08 Eylül 2011

*Bir İktidar Teorisi – Bölüm 1-2 , Jeff Vail

6 Ağustos 2007

Bir İktidar Teorisi – Bölüm 1 – 2
Çoğu kez dünyanın yapısını merak etmişimdir. Eylemlerimizi ve arzularımızı ne yönlendirir? Neden modeller tarihin her aşamasında kendilerini tekrarlıyor gözükürler? Neden fakirler zenginlerden sayıca fazladır? Bazı kozmik talimat kitapçıklarında dünya için tasarlanmış planlar bulabilir miyim – eğer bulamazsam, hangi güçler onun gelişim yönünü tanımlamışlardır? Basitçe etrafımdaki dünyaya yüzeysel olarak bakmak, hiçbir zaman tatmin edici cevaplar sağlamadı. Kendimi ve çevremi anlama arzumdan kaynaklı olarak, sözde gerçekliğin dokusunu anlamaya çabalamıştım, mikroskopikten evrensele – nasıl ve neden bu şekilde işliyor. Süreçte, algı ve gerçeklik arasındaki farkı anlamaya başlamıştım. Fark ettim ki; gerçeklik bir algı”dır”, tıpkı her şeyde olduğu gibi. İrrasyonel varsayım, “olma”nın kutsallığına duyulan inanç, gerçekliğimizi maskeleyen temel gibi görünüyor.
Binlerce yıl boyunca, birçok dinin mistikleri ve bilgeleri gerçekliğin bu izlenimini sorgulamışlardı. Gerçekliği “Maya”, bir illüzyon olarak adlandırırlar. Budistler, Hristiyan Gnostikler veya Sufi Müslümanlar için aydınlanmaya giden yol, kişinin bu illüzyon boyunca görmesini gerektirir. Bilimsel topluluk bu belirsizliği reddetti ve gerçekliğin karşı tanımlamasını sundular. Galileo ve Newton’un örneklerini izleyerek, bilim insanları dünyayı “nesnel olarak” tanımladılar – yeterince yakından bakarsan, ve somut bir yapı, mutlak bir derin-gerçeklik ortaya çıkıyor dediler. Bununla beraber, 20. yüzyılda kuantum mekaniği, antropoloji ve psikoloji alanındaki gelişmeler bilim ve mistisizmin uygunluğunu desteklemeye başladı – her iki görüşün de doğru, ve
hatta birbirinden ayrılamaz göründüklerini öne sürerler.

Çeşitli alanlardaki bilimsel sorgunun birleşmesi, gerçekliğin temellerini açığa çıkarmak için ilüzyon maskesini bir kenara itti. Gerçeklik ters yüz edilir, karşılığında yanıt gerektiren varlıklar ve deneyimlerin dinamik bir ağı olarak gözükeceği yerde, çoğu kez herhangi statik bir şey olarak gözükür. Dikkat çekici bir şekilde, deneyler evrendeki her şeyin diğer her şeyi, anında, ve her zaman etkilediğini öne sürmeye devam eder. İndirgemecilik – var oluşun en küçük bileşen parçacıklarını tanımlar – dünyamızın doğasını aydınlatmayacaktır. Daha ziyade, varlıklar arasındaki bağlantılar, iktidar-ilişkileri etrafımızda “kavranabilir olanı” oluşturmak için aydınlatıcılık sağlar.
Birbirine bağlı öğeler değil de, bağlantı ağları, gerçekliğin çok daha doğru bir haritasını oluşturuyor gözükürler. Bunu kritik bir paradigma kayması olarak hesaba katın: bağlantılar – birbirine bağlı gruplar değil – dünyamızı en iyi şekilde açıklar. Bu kitabın görünüşte basit doğasını ele alalım. Tüm duyularımız, hakkında çok az şüpheyle birlikte, bu kitabın katı bir cisim “olduğunu” kabul eder. Başka bir gerçeklik modelimiz, kitabın bileşimini milyarlarca atomluk bir ağ olarak; yarı-atomik parçacık kümelerinin bulunduğu neredeyse tamamen boş bir alan olarak ifade eder. Diğer modeller somut “parçacık” kavramını tamamen dışarıda bırakır: kuantum mekaniği hiçbir surette sabit parçacıkların olmadığı, onun yerine sürekli değişen enerjilerin ve olasılık dalgalarının belirsiz bir ağını kullanarak bir gerçeklik modeli sağlar. Bu enerjiler ve bağlantılar gerçekte var olan herşeyi ifade edebilir! Farkedilen “varlıklar” arasındaki bağlantılar, iktidar-ilişkileri parçacıkların ilüzyonunu değil de etrafımızdaki dünyayı oluşturur. Açıkladığı bağlantı, ve iktidar-ilişkisi kavramı genlerimize, kültürümüze ve teknolojimize kadar yayılır. Yaşamlarımızın tüm alanları üzerinde büyük bir güç kullanır. Özdeşliğimizi oluşturan düşüncelerimiz, arzularımız ve kendini algılama, bağlanabilirliğin bu anlaşılmaz ağından kaynaklanır. Bu kitap gerçekliğin yapısının temelini oluşturken, bağlantı, iktidar-ilişkisi kavramını inceleyecektir.
Bağlantı modellerinin dinamiklarinin, yapısının ve evriminin daha dikkatli incelenmesi iktidar-ilişkileri ile çalışmanın öğrenilmesi ve araştırılması için temel sağlayacaktır. Dünyamızı canlandıran bağlanabilirliğin karmaşık ağı tamamen biçimlenmiş bir şekilde birden bire var olmadı. Daha ziyade bu ağ devam eden gelişme ve kuvvetlendirme süreçlerinden meydana gelir. Mevcut durumumuza nasıl ve neden ulaştığımızı anlamak, sonuç olarak bize geleceğimiz üzerinde büyük bir kontrol verecek anlayış sağlar. Bu, çevre ve ekonomiden politika ve psikolojiye, gerçeklik olarak algıladığımız tüm bakış açılarını yönlendiren iktidar-ilişkilerinin ilkelerini açığa vurarak, zihinlerimizin, bedenlerimizin ve toplumlarımızın temel düzeneğini aydınlatacaktır. İnsanlığı tarih modellerinin esareti altında tutan bağları çözecektir – ve sonuç olarak özgürlüğümüzün anahtarını sağlayacaktır. Bu tarz farklı alanların birbirleriyle bağlanabilirliğini anlamak, bir bütün olarak dünyamızı anlayışımızı genişletecek bir iktidar-ilişkileri teorisi sağlayacaktır. Bu teori iktidarı kendi ayrı doğasına indirgeyecek ve etrafımızda var olan helezon ağ içersinde yeniden bir araya getirecektir. İktidar gerçeklik deneyimlerimizin tüm yönlerini tanımlar. Sonuçta, bu bilgi, bu iktidar teorisi, bize dünyamızı değiştirmek için bir alet çantası sunar.
Bu kitabı neredeyse tamamen David Bourland, R.A. Wilson ve diğerlerinin önerdiği şekliyle, “to be” fiilinin kullanılmadığı English Prime‘ – Alfred Korzybski’nin önerdiği şekliyle, “is of identity”nin olmadığı bir İngilizce – dilinde yazdım. Bu, umarım, daha işlevsel bir dil ile sonuçlanır. “to be” fiilinin salt kullanımından öte iki terimi eşitlemek için daha başka gerekçeler sağlamadan, “A, B’dir’.” önermesinin irrasyonel, dogmatik ifade tarzından sakınır. Tırnak işaretleri arasında kullanılan birkaç istisna, aslında “to be” fiilinin mantıksal yanlışlığına dikkati çekmek için kullanıldı.
Dünyanın ruhsal öğretilerinin etkili bir tanıtımı için, Aldous Huxley‘in “The Perennial Philosophy” kitabına bakabilirsiniz.
R. A. Wilson, Dr. John S. Bell‘in 1965 yılında ortaya koyduğu teoremi şöyle özetler: “Eğer bir nevi nesnel evren kimi bakımlardan var oluyorsa… ve, kuantum mekaniğinin eşitlikleri bu evrenle yapı benzerliğine sahipse (izomorfizm), o halde, önceden hiç temas etmemiş herhangi iki parçacık arasında bir nevi yerel olmayan karşılıklı bir ilişki var olur” (Quantum Psychology, syf. 167). Yani, önceden hiç temas etmemiş herhangi iki şey aralarında ne kadar mesafe olduğunu fark etmeden birbirleri üzerinde her zaman anında meydana gelen bir etki sağlayacaklardır. Bu teoremin geniş kapsamlı çıkarımları evrenimizin işleyişiyle olan bağlantıların önemini sergiler.
Evrimin Yapısı
İktidar-ilişkisi”ni bir varlığın diğer bir varlığın eylemini etkileme yeteneği olarak tanımlıyorum. Bu tarz ilişkiler tüm ölçeklerde var olur görünürler. Kişi insanları, şirketleri veya devletleri, diğerleri üzerinde etki gösteren tek, bağdaşık varlıklar olarak görebilir. Kişi ayrıca her birini bütünün meydana çıktığı iktidar-ilişkileri ve dahili varlıkların bir ağı olarak yorumlayabilir. Örneğin, tek bir oksijen atomunu, protonları ve nötronları oluşturan çok sayıda kuarkı birarada tutan güçlü kuvvetlere ve elektronları olası yerlerine bağlayan zayıf kuvvetlere sahip geniş bir iktidar-ilişkileri düzeni olarak modelleyebilir. En basit parçacıklar bile enerji ve kuvvet modelinden daha fazlası olarak gözükmezler. Fiziğin sınırlarında çalışmak, farklı parçacıkların gözlemcinin kurgusundan başka birşey olmadığı izlenimini verir: gerçekliğin asıl yapısı bağlantı içersinde yer alır, ve bağlanmış parçacıklar ilüzyon olarak görünürler. Bağlantılar etrafımızdaki herşeye biçim vererek, modeller ve ağlar içersinde toplanırlar. Yarı-atomikten küresele herhangi bir ölçekte,eşevreli bütünün davranışını anlamak iktidar-ilişkileri ağı, bağlantı ağı anlayışını gerektirir.
Evrenin nasıl var olduğu tam bir belirsizlik olarak kalır, fakat bugün çoğu fizikçi ve astronom şuanki durumun uzun bir parçacık evrimi – yeni, daha kompleks varlıklar oluşturmak için birleşen ve çarpışan enerjiler ve etkileşimler – süresi boyunca meydana geldiği konusunda anlaşıyorlar. Eğer yeni oluşan güç modelleri diğerleri ile olan etkileşimlerinde yaşamlarını devam ettirebilirlerse, parçalanmaktan ziyade bir arada durma eğilimi gösterirlerse, o zaman iktidar-ilişkilerinin kararlı bir toplamını temsil ederlerdi. Sağ kaldılar. Diğer modeller dış güçlerce parçalanmadan ya da tüketilmeden önce yalnızca saniyenin milyonda biri kadar bir süre geçti. Bu tarz bağlantı modelleri kendi başlarına düzenlenmiş gözükürler. Bu düzenlenim bilinçli bir tasarım aracılığıyla değil tek basit kuralla gerçekleşir: eğer raslantısal olaylar iktidar-ilişkilerinin kararlı bileşiğinin yaratılmasına yol açarsa, o varlık devam eder.
Bugün, parçacık hızlandırıcıları biliminsanlarına yarı-atomik enerjilerin dansını çalışmaları için bir araç sağlar. Yarı-atomik fizikçiler, bir bütün olarak elementin özelliklerini öngörebilmek için basit elementlerin bileşiminde bulunan iktidar-ilişkilerini anlamayı önemli sayarlar. Parçacık hızlandırıcısı ile, büyük dış güçlerin eklenmesi (bir parçacığın diğer bir parçacıkla yüzsek hızda çarpışması için gerekli hızlandırıcı güç) parçacık içersindeki iktidar-ilişkilerinin doğasında var olan kararlılığının üstesinden gelir. Bu çarpışma fizikçilere kısaca bağlantıların altında bulunan ağa kısa bir bakış ve görünüşte monolitik olan varlığın mekanizmasını gözetleme fırsatı sağlar. Yarı-atomik varlıkların ve enerjilerin nasıl etkileştiklerini gözlemleyerek, eşevreli atomu canlandıran ve tanımlayan güçleri daha iyi anlama yeteneği kazanırız. Yarı-atomik yapıyı tanımlayan aynı iktidar-ilişkileri kavramı, içersinde yaşadığımız daha geniş dünyayı da – ekolojiler, toplumlar ve ekonomiler – tanımlar gözükür. Bu, iç mekanizmasını ortaya koymak için bir saatin arkasını açmaya benzer. Monolitik yapıların herşeyin aslında dahili ve harici bağlantı ağlarından oluşmuş gözüktüğü ilüzyonunun farkına vardığımızda, etrafımızdaki dünyanın doğasına dair çok daha kullanışlı bir anlayış kazanırız. Karmaşık varlıkları bileşimlerinde bulunan iktidar-ilişkilerini gözlemlemek ve öğrenmek için bozmak, bilgi, dünyayı etkileme gücü sağlar.
Yapı-bozum sistemik evrimi – herşeyin sürekli olarak değişmesi, türemesi ve etkileşmesi nezdindeki kurallar ve süreçleri – anlamak için bir anahtar görevi görür. Pek çok insan Charles Darwin’in ilkeleri ve biyolojik organizmaların evrimi ile genel bir alışıklık gösterir. Burada daha geniş bir açıklama kullanacağız; salt biyolojiden daha fazlasına başvuran bir tanesine. Bu açıklama herşeyin dinamik bir doğasını ortaya koyar – tamamiyle cansız varlıklar, toplumlar, ekonomiler, hepsi biyolojiyi tanımlayan aynı temel prensiplerce yönlendirilir. Doğanın temel yapısını elde etme girişimi evrimin bu geniş, sistemik görünümüne ve iki anahtar bileşenine odaklanmalıdır: kendini eşleme ve doğal seçilim.
Kendini eşlemeyi, ister bir molekül isterse bilgisayar virüsü ya da yönetim tarzı olsun, iktidar-ilişkilerinin tek bir modelinin kendisini çoğalttığı süreçler olarak tanımlıyorum. Çoğalma mekanizması, başarılı bir yönetim tarzının taklidiyle açıklandığı gibi, canlı organizmaların genetik çoğalma sürecinden bilinçli benzemeye kadar değişebilir. Dikkati çeken nokta bazı iktidar-ilişkileri modellerinin, kopyalamayı başardıkları asıl mekanizma ne olursa olsun, kendini eşleme niteliğini gösterdiği üzerinedir.
İkinci esas süreç olan doğal seçilim, kendini eşleme sürecine yakın bağlara sahiptir. Kendini eşleyen birkaç varlık aynı çevrede var olduğu zaman, sürekli çoğalmaları hepsinin ihtiyaç duyduğu kimi kaynakların sınırlı stoğuyla karşı karşıya kalacaktır. İhtiyaç duyulan “kaynak” ne olursa olsun (örn. para, gıda, elektron, ilgi, vs.), sınırlı kaynağı kullanmaya veya elde etmeye en yatkın belirli bir model-varlık büyük ihtimalle yaşamını sürdürecektir. İktidar-ilişkilerinin daha az muktedir olan modellerinden daha fazla, ve de onların pahasına kendini eşleyecek, çoğalacaktır.
Her varlık, iktidar-ilişkilerinin her modeli, hayatta kalma, hayatını sürdürme ve çoğalmak için çeşitli kaynaklara bağımlılık gösterir. Bu tarz varlıkların kendini eşleyen doğası sınırlı kaynaklar için dinamik bir rekabet ortamı yaratır. Rekabette, özellikle bir model fevkalade bir şekilde başarısını ispatlamıştı: kusurlu eşleme. Kendini eşleyen varlıklar çoğu kez kendilerinin kusursuz bir kopyasını yaratmayı başaramazlar. Bu, meydana getirilen model içersinde, değişim, ya da mustasyon yaratır. Sık sık mutasyon sınırlı kaynaklar için olan mücadelede kötü biçimde başarısız olur. Bazen, yine de bir parça farklı bir model asıl olandan çok daha başarılı olur. Kusurlu eşleme süreci, sınırlı kaynak arayışında çok daha büyük oranda yeterlilik gösteren varlıkların evrimine yol açar.
Kişinin evrim sürecinin kendisini modellerin ve iktidar-ilişkilerinin bir örneği olarak görebilmesi gerçeği, kavramların yalnızca nasıl geniş biçimde uygulandığını gösterir. Hiyerarşi ve köksap gibi temel örgütlenme metotları da – ileriki bölümlerde tekrar döneceğimiz konular – iktidar-ilişkileri modellerinin örnekleri olarak işe yararlar. Dünyamızda geleneksel olarak “canlı” ve “cansız” olarak bölünmüş herşeyi, yeni bir algı merceği aracılığıyla izleyebiliriz. Şu anda, eskiden statik bir nesne veya soyut bir kavram olarak görünen şeyin şimdi kısıtlı kaynaklar için girişilen dinamik bir rekabetten ortaya çıkan bir varlıktan oluştuğunu görebiliriz.
Bu mercekleri alın ve çevrenizdeki herşeyin doğasını yeniden düşünün. Kolaylıkla akılda kalan bir ezgiyi, yeni bir ifadeyi, popüler bir iş teamülünü veya yenilikçi bir askeri tekniği ne oluşturur? Her yıl yaratılan yeni işletmelerin binlercesinden en ekonomik uygunluğu geliştirenleri kendilerini kopyalamada (ya da genişletmede) daha büyük bir etkinlik göstererek (bileşimlerinde olan iş teamüllerinin de yapacağı gibi) seçilim sürecinde ayakta kalma eğiliminde olacaktır. Doğaya bakın: kumullar, örneğin, kendini eşlemenin çok daha soyut bir örneğini betimler – yaşam formları gibi davranabilen şekiller olarak görünürler. Kimi kumullar sürekli olarak boyutlarını arttırmak için çalkantılı rüzgar akışlarını kanalize edecektir. Diğer kumul şekilleri ilkinden genişleyerek kendini sürekli tekrar eden bir kumul silsilesi üreten anaforlar yaratacaktır. Bu görkemli kumullar yalnızca üstünkörü kum taneciklerinden oluşur. Derince kazarsanız, asıl özlerinin bağlantılar ağı, iktidar-ilişkileri modelinden oluştuğu belli olur. Kum ve rüzgar yalnızca bu varlığın yararlandığı kaynakları ifade eder. Düzenlenen modelin kendisi aslında onların özdeşliklerini tanımlar. Bir kumulun model-varlığı, bir araya gelme sürecinin, iktidar ilişkilerinin temelini oluşturan modelin herhangi birşeyin gerçek özünü ve özdeşliğini gösterdiği bir kavram olarak “organları olmayan beden” örneği vazifesini görür. İktidar-ilişkisi ve model merceklerinin nasıl yeni bir dünya anlayışı ve kavrayışı sağlayabileceğinin neredeyse sayısız örneği mevcuttur. İktidar modellerinin kendimizi ve gerçekliği kavrayışımızı değiştirip değiştirmediğini görmek için onları sonuna kadar takip edeceğiz.
Bir şeyin temelini oluşturan bağlantıları ortaya çıkarmak için onu yapı bozuma uğratma yaklaşımı, parçası olduğumuz modeller – toplumumuz, ekonomik ve politik yapılarımız ve ruhsallık kavramlarımız – kadar, biyolojik öz ve ego modellerinin sorgusunda da faydalı bir alet görevi görür. Dünyamızın yapı bozumunda gelişimsel, tarihsel bir yaklaşım ele alacağız. Herhangi bir değer sağlamak için, bu yapı bozum eylemlerimizin etkinliğini geliştiren bir anlayış getirmelidir. Bu modeldeki dinamik süreçlerin hüküm sürmesiyle, sürecin ontogenezini, evrimsel gelişimini ve gelecekteki gelişimini etkilemek için geçmişten ileriye gidişini anlamak gerekli görünmektedir. Böyle bir anlayış, felsefenin başlıca problemlerine saldırmak için alet inşasına doğru bir adımı gösterir: Kendimizi nasıl tanımlarız? Ne isteriz? Yaşamdaki rollerimiz olarak neyi görmeliyiz? Eğer bu soruları çözebilir, modeller ve iktidar-ilişkileri üzerine daha büyük bir anlayış elde edebilirsek, bu bilgiyi geleceğe dair hayallerimizi gerçekleştirmek için uygulayabiliriz.
Çeviren: Serhat Elfun Demirkol
Kuantum fiziği ve dalga-parçacık ikililiğine mükemmel ve kolayca erişilebilen bir giriş için, Gary Zukav‘ın “The Dancing Wu Li Masters” kitabını okuyunuz. Konunun daha teknik bir kapsamı için, Richard Feynman‘ın QED: The Strange Theory of Light and Matter kitabına bakınız. Parçaıkların enerjiden doğuşu ve ölümü üzerine en güncel teorilerle ilgilenen gerçek maceracılar, Anthony Zee‘nin “Quantum Field Theory in a Nutshell” kitabına bakınız.

Bu fikir Manuel de Landa‘nın 1000 Years of Non-Linear History kitabında derinlemesine incelenmektedir. Kitaptaki dinamik doğa örneklerinden biri – kumul örneği – bu bölümün sonlarına doğru sunulacaktır.
Diğer örnekler türbülanslı sıvı akışı, yapısal doku yaratan hücreleri içerir. Kendini eşlemeye derinlemesine bir bakış için, “Self-Organization in Biological SystemsScott Camazine, et al.

Alan Turing tarafından, “birşeyi taklit etmek onu gerçekten anlamaktır” fikri ileri sürülmüştür. Eğer doğruysa, John Holland‘ın A Hidden Order kitabından başka evrimi anlamada bir kaç iyi kitap olabilir. Holland simulasyonu için adım adım ilerleyen bir rehber ortaya koyarak henüz başlamakta olan yaşamı açıklar.
Binbaşı Ralph Bagnold, 1930lar’da İngiliz Kraliyet Telsizcileri için Sahra çölünde çalışırken, “Kumullar, var oluşları yer şeklinden ya da sabit rüzgar engelinden öte olan mobil kum yığınlarıdır. Şekillerini ve özdeşliklerini sürekli olarak devam ettirmekte gözüküyorlar, ve bu yüzden kendilerinin çok ilginç bir yaşamları var.” sözünü söyledi.

“Sürekli olarak organizmayı parçalayan, geçmek ya da dolaşmak için saf yoğunlukların ifade edilmeyen parçacıklarına sebep olan, ve bir yoğunluk izi olarak isimden fazlasını bırakmadığı konuları kendisine bağlayan ‘organsız beden’.” Bu, Gilles Deleuze‘un “organsız beden” kavramıdır. Bölüm 9′da daha fazlası tartışılacak olan Deleuzecu felsefenin anahtar kavramlarından biridir. Gilles Deleuze ve Felix Guattari‘nin “A Thousand Plateaus” kitabının dördüncü sayfasından alıntılanmıştır.


* Çeviri Serhat Elfun Demirkol'a ait... Kendisine  Yabanıl aracılığı ile biizmle paylaştığı bütün şeyler için teşekkkürler..

Hiç yorum yok: