynı anlamda büyücülük şeklinde sürüp gider
3  Yukarı aşama  Demir madenin eritilmesi ve dökümüyle başlar ve abecenin türetimi ve bunun yazıda kullanılmasıyla, barbarlıktan uygarlığa geçilir  Önce de belirttiğimiz gibi, yalnız Doğu yarıküresinde bağımsız bir gelişme gösteren bu aşama, üretimdeki ilerleme bakımından, bütün önceki aşamaların topundan daha zengindir  Kahramanlık çağının Yunanlıları, Roma'nın kurulmasından az önceki İtalyan aşiretleri, Tacite'nin Cermenleri, Vikingler çağının Normanları bu aşamada bulunuyorlardı
Her şeyden önce, büyük ölçüde tarla ekimini, tarımı olanaklı kılan hayvanlar tarafından çekilen demirden sabanı, ilk olarak, bu dönemde görürüz  Bunun sonucu, yaşam araçlarında, çağın koşulları bakımından sınırsız bir artış görülür  Demirden balta ve demirden bel olmaksızın, geniş ölçüde gerçekleşmesi olanaksız bir dönüşüm, ormanların açılarak tarla ve çayır haline dönüştürülmesi de, gene sabanın türetimine bağlıdır  Ama bütün bunların sonucu, nüfusun hızla artışı ve küçük bir alan üzerinde yoğunlaşması oldu  Tarımın olanaklı olmasından önce, örneğin yarım milyon insanın bir tek merkezî yönetim altında toplanabilmesi için, zorunlu olarak, tamamen istisnaî koşulların birarada bulunması gerekirdi; büyük bir olasılıkla, bu durum hiç gerçekleşmemiştir
Barbarlığın yukarı aşamasının doruğu, kendini bize Home ros'un şiirinde, özellikle İlyada'da gösteriyor Gelişmiş demir aletler, körük, koldeğirmeni, çömlekçi tornası, zeytinyağı ve şarap yapımı; madenlerin ustalıklı bir biçimde işlenmesi, yük ve savaş arabaları, kalas ve tahtalarla gemi yapımı, sanat olarak mimarlığın başlangıcı, kuleli ve mazgallı duvarlarla çevrilmiş kentler, Homeros'un destanı ve bütün mitoloji işte Yunanlıların barbarlıktan uygarlığa [sayfa 252] geçirdikleri bellibaşlı miras budur  Bununla, Homeros çağı Yunanlılarının, daha yüksek bir dereceye geçmeye hazırlandıkları bu kültür aşamasının başlarında bulunan Cermenler üzerine Sezar ve hatta Tacite'in anlattıklarını karşılaştırırsak, barbarlığın yukarı aşamasının, üretimde ne zengin bir gelişmeyi kapsadığını görürüz
Burada, Morgan'a dayanarak kaba taslak çizdiğim, insanlığın yabanıllık ve barbarlık durumundan uygarlık başlangıçlarına kadar gidişini gösteren tablo, yeni çizgiler bakımından oldukça zengindir ve özellikle, doğrudan üretimden yararlanılarak hazırlandığı için, hiç sözgötürmez  Ama gene de, uzak ülkelerde yapacağımız gezi sonucu gözler önüne serilecek freskle karşılaştırılırsa, bu tablonun donuk ve yoksul kaldığı görülecektir Barbarlıktan uygarlığa geçişi ve barbarlıkla uygarlık arasındaki çarpıcı karşıtlığı iyice aydınlatmak, ancak bu gezinin sonunda mümkün olacaktır  Şimdilik Morgan'ın düzenlediği sınıflamayı aşağıdaki gibi genelleştirebiliriz: Yabanıllık: Doğa ürünlerinden, onları hiç değiştirmeden yararlanmanın ağır bastığı dönem  İnsan eliyle yapılan üretim, her şeyden önce bu yararlanmayı kolaylaştıran aletlerin üretimidir  Barbarlık: Hayvan yetiştirme, tarım ve insanın faaliyeti sayesinde doğal ürünlerin üretimini artırmayı sağlayan yöntemlerin öğrenilmesi dönemi Uygarlık : İnsanın doğal ürünleri hammadde olarak kullanmayı öğrendiği dönem; asıl anlamda sanayi ve ustalık dönemi
II
A İ L E
Yaşamının büyük bir bölümünü, bugün de NewYork eyaleti içinde yaşayan İrokualar arasında geçirmiş ve onların aşiretlerinden biri (Senekalar aşireti) tarafından kardeş edinilmiş bulunan Morgan, bu yerliler arasında, onların gerçek aile ilişkileriyle çelişik durumda olan bir akrabalık sisteminin yürürlükte olduğunu buldu  Bunlar arasında, Morgan'ın "ikibaşlıaile" (Paarungsfamilie) terimiyle adlandırdığı, taraflardan her ikisince de kolayca bozulabilen [sayfa 253] bir karıkoca evliliği hüküm sürüyordu  Öyleyse, böylesine bir çiftin çocukları belirli olur ve herkesçe bilinirdi; baba, ana, oğul, kız, erkek kardeş ve kız kardeş denmesi gereken kimseler üzerinde kuşku duyulamazdı  Ama, bu terimlerin kullanılışı, bu gerçeğe hiç de uymuyordu  İrokualı erkek, yalnız kendi çocuklarına değil, erkek kardeşlerinin çocuklarına da oğlum ya da kızım der; kendi çocukları gibi, erkek kardeşinin çocukları da, onu baba diye çağırırlar  Buna karşılık, kız kardeşlerinin çocuklarına "yeğen" der; onlar da kendisini dayı diye çağırırlar  Buna karşılık, İrokualı kadın, yalnız kendi çocuklarına değil, kız kardeşlerinin çocuklarına da oğlum ya da kızım der; bunlar da onu anne diye çağırırlar  Buna karşılık, o da erkek kardeşlerinin çocuklarına "yeğen" der ve onlar tarafından hala diye çağrılır  Aynı biçimde, anaları kardeş olan çocuklar gibi; babaları kardeş olan çocuklar da, birbirlerine "kardeş", "ağabey" ya da "abla" derler  Buna karşılık, bir kadınla onun erkek kardeşinin çocukları, birbirlerini karşılıklı olarak "kuzen" ya da "kuzin" diye çağırırlar  Ve bunlar yalnızca anlamdan yoksun adlar olmamakla kalmayan, kandaş akrabalığın yakınlık ve uzaklığını, eşitlik ve eşitsizliğini gösteren ve bir tek birey için yüzlerce farklı akrabalık ilişkisini dile getirmeye yetenekli yetkin bir akrabalık sistemine temel hizmeti gören deyimlerdir  Dahası var: bu sistem, yalnızca bütün Amerika yerlileri arasında tamamen yürürlükte olmakla kalmaz (şimdiye kadar bu konuda hiçbir ayrıklama bulunmadı), ayrıca, Hint yerli halkı arasında, Dek kan'ın Dravidi ve Hindistan'ın Gora aşiretleri içinde de hemen hemen hiç değişmeden, hüküm sürer  Bugün bile Güney Hindistan'daki Tamularla NewYork eyaletinde yaşayan İrokualı Seneka lar arasında, çeşitli akrabalık ilişkisini göstermek için kullanılan iki yüzden çok sözcük, bir birine uymaktadır  Ve bütün Amerika yerlileri arasında olduğu gibi, bu Hint aşiretlerinde de, yürürlükteki aile biçiminden çıkan akrabalık ilişkileri, akrabalık sistemiyle çelişik durumdadır
Bunu nasıl açıklamalı? Akrabalık, bütün yabanıl ve barbar halkların toplumsal rejimleri içinde büyük bir rol oynadığı için, böylesine yaygın bulunan bu sistemin önemini öyle birkaç tümceyle geçiştirmek olanaklı değildir Bir sistem ki, [sayfa 254] Amerika'nın her yanında hüküm sürer; bir sistem ki; Asya'da tümüyle farklı bir ırkın halkları arasında da yaygındır ve bütün Afrika ve Avustralya'da, azçok değişik biçimlerine bol bol raslanır; [böyle bir sistemin], örneğin Mac Lennan'ın yapmaya çalıştığı gibi, birkaç sözle geçiştirilmesi değil, tarihsel bakımdan açıklanması gerekir  Baba, oğul, kardeş gibi adlandırmalar, basit onursal sanlar değil, kendileriyle birlikte çok belirli,çok ciddi karşılıklı ödevler getiren sanlardır; öyle ki, bu karşılıklı ödevlerin bütünü, bu halklardaki toplumsal örgütlenmenin özlü bir bölümünü oluşturur  İşte bu sistemin çözümü bulunmuştur  Bu yüzyılın [19  yüzyıl ç ] ilk yarısında, Sandviç (Havai) adalarında, tıpkı Amerikan yerlilerindeki eski akrabalık sisteminin gerektirdiği biçimde, içinde analar ve babalar, erkek ve kız kardeşler, oğullar ve kızlar, dayılar ve halalar, erkek ve kız yeğenler bulunan bir aile biçimi vardır  Ama, tuhaf olanı şu ki, Havai'de yürürlükte bulunan akrabalık sistemi de, gerçekte varolan aile biçimiyle uyuşmuyordu  Bu ülkede, aslında, erkek ve kız kardeşlerin bütün çocukları, ayrıklamasız, birbirlerinin erkek ve kız kardeşleri oluyorlar ve yalnız anaları ve analarının kız kardeşleri, ya da babaları ve babalarının erkek kardeşlerinin değil, anababalarının, ayrıklamasız, bütün erkek ve kız kardeşlerinin de ortak çocukları sayılıyorlardı  Demek ki, Amerikan akrabalık sistemi, eğer artık Amerika'da varolmayan, ama hâlâ Havai'de gerçek olarak bulduğumuz ailenin daha eski bir biçiminin varlığını gerektiriyorsa; Havai'deki akrabalık sistemi de öbür yandan, bizi bugün hiçbir yerde varlığını görmediğimiz, ama kendisi olmadan buna uygun düşen akrabalık sistemi de ortaya çıkamayacağına göre, zorunlu olarak varolmuş olması gereken daha da eski bir aile biçimine götürüyor
"Aile hareketli öğedir, diyor Morgan, asla duraklama halinde değildir; toplum aşağı bir dereceden daha yüksek bir dereceye geliştiği ölçüde, aile de aşağı bir biçimden daha yukarı bir biçime geçer  Buna karşılık, akrabalık sistemleri hareketsizdir; ailenin zaman boyunca sağladığı gelişmeleri, akrabalık sistemleri ancak uzun aralıklarla sağlarlar ve ancak aile köklü bir dönüşüm gösterdiği zaman akrabalık sistemleri de köklü bir dönüşüme uğrarlar " [sayfa 255]
Marx, buna şunu ekler: "Ve genel olarak, siyasal, hukuksal, dinsel ve felsefî sistemler için de durum aynıdır " Aile yaşamaya devam ettikçe, akrabalık sistemi katılaşır; akrabalık sistemi alışkanlık gücüyle değişmelere karşı direndikçe, aile onu aşar  Cuvier, Paris,yakınlarında bulunmuş bir hayvan iskeletinin kese kemiklerinden, nasıl kesinlikle bunun bir kanguruya ait olduğu ve o zaman oralarda bulunmayan bu hayvanın vaktiyle orada yaşamış bulunduğu sonucunu çıkarabilmişse, biz de, aynı kesinlikle, tarihin bize ulaştırdığı bir akrabalık sisteminden, bu sisteme uyan, ama bugün ortadan kalkmış bulunan bir aile biçiminin varlığı sonucunu çıkarabiliriz
Sözünü etmiş bulunduğumuz akrabalık sistemleri ve aile biçimleri, bugün hüküm süren akrabalık sistemleri ve aile biçimlerinden, her çocuğun birçok ana ve babası olması bakımından ayrılırlar  Havaili ailenin kendisine uygun düştüğü Amerikan akrabalık sistemi içinde iki kardeş, aynı çocuğun anası ve babası olamaz; ama havai akrabalık sistemi, tersine, içinde bu durumun kural olduğu bir ailenin varlığını öngerektirir  Bugüne kadar genellikle yalnız kendilerinin geçerli oldukları kabul edilmiş aile biçimleriyle doğrudan çelişik durumda olan bir dizi aile biçiminin varlığı karşısında bulunuyoruz  Geleneksel anlayış, yalnız tekeşlievlilikle (monoga mie), onun yanısıra, bir de, bir erkeğin birkaç kadınla evlenmesi, pek sıkışırsa, bir kadının birkaç erkekle evlenmesini tanır; ve pratik yaşamın, resmî toplum tarafından zorla kabul ettirilmek istenen engelleri sessiz sedasız, ama teklifsiz tekellüfsüz aşmasını da, dar kafalı ahlâkiyatçılar gibi, görmezden gelir  Buna karşılık, ilkel tarihin incelenmesi bize, erkeklerin çokkarılılık halinde yaşarken, karılarının da aynı zamanda çokkocalılık halinde yaşadıkları ve bu nedenle, ortak çocukların da herkesin çocuğu olarak kabul edildiği durumların varlığını gösterir, ki tekeşlievlilik biçimine varılmadan önce, bu durumlar birçok değişikliklere uğramışlardır  Bu değişiklikler, başlangıçta çok geniş bulunan ortaklaşa evlilik ilişkisi çemberinin giderek daralması ve sonunda, bugün ağır basan karıkocaevliliği durumuna dönüşmesi biçiminde olmuştur
Aile tarihini bu şekilde kuran Morgan, meslektaşlarının [sayfa 256] çoğuyla uzlaşma durumunda, bir aşiret içinde cinsel ilişkilerin, her kadının her erkeğe, her erkeğin de her kadına ait olacak ölçüde, tamamen özgür bulunduğu bir ilkel duruma kadar çıkar  Geçen yüzyıldan beri, bu ilkel durum sözkonusu edilmişti; ama yalnızca genel terimlerle  İlk olarak Bachofen bunu ciddiye aldı onun değerli yanlarından biri de budur ve bu durumun izlerini tarihsel ve dinsel gelenekler içinde aradı  Bugün biliyoruz ki, onun bulduğu izler, bizi, engel tanımayan cinsel ilişkilerin yürürlükte olduğu bir toplumsal aşamaya değil, çok daha sonraki bir biçime, grup halinde evlenme biçimine götürür  Öbür ilkel toplumsal aşamaya gelince, onun gerçekten yaşanmış olduğunu varsayarsak, o kadar eski bir çağa aittir ki, onun eski varlığının dolaysız kanıtlarını, toplumsal taşıllar, geri kalmış yabanıllâr arasında bile bulmayı ummuyoruz  Bachofen'in değeri, bu sorunu, araştırmasının birinci planına koymuş olmasındadır
Şu son zamanlarda, insanlığın cinsel yaşantısındaki bu ilk aşamanın yadsınması modası çıktı  İnsanlık bu "utanç"tan esirgenmek isteniyor  Bu yüzden, herhangi bir dolaysız kanıt yokluğu üzerinde ayak diretiyor; öte yandan, usulen, hayvanlar dünyası örneğine başvuruluyor  Letourneau'nun (Evolution du mariage et de la famille, 1888) hayvanlar dünyasından toplamış olduğu bir sürü olgudan çıkardığı sonuca göre, her türlü kuraldan yoksun cinsel ilişkiler, burada da, aşağı bir dereceye aittir  Ama bütün bu olgulardan benim çıkarabileceğim tek sonuç, bunların insan ve onun ilkel varlık koşulları bakımından kesin olarak hiçbir şeyi tanıtlamadıkla rıdır  Omurgalı hayvanlardaki uzun süre birarada yaşama olgusu, fizyolojik nedenlerle, örneğin kuşlarda, dişi kuşun kuluçka süresince korunması gereksinmesiyle pekâlâ [sayfa 257] açıklanır  Kuşlarda görüldüğü biçimde en bağlı tekeşlilik örnekleri, insanlar bakımından hiçbir şey göstermez; çünkü insanlar kuşlardan gelmemiştir  Eğer sıkı bir tekeşlilik iffetin doruğu ise, elliden ikiyüze kadar değişen halkalarının herbirinde eksiksiz bir erkek ve dişi cinsel organa sahip bulunan ve bütün yaşamını, bu parçaların herbiri içinde, kendi kendisiyle, çiftleşmekle geçiren münzevi solucana madalya vermek gerekir  Ama memeli hayvanlara bakacak olursak, onlarda cinsel yaşamın bütün biçimlerini buluruz: kalabalık halinde karmakarışık cinsel ilişkiler; grup halinde evliliğe, çokkarılılığa, tekeşlievliliğe benzer biçimler; eksik olan yalnızca çokkocalılıktır, çünkü bir kadının birçok erkekle yaşaması yalnızca insana özgüdür  Hatta bizim en yakın atalarımız, dörtellihayvanlar (quadrumanes) bile, erkek dişi ilişkilerinde mümkün olan bütün çeşitleri gösterirler  Eğer sınırı daha dar çizer ve yalnızca dört çeşit insanbiçimli "anthoropomorp he" maymuna bakarsak, Saussure, GiraudTeulon' da bunların tek eşli olduklarını iddia ettiği halde, Letourneau yalnızca bunların bazan tekeşli, bazan da çokeşli olduklarını söyleyebiliyor  Wester marck'ın, insanbiçimli maymunlardaki tekeşlilik üzerine ileri sürdüğü son savlar (The History of Human Marriage, Londra 1891), kanıttan yoksundur  Kısaca, bu konudaki bilgiler, namuslu Letour neau'ya şu itirafı yaptıracak durumda bulunuyor: "Zaten memeli hayvanlarda, zihinsel gelişme derecesi ile cinsel ilişkiler biçimi arasında kesin hiçbir ilişki yoktur "
Espinas daha da ileri gider:
"Hayvanlar arasında görebildiğimiz toplumsal kümelerin en yükseği, ilkel topluluktur (peuplade)  İlkel topluluk, ailelerden meydana gelmişe benzer; ama daha başlangıçta,aile ve ilkel topluluk birbirine uzlaşmaz karşıttır: birine ters orantılı olarak gelişirler " (Des societes animales, 1877)
Buraya kadar söylenenlerin daha şimdiden göstermiş bulunduğu gibi, insanbiçimli maymunların aile ya da başka topluluklar biçimindeki kümeleri üzerine, söz yerindeyse, kesin hiçbir şey bilmiyoruz; bu konu üzerinde sahip olduğumuz veriler, birbirinin taban tabana tersini gösteriyor  Bunda da şaşılacak birşey yok  Yabanıllık durumundaki insan aşiretleri üzerine sahip olduğumuz bilgilerin bile ne kadar çelişik, [sayfa 258] ne kadar inceleme ve eleştiri kalburundan geçmesi gereken şeyler oldukları bilinmektedir; kaldı ki, maymun topluluklarının gözlemlenmesi, insan topluluklarından daha da güçtür  Öyleyse, daha geniş bilgi sahibi olana kadar, bu çok kuşkulu verilerden çıkarılmış her sonuçtan sakınmak gerekir
Buna karşılık, Espinas'dan az önce aktardığımız tümce, bize en iyi dayanak noktasını sağlar  Üstün hayvanlarda, sürü (horde) ve aile, birbirinin tamamlayıcısı değil, birbirinin karşıtıdır  Espinas, kızgınlık döneminde erkek hayvanlardaki kıskançlığın, sürü içindeki bütün ortaklık ilişkilerini, geçici olarak, nasıl gevşettiği ya da bozduğunu çok güzel gösterir
"Ender ayrıksamalar dışında, ailenin sıkı bir birlik durumunda bulunduğu yerde, ilkel toplulukların (peuplades) meydana geldiğini görmüyoruz  Tersine nerede karma karışık cinsel ilişkiler (promiscuite) ya da çokkarılılık hüküm sürerse, orada, adeta doğal bir biçimde, ilkel topluluklar kurulur    Sürünün doğması için, söz yerindeyse, evcil ilişkilerin gevşemiş ve bireyin kendi başına buyruk duruma gelmiş olması gerekir  Kuşlarda, örgütlenmiş ilkel topluluklar, bu nedenle, çok ender görülür    Buna karşılık, memeli hayvanlar arasında, azbuçuk örgütlenmiş topluluklar görürüz; çünkü bu sınıf içinde birey, aile tarafından silinip süpürülmesine izin vermez    Öyleyse, ilkel sürünün kolektif bilinci, doğuşunu, en büyük düşmanına, ailenin kolektif bilincine borçlu olmamak gerekir  Şunu söylemekten çekinmeyelim: eğer aileden üstün bir toplum kurulmuşsa, bu ancak derinden derine sarsılıp bozulmuş aileleri kendine katarak olabilmiştir  Ama bunun dışında, kurulan toplum, sonradan kendi içindeki çok daha uygun koşulların barınağında, ailelerin yeniden kurulmasını sağlamıştır " (Espinas, loc  cit , [ch I ] Giraud Teulon tarafından anılmıştır: Origines du mariage et de la famille, 1884, s 519520 )
Burada, insan toplumları için bazı sonuçlara varmak bakımından, hayvan topluluklarının belirli bir değer taşıdıkları görülmektedir; ama yalnızca olumsuz bir değer  Bildiğimiz kadarıyla, yüksek dereceli omurgalı hayvan, yalnızca iki aile biçimi tanıyor: çok karılılık ve tekeşlilik  [sayfa 259] Bu aile biçimlerinin ikisi de, yalnızca bir tek ergin erkeğe, bir tek kocaya izin verir  Erkeğin, aile için hem bağ hem de sınır olan kıskançlığı, hayvan ailesini, sürüye karşıt duruma getirir  Erkeklerin kıskançlığı yüzünden, [hayvanlar için ç ] toplum durumuna gelebilmenin en yüksek biçimi olan sürü, ya olanaksız duruma gelir, ya dağılır; ya da, en azından, gelişmesi yavaşlar  Yalnızca bu, hayvan ailesiyle ilkel insan toplumunun birbiriyle bağdaşmaz iki şey olduğunu; emek ile hayvanlıktan kurtulan ilkel insanların, ya aile nedir bilmediklerini, ya da en azından hayvanlar arasında varolmayan bir aile biçimi kurduklarını göstermeye yeter  Oluş halindeki insan gibi güçsüz bir hayvan, az sayıda, hatta en yüksek toplumsallık (sociabilite) biçimi Westermarck'ın, avcıların tanıklığına dayanarak, goril ve şempanzelere malettiği bireysel birlik olan inziva durumunda bile yaşamaya, belki devam edebilirdi  Ne var ki, hayvanlıktan çıkmak, doğanın sunduğu en büyük ilerlemeyi gerçekleştirmek için bir başka öğe: bireyin savunma yeteneğindeki yetersizliği, sürünün birleşmiş gücü ve ortak eylemiyle değiştirmek gerekliydi  Bugün insanbiçimli maymunların yaşamakta olduğu biçimdeki koşullardan insanlığa geçiş, anlaşılmaz bir şey olurdu; bu maymunlar, daha çok, kerte kerte yokolmaya doğru giden ve herhalde sonları gelmiş bulunan, normal tipten sapma, yan hısımlar olarak görünüyorlar  Yalnızca bu, onların aile biçimleriyle ilkel insanın aile biçimleri arasında herhangi bir benzerlik kurulmasını kabul etmemek için yeter  Ama, içinde hayvandan insana değişimin tamamlanabileceği bu daha geniş ve sürekli kümelerin meydana gelebilmesi için ilk koşul, ergin erkekler arasındaki karşılıklı hoşgörü ve her türlü kıskançlıktan kurtulmaktı  Gerçekten de, bugün bile şurada burada irdeleyebildiğimiz ve tarihte varlığını kesenkes tanıma zorunda kaldığımız en eski, en ilkel aile biçimi olarak ne buluyoruz? Grup halinde evlilik; yani bir küme erkekle bir küme kadının birbirlerine karşılıklı olarak sahip bulunduğu ve kıskançlığa çok az yer bırakan evlilik biçimi  Ayrıca, gelişmenin daha sonraki bir aşamasında, bütün kıskançlık duygularına meydan okuyan ve bundan ötürü hayvanlar arasındaki hiç görülmeyen bir şeyi, çok kocalılığın [sayfa 260] istisnai biçimini buluyoruz  Ama bildiğimiz grup halinde evlenme biçimleri öylesine anlaşılmaz durumlar gösteriyorlar ki, bunlar, bize, cinsel ilişkilerin daha eski ve daha yalın biçimlerini, ve böylece, en sonunda hayvanlıktan insanlığa geçişe uygun düşen, bütün kurallardan yoksun cinsel ilişki dönemini düşünmeye zorluyorlar; insanlar, hayvanlar arasındaki cinsel ilişki biçimlerini tamamen aşarak insanlığa geçmişlerdir
"Bütün kurallardan yoksun cinsel ilişki" sözünün anlamı nedir? Bununla, günümüzde ya da daha önceki bir dönemde yürürlükte bulunan sınırlayıcı yasakların, bir zamanlar hiç varolmadıkları anlatılmak isteniyor  Daha önce kıskançlık engelinin sözkonusu olmadığını görmüştük  Gerçek olan bir şey varsa, o da kıskançlığın, görece, sonradan gelişmiş bır duygu olduğudur  Mahremlerarası zina (fücurinceste) kavramı için de durum aynıdır  İlkel çağda iki kardeş karıkoca olabilirdi; kaldı ki, günümüzde bile, birçok halk topluluklarında, anababa ile çocuklar arasındaki cinsel ilişkilere izin vardır  Bancroft, Bering boğazındaki Kaviatlar, Alaska'daki Ka diaklar ve İngiliz KuzeyAmerikası'nın merkezindeki Tinnehle'r arasında bu durumun varlığına tanıklık eder (The Native Races of the Pacific Coast of North America,1875, c  1); Letourneau, aynı olgu için, Chippeways yerlileri, Şili Kukuları, Karaibliler ve ÇinHindi'ndeki Karenler arasından örnekler verir; eski Yunan ve Romalıların, Partlar, Persler (İranlılar), İskitler, Hunlar vb  üzerine anlattıkları da ayrı  Mahremlerarasızinanın türetiminden önce (çünkü bu düpedüz bir türetimdir, hem de çok değerli bir türetim), anababayla çocuklar arasındaki cinsel ilişki, ayrı kuşaklara ait bulunan öbür kimseler arasıdaki cinsel ilişkiden daha iğrendirici bir şey olamazdı; oysa, ayrı kuşaklardan kimseler arasındaki evlenme; günümüzde, hatta en bağnaz ülkelerde derin bir tiksinti uyandırmıyor; altmış yaşından büyük ihtiyar "kızlar" bile, yeteri kadar zenginseler, otuz yaşlarında gençlerle evleniyorlar  Ama, bildiğimiz en eski aile biçimlerinden, bu biçimlere bağlı mahremlerarasızina kavramlarını çıkarırsak bizim mahremlerarasızina kavramlarımızdan tamamen farklı ve çoğunlukla onlara taban tabana karşıt [sayfa 261] mahremlerarası zina kavramları ancak "bütün kurallardan yoksun" olarak adlandırılabilecek bir cinsel ilişki biçimine varırız  "Bütün kurallardan yoksun"; çünkü, sonraları töre tarafından zorlanan sınırlandırmalar, o zaman yoktu  Ama bundan, günlük pratik bakımından zorunlu olarak içinden çıkılmaz bir karışıklık sonucu çıkmaz  Geçici bireysel birlikler hiç de görülmez değildir: bu tür birlikler, hatta grup halinde evlilik içinde bile çoğunluğu oluşturur  Bu ilkel durumun en son yadsıyıcısı Westermarck, her ne kadar, erkekle kadının, yavrunun doğumuna kadar içinde birlikte yaşadıkları her durumu evlilik adıyla nitelendiriyorsa da, bu tür evliliğin, kuralların yokluğuyla, başka bir deyişle, cinsel ilişki üzerine töre tarafından konmuş engellerin yokluğuyla çelişmeksizin, bütün kurallardan yoksun cinsel ilişkiler döneminde de pekâlâ varolabileceğini söylemek doğru olur  Westermarck, şu görüşten hareket ediyor: "Kuralların yokluğu, bireysel eğilimler üzerindeki baskının yokluğu demektir"; öyle ki, "fuhuş, bu durumun en doğal ilişki biçimidir"  Bana öyle gelir ki, bütün bu işlere ahlâk zabıtası gözüyle baktıkça, ilkel koşulları anlamak olanaksız bir şey olarak kalır  Grup halinde evlilik anlayışıyla, bu konu üzerinde yeniden duracağız
Morgan'a göre, bu bütün kurallardan yoksun ilkel cinsel ilişki durumu anlaşıldığına göre daha erkenden şu değişmelere uğramıştır:
1  Kandaş aile  Ailenin ilk aşaması  Bu aşamada, karıkoca grupları, kuşaklara göre ayrılmışlardır: ailenin sınırları için de, bütün büyükbabalarla büyükanneler, kendileri arasında karıkocadırlar; onların çocukları, yani analarla babalar için de durum aynıdır; bunların çocukları da, kendi aralarında, üçüncü bir ortak eşler çemberi ve bu çocukların çocukları, yani birinci kuşağın torun çocukları, dördüncü çemberi meydana getireceklerdir  Demek ki, bu aile biçimi içinde, yalnızca yukarı kuşakla aşağı kuşak arasında, ana babalarla çocuklar arasında, (bizim deyimimizle) evlilik hak ve ödevleri sözkonusu edilemez [bunlar birbirleriyle evlenemezler  ç ]  Birinci, ikinci ve öbür derecelerdeki erkek ve kız kardeşlerle kuzen ve kuzinlerin hepsi, kendi aralarında erkek ve kız kardeştir; ve işte tam bu yüzden de, [sayfa 262] hepsi birbirinin karı ve kocasıdır  Bu dönemde, erkek ve kız kardeş bağıntısı, tamamen doğal bir biçimde, kendi aralarında cinsel ilişki kurulması sonucunu verir
Bu tür bir ailenin tipik biçimi, bir tek çiftten gelme dölden türer; bu döl içindeki her farklı kuşak bireyleri, kendi aralarında kardeş ve bu nedenden ötürü de, karıkocadırlar
Kandaş aile ortadan kalktı  Tarihin sözünü ettiği en yabanıl halklar bile, bize kandaş aile üzerine hiçbir kesin örnek veremez  Ama kandaş ailenin varolmuş olması gerekir: Bugün bütün Polinezya'da hâlâ yürürlükte bulunan Havai akrabalık sistemi, bizi, bunu kabul etmeye zorlar; çünkü bu akrabalık sistemi, ancak kandaş aile biçimi içinde ortaya çıkabilecek kandaş akrabalık derecelerini dile getirir  Aynı biçimde, ailenin zorunlu önaşama olarak bu biçime dayanması gereken daha sonraki bütün gelişmesi de bizi kandaş ailenin varlığını kabul etme zorunda bırakır
2  Ortaklaşa (punaluenne) aile  Örgütlenmenin ilk adımı, anababayla çocuklar arasındaki karşı cinsel ilişkinin yasaklanması olmuştur  İlgillerin [sayfa 263] büyük bir yaş eşitliği içinde bulunmaları nedeniyle, bu ilerleme, birinciden son derece daha önemli, ama çok daha da güç idi  Büyük bir olasılıkla, önce karındaş (uterin, yani ana tarafından) kardeşler arasındaki cinsel ilişkilerin yasak lanmasıyla başlayan bu ilerleme, yavaş yavaş gerçekleşti  Önceleri tek tek durumlara bağlı olan bu yasak, zamanla kural haline geldi (yüzyılımızda [19  yüzyıl ç ] Havai'de bu kuralın ayrıklamaları hâlâ görülüyordu) ve sonunda, hatta yarıhısım (collateral) kardeşler arasındaki, yani bizim terminolojimize göre, erkek ve kız kardeşlerin çocuk, torun ve torunçocukları arasındaki evlenme de yasaklandı  Morgan'a göre, bu gelişme "doğal seçme (selection naturelle) ilke
öz ağabeyini kucakladın" diye kınamasına dikkat edilmesini istiyor  Demek ki, daha bu dönemde, kardeşler arasında evlilik yasaklanmış bulunuyordu  Oegisdrecka, eski mitoslara olan inancın tamamen yıkıldığı bir dönemin ifadesidir; Lucien [Samsatlı Lukianos ç ] tanrıda, tanrılara karşı düpedüz bir yergidir  Eğer bir Mefistofales rolü oynayan Loki, bu yapıtta Freia'ya böylesine bir kınamada bulunuyorsa, bu daha çok Wagner'e karşı bir kanıt olur  Birkaç dize sonra, Niördhr'e hitap eden Loki, şöyle diyor: "Sen kız kardeşinle birlikte, (böyle) bir oğul getirdin dünyaya" (vidh systur thinni gaztuslikan mog), Niördhr, bir Az değil, bir Van'dır (Vane); ve Ynglings Sagog'da,[1511 kardeşler arasında evlenmenin, Vanaland'da töre olduğu söylenir  Azlar ülkesinde durum böyle değildi  Bu durum, Vanların Azlardan daha eski tanrılar olduklarını gösterir  Herhalde, Niördhr, Azlar'ın arasında, onlara eşit durumda yaşadı ve Oegisdrecka, daha çok tanrılar üzerindeki Norveç efsanelerinin oluşması çağında, kardeşler arasındaki evlenmenin, hiç değilse tanrılar arasında henüz hiçbir tiksinti uyandırmadığını gösteren bir kanıttır  Eğer Wagner özürlü görülmek isteniyorsa, belki Edda'ya değil, Tanrı ve Bayader baladında, kadının dinsel teslimiyetini modern fuhuşa çok yaklaştırma yanılgısını işleyen Grethe'ye başvurmak, daha doğru olur  [Engels'in 1891 dördüncü baskıya notu ]
sinin nasıl işlediğini gösteren parlak bir örnek" oluşturur
Bu ilerlemeyle, içinde kandaşlar arasındaki evlenmelerin sınırlanmış bulunduğu aşiretler, kardeşler arasındaki evliliğin kural ve yasa kaldığı aşiretlerden, sözgötürmez bir biçimde, daha hızlı ve daha tam bir biçimde gelişmişlerdir  Ve bu ilerlemeden doğrudan doğruya çıkan ve ilk ereğini çok aşan bir kurum, dünyadaki barbar halkların eğer hepsinde değilse çoğunda toplumsal rejimin temelini oluşturan gens, bu ilerlemenin ne kadar olağanüstü bir sonuç verdiğini tanıtlar; Roma'da olduğu gibi Yunan'da da, gensten doğrudan doğruya uygarlığa geçeriz
Her ilkel aile, en geç birkaç kuşak sonra, bölünmek zorundaydı  Barbarlığın orta aşamasından öncesine kadar, ayrıklamasız olarak hüküm sürmüş bulunan ilkel ev ekonomisi, komünist ekonomi, koşullara göre değişen, ama her yerde iyice belirlenen en yüksek bir aile topluluğu büyüklüğünü gerektiriyordu  Aynı ananın çocukları arasında cinsel ilişkinin doğru olmadığı fikrinin ortaya çıkışı, eski ev topluluklarının bölünüp yeni toplulukların kuruluşu üzerinde etkili olmuş olsa gerektir (ki, zaten, bu yeni topluluklar ile aile grupları arasında zorunlu bir özdeşlik yoktur)  Bu yeni topluluklardan bazılarının çekirdeği bir ya da birkaç dizi kız kardeş, bazılarının çekirdeği de, onların ana tarafından (uterin) erkek kardeşleri oldu  İşte Morgan'ın ortaklaşa (punaluenne) dediği aile biçimi, kandaş aileden, böyle, ya da buna benzer bir biçimde çıkmıştır  Havai töresine göre, karındaş ya da daha uzak, belli bir sayıdaki kız kardeş [sayfa 264] (yani birinci, ikinci, ya da başka bir dereceden kuzinler), ama kendi öz erkek kardeşleri dışında, ortak kocalarının ortak karıları idiler; bu adamlar; artık birbirlerini kardeş olarak değil, zaten mutlaka kardeş olmaları da gerekmezdi, Punalua olarak, yani can yoldaşı ve deyim yerindeyse, ortak diye çağırırlardı  Aynı biçimde, karındaş ya da daha uzak bir dizi erkek kardeş, kendi öz kız kardeşleri olmayan belli bir sayıdaki kadına ortak evlilik biçiminde sahip oluyorlar, ve bu kadınlar da kendi aralarında Punalua olarak çağrılıyorlardı  Daha sonra bir dizi değişmeye uğrayan, ve başlıca, özelliği, belirli bir aile çerçevesi içinde, erkekler ile kadınların karşılıklı ortaklığı olan, ama karşıt cinsten eşlerin, önce karındaş, sonra daha uzak kardeşlerinin dıştalanmış bulundukları bir aile kuruluşunun klasik biçimi işte budur
Bu aile biçimi, bize Amerikan sisteminin dile getirdiği akrabalık derecelerini tam bir doğrulukla gösteriyor Annemin kızkardeş lerinin çocukları, hep annemin çocukları kalıyor; aynı şekilde, babamın erkek kardeşlerinin çocukları da, babamın çocuklarıdır; ama, annemin erkek kardeşlerinin çocukları, annemin yeğenleri olurlar (neveux ve nieces); babamın kız kardeşlerinin çocukları da, babamın yeğenleridirler: ve annemin ve babamın yeğenleri de, benim kuzen ve kuzinlerim olurlar  Aslında, annemizin kız kardeşlerinin kocaları, daima annemin kocaları ve babamın erkek kardeşlerinin karıları da babamın karıları iken daima fiilen değilse de, hukuken kardeşler arasında cinsel ilişkinin toplum tarafından şiddetle reddedilmesi, o zamana kadar kardeş sayılan erkek ve kız kardeşlerin çocuklarını ikiye ayırdı: birileri, önce olduğu gibi sonra da, aralarında gene (daha uzaklaşmış) erkek ve kız kardeş olarak kalırlar; ama bir yandan erkek kardeşin, öbür yandan da kız kardeşin çocukları, artık kendi aralarında erkek ve kız kardeş olamazlar; artık ortak anababaları ne yalnız baba, ne yalnız ana, ne de ikisi birden yok demektir ve bu yüzden, daha önceki aile rejiminde bir anlamsızlık olabileceği halde, yeğenler kategorisi ile kuzen ve kuzinler kategorisi, ilk kez, zorunlu duruma gelir  Karıkoca evliliği üzerine kurulmuş bütün aile biçimleri içinde tamamen saçma gibi [sayfa 265] görünen Amerikan akrabalık sistemi, gerekçesini ortaklaşa ailede bulur ve bu aile biçimiyle en küçük ayrıntılarına varıncaya kadar ussal bir biçimde açıklanabilir  En azından bu akrabalık sisteminin yayılmış bulunduğu ölçüde, ortaklaşa, ya da ona benzer herhangi bir aile biçiminin de var olmuş olması gerekir
Eğer dinibütün misyonerler, tıpkı vaktiyle Amerika'da, İspanyol keşişlerinin yaptığı gibi, hıristiyan ahlâkına aykırı bulunan bu durumlarda yalnızca "tiksinti uyandırıcı" bir şey görmeselerdi, Ha vai'de gerçek varlığı tanıtlanmış olan bu aile biçimini, büyük bir olasılıkla bütün Polinezya'da görebilecektik  O zamanlar barbarlığın orta aşamalarında bulunan Bretonlar üzerine konuşan Sezar, bize "onların kendi aralarında, ve çoğunlukla erkek kardeşler ve babalarla oğullar arasında, on ya da oniki kadına ortaklaşa sahip olduklarını" anlatır  Bu durumun en yetkin açıklaması [grup halinde evlenmedir  Barbar analar, ortaklaşa kadın alabilecek yaşta, on ya da oniki oğula birden sahip değildiler; ama ortaklaşa aileye uygun düşen Amerikan akrabalık sistemi birçok erkek kardeş sağlar, çünkü bir erkeğin yakın ve uzak bütün kuzenleri, onun erkek kardeşidir  "Babalarla oğullar"a gelince, belki burada Sezar'ın yanlış bir yorumu söz konusudur; bununla birlikte, bu sistem içinde, babayla oğul, ya da anayla kızın aynı evli grup içinde bulunabilmeleri kesin olarak kuraldışı değildir; ama babayla kızın, ya da anayla oğulun aynı evli grup içinde bulunması olanaksızdır  Ayni şekilde, bu grup halinde evlilik biçimi, ya da benzer bir biçim yabanıl ve barbar halklardaki kadın ortaklığı üzerine Herodotos ve öbür eski yazarların anlattıklarını çok kolay açıklar  Watson ve Kaye'in (The People of India) Ganj'ın kuzeyindeki Aud'da yaşayan Tikurlar hakkında anlattıkları şeyler için de durum aynıdır:
"Onlar, aralarında hemen hemen hiçbir ayrım olmaksızın, büyük ortak topluluklar halinde birlikte yaşarlar [sayfa 266] (yani cinsel ilişkilerde bulunurlar); eğer aralarından ikisi evli olarak kabul edilirse, aralarındaki ilişki yalnızca sözde kalan bir ilişkidir "
Çoğu durumlarda, gens kurumu, doğrudan ortaklaşa aileden çıkmışa benzer  Gerçi Avustralya sınıf sistemi de bu kurum için bir hareket noktası sağlar;[1521 Avustralyalılar gensler halinde yaşarlar; henüz ortaklaşa aileye değil, grup halinde evliliğin çok ilkel bir biçimine sahiptirler
Grup halinde ailenin bütün biçimleri içinde, bir çocuğun babasının kim olduğu kesinlikle bilinemez, ama anasının kim olduğu kuşkuya hiç yer kalmayacak bir biçimde bilinebilir  Bir ana, her ne kadar ailenin bütün çocuklarını kendi çocukları olarak çağırır ve onlara karşı analık görevleriyle yükümlü bulunursa da, gene de kendi öz çocuklarını öbürleri arasından ayırdeder  Öyleyse, grup halinde evlilik varoldukça, soyağacının yalnızca ana tarafından gösterilebileceği açıktır; demek ki, bu durumda, yalnızca kadın soyzinciri tanınmaktadır  Gerçekten, bütün yabanıl ve barbarlığın aşağı aşamasında bulunan halklardaki durum budur ve bunu ilk bulgulamış olmak da, Bachofen'in ikinci büyük meziyetidir  Kadın soyzincirinin ve ondan çıkan miras ilişkilerinin bu tekelci tanınışını; Bachofen "analık hukuku" terimiyle belirtiyor; kısa olduğu için ben de bu deyimi kullanıyorum; ama bu, uygun bir terim değildir, çünkü toplumun bu aşamasında, sözcüğün hukuksal anlamında "hukuk" henüz sözkonusu edilemez
Şimdi, ortaklaşa aile içindeki iki tipik gruptan birini, çocukları ve ana tarafından karındaş ya da daha uzak erkek kardeşleri (varsayımımıza göre, kocaları olmayan erkek kardeşleri) ile birlikte, bir anabababir (soeurs germaines) ya da daha uzak kız kardeşler (yani birinci, ikinci ve öbür derecelerdeki anabababir kız kardeşlerin kız çocukları) grubunu alalım  Böylece, daha sonra bir gensin üyeleri olarak görünen kimseler çevresini, bu kurumun ilkel biçimi içinde elde etmiş bulunuruz  Bu çevre içindeki kadınların hepsi için ortak bir anaata vardır ve bu soyzinciri nedeniyle, bu zincire bağlı bütün kadınlar, kuşaktan kuşağa, birbiriyle kardeştirler  Ama bu kız kardeşlerin kocaları, artık onların erkek kardeşleri olamazlar; demek ki, aynı anaatadan gelmezler [sayfa 267] ve daha sonra gens olacak kandaş gruba dahil değillerdir; ama yalnız ana tarafından soyzinciri, kesinlikle bilinen tek şey olduğu için, egemen olduğuna göre, bu kadınların çocukları, bu gruba dahildirler  Ana tarafından en uzak yarıhısımlar dahil, bütün erkek ve kız kardeşler arasında cinsel ilişki yasaklandıktan sonra, adı geçen grup, gerçekten gens, yani kendi aralarında evlenme hakkından yoksun ve kadın tarafından kandaş bulunan kimselerden kurulmuş sabit bir çevre haline dönüştü ve bundan böyle; bu çevre; toplumsal olduğu kadar dinsel, öbür ortak kurumlarla gitgide sağlamlaşarak aynı aşiretin öbür genslerinden farklılaştı  Bu konu üzerinde, ilerde daha uzun duracağız  Ama, eğer gensin, ortaklaşa aileye dayanarak, yalnız zorunlu bir biçimde değil, ayrıca tamamen doğal bir biçimde de geliştiğini kabul ediyorsak, gentilice (gense ait) kurumların varlığı sözgötürmez durumda bulunan bütün halklarda, yani hemen bütün barbar ve uygar halklarda, daha önce bu aile biçiminin varolması gerektiğini de kesin bir şey olarak kabul etmek durumunda kalacağız
Morgan kitabını yazarken, grup halindeki evlilik üzerine bilgilerimiz henüz çok sınırlıydı  Sınıflar halinde örgütlenmiş Avustralya lılardaki grup halindeki evlilikler üzerine ufaktefek bazı ayrıntılar biliniyordu, öte yandan, Morgan, 1871'den sonra, Havai'deki ortaklaşa aile üzerine elde ettiği bilgileri yayınlamıştı  Ortaklaşa aile, bir yandan, Morgan için bütün araştırmalarının dayandığı Amerika yerlileri arasındaki yürürlükte bulunan akrabalık sisteminin yetkin açıklamasını sağlıyor, öbür yandan, analık hukuklu gensin kendisinden çıkartılabileceği en uygun hareket noktasını oluşturuyor ve son olarak da, Avustralya'daki sınıflardan çok daha yüksek bir gelişme aşamasını temsil ediyordu  Öyleyse, Morgan'ın, ortaklaşa aileyi zorunlu bir biçimde ikibaşlı (apparie) evlilikten önce gelen gelişme aşaması olarak yorumlaması ve buna, eski çağlarda genel bir yaygınlık tanıması anlaşılabilir bir şeydir  O zamandan beri, grup halinde evlenmenin birçok başka biçimleri üzerine bilgi sâhibi olduk ve şimdi, bu konuda, Morgan'ın yanılmış bulunduğunu biliyoruz  Bununla birlikte, Morgan, incelediği ortaklaşa ailede, kendisine dayanılarak daha yüksek bir biçime geçişin [sayfa 268] kolayca açıklanabileceği grup halinde evlenmenin en yüksek biçimi ne, klasik biçimine raslamak mutluluğuna erişmiştir
Grup halinde, evlilik üzerine bilgilerimizdeki en özlü zenginleşmeyi, bu aile biçimini kendi klasik toprağında, Avustralya'da yıllarca irdelemiş bulunan İngiliz misyoneri Lorimer Fison'a borçluyuz  Lorimer Fison, en düşük gelişme derecesini, Güney Avustralya'da, Mount Gambier'deki Avustralya zencileri arasında buldu  Orada bütün aşiret, iki büyük sınıfa, Krokiler'le Kumitler'e bölünmüş bulunuyordu  Bu sınıflardan herbirinin içinde, cinsel ilişki, sıkı sıkıya yasaklanmıştır; buna karşılık, sınıflardan birindeki her erkek, öbür sınıftaki her kadının doğuştan kocası ve her kadın da, öbür sınıftaki her erkeğin doğuştan karısıdır  Burada birbiriyle evli bulunanlar bireyler değil, gruplardır: iki sınıf birbiriyle evlenmiştir  burada iki dışevlenen sınıf ayrımından çıkan kısıtlama dışında, yaş farkı ya da özel kandaşlık gibi herhangi bir kısıtlamanın varolmayışına dikkati çekmek isteriz  Bir Kroki erkeği, her Kumit kadını üzerinde kocalık hakkına sahiptir; ama kendi öz kızı, aynı zamanda bir Kumit kadınının da kızı olarak, analık hukukuna göre Kumit sayıldığından, bütün Kroki erkeklerinin, öyleyse kendi özbabasının da, doğuştan karısıdır  Hiç değilse, bildiğimiz kadarıyla, sınıflar halindeki örgütlenme, bu duruma hiçbir engel çıkarmaz  Öyleyse, bu örgütlenme, ya kandaşlar arasındaki birleşmeleri sınırlamaya yönelen belirsiz eğilime karşın anababayla çocuklar arasındaki cinsel ilişkide henüz hiçbir özel kötülük görülmeyen bir çağda ortaya çıkmıştır bu durumda, sınıflar sisteminin, bütün yasaklardan yoksun cinsel ilişki durumundan doğrudan çıkmış olması gerekir; ya da tersine, sınıflar oluştuğu sırada, anababayla çocuklar arasındaki cinsel ilişki, töre tarafından daha önce yasaklanmıştır bu durumda da, sınıflar sistemi, kandaş aileye bağlanır ve ondan kurtulmak için atılan ilk adımı oluşturur  Son varsayım çok daha olasıdır  Benim bildiğim, Avustralya'da anababa ile çocuklar arasındaki evlilik ilişkileri üzerine hiçbir örnek yoktur ve üstelik dışevlenmenin daha sonraki biçimi, yani içinde analık hukukunun geçerli bulunduğu gens, kuruluşu sırasında, bu ilişkilerin zaten [sayfa 269] yasaklanmış olmasını gerektirir
Güney Avustralya'daki Mount Gambier'nin dışında, iki sınıf sistemi, ayrıca daha doğudaki Darling ırmağı yöresinde ve kuzey doğuda, Queensland'de de görülüyor; demek ki iyice yayılmıştır  Bu sistem, yalnızca erkek ve kız kardeşler arasındaki evliliklerle, ana tarafından erkek kardeşlerin çocukları ve ana tarafından kız kardeşlerin çocukları arasındaki evlilikleri yasaklar, çünkü bunlar hep aynı sınıfa dahildirler; buna karşılık, bir kız kardeşle onun erkek kardeşinin çocukları, kendi aralarında evlenebilirler  Güney YeniGaller'de, Darling ırmağı Kamilaroyları arasında, kandaşlar arasındaki birleşmeleri engellemek yolunda atılmış yeni bir adım daha saptarız; başlangıçtaki iki sınıf burada dörde bölünmüştür ve bu dört sınıftan herbiri, bütün halinde, öbür sınıflardan belirli biriyle evlidir  İlk iki sınıf, birbiriyle doğuştan karıkocadır; ananın birinci ya da ikinci sınıfa ait olmasına göre, çocuklar da üçüncü ya da dördüncü sınıfa geçerler; bu son iki sınıfın aynı şekilde birbiriyle evli bulunan çocukları da, yeniden birinci ya da ikinci sınıfa ait olurlar  Öyle ki, her zaman bütün bir kuşak birinci ve ikinci sınıfa, sonraki kuşak üçüncü ve dördüncü sınıfa aittir; ve daha sonra gelen kuşak da, yeniden birinci ve ikinci sınıfa ait olur  Bu durum sonucu, (ana tarafından) kız ve erkek kardeşlerin çocukları birbirinin karı ve kocası olamazlar, ama torunları pekâlâ olabilirler  Hayli karışık bulunan bu rejim, sonradan analık hukukuna göre örgütlenmiş genslerin işe karışmasıyla büsbütün karışık bir durum kazanır; ama şimdiden bu konuya giremeyiz  Kandaşlar arası evliliği yasaklamaya götüren, ama bunun açık bilincinden yoksun eğilimin, kendini tamamen içgüdüsel denemeler halinde, sürekli olarak nasıl belli ettiği görülüyor
Avustralya'da henüz bir sınıf halinde evlilik durumunda bulunan grup halinde evlilik, yani çoğunlukla kıtanın bütün yüzüne yayılmış bir erkekler sınıfıyla, aynı derecede yayılmış bir kadınlar sınıfının blok halinde evlilik birliği olan grup halinde evlilik, yakından bakınca, genelevlerde olup bitenlere alışkın darkafalı burjuva imgeleme yetisinin tasarladığı kadar tiksinç bir şey olarak görünmüyor  Tersine; yalnızca onun varlığını akla getirebilmek için uzun yıllar [sayfa 270] gerekmiştir ve kısa bir süreden beri de, onun varlığı yeniden yadsınmaktadır  Üstünkörü bir gözlemci, onda [grup halinde evlilikte, ç ] gevşek bir karıkoca evliliğinden ve bazı yerlerde denk geldikçe kaçamak yapılması usulden olan bir çokkarılılıktan başka bir şey görmez  Ortalama Avrupalının pratiğine çok alışık bulunduğu bu evlilik koşulları içindeki düzenleyici yasayı bulgulamak için, Fison ve Howitt'in yapmış oldukları gibi, bu işi yıllarca incelemek gerekir  O yasaya göre, doğduğu ülkeden binlerce kilometre uzakta, çoğunlukla bir konaktan öbürüne, bir aşiretten öbürüne geçen yabancı Avustralyalı zenci, dillerini anlamadığı insanlar arasında, hiçbir direnç ve kötülükle karşılaşmaksızın, isteklerini yerine getiren kadınlar bulur, o yasaya göre, birçok karısı olan adam, bunlardan birini, geceyi geçirmesi için, konuğuna bırakır  İşte Avrupalının ahlâksızlık ve yasasızlık gördüğü bu noktada, aslında sıkı bir yasa egemendir  Kadınlar, yabancının evlilik sınıfına aittirler ve bu nedenle onun doğuştankarısıdırlar; onları birbirine bağlayan bu ahlâk yasası, karşılıklı olarak birbirine ait bulunan iki evlilik sınıfı dışındaki bütün ilişkileri, yüzkarası tehdidi altında, yasaklar: Hatta kadın kaçırmanın çoğunlukta ve usulden olduğu birçok yerlerde bile, sınıflar yasası büyük bir dikkatle gözetilir
Zaten, daha kadın kaçırma usulünde, karıkoca evliliğine geçişin bir belirtisi, hiç değilse ikibaşlıevlilik (mariage apparie) biçimi altında kendini göstermektedir: dostlarının yardımıyla, genç adam, zorla ya da kandırarak genç kızı kaçırınca, dostlarının hepsi sırayla kıza sahip olurlar; ama sonunda kız, kendisini kaçıran genç adamın karısı olarak kabul olunur  Tersine: eğer kaçırılan kadın kocasının evinden kaçar ve başka bir adam tarafından elde edilirse, bu adamın karısı olur ve ilk kocası, kadın üzerindeki haklarını kaybeder  Demek ki, genel olarak varlığını sürdüren grup halinde evliliğin yanında, hatta içinde, tekelcilik ilişkileri, azçok uzun bir zaman süren eşlikler kurulur, ve grup halinde evliliğin yanında çokkarılılık kendini gösterir; nedir ki, grup halinde evlilik, artık burada da [Avustralya'da ç ] ortadan kalkma yolundadır ve şimdi sorun, Avrupa'nın etkisi altında, önce neyin, grup halinde evliliğin mi, yoksa [sayfa 271] grup halindeki evlilerin; yani Avustralya zencilerinin mi sahneden kaybolacağını bilme sorunudur
Avustralya'da hüküm sürdüğü biçimiyle, sınıflar halindeki evlilik, her halde, grup halinde evliliğin çok aşağı ve ilkel bir biçimidir; oysa, ortaklaşa aile, bildiğimiz kadarıyla, bunun en yüksek gelişme derecesidir  Birincisi, göçebe yabanılların toplumsal durumuna uygun düşen biçime benziyor; ikincisi, göreli yerleşik komünist toplulukların (communautes communistes) kurulmuş olmasını gerektiriyor ve geçişsiz, [yani iki aşamayı birbirine bağlamaksızın ç ] hemen bir üst gelişme aşamasına götürüyor  İkisi arasında, kuşkusuz, daha birçok ara basamaklar bulacağız  Bu daha yeni açılmış ve şimdiye kadar çok az ilerlemiş bir araştırma alanıdır
3  İkibaşlıaile (la famille appariee)  Bir erkekle bir kadını, azçok uzun bir zaman için birbirine bağlayan belirli bir evlenme biçimi, grup halinde evlenme rejimi zamanında, ya da daha eskiden de vardı; erkek, birçok kadın arasında, bir baş kadına sahipti (henüz bir gözdeden sözedilemez) ve onun için, öbürleri arasında esas kocaydı  Bu durum grup halinde evlilikte bazan bütün kurallardan yoksun bir kadın ortaklığı, bazan kayıtsız şartsız bir fuhuş gören misyonerlerin yanılgılarına hayli geniş katkıda bulundu  Ama gens geliştikçe ve aralarında evlenmenin bundan böyle olanaksız duruma geldiği "erkek kardeşler" ve "kız kardeşler" sınıfları kalaba lıklaştıkça, bu töresel birliklerin gitgide güç kazanmış olmaları gerekir  Gensin kandaşlar arasındaki evlenmenin yasaklanması biçimindeki tepkisi daha da öteye gitti  Böylece, İrokualar ve barbarlığın aşağı aşamasında bulunan öbür Amerika yerlilerinin çoğunda, kendi sistemlerine göre akraba sayılanların hepsi arasında evlenmenin yasak olduğunu görüyoruz; ve onların sistemlerine göre birbirinden farklı yüzlerce çeşit akrabalık biçimi vardır  Evlenme yasaklarındaki bu artan karmaşıklık içinde, grup halinde evlenmeler gitgide olanaksız bir duruma geldi; grup halinde evlenmeler yerine iki başlıaile geçti  Bu, aşamada, bir erkek bir kadınla yaşar, ama gene de çokkarılılık ve uygun fırsatlarda kaçamak yapmak hakkına sahiptir  Ama iktisadî nitelikteki nedenlerden ötürü, çokkarılılığa ender [sayfa 272] rastlanır; bununla birlikte; çoğunlukla, ortaklaşa yaşam boyunca kadından çok sıkı bir bağlılık istenir ve eşini aldatan kadın şiddetle cezalandırılır  Ama evlilik bağı, iki tarafça da kolaylıkla çözülebilir ve çocuklar, geçmişte olduğu gibi, yalnızca anaya ait
olurlar
Kandaşları gitgide evlilik bağının dışında tutmadaki doğal seçme (selection naturelle) etkili olmakta devam eder  Morgan'ın dediğine göre:
"Kandaş olmayan gensler arasındaki evlenmelerden, beden bakımından olduğu kadar, kafa bakımından da daha sağlam bir soy çıkar; gelişmekte olan iki aşiret birleşince, yeni kafatasları ve yeni beyinler, iki aşiretin de yeteneklerine sahip olana kadar, doğal bir biçimde gelişirler "
Böylece, gens biçiminde (gentilice) örgütlenmiş bulunan aşiretler, geri kalmış aşiretlere üstün gelecek, ya da onları kendilerine benzeteceklerdi
Demek ki, ailenin ilkel tarih içindeki gelişmesi, başlangıçta bütün aşireti kapsayan ve içinde iki cins arasındaki evlilik ortaklığının hüküm sürdüğü çerçevenin durmadan daralmasına dayanır  Önce en yakın, sonra giderek uzaklaşan, ve hatta evlilikle edinilmiş akrabalıkların gitgide karıkoca ilişkisinin dışında bırakılmasıyla, grup halinde evlenmenin her türlüsü pratik bakımdan olanaksız duruma gelir ve sonunda, daha da gevşek bağlarla geçici olarak birleşmiş bir tek çiftten başka bir şey kalmaz; bu, bozulması durumunda, her türlü evliliğin son bulacağı moleküldür  Bütün bu söylenenlerle, daha şimdiden, sözcüğün bugünkü anlamında bireysel cinsel aşk ile, karıkoca evliliğinin kurulması arasında, ne kadar az bir ilişki bulunduğu ortaya çıkar  Bu durum, ilk karıkoca evliliğinin kurulması aşamasında bulunan bütün halkların pratik yaşantılarıyla daha da güçlü bir biçimde tanıtlanmıştır  Ailenin daha önceki biçimlerinde erkekler hiçbir zaman kadın sıkıntısı çekmedikleri, tersine, istediklerinden de çok kadına sahip oldukları halde, ilk karıkoca evliliğinin kurulması aşamasında, kadınlar az bulunan ve aranan bir şey haline gelmişlerdir Bundan ötürü ikibaşlıevlenme aşamasından itibaren, kadınların kaçırılma ve satın alınmaları başlar bunlar çok yaygın belirtilerdir (symptomes), ama yalnızca çok daha derin bir [sayfa 273] değişmenin belirtileri  Nedir ki, aslında kadın elde etmenin basit yöntemlerinden başka bir şey olmayan bu belirtilerden, İskoçyalı ukala Mac Lennan, özel aile sınıfları yapıntısını yaratmış bulunuyor: "kaçırma yoluyla evlilik" ve "satın alma yoluyla evlilik"  Öbür yandan Amerika yerlileri ve (aynı gelişme derecesindeki) öbür aşiretlerde, evlilik akdi, çoğunlukla kendilerine hiçbir şey danışılmayan ilgili erkekle, ilgili kızın işi değil, analarının işidir  Çoğunlukla, birbirini hiç tanımayan iki kişi, bu şekilde nişanlanırlar ve yapılmış pazarlıktan, ancak evlenme zamanı yaklaşınca haberdar olurlar  Düğünden önce, erkek, nişanlısının (gentilice) akrabalarına (yani babasına ve babasının akrabalarına değil, ana tarafından akrabalarına), kendisine verilen genç kızın satın alma fiyatı olarak kabul edilen armağanlar verir  Evlilik, eşlerden herbirinin isteğiyle bozulabilir: ama birçok aşirette, örneğin İrokualarda, zamanla bu ayrılmalara karşı bir kamuoyu oluşmuştur; anlaşmazlık durumunda, iki tarafın da kendi gensinden olan akrabaları aracılık ederler; ancak bu aracılığın başarısızlığa uğraması durumunda ayrılma gerçekleşir  Ayrılmada çocuklar kadına kalır ve ayrılmadan sonra eşlerden herbiri yeniden evlenmede özgürdür
Özel bir ev ekonomisini zorunlu, ya da yalnızca istenir kılmak için aslında çok güçsüz ve çok kararsız olan ikibaşlıaile, daha önceki zamanlardan devralınmış komünist ev ekonomisini asla ortadan kaldırmaz  Ama komünist ev ekonomisi, tıpkı gerçek babanın kesinlikle bilinmesi olanaksız olduğundan yalnızca ananın tanınmış olmasının kadınlara, yani analara çok yüksek bir değer kazandırmasında olduğu gibi, ev içinde kadınların ağır basması anlamına gelir  Kadının, toplum yaşamının başlangıcında, erkeğin kölesi olduğu yolundaki fikir, bize aydınlıklar yüzyılından [18  yüzyıl  ç ] kalan en saçma fikirlerden biridir  Bütün yabanıllarla, aşağı ve orta aşamadaki, hatta kısmen yukarı aşamadaki bütün barbarlar arasında, kadın, yalnızca özgür değildir, ayrıca çok değer verilen bir duruma da sahiptir  Bu durumun, henüz ikibaşlıevlilik aşamasında nasıl olduğunu, Senekalı İrokualar arasında uzun yıllar boyunca misyonerlik yapan Arthur Wright bize anlatabilir: [sayfa 274]
"Kadınların henüz uzun evlerde (birçok aileden kurulu komünist ev ekonomileri) oturdukları çağdaki ailelerine gelince,  bu evlerde daima bir klan (bir gens) egemendi, öyle ki [bu klana dahil olan ç ] kadınlar, kocalarını başka klanlardan (gentes) alırlardı   Genellikle, evi kadınlar yönetirdi; erzak ortaklaşaydı; ama ortak gereksinmeleri karşılamak için kendi payına düşeni getirmekte çok tembel ya da çok beceriksiz davranan zavallı koca ya da zavallı aşığın hali dumandı  Çocuklarının sayısı, ya da ev içindeki kişisel mülkiyeti ne olursa olsun, her an bohçasını yapıp defolup gitme emrini almayı bekleyebilirdi  Ve bu emri alınca, ona karşı direnmeye girişmesi de boşunaydı; artık evde barınamazdı; ona, kendi klanına (gensine) dönmek, ya da çoğunlukla olduğu gibi, bir başka klan içinde yeni bir evlilik aramaktan başka yapacak bir şey kalmıyordu Kadınlar, başka her yerde oldukları gibi klanlar (gentes) içinde de büyük güç idiler  Gerektiğinde, bir başkanı görevinden alarak, onu yalın bir savaşçı sınıfına indirmekte duraksama göstermezlerdi "
Erkekler farklı genslere bölünürlerken, kadınların, eğer hepsinin değilse, çoğunun bir tek ve aynı gense ait bulunduğu komünist ev ekonomisi, ilkel çağlarda evrensel bir yaygınlığa sahip bu kadın egemenliğinin somut temelidir ve bunu bulgulamış olmak da, Bachofen'in üçüncü başarısını oluşturur  Ayrıca, gezgin ve misyonerlerin, yabanıllar ve barbarlar arasında kadınlara düşen aşırı çalışma üzerine anlattıklarının, bu söylenenlerle asla çatışmadığını ekliyorum  İki cins arasındaki işbölümü, kadının toplum içindeki konumunu belirlemiş olanlardan bambaşka nedenlerle belirlenmiştir  Kadınların, bize göre uygun görünenden çok daha fazla çalışmak zorunda bulunduğu halklarda; kadınlara çoğunlukla, bizim Avrupalı kadınlara gösterdiğimizden çok daha fazla gerçek saygı gösterilir  Uygarlığın, yalancı saygılarla çevrilmiş ve bütün gerçek çalışmaya yabancı "sayın bayan"ının (hanfendisinin) toplumsal konumu, ağır işlerde çalışan; halkı içinde gerçek bir sayın bayan (dame, lady, frowa, Frau, domina) sayılan ve zaten, niteliği gereği, öyle de olan barbar kadının toplumsal konumundan çok daha aşağıdır
Günümüzde, Amerika'da, ikibaşlıevliliğin, grup halinde [sayfa 275] evlilik yerine tamamen geçip geçmediğini bilmeye gelince, bunu, ancak, henüz yabanıllık durumunun yukarı aşamasında bulunan Amerika'nın kuzeybatı ve özellikle güneyindeki halklar üzerinde yapılacak derinlemesine araştırmalar kararlaştırabilir  [Amerika'nın güneyindeki halklar üzerine öylesine cinsel başıbozukluk örnekleri anlatılıyor ki, eski grup halindeki evliliğin tamamen ortadan kalkmış olduğuna pek de inanılamaz ] Herhalde, grup halinde evliliğin bütün izleri henüz silinmemiştir  Hiç olmazsa, kırk Kuzey Amerika aşiretinde, kız kardeşlerin büyüğüyle evlenen adamın, bütün küçük kız kardeşleri, gerekli yaşa gelince, karı olarak alma hakkı vardır: bütün kız kardeşler dizisi için erkekler ortaklığının kalıntısı  Ve Bancroft, Kaliforniya yarımadasında bütün bağlardan yoksun cinsel ilişkide bulunmak için birçok "aşiret"in toplanarak bazı törenler yaptıklarını anlatır (yabanıllık durumunun yukarı aşaması)  Bunlar, kuşkusuz, bu törenlerde, bir gense ait kadınların öbür gensin bütün erkeklerine; ve bir gense ait erkeklerin de öbür gensin bütün kadınlarına ortaklaşa sahip oldukları zamanların belirsiz anısını saklayan genslerdir  Bu töre, Avustralya'da hâlâ hüküm sürer  Bazı halklarda, eskilerin, başkanlar ve büyücü rahiplerin, kadın ortaklığından kendi hesaplarına yararlandıkları ve kadınlardan çoğunu kendi tekellerine aldıkları olur; ama buna karşılık, bazı bayramlar ve büyük halk toplantıları süresince, eski ortaklığı gerçekten diriltmeye ve karılarını genç erkeklerle oynaşmaya bırakma zorundadırlar  Westermarck (s  2829) eski cinsel ilişki özgürlüğünün kısa bir süre için yürürlüğe konduğu bu devirli cinsel eğlenceler üzerine,|1531 Hindistan'daki Hoslar, Santallar, Pancalar ve Kotarlardan bazı Afrikalı halklardan vb  birçok örnek veriyor  İşin garibi, Wes termarck'ın bundan çıkardığı sonuç, burada grup halinde evlilik kalıntılarının değil ki o, grup halinde evliliği yadsır, ama ilkel insanla öbür hayvanlarda ortak bir nitelik alan kızgınlık dönemi kalıntılarının sözkonusu olduğudur
Şimdi, Bachofen'in dördüncü büyük bulgulamasına, grup halinde evlilikten ikibaşlıevliliğe geçişi gösteren geniş ölçüde yaygın bir biçimin bulgulanmasına geliyoruz  Bachofen, bunu, eski tanrı buyruklarını çiğnemenin kefareti olarak [sayfa 276] gösteriyor: Kadının iffet hakkını satın almasını sağlayan kefaret, aslında onun kendini erkeklerin eski ortaklığından kurtarıp yalnızca bir erkeğe vermesini sağlayan kefaretin mistik anlatımından başka bir şey değildir  Bu kefaret, sınırlı bir fuhuştan ibaretti: Babilli kadınlar, yılda bir kez, Militta tapınağında, kendilerini vermek zorundaydılar; Küçük Asya'nın öbür halkları, kızlarını, evlenebilmelerinden önce; canlarının istedikleriyle yıllar boyu özgür aşk hayatı yaşamak üzere Anaitis tapınağına gönderiyorlardı; dinsel görünüşlerle bezenmiş benzeri töreler, Akdeniz'le Ganj arasındaki hemen bütün Asyalı halklarda görülür Bachofen'in göstermiş olduğu gibi, kurtuluşu sağlayan günah ödeyici sungu, zaman boyunca gitgide hafiflemiştir:
"Her yıl yenilenen sungu [kendini vermek ç ], yerini bir tek sunguya bırakır; yaşlı kadınların hetai'risme'i yerine, genç kızların hetai'risme'i ve bunun evlilik süresince uygulanması yerine, evlilikten önce uygulanması geçer; kendini fark gözetmeksizin herkese vermenin yerini, belirli kişilere verme alır " (Analık Hukuku, s  xix)
Öbür halklarda dinsel kamuflaj hiç görülmez; bazılarında antikçağda Trakyalılar, Keltler, vb   günümüzde de Hindistan'daki birçok yerli halklarda, Malezyalılarda, Okyanusya'daki ada halkları ve birçok Amerika yerlilerinde genç kızlar, evlenene kadar, en büyük cinsel özgürlükten yararlanırlar  Özellikle, Güney Amerika'nın hemen her yanındaki durum, ülke içine biraz giren herkesin görebileceği gibi, budur: Agassiz (A Journey in Brazil, Boston and New York, 1868, s  266), yerli kökten gelen zengin bir ailenin kızıyla tanışır ve kızın annesiyle konuşurken, subay olarak Paraguay'a karşı savaşa katılmış bulunan kocasından kızın babası olarak söze der; ama kızın anası gülümseyerek şöyle der: Nao tem pai, he filha da fortuna; onun babası yok, raslantı çocuğudur o
"Yerli ya da melez kadınlar, evlilikdışı çocuklarından, en küçük bir utanıp sıkılma duygusuna kapılmadan, hep bu türlü söz ederler; ve bu durum olağanüstü bir şey olmaktan çok uzaktır, ancak bunun tersi bir istisna olabilir  Çocuklar   çoğunlukla yalnız analarını tanırlar, çünkü çocuğun bütün derdi ve bütün sorumluluğu anaya düşer; [sayfa 277] babaları hakkında bir şey bilmezler; kadın, kendinin ya da çocuklarının, baba üzerinde herhangi bir hakları bulunduğunu aklından bile geçirmez "
Burada uygar kişiye garip gibi görünen şey, aslında analık hukukuna göre ve grup halinde evlilik içinde bir kuraldan başka bir şey değildir
Daha başka halklarda, nişanlı erkeğin dost ve akrabaları, ya da düğün davetlileri, düğün sırasında, nişanlı kız üzerindeki geleneksel haklarından yararlanırlar ve damadın sırası en sonra gelir; antik çağda Balear adalarında ve Afrikalı Ojiller'de durum böyleydi; günümüzde de, Habeşistan Barealar'ında durum gene böyledir  Bazan da, aşiret ya da gensin başkanı, önderi, şamanı, rahibi, prensi, ya da sanı ne olursa olsun resmî bir kişi, topluluğu temsil eder, ve nişanlı kız üzerinde ilk gece hakkından yararlanır  Bu durumu aklamak yolundaki bütün neoromantik girişimlere karşın, bu jus primae noctis, [İlk gece hakkı  ç ] grup halinde evliliğin kalıntısı olarak günümüzde de, Alaska'da yaşayanların çoğu arasında (Bancroft, Native Races, I, s  81), Meksika'nın kuzeyindeki Tahular'da (ibid , s  584) ve öbür halklar içinde varlığını hâlâ sürdürmektedir  İlk gece hakkı, bütün ortaçağ boyunca, hiç değilse Kelt asıllı ülkelerde, örneğin doğrudan doğruya grup halinde evlilikten çıkmış bulunduğu Aragon'da hep vardı  Kastilya'da köylü hiçbir zaman toprak bent (serf) olmadığı halde, Aragon'da Katolik Fernando'nun 1486 fermanına kadar toprakbentliklerin (servages) en utanç vericisi hüküm sürdü  Bu belgede şöyle bir parça var:
"Kararlaştırır ve bildiririz ki, yukarda adı geçen beyler (sen yors, barons)   bundan böyle, bir köylünün evlendiği kadınla ilk geceyi geçiremezler; kendisine uyruk olunmanın (suzerainete) belirtisi olarak, düğün gecesi, kadın yattıktan sonra, kadının ya da yatağın üstünden aşamazlar; sözkonusu beyler, bundan böyle, paralı ya da parasız, köylülerin isteklerine aykırı olarak, onların kız ya da oğullarını kullanamazlar " (Sugenheim tarafından özgün Katalan [lehçesinde ç ] metninden alınmıştır  LeServage, Petersburg 1861, s  35 ) [sayfa 278]
Bachofen, "hetairisme" ya da "sefihçe çiftleşme" adını verdiği şeyden karıkoca evliliğine geçisin tamamen kadınların eseri olduğunu kesinlikle ileri sürdüğü zaman, bir kez daha sözgötürmez biçimde haklıdır: İktisadî yaşam koşullarının, eski komünizmi yıkarak geliştiği ve nüfus yoğunluğunun da arttığı ölçüde, geleneksel cinsel ilişkiler ilkel saflıklarını yitiriyor, ve iffet hakkını, bir tek adamla geçici ya da sürekli evlenme hakkını bir kurtuluş gibi görmeye başlayan kadınlara, gitgide alçaltıcı ve ezici olarak görünüyorlardı  Bu ilerleme kaynağını erkeklerden alamazdı; çünkü erkeklerin, günümüze kadar, edimli grup halinde evlenme tatlarından vazgeçmek, hiçbir zaman akıllarına bile gelmemiştir  Ancak kadınların iki başlı evliliğe geçişe meydan vermelerinden sonradır ki, erkekler sıkı tekeşliliğe girebildiler ama gerçekte, bu tekeşlilik, yalnızca kadınlar içindir )
İkibaşlıaile, yabanıllık ile barbarlığın sınırlarında, çoğunlukla yabanıllığın yukarı aşamasında, bazı bazı da barbarlığın yalnızca aşağı aşamasında kuruldu İkibaşlıaile, barbarlık için belirleyici aile biçimidir; tıpkı grup halinde evliliğin yâbanıllık, ve tekeşliliğinde uygarlık için olduğu gibi  Bunun, kesin tekeşliliğe kadar gelişmesine devam edebilmesi için, buraya kadar etkisini görmüş bulunduğumuz nedenlerden başka nedenler gerekmiştir İkibaşlıaile içinde, topluluk daha o zamandan son birliğine, iki atomlu molekülüne indirgenmiş bulunuyordu: bir erkek ve bir kadın  Doğal seçme, evliliklerdeki ortaklıkları durmadan evlilik dışına atma yolundaki yapıtını tamamlamıştı; artık ona bu yönde yapacak hiç bir şey kalmamıştı  Öyleyse, eğer yeni devindirici güçler, toplumsal güçler işe karışmasaydı, ikibaşlıaileden yeni bir aile biçimi çıkması için hiçbir neden yoktu  Ama bu yeni devindirici güçler işe karıştı
Şimdi Amerika'yı, ikibaşlıailenin klasik toprağını bırakıyoruz  Bu ülkede, daha yüksek bir aile biçiminin gelişmiş olduğunu, bulgulanma ve fetihten önce, ülkenin herhangi bir yerinde tekeşliliğin varlığını gösteren hiçbir belirti yoktur  Ama Eski Dünyada durum bambaşkaydı
Burada, hayvanların evcilleştirilmesi ve sürüler yetiştirilmesi, o zamana kadar görülmemiş bir zenginlik kaynağını [sayfa 279] geliştirmiş ve yepyeni toplumsal ilişkiler yaratmıştı  Barbarlığın aşağı aşamasına kadar, durağan servet hemen yalnızca ev, giysiler, kaba mücevherler ve sandal, silah, en ilkel ev avadanlıkları gibi, yiyecek elde edilmesi ve hazırlanması için zorunlu aletlerden ibaretti  Yiyeceğe gelince, onun her gün yeniden kazanılması gerekiyordu  Bundan böyle, çoban halklar gelişiyorlardı: Aryenler, Pencap ve Ganj vadisinde ve Amuderya ile Sirderya'nın daha da iyi suladığı bozkırlarda; Semitler, Dicle ve Fırat boylarında; at, deve, eşek, sığır, koyun keçi ve domuz sürüleriyle, durmadan çoğalmak ve et ve süt gibi besinleri bol bol sağlamak için, yalnızca göz kulak olmak ve en kaba özeni göstermekten başka bir şey istemeyen bir zenginliğe sahiptiler Daha önce yiyecek elde etmekte kullanılan bütün araçlar geri plana geçti; avcılık, bir zorunluluk olmaktan çıkarak bir lüks haline geldi
Peki, bu yeni servet kime aitti? Başlangıçta, hiç kuşkusuz gense  Ama sürüler üzerindeki özel mülkiyet, erkenden gelişmiş olmalıydı  Musa'nın Birinci Kitabı denilen kitabın yazarınca, İbrahim Peygamberin, kendi öz hakkı gereği mi [bir aile topluluğu başkanı olarak], yoksa bir gensin gerçekten soydan geçme başkanı niteliğiyle mi, sürülerinin sahibi olarak kabul edildiğini söylemek güçtür  Ama, İbrahim Peygamberi, modern anlamda bir mülk sahibi (mâlik) olarak düşünmememiz gerektiği de apaçıktır  Bunun kadar açık olan bir şey de, kendisi hakkında belgelere  sahip bulunduğumuz tarih eşiğinde, daha o zamandan, sürülerin her tarafta aile başkanlarının özel mülkiyetinde olduklarıdır; tıpkı barbar zanaatının ürünleri: madenî avadanlık ve lüks maddeler gibi, tıpkı insan sürüsü: köleler gibi
Çünkü kölelik de, bu andan itibaren türetilmişti  Aşağı aşamada bulunan barbar için, kölenin bir değeri yoktu Bundan ötürü Amerikan yerlileri, yendikleri düşmanlarına karşı, yukarı bir aşamada bulunan barbarların yaptıklarından bambaşka bir biçimde davranıyorlardı  Erkekler ya öldürülüyor, ya da yenenlerin aşiretine kardeş olarak kabul ediliyorlardı; kadınlarla da, ya evleniliyor ya da onlar da, yaşayan çocuklarıyla birlikte, yenen aşirete kabul ediliyorlardı  Bu aşamada, insan emekgücü, henüz kendi bakım [sayfa 280] masraflarını kayda değer bir şekilde aşan bir artı (fazla) sağlamaz  Ama hayvancılık, madenlerin işlenmesi, dokumacılık ve sonunda tarımın başlamasıyla durum adamakıllı değişti  Eskiden elde edilmeleri o kadar kolay olan kadınlar, bir değişim değeri kazanmışlar ve satın alınır olmuşlardı; emekgücü için de, özellikle sürüler kesinlikte aile mülkiyeti haline geldiği andan itibaren, aynı şey oldu  Aile, hayvan sürüsü kadar hızla çoğalmıyordu  Sürülere gözkulak olmak için daha çok insana gereksinme vardı; bu iş için üstelik tıpkı hayvan sürüsü gibi çoğaltılabilen düşman savaş tutsakları kullanılabilirdi
Bir kez ailelerin özel mülkiyetine geçip, orada hızla arttıktan sonra, bu türlü servetler, ikibaşlıevlilik ve analık hukuklu gens üzerine kurulu topluma büyük bir darbe vurdu  İkibaşlıevlilik, aile içine yeni bir öğe sokmuştu Sahici annenin yanında, sahici, delilli ispatlı ve büyük bir olasılıkla günümüzün birçok "babalar"ından çok daha gerçek babaya da yer veriyordu  Bu çağın ailesi içinde yürürlükte bulunan işbölümüne göre, erkeğe yiyeceğin ve bu iş için zorunlu çalışma aletlerinin sağlanması düşüyordu; bunun sonucu, erkek, bu çalışma aletlerinin sahibiydi; ayrılma halinde kadına ev eşyaları kalırken, erkek, bu aletleri birlikte götürüyordu  Demek ki, bu toplumda yürürlükte bulunan töreye göre, erkek aynı zamanda yeni beslenme kaynağının, hayvan sürüsünün, daha sonra da yeni çalışma aracının, kölelerin sahibiydi  Ama gene bu toplumdaki töreye göre, çocukları onun mirasçısı olamazlardı  Bu konuda durum şöyleydi:
Analık hukukuna göre, yani soy zinciri yalnızca kadın tarafından hesaplandığı sürece, ve gensteki ilkel miras töresine göre, gentilice akrabalar, başlangıçta yakın gentilice'lerinin mirasçısı oluyorlardı  Servetin, gens içinde kalması gerekiyordu  Miras yoluyla geçen nesnelerin düşük değerde olmaları dolayısıyla, ola ki, pratikte, bu miras hep en yakın gentilice akrabalara, yani ana tarafından kandaşlara geçerdi  Ama, ölen erkeğin çocukları onun gensine değil, analarının gensine ait idiler; bu çocuklar, başlangıçta, analarının öbür kandaşlarıyla birlikte, ve daha sonra, belki birinci dereceden, analarının mirasçısı olurlardı; ama [sayfa 281] babalarının mirasçısı olamazlardı, çünkü onun gensine ait değillerdi ve herkesin serveti, kendi gensinde kalmak gerekirdi Demek ki, sürülerin sahibi ölünce, sürüler önce onun erkek ve kız kardeşleriyle, kız kardeşlerinin çocuklarına, ya da anasının kız kardeşlerinin çocuk ve torunlarına geçerdi: Ama kendi öz çocukları mirasçı olamazlardı
Servetlerin artışı, bir yandan aile içinde erkeğe kadından daha önemli bir yer kazandırıyor, bir yandan da bu durumu, geleneksel miras düzenini çocuklar yararına değiştirmek için kullanma eğilimini ortaya çıkarıyordu Ama soy zincirinin analık hukukuna göre hesaplanması yürürlükte kaldıkça, bu olanaklı değildi  Öyleyse, önce değiştirilmesi gereken şey buydu; ve öyle de oldu  Bu iş, bugün sanılabileceği kadar güç olmadı  Çünkü bu devrim insanlığın tanımış olduğu en köklü devrimlerden biri bir gensin yaşamakta olan üyelerinden bir tekinin bile durumunda herhangi bir değişiklik yapmak gereğini duymadı: Gensin bütün üyeleri, önceleri ne durumda iseler, gene öyle kalabildiler  Yalnızca, gelecekte, erkek üyelerin çocuklarının gens içinde kalacaklarını, kadın üyenin çocuklarının ise buradan çıkarılarak babalarının gensine geçeceklerini kararlaştırmak, bu iş için yeterliydi  Böylece, kadın tarafından hesaplanan soy zinciri ve analık miras hukuku kaldırılmış, erkek tarafından hesaplanan soy zinciri ve babalık miras hukuku kurulmuştu  Uygar halklarda bu devrimin hangi çağda ve nasıl gerçekleşmiş olduğunu bilmiyoruz  Bu iş, tamamen tarihöncesi dönemine ilişkindir  Gerçekleşmiş bulunan olgunun kendisine gelince, özellikle, Bachofen tarafından toplanmış birçok analık hukuku kalıntısı, bunu gereğinden çok kanıtlamaktadır; yakın zamanlarda ya da günümüzde, bir servet artışı ve yaşama biçiminde bir değişiklik (ormanlardan çayırlara göç) etkisiyle olduğu kadar uygarlığın ve misyonerlerin tinsel etkisiyle de bu devrimi tamamlayan birçok aşirete bakarak, bu işin ne kadar kolay olduğunu görüyoruz  Missouri'deki sekiz aşiretten altısında, erkek tarafından hesaplanan bir soy zinciri ve bir miras düzeni, öbür ikisinde de, hâlâ kadın tarafından hesaplanan bir soyzinciri ve miras düzeni vardır  Shawneler, Miamieler ve Delawarelar'da, babalarının mirasçısı olabilmeleri için, [sayfa 282] çocuklara, babalarının gensine ilişkin bir ad vererek onları baba gen sine geçirme töresi yerleşmiştir  "İnsanı, adlarını değiştirerek, nesneleri değiştirmeye götüren ezelî kurnazlık! Ve, dolaysız bir çıkarla dürtülünce, gelenek içinde kalarak geleneği yıkmak için bulunan dolambaçlı yol!" (Marx ) Bu durumdan, içinden çıkılmaz bir karışıklık doğdu ve buna, ancak babalık hukukuna geçmekle, kısmen çare bulundu  "Kısacası, bu, en doğal geçiş görünüyor " (Marx ) Bu geçişin, Eski Dünyanın uygar halklarındaki oluş biçimi üzerine karşılaştırmalı hukuk uzmanlarının bize söyleyebildikleri şeyler için aslında, bunlar varsayımlardan ibarettir bakınız: M  Kovalevski, Tableau des origines et de L'evolution de la famille et de laproprie te, Stockholm 1890 ]
Analık hukukunun yıkılışı, kadın cinsin büyük tarihsel yenilgisi oldu  Evde bile, yönetimi elde tutan erkek oldu; kadın aşağılandı, köleleşti ve erkeğin keyif ve çocuk doğurma aleti haline geldi  Kadının özellikle Yunanlıların kahramanlık çağında, sonra da klasik çağda görülen bu aşağılanmış durumu, giderek süslenip püslendi, aldatıcı görünüşlere sokuldu, bazan yumuşak biçimler altında saklandı; ama hiçbir zaman ortadan kaldırılmadı
Erkeklerin tekelci egemenliği kurulduktan sonra, bunun ilk etkisi; o zamanlar ortaya çıkan ataerkil ailenin aracı biçimi içinde kendini gösterdi  Bu aile biçimini en başta belirleyen şey, az sonra üzerinde duracağımız çokkarılılık değil, ama "özgür ya da değil, belirli sayıdaki kimselerin, aile başkanının kabaca otoritesi altında bir aile kurarak örgütlenmesidir  Semitik biçim içersinde; bu aile reisi çokkarılı olarak yaşar; kölelerin bir karısı ve çocukları vardır ve bütün örgütlenmenin amacı, sınırları belli bir alan üzerinde, sürülerin korunmasıdır ^154
Asıl önemli olan, kölelerin [aileye ç ] katışması ve babaca otoritedir; bu yüzden de bu aile biçiminin en yetkiri örneği, Roma ailesidir  Başlangıçta, familia sözcüğü, günümüzdeki darkafalı burjuvaların duygusallık ve karıkoca cilvelerinden yapılma aile anlayışını dile getirmez; Romalılarda, her şeyden önce hatta karı koca ile bunların çocukları için değil, yalnızca köleler için kullanılır  Famulus [sayfa 283] "evcil köle" anlamına gelir ve familia, bir tek adama ait bulunan kölelerin bütünü demektir  Daha Gaius zamanında, familia, "id est patrimonium" (yani miras payı) vasiyetle bırakılıyordu  Deyim, Romalılar tarafından, içinde, başkanın, kadın, çocuklar ve belirli sayıda köleyi babalık otoritesi altında tuttuğu ve hepsi üzerinde yaşatmak ya da öldürmek hakkına sahip bulunduğu yeni bir toplumsal örgütü belirtmek için türetildi
"Demek ki, sözcük, tarımın ve törel köleliğin başlaması ve Aryen İtalyalılarla Yunanlıların ayrılmasından sonra kurulan Latin aşiretlerindeki katı aile sisteminden daha eski değildir "[155] Marx ekler: "Daha başlangıçta tarımsal hizmetlerle ilgili olduğuna göre, modern aile, tohum halinde, yalnızca köleliği (servitus) değil, top rakbentliği (servage) de kapsar  Sonraları toplum ve devlet içinde geniş ölçüde gelişen bütün çelişkiler, minyatür halinde, modern ailenin içinde vardır "
Bu aile biçimi, ikibaşlıaileden tekeşliliğe geçişin belirtisidir  Kadının bağlılığını, yani çocukların babalığını sağlama bağlamak için, kadın, erkeğin insafına bırakılmıştır: adam kadını öldürürse, hakkını kullanmaktan başka bir şey yapmış olmaz
Ataerkil aile ile birlikte, yazılı tarih alanına giriyoruz; işte ancak bu alanda karşılaştırmalı hukuk bilimi bize büyük bir yardımda bulunabilir  Ve gerçekten, bu bilim, burada, bize, esaslı bir ilerleme getirmiştir  Günümüzde Sırplar ve Bulgarlarda ("Dostça" sözcüğüyle çevrilebilecek) zâdruga ya da bratstvo ("Kardeşlik") adı altında, ve Doğulu halklarda da değişik bir biçim altında hâlâ gördüğümüz ataerkil ev topluluğunun, grup halinde evlilikten çıkmış bulunan analık hukuku ile, modern dünyanın karıkoca ailesi arasındaki geçiş aşamasını oluşturmasının kanıtını Maksim Kovalevski'ye borçlu bulunuyoruz (Tableau des origines et de l'evolution de la famille et de la piopriete, Stockholm 1890, s 60100)  Bu, hiç değilse antikçağ dünyasının uygar halkları için, Aryenler ve Semitler için tanıtlanmış gibi görünür
Bu tür bir aile topluluğunun henüz yaşamakta bulunan en güzel örneği, Güney Slavlarının zâdruga'sıdır  [sayfa 284] Zâdruga, aynı babadan gelen ve karılarıyla birlikte aynı çiftlikte oturan çeşitli kuşakları kapsar; bunlar tarlalarını birlikte eker, ortaklaşa beslenir, ortaklaşa giyinirler ve ürün fazlalarına da ortaklaşa sahip olurlar Topluluk, evi dışarıya karşı temsil eden evin efendisinin (domacin) yüksek yönetimi altında bulunur; evin efendisi, düşük değerdeki nesneleri satma hakkına sahiptir; para işlerine o bakar ve günlük işlerin sorumluluğunu o taşır  Seçimle atanır; ama topluluğun en yaşlı kişisi olması zorunlu değildir  Topluluktaki kadınlarla onların yaptığı işler genellikle domacin'in karısı olan evin hanım efendisinin (domacica) yönetimi altında bulunur  Genç kızlar için koca seçiminde, evin hanımının da, hatta çoğunlukla ağır basan, oy hakkı vardır  Ama bütün işlerde asıl yetki aile meclisinde, kadın erkek bütün erginlerden toplanmış olan kuruldadır Evin efendisi bu kurula hesap verir; kesin kararları bu kurul alır, bütün topluluk üyeleri üzerindeki yargılama yetkisini gene bu kurul kullanır, özellikle toprak vb  gibi belirli bir önemdeki alımsatımları bu kurul kararlaştırır
Rusya'da da bu büyük aile birliklerinin ortadan kalkmamış bulunduğu, bundan on yıl kadar önce saptanmıştır^156 Günümüzde, bu aile topluluklarının, Rus halk töresinde, obscina ya da köy cemaatlerinden (communaute villageoise) daha az köklü olmadığı, genellikle kabul ediliyor  Bu aile birlikleri, en eski Rus mecellesinde (yasalar dergisi), Yaroslav Pravda'sında, Dalmaçya yasalarında^7 taşıdığı adla (vervj), ve bunun gibi Polonya ve Çek tarih kaynaklarında da yer alır
Heusler'e göre (Institutions de droit germanique), Almanlar da da, iktisadî birim; başlangıçta,  modern anlamda karıkoca ailesi değil, birçok kuşak ya da birçok karıkoca ailesinden kurulu ve üstelik çoğunlukla köleleri de kapsayan "ev birliği"dir ("associati on domestique")  Roma ailesi de bu tipe bağlıdır ve bu yüzden, babanın mutlak egemenliği ve ailenin öbür üyelerinin baba karşısında hiçbir hakka sahip olmamaları, bir zamandan beri şiddetli tartışma konusu olmuştur  Aynı tür aile birlikleri, herhalde İrlanda Keltle rinde de mevcuttu; Fransa da, bu birlikler, Devrime kadar, Niver nais'de, parçonneries adı altında varlıklarını [sayfa 285] sürdürürler, bugün de, FrancheComte'de, henüz tamamen ortadan kalkmamışlardır  Louhans (SaonettLoire) bölgesinde, çatıya kadar yükselen ortak merkezî salonu bulunan büyük köy evleri görülür; salonu, çepeçevre, altı ya da sekiz basamakla çıkılan yatak odaları çevirir  Bu evlerde, aynı ailenin çeşitli kuşakları otururlar
Hindistan'da, toprağı ortaklaşa eken ev toplulukları, daha, Büyük İskender zamanında, Nearkhos tarafından sözkonusu edilmişti: bu topluluklar, günümüzde de, aynı bölgede, Pencap'ta ve ülkenin bütün kuzeybatısında varlıklarını sürdürüyorlar  Kovalevski, bu ev topluluğunun Kafkasya' daki varlığını bizzat gösterebilmiştir Cezayir'de, bu topluluk, Kabileler arasında varlığını sürdürmektedir  Bunun Amerika'da da bir zamanlar varolmuş olması gerekir  Zurita'nın anlattığı eski Meksika'da yaşayan calpullis' lerde,|1581 bu aile türünün varlığı iddia olunur; buna karşılık Cunow, (Ausland|1591 1890, no 4244) fetih çağında, Peru'da, ekili toprakların devirli paylaşılması, buna göre bireysel ekimi ile birlikte, bir çeşit mark kuruluşunun (ve garip olanı, orada mark'a marka deniyordu) varolduğunu oldukça açık bir biçimde tanıtlamıştır
Herhalde toprağa ortaklaşa sahip olan ve toprakta ortaklaşa tarım yapan ataerkil ev topluluğu, şimdi önce olduğundan çok başka bir önem kazanır  Bunun, uygar halklarda ve antikçağ dünyasının birçok öbür halklarında, analık hukuklu aileyle karıkoca ailesi arasında oynadığı büyük geçiş rolünden artık kuşku duyama yız  Biraz ilerde, Kovalevski'nin bu konuda çıkardığı başka bir sonuçtan sözedeceğiz ki, buna göre, ataerkil ev topluluğu, aynı zamanda, içinden bireysel tarım ve topraklarla meraların önce belirli zaman aralıklarıyla, sonra kesinlikle bölüşüldüğü köy cemaati ya da markın çıkmış bulunduğu geçiş aşamasını oluşturuyordu
Bu ev toplulukları içinde aile yaşamına gelince, hiç değilse Rusya'da evlek başkanlarının, topluluktaki kadınlara, özellikle gelinlerine karşı durumlarını kötüye kullanarak, çoğunlukla bunlardan bir harem kurduğu yolunda bir üne sahip bulunduklarına dikkat etmek yerinde olur; bu nokta üzerinde Rus halk türküleri yeteri kadar uzdillidir  [sayfa 286]
Analık hukukunun yıkılmasıyla hızla gelişmiş olan tekeşliliğe geçmeden önce, çokkarılılık ve çokkocalılık üzerine birkaç söz daha [etmek gerekiyor ç ]  Bu iki evlilik biçimi, bunlar kendilerini bir ülkede aynı zamanda birlikte göstermedikçe, istisnasız, söz yerindeyse, tarihin lüks ürünlerinden başka bir şey olamaz; ki, bilindiği gibi, çokkocalılık ile çokkarılılığın, bir ülkede, aynı zamanda yan yana varoldukları görülmemiştir  Öyleyse, çokkarılılıktan yoksun kalan erkekler, çokkocalılık tarafından köşede bırakılan kadınların yanında kendilerini avunduramadıklarına ve toplumsal kuruluşlar ne olursa olsun, şimdiye kadar erkeklerle kadınların sayısı duyulur ölçüde birbirine eşit bulunduğuna göre, bu evlenme biçimlerinden biri ya da öbürünün yaygınlaşması olanaksız demektir  Gerçekte bir erkeğin çokkarılı olması açıkça köleliğin ürünüydü ve birkaç istisnai durumla sınırlanıyordu  Semitik ataerkil aile içinde, yalnızca aile reisi ve en çok oğullardan birkaçı, çokkarılı durumunda yaşarlar; öbürlerinin tek kadınla yetinmeleri gerekir  Günümüzde de, bütün Doğuda durum böyledir; çokkarılılık; zenginlerin ve büyüklerin bir ayrıcalığıdır ve başlıca kaynağı köle satın alınmasıdır; halk kitlesi tekeşlilik halinde yaşar  Hindistan ve Tibet'teki çokkocalılık da bundan daha az istisnaî bir durum değildir; kökeni henüz derinliğine incelenmemiş bulunan grup halinde evliliğe bağlanır  Çokkocalılık, pratikte, müslümanların kıskanç harem örgütünden çok daha hoşgörülü gibi görünür  Hindistan'daki Nairler'de üç, dört ya da daha çok erkek, bir kadına ortaklaşa sahip olabilirler; ama bunun dışında, bu erkeklerden herbiri, başka üç ya da daha fazla erkekle birlikte, bir ikinci, hatta bir üçüncü, bir dördüncü, vb  kadına da sahip olabilir  Mac Lennan'ın, üyelerine aynı zamanda birçok kulübe dahil olmayı sağlayan ve bizzat kendisi tarafından anlatılan bu evlenme kulüplerinde yeni bir kulüp halinde evlenme sınıfı bulgulamamış olması doğrusu bir mucizedir Zaten bu evlenme kulübü pratiği, asla gerçek bir çokkocalılık değildir; tam tersine, GiraudTeulon'un göstermiş olduğu gibi, grup halinde evliliğin bir özel biçimidir; erkekler çokkarılı, kadınlar çokkocalı halinde yaşarlar  [sayfa 287]
4  Tekeşliaile (La famille monogamique)  Daha önce gösterilmiş olduğu gibi, tekeşliaile, barbarlığın orta ve yukarı aşamaları arasındaki sınırı oluşturan çağda, ikibaşlıaileden doğar; kesin yengisi, başlangıç durumundaki uygarlığın belirtilerinden biridir  Babaları kesinlikle bilinen çocuklar yetiştirmek amacıyla, bu aile, erkek egemenliği üzerine kurulmuştur; babalığın kesinlikle bilinmesi gerekliydi, çünkü bu çocuklar, dolaysız mirasçılar olarak, bir gün babalarının servetine sahip olacaklardır  Tek eşli aile, iki başlı evlilikten, artık taraflardan ikisinin de istedikleri zaman çözemeyecekleri evlilik bağının daha sağlamlaşmasıyla ayrılır  Genel kural olarak, şimdi yalnız erkek bu bağı çözer ve karısını boşayabilir  Sadakatsizlik hakkı, ayrıca, hiç değilse töre tarafından; şimdiye kadar erkeğin tekelinde bırakılmıştır (Code Napoleon) bu ayrıcalığı açıkça erkeğe veriyor, yeter ki, düşüp kalktığı kadını karısının evine getirmesin[1601); ve bu hak, toplumsal gelişme yükseldiği ölçüde, hep daha çok kullanılır; ama kadın eski cinsel pratiği anımsar da onu daha zorlu bir biçimde cezalandırılır
Yeni aile biçimini, bütün sertliği içinde, ilkin Yunanlılarda görürüz  Marx'ın yazmış olduğu gibi, mitolojideki tanrıçaların rolü;
kadınların daha özgür, daha saygıdeğer bir duruma sahip bulundukları daha eski bir çağı betimler; ama kahramanlık çağında kadını erkeğin üstünlüğü ve kölelerin rekabeti dolayısıyla iyice aşağılanmış olarak görüyoruz  Daha iyisi, Odise' de Telemak'un anasını nasıl azarladığı ve nasıl susturduğu okunsun  Homeros'ta, ele geçirilen kadınlar, yenenlerin cinsel keyfine teslim edilirler; herkesin bir sırası vardır, şefler hiyerarşik sıralarına göre, en güzellerini seçerler; bütün İlyada'nın, bu köle kadınlardan biri konusunda, Akhilleus ile Agamemnon arasındaki bir çekişme etrafında döndüğü bilinir  Homeros'un azbuçuk önemli her kahramanı için, bu kahramanın çadırını ve yatağını paylaştığı bir tutsak kadından sözedilir  Galip erkek, bu genç kızları dönüşte ülkesine ve karısının yaşadığı eve götürür  Aiskhylos'ta Agamemnon Kassandra'yı böyle götürür  Bu köle [sayfa 288] kadınlardan doğan erkek çocuklar, baba mirasından küçük bir pay alırlar ve özgür insanlar olarak kabul edilirler; böylece, Telamon'un töredışı oğlu Teukros; babasının adını taşımak hakkına sahiptir  Yasal karı bütün bunlara katlanmak ama iffetini sıkı sıkıya koruyup, kocaya bağlılıkta kusur etmemek zorundadır Kahramanlık çağındaki Yunan kadınının, uygarlık çağındakinden daha çok saygı gördüğü doğrudur; ama sonunda, erkek için, kendi meşru mirasçılarının anası, evin en büyük kadın yöneticisi ve içlerinden istediklerini istediği gibi kullanabileceği ve kullandığı kadın kölelerin gözeticisi olmaktan başka bir şey değildir Tekeşlievliliğin yanısıra köleliğin varlığı, ruhları ve vücutlarıyla [efendi ç ] erkeğe ait genç ve güzel köle kadınların bulunması; işte daha başlangıçta tekeşliliğe kendi özgül niteliğini, veren şey budur; erkek için değil, yalnızca kadın için tekeşli olmak  Tek eşlilik, bu niteliği, günümüzde de hâlâ koruyor
Daha sonraki çağın Yunanlıları için Dorlarla İyonlar arasında bir ayrım yapmak gerekir  Klasik örneğini Isparta'nın oluşturduğu birinciler, birçok bakımdan, bizzat Homeros'un betimlediğinden daha ilkel bir nitelik taşıyan evlilik ilişkilerine sahiptirler  Isparta'da, Isparta devlet anlayışına göre değiştirilmiş ve henüz grup halinde evliliğin birçok bulanık anısını taşıyan ikibaşlıevlilik hüküm sürer  Çocuksuz evlilikler bozulur; Kral Anaksandrides (MÖ 650'ye doğru), kısır karısının yanısıra ikinci bir kadın aldı ve iki evli oldu; aynı çağda karılarının ikisi de kısır çıkan Kral Ariston, üçüncü bir kadını aldı; ama buna karşılık, öncekilerden birini boşadı Öbür yandan;
birkaç erkek kardeş bir kadına ortaklaşa sahip olabiliyorlardı, arkadaşının karısından hoşlanan biri, onunla bu kadını paylaşabiliyordu; karısını (Bismarck'a yaraşır bir deyimle) güçlü bir "damızlık"ın yararlanmasına hazır bulundurmak, hatta bu damızlık yurttaş sayılmasa bile, uygun karşılanıyordu  Plutharkos'un, içinde, Ispartalı bir kadının, kendisine öneride bulunan âşığını kocasına gönderdiğini okuduğumuz bir parçası, (Schömann'a göre) törelerde daha da büyük bir özgürlüğün hüküm sürmekte olduğunu gösterir  Bundan ötürü, gerçek bir kandırma, kocasının haberi olmadan kadının ona [sayfa 289] sadakatsizlik göstermesi, görülmemiş bir şeydi Öbür yandan, evcil kölelik, İsparta'da hiç değilse en iyi çâğında, bilinmiyordu; demirbaş köleler, beylik yerlerde, ayrı olarak oturuyorlardı; öyleyse, Ispartalılar için|1611 onların karılarını almak eğilimi (tentation) çok önemsizdi  Bütün bu koşulların zorunlu sonucu olarak, Ispartalı kadınlar, öbür Yunan kadınlarından çok daha saygıdeğer bir duruma sahip bulunuyorlardı  Eski Yunanlıların kendilerinden saygı ile sözedip, söyleşilerini kaydetmek zahmetine katlandıkları kadınlar, yalnızca Ispartalı kadınlarla, Atina'nın seçkin hafif meşrep kadınlarıdır (hetaires)
Atina'nın, kendilerini tipik bir örnek olarak temsil ettiği İyon lar'da ise durum bambaşkadır  Genç kızlar, yalnızca eğirme; dokuma ve dikiş, olsa olsa biraz da okuyup yazma öğrenirlerdi  Deyim yerindeyse, dört duvar arasına kapatılmışlardı ve ancak öbür kadınlarla düşüp kalkarlardı  Harem dairesi (le gynecee) üst katta ve arkaya bakan, evden ayrı bir kısımdı; erkekler, özellikle yabancılar, oraya kolayca giremezdi; erkek konuklar gelince, kadınlar oraya çekilirlerdi  Yanlarında bir köle kadın (cariye) bulunmadıkça kadınlar sokağa çıkmazlardı; evde, sıkı bir gözetim altında yaşarlardı; Aristophanes, aşıkları korkutmaya yarayan molos'lardan, iri kıyım bekçi köpeklerinden sözeder[1621; ve hiç değilse Asya kentlerin de, kadınları gözetmek için harem ağaları kullanılırdı, ki bunlar daha Herodotos zamanında Sakız adasında ticari ereklerle iğdiş edilir ve Wachsmuth'a göre, yalnızca Barbarlar tarafından satın alınmazlardı  Euripides'te, kadınlar oikourema, "ev eşyası" (sözcük nötr'dür [yani erkek ya da dişi değildir ç ]) olarak nitelendirilmiştir; ve çocuk doğurmak işi bir yana, kadın, Atinalı erkek için, baş hizmetçiden başka bir şey değildi  Erkek, atletlere özgü beden hareketleri yapar, genel siyaset tartışmalarına katılırdı; kadın bunların dışında tutulurdu  Üstelik, çoğunlukla erkeğin emrinde köle kadınlar bulunurdu, ve Atina'nın en parlak çağında, her şeyden önce devlet tarafından kolaylaştırılan çok yaygın bir fuhuş vardı  İşte, bu fuhuş temeli üzerindedir ki, İsparta kadınlarının karakter bakımından egemen oldukları antikçağ kadın dünyasının [sayfa 290] genel düzeyine, zeka ve sanatsal beğeninin eğitimiyle, o kadar yüksekten egemen olan Yunan kadınlarına özgü nitelikler gelişmiştir  Ama, kadın olmak için, önce hafifmeşrepliğin (hetairisme) gerekmesi, Atina ailesinin ocağına incir diker
Bu Atina ailesi, zaman boyunca, yalnız öbür İyonların değil, gitgide artan ölçüde kıtadaki ve kolonilerdeki bütün Yunanlıların, ev ilişkilerinde kendilerine örnek aldıkları bir tip oldu  Hapisliğe ve gözetime karşın, Yunan kadınları, gene de, kocalarını aldatma fırsatını çoğunlukla buluyorlardı  Karılarına karşı sevgi göstermekten utanan kocalar, hafifmeşrep kadınlarla her türlü aşkdaşlık ma cerasıyla günlerini gün ediyorlardı; nedir ki, kadınların alçalmasının öcü, erkeklerin de alçalmasıyla alınmış oldu; erkekler, iğrenç oğlancılık pratiğine düşecek ve Ganymedes mitosuyla tanrılarını onurdan düşürerek, bizzat kendi onurlarını da yitirecek kadar alçaldılar
İlkçağın en uygar ve en geniş gelişmiş halkı içinde inceleyebildiğimiz kadarıyla, tekeşliliğin başlangıcı böyle oldu  Tekeşlilik, hiç bir şekilde, bireysel cinsel aşkın meyvesi olmadı; evlilikler, geçmişte olduğu gibi, gene büyükler tarafından kararlaştırıldıklarına göre, tekeşlilikle bireysel cinsel aşkın hiçbir ilişkisi yoktu  Bu doğal koşullar üzerine değil, iktisadi koşullar [yani, özel mülkiyetin, ilkel ve kendiliğinden ortaklaşa mülkiyet üzerindeki yengisi] üzerine kurulmuş ilk aile biçimi oldu  Aile içinde erkeğin egemenliği ve yalınızca ondan olabilecek ve babanın serveti kendilerine kalacak çocukların doğması, karıkoca evliliğinin (mariage conjugal), Yunanlılar tarafından içtenlikle açıklanmamış gerçek erekleri işte bunlardı  Bununla birlikte, bu evlilik onlar için bir yük, tanrılara, devlete ve atalarına karşı, yerine getirmeleri gereken bir görevdi  [Atina'da yasa yalnızca evliliği zorunlu hale getirmekle kalmıyor, ayrıca koca tarafından, evlilik görevleri adını verdiği şeyin de asgari ölçüde yerine getirilmesini zorunlu kılıyordu ]
Öyleyse, karıkoca evliliği tarihe asla erkekle kadının karşılıklı uzlaşması olarak girmez ve hele en yüksek evlenme biçimi olarak asla kabul edilemez  Tersine: bir cinsin öbürü tarafından uyruk altına alınması olarak bütün [sayfa 291] tarihöncesinin o zamana kadar bilmediği, iki cins arasındaki bir çatışmanın açığa vurulması olarak ortaya çıkar  1846'da, Marx ve benim tarafımdan meydana getirilmiş, yayımlanmamış eski bir el yazmasında şu satırları buluyorum: "İlk işbölümü, erkekle kadın arasında, döl verme bakımından yapılan iş bölümüdür " Ve şimdi ekleyebilirim: Tarihte kendini gösteren ilk sınıf çatışması, erkekle kadın arasındaki uzlaşmaz karşıtlığın karıkoca evliliği içindeki gelişmesiyle; ve ilk sınıf baskısı da dişi cinsin erkek cins tarafından baskı altına alınmasıyla düşümdeştir  Karıkoca evliliği, büyük bir tarihsel ilerlemedir; ama aynı zamanda, kölelik ve özel mülkiyetin yanısıra, günümüze kadar uzanan ve bazılarının gönenç ve gelişmesi, bazılarının da acı ve gerilemesiyle elde edildiğine göre, o her ilerlemenin aynı zamanda görece bir gerileme olduğu çağı açar Karıkoca evliliği, uygarlaşmış toplumun hücrebiçimidir; biz, bu biçim üzerinde, doludizgin gelişen uzlaşmaz karşıtlık ve çelişkilerin içyüzünü inceleyebiliriz
İkibaşlıevliliğin yengisiyle olsun, hatta karıkoca evliliğinin yengisiyle olsun, cinsel ilişkilerdeki eski görece özgürlük asla ortadan kalkmadı  "Pünalüen (ortaklaşa) grupların yavaş yavaş ortadan kalkmasıyla en dar sınırlarına çekilmiş bulunan eski evlilik sistemi, gelişmekte bulunan aileye hala bir ortam hizmeti görüyordu ve uygarlığın başlangıç çağına kadar ona bağlı kaldı  Sonunda, bu eski evlilik sistemi, aile üzerine çöken karanlık bir bölge gibi, insanlığa uygarlık dönemi içine kadar yapışıp kalan hetairisme'in yeni biçimi içinde kayboldu "
Morgan, hetairisme adı altında, erkeklerin, karıkoca evliliği dışında, evli olmayan kadınlarla evlilikdışı ilişkilerini anlar; bu ilişkiler bilindiği gibi, bütün uygarlık dönemi süresince çok değişik biçimler altında varlıklarını sürdürerek, gitgide açık fuhuş biçimine dönerler  Bu hetairisme, doğrudan doğruya grup halinde evlenmeden, kadınların, iffet haklarını elde etmek için, kendilerini vermesinden gelir  Para için kendini vermek, önce bir dinsel eylem oldu; bu iş, Aşk tanrıçasının tapınağında yapılıyor ve para, başlangıçta [sayfa 292] tapınak hazinesine gidiyordu  Ermenistan'daki Anaitis, Korent'teki Afrodit tapınaklarının köleleri[1631, tıpkı Hindistan tapınaklarına bağlı ve bayader adı verilen (bu sözcük Portekiz dilindeki bailadeira'nın, "dansöz"ün bozulmuş bir biçimidir) kutsal dansözler gibi, ilk fahişeler oldular  Başlangıçta bütün kadınlar için bir görev olan bu kendini verme, sonraları bütün öbür kadınlar yerine, yalnızca rahibeler tarafından uygulanır oldu  Başka halklarda, he tairisme, kızlara evlilikten önce tanınan cinsel özgürlükten çıkar; öyleyse, bize başka bir yoldan ulaşmış bulunan hetairisme, bu durumda da, grup halinde evliliğin ilk kalıntısıdır  Maddi mallardaki eşitsizliğin ortaya çıkmasından sonra, yani barbarlığın yukarı aşamasından itibaren, köle emeğinin yanısıra, ücretlilik de kendiliğinden ortaya çıktı; ve aynı zamanda, bununla zorunlu bir biçimde bağlı olarak; köle kadının kendini verme zorunluluğunun yanısıra, özgür kadınların profesyonel fuhşu da görüldü  Böylece, grup halinde evliliğin uygarlığa bıraktığı miras, iki yanlıdır; tıpkı uygarlığın yarattığı her şeyin iki yanlı, ikircil, iki yanı kesen, çelişik olması gibi: burada tek eşlilik, şurada, en aşırı biçimi fuhuş dahil, hetairisme  Bu hetairisme, tıpkı herhangi bir başka toplumsal kurum gibi, toplumsal bir kurumdur; eski cinsel özgürlüğü korumaya yarar ama erkekler yararına  Gerçekte yalnızca hoşgörüyle karşılanmakla kalmaz, özellikle yönetici sınıflar tarafından, güle oynaya uygulanır; ama sözle suçlanır  Bununla birlikte, aslında hetairisme'in kınanması erkekler için değil; yalnızca kadınlar içindir; böylece, erkeğin kadın üzerindeki kayıtsız şartsız üstünlüğünü, toplumun temel yasası olarak bir kez daha açıklamak için, kadınlar toplum dışına sürülüp atılır
Ama bundan, bizzat tekeşlilik içinde, ikinci bir çatışkı (anti nomie) doğar  hetairisme sayesinde yaşamın tadını çıkaran kocanın yanısıra, yüzüstü bırakılmış karı vardır  Ve çatışkının iki teriminden yalnızca biri varolamaz [ancak ikisi birden varolabilir ç ]; tıpkı, yarısı yendikten sonra, elde bütün bir elmanın kalamayacağı gibi Bununla birlikte, kadınlar tarafından gözleri açılıncaya kadar, erkekler; elmanın yarısını yedikten sonra da, onun bütününe sahip olacakları kanısındaydılar gibi görünür  Karıkoca evliliğiyle birlikte, ortaya, o zamana kadar bilinmeyen sürekli iki [sayfa 293] toplumsal tip çıkar: kadının ödevine bağlı aşığı ve aldatılmış koca Erkekler, kadınlar üzerinde zafer kazanmışlardı; ama mağluplar galipleri [boynuzla ç ] taçlandırma işini, mertçe üzerlerine aldılar  Karıkoca evliliği ve hetairisme'in yanısıra, eşaldatma, kaçınılmaz bir toplumsal kurum haline geldi, yasaklanmış, şiddetle cezalandırılan, ama yok edilmesi olanaksız bir toplumsal kurum  Babalığın gerçekliği, geçmişte olduğu gibi, gene meşru bir kanıya dayanır kaldı; ve çözümlenmez çelişkiyi çözümlemek için, Code Napoleon şöyle buyurdu: "Madde 213  Evlilik sırasında gebe kalınan çocuğun babası, kocadır "
Üçbin yıllık karıkoca evliliğinin vardığı yüce sonuç, işte budur
Öyleyse, karıkoca ailesinde, tarihsel kökeninin iznini koruduğu ve erkek ile kadın arasındaki çatışmayı, erkeğin salt egemenliği aracıyla kendini gösterdiği biçimde açıkça ortaya çıkardığı durumlarda, sınıflara bölünmüş toplumun, uygarlığın başlarından beri, çözebilme, ya da üstesinden gelebilme başarısını gösteremeden içinde devinip durduğu karşıtlık ve çelişkilerin [aile çapına ç ] indirgenmiş bir imgesine sahip bulunuyoruz  Anlaşılması kolaydır ki, burada yalnızca, evlilik yaşamının, bütün bu kurumun başlangıçtan gelen nitelik düzenine gerçekten uyduğu, ama bu düzen içinde, kadının erkek egemenliğine karşı başkaldırdığı o karıkoca evliliği durumlarından söz ediyorum  Aslında bütün evliliklerin böyle olmadığını da, hiç kimse, devletler arasında olduğu kadar, evde de üstünlüğünü sağlamakta yeteneksiz kalan ve bunun sonucu, elde tutmaya layık olmadığı egemenliği karısına kaptıran darkafalı Alman burjuvasından daha iyi bilemez  Ama buna karşılık, o kendisinin, çoğunlukla başından çok daha can sıkıcı serüvenler geçen talihsiz Fransız yoldaşından daha üstün olduğuna iyice inanır
Zaten karıkoca ailesi; her yerde ve her zaman, Yunanlılard aki gibi, klasik ve kesin şekline bürünmemiştir Dünyanın gelecekteki fatihleri olarak, Yunanlılara göre daha az ince de olsa, daha geniş görüşlere sahip bulunan Romalılarda, kadın daha özgürdü ve daha büyük bir saygı görüyordu  Romalı erkek, evlilik sadakatinin, karısı üzerinde sahip [sayfa 294] olduğu ölümdirim hakkıyla, yeteri kadar sağlama bağlandığına inanıyordu  Zaten, kadın da, tıpkı kocası gibi, evliliğe istediği zaman son verebilirdi  Ama karıkoca evliliğinin gelişmesindeki en büyük ilerleme, elle tutulur biçimde, Almanların tarihe girişiyle meydana geldi; bu da, kuşkusuz yokluk içinde bulunmaları nedeniyle, o çağda, tekeşliliğin onlarda iki başlı evlilikten henüz tamamen kurtulmamış olmasındandır  Bu sonucu, Tacitus tarafından anılmış bulunan üç durumdan çıkartıyoruz: Önce, evliliğin kutsal sayılmış olmasına karşın "Alman erkekleri bir tek kadınla yetinirler: kadınlar iffetlerini kuşanmış olarak yaşarlar", büyükler ve aşiret başkanları için, çokkarılılık gene de yürürlükteydi: içlerinde ikibaşlıevliliğin varolduğu, Amerikalılardaki duruma benzer bir durum  İkinci olarak, analık hukukundan babalık hukukuna geçiş, henüz pek yeni olmalıydı; çünkü ananın erkek kardeşi analık hukukuna göre en yakın gentilice erkek akraba babadan daha yakın bir akraba olarak sayılıyordu; ki bu durum aynı zamanda Marx'ın, çoğunlukla söylediği gibi, içlerinde kendi öz ilkel zamanlarımızı anlamayı sağlayan anahtarı bulmuş olduğu Amerikan yerlilerinin görüşüne de uyuyordu  Ve üçüncü olarak, Almanlar arasında kadınlar büyük saygı görüyorlardı ve hatta kamu işleri üzerinde bile etkili oluyorlardı, ki bu tekeşliliğe özgü erkek üstünlüğü ile çelişki halindedir Hemen bütün bu noktalar üzerinde, Almanlar, görmüş olduğumuz gibi, aralarında ikibaşlı evliliğin de büsbütün yitip gitmemiş olduğu Ispartalılarla uygunluk halinde bulunuyorlar  Bu bakımdan da, Almanlarla, dünyaya yepyeni bir öğe giriyordu  Halkların birbiriyle karışması sonucu, zamanla Roma dünyasının yıkıntıları üzerinde kurulan yeni tekeşlilik, erkek üstünlüğünü daha yumuşak biçimlere büründürdü ve kadınlara, hiç değilse görünüşte, klasik antikçağda asla görmedikleri çok daha saygın ve çok daha özgür bir yer verdi  Böylece, ilk kez olarak, tekeşlilikten itibaren duruma göre, tekeşlilikte, tekeşliliğin yanısıra, ya da tekeşliliğe karşı üzerinde tekeşliliğe borçlu bulunduğumuz en büyük meşru ilerlemenin: o zamana kadar dünyada bilinmeyen, iki cins arasındaki modern bireysel aşkın gelişebileceği temel, doğmuş oluyordu  [sayfa 295]
Ama bu ilerleme, aslında Cermenlerin hala ikibaşlıaile rejiminde yaşamaları, ve kadının kendi öz aile rejimleri içindeki durumunu, elden geldiğince, tekeşlilikte de korumaları sonucuydu; yoksa Cermen törelerinin, ikibaşlıevliliğin, tekeşliliğe özgü, zorlu çelişkiler içinde devinmediği yalınç olgusuna indirgenen o hayranlığa değer ve efsanemsi temizliği sonucu değildi  Tam tersine: özellikle güneydoğuya doğru yaptıkları göçlerde, Karadeniz kıyılarına kadar uzanan steplerdeki göçebeler arasında Cermenlerin ahlâkı adamakıllı bozulmuştu; bu halklardan, binicilikteki becerilerinin yanısıra, Ammianus'un Taifallar ve Prokopios'un Herüller konusundaki kesinlikle tanıklık etmiş oldukları gibi, onların doğaya aykırı
kusurlarını da almışlardı
Ama her ne kadar, bilinen bütün aile biçimleri arasında, yalnızca tekeşlilik, içinde modern cinsel aşkın gelişebildiği aile biçimi olduysa da, bu asla modern cinsel aşkın, eşlerin karşılıklı aşkı biçimiyle, yalnızca, hatta başlıca tekeşlilik içinde geliştiği anlamına gelmez  Durmuşoturmuş ve erkek egemenliği altındaki karı koca evliliği, özlüğü gereği, bunun böyle olmasına aykırıydı  Bütün tarihsel bakımdan etkin sınıflarda, yani bütün yönetici sınıflarda, evlenme akdi, ikibaşlıaileden beri, ne idi ise o kaldı, büyüklerin düzene koyduğu bir uzlaşma işi  Cinsel aşk tarihsel bakımdan ilk kez olarak bir tutku, (hiç değilse yönetici sınıftan) tüm insanlara özgü bir tutku ve cinsel içgüdünün en yüksek biçimi ona özgü niteliğini kazandıran da budur olarak ortaya çıktığı zaman, bu ilk biçim, yani ortaçağın şövalye aşkı, hiç de bir karıkoca aşkı değildir  Tersine  Klasik biçimiyle, ozanlarının göklere çıkardığı Provence'li lerde, bu aşkın gemisi yelkenlerini eş aldatmaya doğru şişirir  Pro vençale aşk şiirinin çiçeği alba'dır (aubade'lar); Almanlar buna Tagelieder derler  Bu şiirler, görülmeden kaçabilmesi için, tan yerinin ilk ışıkları belirir belirmez kendisini çağıracak erketeci dışar da ortalığı gözetlerken, şövalyenin, sevgilisiyle bir başkasının karısı nasıl yattığını, ateşli renklerle anlatır; şiirin en yüksek noktasını da, ayrılık sahnesi oluşturur  Kuzey Fransızları, ve hatta namuslu Almanlar bile, bu şiir türünü, kendisine uygun düşen şövalye aşkı özentileriyle birlikte benimsediler; ve bizim Wolfram von Eschen bach, [sayfa 296] bu dikenli konuda, onun üç uzun kahramanlık şiirinden yeğ tuttuğum, üç nefis Tagelieder bıraktı
Günümüzde, bir burjuva evlenmesi iki biçimde yapılır  Katolik ülkelerde, eskiden olduğu gibi, burjuva delikanlısına gerekli kadını bulanlar, onun büyükleridir; ve bunun doğal sonucu, tekeşliliğin kapsadığı çelişkilerin en tam bir şekilde gelişmesidir: erkek tarafında, dört başı mamur hetairisme; kadın tarafında, dört başı mamur eşaldatma  Eğer katolik kilisesi boşanmayı yasaklamışsa, bunun tek nedeni, hiç kuşkusuz, ölüme olduğu kadar, eşaldatmaya da bir çarenin bulunmadığını kabul etmiş olmasıdır  Buna karşılık, protestan ülkelerde, burjuva oğlunun, kendi sınıfının kadınları arasından, azçok özgürlükle seçme hakkına sahip bulunması kuraldandır; öyle ki, evliliğin temelinde bir dereceye kadar aşk bulunabilir, ve protestan iki yüzlülüğüne uygun düştüğünden, evliliğin temelinde her zaman aşkın bulunduğu varsayılır  Burada, erkeğin hetai'risme'i daha gevşek, kadının eşaldatması daha seyrek bir halalır  Ne var ki, her türlü evlilik içinde, insanlar evlenmeden önce ne iseler, gene o kaldıklarından, ve protestan ülkelerdeki burjuvalar da çoğunlukla darkafalı olduklarından, bu protestan tekeşlilik, en iyi durumların ortalamasında, evlilik birliğine, aile mutluluğu adı takılan ağır bir cansıkıntısından başka bir şey getirmez  Bu iki evlilik yönteminin en iyi aynası romandır: katolik biçimi için Fransız romanı; protestan biçimi için Alman romanı  Bu iki romandan her birinde, "erkek kendine uygun düşeni bulacak": Alman romanında, delikanlı, genç kızı; Fransız romanında, koca, boynuzları Bu ikisinden hangisinin en kötü payı aldığını söylemek de, her zaman kolay değildir  Bu yüzden, Alman romanındaki cansıkıntısı, Fransız burjuvasında, Fransız romanındaki "immoralite"nin (ahlâksızlığın) darkafalı Almanda uyandırdığına eşit bir tiksinti uyandırır  Ama şu son zamanlarda, "Berlin bir dünya başkenti haline geldiğinden" bu yana, Alman romanı da, orada çoktan beri iyice tanınmakta olan hetairisme ve eşaldatma bakımından, utangaçlığı bırakarak, takviye almaya başlamış bulunuyor
Ama her iki durumda da, evlilik, eşlerin sınıf durumu üzerine kurulmuştur; bu bakımdan her zaman kendi dışlarında kararlaştırılan bir evlilik demektir  Gene her iki durumda [sayfa 297] da, durumun gereklerine göre yapılan bu evlilik, çoğunlukla en pis fuhuş haline dönüşür bazan her iki tarafın, ama daha çok kadının fuhşu haline; eğer kadın alelade orospudan ayrılıyorsa, bunun tek nedeni, vücudunu, bir ücreti gibi, parça başına kiralamayıp, bir köle gibi, bir seferde tamamen satmasıdır  Fourier'nin sözü, durumun gereklerine göre yapılmış bütün evlenmelere uygun düşer:
"Nasıl dilbiliminde, iki olumsuz sözcükten bir olumlama çıkarsa, tıpkı onun gibi, evlilik ahlâkında da, iki fuhuştan bir iffet çıkar "
Cinsel aşk, ancak ezilen sınıflar içinde, yani günümüzde, proletarya içinde, kadınla kurulan ilişkilerin gerçek kuralı olabilir ve ancak proletarya içinde durum böyledir; bu ilişkiler toplum tarafından ister onaylansın, ister onaylanmasın  Ama burada, klasik tekeşliliğin bütün temelleri yıkılmıştır  Proletaryada, tekeşlilik ve erkek üstünlüğünün, kendisinin korunması ve mirasçılara geçmesi için kurulmuş olduğu hiçbir mülkiyet bulunmaz; öyleyse, bu sınıfta, erkek üstünlüğünü yararlı hale getirmek için hiçbir uyarıcı yoktur  Üstelik, hatta bunu sağlamak için gerekli araçlar bile eksiktir bu üstünlüğü koruyan burjuva hukuku, yalnızca mülk sahipleri ve onların proleterlerle olan ilişkileri için mevcuttur; tuzluya oturur; öyleyse, para yokluğundan, işçinin karısı karşısındaki durumunda hiçbir geçerliliğe sahip değildir  İşçinin, karısı karşısındaki durumunda, koşullara göre, bambaşka kişisel ve toplumsal ilişkiler hüküm sürer  Ve üstelik, büyük sanayi, kadını evden kopararak emek pazarına ve fabrikaya gönderdiği, ve onu çoğunlukla ailenin desteği durumuna getirdiğinden beri, proleterin evinde, erkek üstünlüğünün son kalıntısı da temelini yitirmiş oldu belki, tekeşlilikle birlikte töreye girmiş bulunan, kadınlara karşı bir kabalık artığı hariç  Böylece, Tanrının dünyevi ve uhrevi tüm kayrasına karşın ve hatta eşler arasında en tutkulu aşk ve en kesin bağlılık da olsa, proleter ailesi, artık terimin gerçek anlamında tekeşli biçiminde bir aile değildir  Bundan ötürü tekeşliliğin ayrılmaz yoldaşları: he tairisme ve eşaldatma, proleter aile içinde ancak ve her zaman çok silik bir rol oynar; kadın, boşanma hakkını gerçekte yeniden elde etmiştir; eğer birbirine dayanamaz bir duruma gelinirse, [sayfa 298] ayrılmak yeğ tutulur  Sözün kısası, proletarya evliliği, sözcüğün etimolojik (kaynağa değgin) anlamında tekeşli biçimindedir, ama tarihsel anlamında, asla tekeşli biçiminde değildir
Hukukçularımıza göre, yasalardaki ilerleme, kadınların bütün yakınma nedenlerini, gitgide artan bir ölçüde, ortadan kaldırıyor  Modern uygarlığın yasama sistemleri, ilk olarak, evliliğin geçerli olabilmesi için, eşlerin özgürce onadıkları bir sözleşme olması gerektiğini, ikinci olarak da, evlilik süresince, eşlerin birbirine karşı aynı hak ve görevlere sahip olmaları gerektiğini kabul etmektedirler  Eğer bu iki koşul, mantıksal bir biçimde gerçekleşmiş olaydı, kadınlar bütün istediklerine sahip olabilirlerdi
Özgül bir şekilde hukuksal bir nitelik taşıyan bu kanıtlama, cumhuriyetçi burjuvanın proleter hakkını reddetmek ve onun ağzını kapamak için kullandığı kanıtlamanın ta kendisidir  İş sözleşmesi de taraflar arasında özgürce yapılmış sayılır  Ama bu özgürlük, taraflar arasındaki eşitliğin, yasa tarafından kağıt üzerinde kurulmasına dayanır  Sınıf durumları arasındaki ayrılığın taraflardan birine verdiği güç, bu güçlü tarafın öbürü üzerindeki baskısı iki tarafın gerçek iktisadi durumu, bütün bunlar yasayı hiç ilgilendirmez ve iş sözleşmesi süresi boyunca, biri ya da öbürü açıkça vazgeçmedikçe, iki taraf da aynı haklardan yararlanıyor sayılır  Ama iktisadi koşullar, işçiyi, sözümona hak eşitliğinin hatta son kırıntılarından da vazgeçmeye zorlarmış, bu, yasanın umurunda değildir
Evlenmeye gelince, eşler, kurallara uygun olarak, nikah tutanağını serbestçe imzalar imzalamaz, yasa, hatta en liberali bile, tamamen yerine getirilmiş olur  Gerçek yaşamın oynandığı hukuk kulislerinin ardında olup bitenler ve bu özgür onamanın ne biçimde sağlandığı, yasayı da, hukukçuları da, hiç kaygılandırmaz  Bununla birlikte, karşılaştırmalı hukuka şöyle bir gözatmak, hukukçulara, bu onama özgürlüğünün ne değer taşıdığını gösterebilirdi  Anababa servetinden zorunlu bir parçanın çocuklara yasa tarafından sağlandığı, öyleyse çocukların mirastan yoksun bırakıla madığı ülkelerde Almanya'da, Fransız hukukunun yürürlükte bulunduğu ülkelerde, vb    çocuklar, evlenebilmek için, [sayfa 299] anababalarının onamasını elde etmek zorundadırlar Evlenebilmek için anababa onamasının yasal bir koşul olmadığı İngiliz hukukuna bağlı ülkelerde ise, anababaların tam bir vasiyet özgürlüğü vardır ve çocuklarını, istedikleri gibi mirastan yoksun bırakabilirler  Ama buna karşın, daha doğrusu bu yüzden, açıktır ki, miras kalacak bir şeyleri bulunan sınıflar içinde, evlenme özgürlüğü, İngiltere ve Amerika'da, Fransa ve Almanya'da olduğundan kıl kadar fazla değildir
Evlilik içinde, erkekle kadının hukuksal eşitliğinde de durum bundan daha iyi değildir  Kadınerkek arasında, daha önceki toplumsal durumlardan bize miras kalmış bulunan eşitsizlik, hiçbir zaman, kadının iktisadi baskı altında oluşunun nedeni değil, sonucudur  Çocuklarıyla birlikte birçok evli çifti kapsayan eski komünist ev ekonomisinde, kadınlara bırakılan ev yönetimi, tıpkı erkekler tarafından yiyecek sağlanması gibi, toplumsal zorunluluk taşıyan bir kamu işiydi  Ataerkil aile, ve ondan da çok tekeşli olan bireysel aileyle birlikte, her şey değişti  Ev yönetimi, kamusal niteliğini yitirdi  Bu iş artık toplumu ilgilendirmiyor: bir özel hizmet haline geldi; toplumsal üretime katılmaktan uzaklaştırılan kadın, bir başhizmetçi oldu  Toplumsal üretim yolunu ama yalnız proleter kadına yeniden açan, günümüzün büyük sanayidir; ama bu yol, öylesine koşullar içinde açılmıştır ki, kadın, eğer ailenin özel hizmetiyle ilgili görevlerini yerine getirmek isterse, toplumsal üretimin dışında kalır ve bir şey kazanamaz; buna karşılık, eğer toplumsal üretime katılmak ve kendi hesabına kazanmak isterse, ailesel görevlerini yerine getirmekten uzak kalır  Kadın için bütün çalışım kollarında, fabrikadaki gibi, doktorluk ve hukukçulukta da, durum budur  Modern karıkoca ailesi, açık ya da gizli, kadının evsel köleliliği üzerine kurulmuştur; ve modern toplum, salt karıkoca ailelerinden moleküller gibi meydana gelen bir kütledir Günümüzde, erkek, çoğunlukla, hiç değilse varlıklı sınıflarda, ailenin dayanağı olmak ve onu beslemek zorundadır; bu durum, ona hiçbir hukuksal ayrıcalıkla desteklenmeyi gereksinmeyen, egemen bir otorite kazandırır  Aile içinde, erkek, burjuvadır; kadın, proletarya rolünü oynar  Ama sanayi dünyasında proletaryayı ezen iktisadi [sayfa 300] baskının özgül niteliği, kendini bütün sertliğiyle, ancak kapitalist sınıfın bütün yasal ayrıcalıkları kaldırıldıktan ve iki sınıf arasında tam bir hukuksal eşitlik kurulduktan sonra gösterir; demokratik cumhuriyet, iki sınıf arasındaki uzlaşmaz karşıtlığı yoketmez; tersine, bunlar arasındaki savaşımın, üzerinde yapılacağı alanı ilk hazırlayan odur  Aynı biçimde, erkeğin kadın üzerindeki egemenliğinin özel niteliği, bu iki cins arasında gerçek bir toplumsal eşitlik kurma zorunluluğu ve bunun yolu, bütün bunlar, kendilerini ancak, erkekle kadın tamamen eşit hukuksal haklara sahip oldukları zaman apaçık göstereceklerdir O zaman görülecektir ki kadını kurtuluşunun ilk koşulu bütün kadın cinsinin yeniden toplumsal üretime dönmesidir ve bu koşul karıkoca ailesinin, toplumun iktisadi birimi olarak ortadan kaldırılmasını gerektirir
*
Demek ki, kaba çizgilerle, insanlığın gelişmesindeki bellibaşlı üç aşamaya uygun düşen, bellibaşlı üç evlilik biçimi var  Yabanıllığa, grup halinde evlilik; barbarlığa, ikibaşlıevlilik; uygarlığa [da ç ], eşaldatma ve fuhuşla tamamlanan tekeşlilik [karşılık düşüyor ç ]  Barbarlığın yukarı aşamasında, ikibaşlıevlilikle tek eşlilik arasında, köle kadınların erkeklere uyrukluğu ve çokkarılılık sıkışıverir
Bütün açıklamamızın göstermiş olduğu gibi, bu kronolojik ardarda geliş içinde kendini gösteren ilerlemenin bağlı bulunduğu özellik, kadınlar giderek grup halinde evliliğin cinsel özgürlüğünden yoksunlaştırıldıkları halde, erkeklerin bu özgürlüğü yitirmemeleri dir  Gerçekte, grup halinde evlilik, günümüze kadar; varlığını erkekler için fiilen sürdürmüştür  Kadın için bir suç olan ve ağır yasal ve toplumsal sonuçlar getiren şey, erkek için yüz ağartıcı bir şey, ya da, en kötü durumda, zevkle taşınan hafif bir ahlâki leke olarak kabul edilir  Ama geleneksel hetairisme, çağımızda, kapitalist üretim tarafından değiştirilip, kendini bu üretim biçimine uydurdukça, gitgide daha açık olarak fuhuş haline dönüşür ve gitgide daha ahlâk bozucu bir duruma gelir  Bu durum kadınlardan da çok, asıl erkekler için ahlâk bozucudur  Fuhuş, kadınlar içinde, yalnızca kendini buna kaptıran [sayfa 301] mutsuzları alçaltır; ve bunların sayısı, genellikle sanıldığından çok daha küçüktür  Buna karşılık, o, bütün erkek dünyasının niteliğini değerden düşürmekte, alçaltmaktadır  Böylece, özellikle uzun süren on nişanlılık durumundan dokuzu, evlilikte sadakatsizlik için gerçek bir hazırlık okuludur
Şimdi, tamamlayıcısının, yani fuhşun olduğu kadar, tek eşliliğin de güncel iktisadi temellerini kökten değiştirecek bir toplumsal devrime gidiyoruz  Tekeşlilik, önemli servetlerin bir elde bir erkek elinde toplanmasından, ve bu servetlerin, başka hiç kimseye değil, bu adamın çocuklarına kalması isteğinden doğdu Bunun için, erkeğin değil, kadının tekeşliliği gerekliydi; öyle ki, kadının bu tekeşliliği erkeğin açık ya da saklı çokkarılılığına hiç de engel olmuyordu  Ama eli kulağında bulunan toplumsal devrim, vasiyetle bırakılabilecek en önemli sürekli servetlerin: üretim araçlarının hiç olmazsa büyük bölümünü toplumsal mülkiyete dönüştürerek, bütün bu çolukçocuk kaygılarını en aza indirecektir  İktisadi nedenlerden doğmuş bulunan tekeşlilik, bu nedenler ortadan kalkınca yokolacak mı?
Buna, hiç de haksız olmayarak, şu yanıt verilebilir: Yok olması bir yana, tekeşlilik, asıl bu andan sonra tam anlamıyla gerçekleşecektir  Gerçekten, üretim araçlarının toplumsal mülkiyete dönüşümüyle birlikte, ücretli emek de, proletarya da ortadan kalkacaktır; öyleyse, aynı zamanda, belirli bir sayıda kadın için (bu sayı istatistiklerden hesaplanabilir), para karşılığı kendini satma zorunluluğu da ortadan kalkacak demektir  Fuhuş ortadan kalkınca, tekeşlilik tehlikeye düşmek bir yana, sonunda bir gerçek haline gelir, hatta erkekler için bile
Öyleyse erkeklerin durumu, herhalde, adamakıllı değişmiş olacaktır  Ama kadınların, bütün kadınların durumu da, büyük bir değişikliğe uğrayacaktır  Üretim araçları toplumsal mülkiyete geçtikten sonra, karıkoca ailesi, toplumun iktisadi birimi olmaktan çıkar  Özel ev ekonomisi, toplumsal bir sanayi haline dönüşür  Çocukların bakım ve eğitimi bir kamu işi olur; toplum, meşru ya da gayri meşru, bütün çocukların bakımını üzerine alır Kendini sevdiği erkeğe kayıtsızşartsız vermekten bir genç kızı alıkoyan ahlâki olduğu kadar da iktisadi başlıca toplumsal neden, "sonra ne [sayfa 302] olacak?" kaygısı da, aynı biçimde, ortadan kalkar  Bu, cinsel ilişkilerde yavaş yavaş daha büyük bir özgürlüğün yerleşmesi ve aynı zamanda, bakire kızların onuru ve bakire olmayanların onursuzluğu konusunda uzlaşmazlıktan daha uzak bir kamuoyunun oluşması için, yeterli bir neden değil midir? Son olarak modern dünyada, tekeşlilik ile fuhşun birbirine karşıt şeyler, ama birbirinden ayrılmaz karşıt şeyler, aynı toplumsal durumun iki kutbu olduklarını görmedik mi? Fuhuş, kendisiyle birlikte tekeşliliği de uçuruma sürük lemeksizin, ortadan kalkabilir mi?
Burada yeni bir öğe işe karışır, tekeşlilik meydana çıktığı çağda, hiç değilse tohum halinde varolan bir öğe: bireysel cinsel aşk
Bireysel cinsel aşk, ortaçağdan önce sözkonusu edilemezdi  Söylemek gereksizdir ki, kişisel güzellik, içtenlik, benzer beğeniler vb , ayrı cinsten kimseler arasında daima cinsel ilişkiler isteği uyandırmış ve hiç kimse, ilişkilerin en içtenine giriştiği kimsenin, şu ya da bu olması konusunda kayıtsız kalmamıştır  Ama bununla, bizim bildiğimiz biçimiyle cinsel aşk arasında dağlar var  Bütün antikçağ da, evlilikler büyüklerce kararlaştırılır ve ilgililer de buna sessiz sedasız uyarlar  Antikçağ dünyasının tanımış olduğu karıkoca aşkıysa, öznel bir eğilim değil, nesnel bir ödevdir; evliliğin nedeni değil müttefikidir  Deyimin modern anlamıyla aşıkhane ilişkiler, antikçağ da, ancak resmi toplum dışında kurulurlar  Theokrit ve Moşüş'un aşk sevinçlerini ve aşk acılarını şarkılaştırdıkları çobanlar, Longus'un Daphnis ve Chloe' si, hep, özgür yurttaşın yaşama ortamı olan devlette hiçbir yeri bulunmayan kölelerdir  Ama kölelerin dışında, aşk maceralarına, yalnızca batış halindeki antikçağ dünyasının bir bozuluş ürünü olarak rastlarız ve bu aşk maceraları da Atina'da, Atina'nın batışı öngününde; Roma'da, imparatorlar zamanında, resmi toplum dışında yaşayan kadınlarla: hetaire'lerle, yani yabancı ya da kölelikten kurtulmuş (azatlı) kadınlarla yaşanır  Özgür kadın ve erkek yurttaş arasında gerçekten bir aşk macerasına raslanırsa, bu hep eşaldatma zevki için yaşanan bir şeydi  Ve antikçağdaki klasik aşk şairi ihtiyar Anakreon, bizim bugün anladığımız biçimdeki cinsel aşkı öylesine umursamıyordu ki, sevilen [sayfa 303] nesnenin cinsiyeti bile onun için çok az önem taşıyordu
Bizim anladığımız biçimdeki cinsel aşk, basit cinsel istekten, Yunanlıların Eros'undan adamakıllı ayrılır  Bir yandan, cinsel aşk, sevilen kimsenin de sevmesini gerektirir; bir bakıma, cinsel aşkta kadın erkeğe eşittir; oysa antik Eros'ta, kadının düşüncesi hiç sorulmazdı  Öte yandan, cinsel aşkın, sevişenlere, birbirine sahip olamama ve birbirinden ayrılmayı, ağır yıkımların en büyüğü değilse, büyük bir yıkım gibi gösteren bir yeğinlik ve bir süresi vardır; birbirine sahip olabilmek için, sevişenler her şeyi yapar, hatta ölüme kadar giderler ki bu durum antikçağda, ancak eşaldatma durumunda görülürdü  Son olarak, cinsel ilişkinin değerlendirilmesinde yeni bir ahlâk kuralı uygulanır; yalnızca bu ilişkinin evlilik içi mi, evlilik dışı mı olduğuna bakılmaz; ayrıca şu da aranır: Bu ilişki aşka, karşılıklı aşka dayanıyor mu? Feodal ya da burjuva yaşayışında, bütün öbür ahlâk kurallarına ne kadar kulak asılırsa, bu yeni kurala da o kadar kulak asılacağı meydandadır herkes bildiğini yapar  Ama bu yeni ahlâk kuralı, öbürlerinden daha kötü bir davranış da görmez  Bu da, tıpkı öbürleri gibi  teoride, kağıt üstünde kabul edilir  Ve şimdilik bu yeni ahlâk kuralının bütün görüp göreceği de budur
Antik çağın, cinsel aşka doğru yaptığı atılışlarda durmuş bulunduğu nokta, orta çağın hareket noktasıdır: eş aldatma  Tagelie der'leri (aubade'ları) icat eden şövalye aşkını daha önce anlatmıştık  Evliliği bozmak isteyen bu aşkla, evliliği kurması gereken aşk arasında, aşılacak uzun bir yol var; ve şövalyelik bu yolu asla tamamen aşamadı  Hatta uçarı Latinlerden erdemli Almanlara da geçsek, Nibelungen'ler şiirinde görürüz ki, Siegfried' in kendisine aşık olduğu kadar gizlice Siegfried'e aşık olan Kriemhild bile, Gunther, onu, adını söylemediği bir şövalyeye vaadettiğini haber verince, yalnızca şöyle der: "Bana sormanıza hiç gerek yok; siz ne emrederseniz, daima öyle olmak isterim; bana koca olarak verdiğiniz kim ise, Senyör, benim de nişanlanmak istediğim odur "
Her şeyden sonra aşkının da hesaba katılabilmesi, Kriem hild'in aklına bile gelmez  Birbirlerini hiç görmeden, [sayfa 304] Gunt her, Brunhild'le, Etzel, Kriemhild'le evlenmek ister; Gutrun'da[1641 da böyle: İrlandalı Sigebant, Norveçli Ute ile; Hetel von Hegelingen, İrlandalı Hilde ile evlenmek ister; sonunda Siegfried von Morland, Hartmut von Ormanien ve Herwig von Zelande, Gutrun ile evlenmek isterler  Ve yalnızca bu son durumda, kadın, tamamen kendi isteğiyle, üçüncü talip için karar verir  Genel olarak, genç prensin nişanlısı, eğer hayattaysalar, prensin büyükleri tarafından, prensin büyükleri hayatta değilse, bu konuda büyük bir söz sahibi olan büyük feodallerin onayıyla, prens tarafından seçilir  Zaten bu iş, başka türlü olamazdı  Tıpkı prens için olduğu gibi, şövalye ya da baron için de, evlenme siyasal bir iştir, yeni ittifaklarla gücünü artırmak için bir olanaktır; bu konuda bireyin yeğlemelerine göre değil, evin çıkarına göre karar vermek gerekir  Bu koşullar içinde, evlenme kararlaştırılırken, son sözü nasıl olur da aşk söyleyebilir?
Ortaçağ kentlerindeki korporasyonlar (loncalar) burjuvası için de durum başka türlü değildi  Korporasyon burjuvasını koruyan ayrıcalıklar, korporasyonların sınırlayıcı tüzükleri, onu, bazan öbür korporasyonlardan; bazan kendi meslektaşlarından, bazan da kalfa ve çıraklarından yasal olarak ayıran yapay sınırlar, kendine uygun bir kan arayabileceği çevreyi adamakıllı daraltıyordu  Ve bu karmakarışık sistem içinde, ona hangi kadının en uygun düştüğünü asla bireysel yeğlemeler değil, aile çıkarı kararlaştırıyordu
Demek ki, büyük bir çoğunlukla, evlenme ortaçağın sonuna kadar, başlangıçtan beri ne idiyse öyle kaldı: asla ilgililerce sonuçlandırılmayan bir iş  Başlangıçta, dünyaya evli gelinirdi karşı cinsten bütün bir grupla evli  Grup halinde evliliğin daha sonraki biçimlerinde de, benzer koşullar, herhalde vardı; ama grup gitgide dara lıyordu İkibaşlıailede kural, çocuklarının evlenmelerini, annelerin kendi aralarında konuşup kararlaştırmalarıdır; burada da, genç çiftin gens ve aşiret içindeki durumunu sağlamlaştıracak yeni akrabalık ilişkileri üzerindeki düşünceler, kesin bir biçimde işe karışıyorlar  Ve özel mülkiyetin kolektif mülkiyete üstünlüğü ve mirasın soydan geçmesi dolayısıyla babalık hukuku ve tekeşliliğin egemenliği başlayınca, evlilik [sayfa 305] de her zamandan çok iktisadi düşüncelere bağlı bir duruma geldi  Satın alma yoluyla evliliğin biçimi ortadan kalkar, ama kendisi durmadan artan bir ölçüde uygulanır; öyle ki, yalnızca kadın değil, erkek de kendi fiyatına gider kişisel niteliklerine göre değil, servetine göre [belirlenen fiyatına ç ]  Evlenmenin her şeyin üstündeki nedeni, ilgililerin birbirine karşı duydukları karşılıklı aşk olmalıydı; ama bu, egemen sınıfların yaşayışında hiç görülmemiş bir şey olarak kalmış, olsa olsa yalnızca romanlarda, ya da hiç hesaba katılmayan ezilmiş sınıflar içinde görülmüştür
Coğrafi bulgulamalardan sonra, dünya ticareti ve manüfak tür imalatıyla dünyaya egemen olmak için hazırlandığı zaman, kapitalist üretimin bulduğu durum buydu  Bu evlilik biçiminin, kapitalist üretime çok uygun düştüğüne inanılabilirdi; gerçekten de öyle oldu  Ama evrensel tarihin hilesine akıl ermez bu evlenme biçiminde öldürücü bir yara açmak zorunda kalan da kapitalist üretim oldu  Her şeyi metaya dönüştürerek, kapitalist üretim, geçmişe ait bütün geleneksel ilişkileri paramparça etti: soydan geçme törelerin, tarihsel hukukun yerine, alımsatımı, "özgür" sözleşmeyi koydu; işte bu noktada, İngiliz hukukçusu H  S  Maine, önceki çağlara göre bizim bütün ilerlememizin, from status to contract'a, yani soydan soya aktarılan koşullardan, özgürce onanan koşullara geçmemizden ibaret olduğunu söyleyerek, büyük bir bulgulamada bulunduğuna inanıyordu; oysa bu, aslında doğru olduğu ölçüde, daha önce Komünist Manifestomda dile getirilmişti
Ama bir sözleşme yapmak için, kişiliklerine, eylemlerine ve mallarına özgürce sahip olabilen kimselerin, eşit bir şekilde karşılaşmaları gerekir  İşte, bu "özgür" ve "eşit" bireyleri yaratmak, kapitalist üretimin bellibaşlı eserlerinden biri oldu  Bu iş, önceleri, yarıbilinçli yarıbilinçsiz ve dinsel görünüşler altında gerçekleştirildiyse de, lüterci ve kalvenci Reformdan sonra, insanın ancak tam bir özgürlük içinde yaptığı işlerden tamamen sorumlu bulunduğu ve insanı ahlâkdışı bir eyleme zorlayan bütün baskılara karşı koymanın, ahlâki bir görev olduğu ilkesi yerleşmiştir  Ama bu ilke, evlenme akdinde o zamana kadar yürürlükte bulunan [sayfa 306] pratikle nasıl uzlaştırılabilirdi? Burjuva anlayışına göre, evlilik bir sözleşmeydi, hukuksal bir işti; ve hatta, iki insanın bedenini ve ruhunu yaşam boyunca birbirine bağladığına göre, bütün hukuksal işlerin en önemlisiydi  Evet artık bu hukuksal iş, biçim bakımından özgürce sonuçlandırılıyordu: İlgililer "evet" demedikçe, bu iş tamamlana mazdı Ama bu "evet"in nasıl sağlandığı ve evliliğin gerçek yapıcılarının neler olduğu da çok iyi biliniyordu  Bununla birlikte, eğer bütün öbür sözleşmeler için gerçek karar özgürlüğü isteniyorduysa, neden bu sözleşme için istenmesindi? Bir çift meydana getirecek olan iki genç kişi, kendilerine, kendi beden ve organlarına, özgürce sahip olmak hakkından yoksun muydular? Cinsel aşk; şövalyelik tarafından moda haline getirilmemiş miydi, ve eşaldatıcı şövalye aşkı karşısında, karıkoca aşkı, cinsel aşkın gerçek burjuva biçimi değil miydi? Ama eğer, karıkocanın görevi birbirini sevmekse, aynı biçimde aşıkların görevi de birbiriyle evlenmek ve başka hiç kimseyle evlenmemek değil midir? Birbirini sevenlerin hakkı, ana baba hakkından, akrabalık ya da herhangi öbür geleneksel evlilik aracısı ya da simsarı hakkından üstün değil miydi? Kutsal kitapları kendi başına yorumlama özgürlüğü, kiliseye ve dine elini kolunu sallaya salaya girdikten sonra, genç kuşağın bedeni, ruhu, serveti, mutluluğu ve mutsuzluğu üzerinde egemen olmak isteyen eski kuşağın çekilmez kendini beğenmişliği karşısında nasıl durulabilirdi?
Bu sorular, toplumun bütün eski ilişkilerini gevşeten ve bütün geleneksel kavramları sarsan bir çağda, zorunlu olarak ortaya çıkmak durumundaydılar  Birdenbire, dünya, eskisinden hemen hemen on kez daha büyük bir duruma gelmişti; bir yarıkürenin dörttebiri yerine, şimdi Batı Avrupalıların gözleri önünde, öbür yedi çeyreğine de sahip olmak istedikleri bütün bir dünya küresi uzanıyordu  Ülkeleri ayıran eski dar engellerle birlikte, ortaçağ düşüncesinin bin yıllık, günü geçmiş engelleri de yıkılıyordu  İnsanın gözü ve kafası önünde, sonsuz derecede geniş bir ufuk açılıyordu  Hindistan'ın zenginlikleri, Meksika ve Potosi'nin altın ve gümüş madenleri tarafından çekilen genç adam için, namusluluk ününün, kuşaktan kuşağa geçen onurlu lonca [sayfa 307] ayrıcalığının ne önemi olabilirdi? Bu çağ, burjuvazinin gezici şövalyelik çağı oldu  Onun da romantizmi ve aşıkane cezbeleri vardı; ama burjuva bir temel üzerinde, ve son tahlilde, gene burjuva ereklerle
Ve işte böylece, yükselmekte olan burjuvazi, özellikle kurulu düzenin her yerden çok sarsılmış bulunduğu protestan ülkelerin yükselmekte olan burjuvazisi, evlenme konusunda da, sözleşme yapanlar arasındaki özgürlüğü giderek kabul etti ve bunu, yukarda anlatılan biçimde, uyguladı  Evlenme, gene sınıf evlenmesi olarak kaldı; ama, ilgililere, kendi sınıfları içinde, belirli bir seçme özgürlüğü tanındı  Ve karşılıklı bir cinsel aşka ve çiftlerin gerçekten özgürce bir anlaşmasına dayanmayan bütün evliliklerin ahlâksızca bir şey olduğu, kağıt üzerinde, şiirlerde olduğu gibi ahlâk teorisinde de, sarsılmaz bir kural haline geldi  Uzun sözün kısası, aşk evliliği [bir ç ] insan hakkı [olarak ç ] ilan edildi; ve yalnızca droit de l'homme olarak değil, ayrıca istisnai bir biçimde, droit de la femme* olarak
Ama bu insan hakkı, bir noktada, bütün öbür sözüm ona İnsan Haklarından ayrılıyordu  Bu İnsan Hakları, pratikte, egemen sınıfa, burjuvaziye özgü bir hak olarak kalıyor, ezilen sınıf, proletarya için hiç de söz konusu olmuyorken, tarihin hilesi, burada kendini bir kez daha gösteriyor  Egemen sınıf, bilinen iktisadi etkilerin egemenliği altındadır; bunun sonucu, ezilen sınıf içinde bu gerçekten özgür evlilikler, görmüş bulunduğumuz gibi, kural olduğu halde, egemen sınıf içinde istisnai bir durum gösterir

Demek ki evlilik akdinde özgürlüğün tam ve genel bir biçimde gerçekleşmesi için, kapitalist üretim ile bu üretimin kurduğu mülkiyet koşullarının ortadan kaldırılmasının, bugün bile eşlerin seçimi üzerinde o kadar büyük bir etkisi bulunan bütün ikincil iktisadi düşünceleri bir yana attırması gerekir  O zaman, karşılıklı aşktan başka hiçbir neden kalmayacaktır
Ama, cinsel aşk, özü gereği tekelci olduğundan, bu [sayfa 308] tekelciliğin, günümüzde, yalnızca kadında tamamen gerçekleşmesine karşın, cinsel aşk üzerine kurulu evlilik de, özü gereği, karı koca evliliğidir Bachofen'in, grup halinde evlilikten karıkoca evliliğine doğru gerçekleşen ilerlemeyi, özünde kadınların eseri olarak kabul etmekte ne kadar haklı olduğunu görmüştük; yalnızca, iki başlı evliliğin tekeşlilik yararına bırakılması; erkeklerin hesabına kaydedilmelidir  Ve tarihte, bunun etkisi, özellikle kadınların durumunu daha da kötüleştirmek ve erkeklerin sadakatsizliğini kolaylaştırmak olmuştur  Şimdi, erkeğin bu adet hükmündeki sadakatsizliğine, kadınların (kendi varlıkları ve daha da çok çocuklarının geleceği kaygısıyla) katlanma nedeni olan iktisadi koşullar ortadan kaldırılsın, böylece kadının elde edeceği eşitlik, daha önceki bütün deneylere göre, erkeklerin, kadınların çokkocalı olacaklarından daha çok tekeşli olmaları sonucunu verecektir
Ama tekeşliliğin kesinlikle yitirecek olduğu şey, doğuşunu borçlu bulunduğu mülkiyet koşullarından kendisine geçen belirleyici niteliklerin tümüdür; ve bu nitelikler, bir yandan erkeğin üstünlüğü, bir yandan da, evliliğin bozulmazlığıdır  Evlilik içinde erkeğin üstünlüğü; onun iktisadi üstünlüğünün yalın bir sonucudur ve bununla birlikte kaybolacaktır  Evliliğin bozulmazlığı ise, kısmen tekeşliliğin içinde kurulduğu iktisadi durumun, kısmen de, bu iktisadi durumla tekeşlilik arasındaki bağlantının henüz açıkça anlaşılma yarak dinsel bir reformasyona uğradığı bir çağ geleneğinin sonucudur  Bu bozulmazlık, bugün bir yönünden yaralanmış bulunuyor  Eğer yalnızca aşk üzerine kurulu evlilik ahlâki ise, yalnızca aşkın devam ettiği evlilik ahlâki demektir  Ama bireysel cinsel aşk nöbetinin süresi, kişiden kişiye çok değişir; özellikle erkekler de; ve aşkın tamamen tükenmesi, ya da yeni bir aşk tutkusuyla yitirilmesi, boşanmayı, toplum için olduğu gibi, iki taraf için de iyi bir iş haline getirir Yalnızca, insanların, bir boşanma davasının yararsız çamurları içinde çabalamasından sakınılacaktır
Öyleyse, süpürülmesi yakın görünen kapitalist üretimden sonra, cinsel ilişkilerin düzenlenme biçimi üzerine bugünden düşünülebilecek şey, özellikle olumsuz bir nitelik [sayfa 309] taşır, ve öz bakımından, ortadan kalkacak olanla yetinir  Ama bu işe hangi yeni öğeler katılacak? Bu, yeni bir kuşak yetişince belli olacak: yaşamlarında, bir kadını asla parayla ya da başka bir toplumsal güç aracıyla satın almamış olacak yeni bir erkekler kuşağı; kendini gerçek aşktan başka hiçbir nedenle bir erkeğe vermeyecek, ya da bunun iktisadi sonuçlarından korkarak kendini sevdiği kimseye vermekten vazgeçmeyecek olan yeni bir kadınlar kuşağı  İşte bu insanlar dünyaya geldiği zaman, bugün onların nasıl davranmaları gerektiği üzerine düşünülen şeylere hiç kulak asmayacaklar; kendi pratiklerini ve herkesin davranışını yargılayacakları kamuoyunu kendileri yaratacaklardır bir nokta, işte bu kadar
Şimdi gene, bir hayli uzaklaşmış bulunduğumuz Morgan'a dönelim  Uygarlık dönemi boyunca gelişen toplumsal kurumların tarihsel irdelenmesi, onun kitabının çerçevesini aşar  Bu yüzden, bu dönem boyunca tekeşliliğin geleceği üzerinde pek az durur  Nedir ki, o da, bu ereğe erişilmiş olduğuna inanmamakla birlikte, tekeşli ailenin gelişimi içinde, iki cins arasındaki tam bir hak eşitliğine doğru bir ilerleme görür  Ama, der ki:
"Eğer ailenin ardarda dört biçimden geçmiş ve şimdi bir beşinci biçime bürünmüş olduğu olgusu kabul edilirse, ortaya bu [son ç ] biçimin, gelecek için sürekli olup olamayacağını bilmek sorunu çıkar  Buna verilmesi olanaklı tek yanıt, tıpkı şimdiye kadar olduğu gibi, toplum geliştikçe, aile biçiminin de gelişmek, toplum değiştiği ölçüde, aile biçiminin de değişmek zorunda bulunduğudur  Aile biçimi, toplumsal sistemin ürünüdür ve onun kültür durumunu yansıtacaktır  Tekeşli aile uygarlığın başlangıcından bu yana, hele modern zamanlarda çok belirli bir iyileşme gösterdiğine göre, en azından, onun; iki cins arasındaki eşitliğe ulaşılana kadar, yeni olgunlaşmalara yetenekli olduğu düşünülebilir  Eğer uzak bir gelecekte, tekeşli aile, toplumun gereksinmelerini karşılayamaz bir duruma gelirse, onun yerini alacak olan ailenin nasıl bir öz taşıyacağını şimdiden söylemek olanaksızdır " [sayfa 310]

Hiç yorum yok: