03 Ekim 2011

anarşistlerden herkese("benim adıma öldürme")

 Anarşistlerden Herkese..




Politika hayatımızın her alanını kirletiyor. Artık en yalın insanî duyarlılıklarla yapılan girişimler bile politik angajmanların etkisiyle yaftalanıp itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Bunun son örneklerinden biri de, bir grup insanın başlattığı “Benim Adıma Öldürme” kampanyasına karşı gösterilen tepkilerle ortaya çıktı. Önyargısız her insanın içinden geçeni ifade eden “benim adıma öldürme” sloganı, ne yazık ki özgürlük ve eşitlik zemininde yer alan kimi muhalif kişi veya gruplar tarafından bile, devletin ve sivil savaşın uzantısı olarak değerlendirildi. Biz anarşistler, özgürlük adına yapılan bu savaş ve şiddet kışkırtıcılığının karşısında olduğumuzu ifade etmek istiyoruz.

Bütün silahlı güçlerin “bizim adımıza öldürdüğünün” farkındayız.

Bu nedenle “Benim adıma öldürme” diyen arkadaşları destekliyoruz.

Bizim açımızdan, “benim adıma öldürme” demek, “benim adıma toplumsal kaynaklara zorla el koyma” demek.

“Gencecik insanları askere alarak savaşa sürme, onları ölmek ya da öldürmek ikilemiyle karşı karşıya bırakma, sınırın ötesinde ya da berisinde operasyonlar yapma” demek.

“Faili meçhul ya da malûm cinayetlerle insanları öldürüp toplu mezarlara gömme, köyleri zorla boşaltma, ormanları yakma” demek.

“Bütün bu terörü uygulayıp katliamlar yaparken toplumun huzur ve güvenini sağlama maskesini takma” demek.



Ve “benim adıma öldürme” demek, sözüm ona “özgürlük mücadelesi deyip Kürt toplumunun hak ve eşitlik taleplerini iktidar ve egemenlik mücadelesinin aracı haline getirme” demek.

“Bunun uğruna asker ya da sivil insanları öldürme” demek.



Biliyoruz ki şiddet tekelini elinde bulundurmak iktidara giden yolun kilometre taşlarından biridir. Örgütlü şiddet egemenlik mücadelesinde belki yararlı olabilir, ancak özgürlük mücadelesine zarar verdiği açıktır. Aşağıda isimleri yazılı olan biz anarşistler, her türlü şiddet ve savaş kışkırtıcılığını, silahlı bütün güç ve tarafların hayatlarımızı baskı altına aldığı bu şiddet sarmalını kınıyor ve reddediyoruz.





Ahmet Kurt, Çağatay Apaydın, Defne Sandalcı, Gazi Bertal, Hülya Kurt, Kubilay Duru, Mayıs, Murat Yılmaz, Remzi Gürkan, Tayfun Gönül, Ufuk Ahıska, Yavuz Atan, Zelha Cangi

24 yorum:

Adsız dedi ki...

imza kampanyası ve metni için:http://benimicinoldurme.blogspot.com/2011/09/pkk-vurduca.html

Adsız dedi ki...

HAYATINDA HİÇ BİR İŞE YARAMAMIŞ HİÇ BİR MESLEK ÖĞRENMEMİŞ VE TOPLUM BU TÜR İNSANLARIDA DIŞLAMIŞ BU İNSANLAR BU TOPLUMA GİREBİLMEK VE KENDİNİ BU TOPLUMA KABUL ETTİREBİLMEK İÇİN BU TÜR İŞLERİ FIRSAT BİLİP BALIKLAMA DALIYORLAR ÖLMEK VE ÖLDÜRMEK İÇİN CAN ATANLAR VAR.

Adsız dedi ki...

Gazi bana bu açıklamayı yollamıştı. Gazi'ye aşağıdaki yanıtı vermiştim. Ayrıca burada şunu da ekleyeyim: Bildiriyi yayınlayanların tüm anarşistleri temsil ediyormuş gibi bir havada konuşmalarını da doğru bulmuyorum. "Biz bir kısım anarşist" denmesi daha doğru olurdu.

Selam Gazi


Bildirinizi doğru bulamadım. Sebebini açıklayayım. Çünkü "Benim Adıma Öldürme" bildirisinin mantığı doğru değil. Neden?


Birincisi, bunun Kürt tarafından açıldığı izlenimi var. "Benim adıma öldürme" dediğin zaman, otomatikman PKK'yı Kürtlerin temsilcisi gibi gören bir anlayış yansımış oluyor. Oysa ben Kürt olsam, hiç de "benim adıma" diye bir şey kullanmazdım. Zaten bu tür kampanyayları Kürt ya da Türk olarak yapmak da yanlış.

İkincisi, bu kampanyanın TC'nin yaptıklarını kapsadığı kanısında değilim. İlla kapsamalıydı demiyorum, anlaşılan hedefi PKK'yı durdurmak ama böyle olunca da eksik oluyor. Siz bildirinizde iki tarafı da belirtmiştiniz ama kampanya adına bunu söylemeniz zorlama. Çünkü kampanya esasen PKK'yı durdurmak üzere açılmıştır.

Üçüncüsü, ben zaten milliyet üzerinden açılan kampanyaların halihazır durumu yeniden üretmeye hizmet ettiğini düşünüyorum. Bunun yerine bence, "Ölmeye de öldürmeye karşıyız" diye bir kampanya çok daha etkili olur ve temel bir tutumu ortaya koyar.

Dördüncüsü, böyle bir kampanya AKP, devlet ve liberal kesim tarafından kolayca manüple edilmeye son derece açık.

Bütün arkadaşlara sevgiler.

Gün

Adsız dedi ki...

30 yılda, ardında yaklaşık 30 bin ölü ve on binlerce yaralı bırakan savaşın yanında yer alınamıyacağını sağ duyu sahibi, aklı selim hiç bir insanın onaylamayacağı, hiç şüphe yok ki tartışma götürmez. Ancak buna rağmen, " Benim adıma öldürme" kampanyası verdiği mesaj ve içeriği ile son derece akılcı ve şık bir bildiri olarak görünsede, tc nin, kürtlerin üzerindeki mutlak itaat ve boyun eğmeye zorlayan politikasına hizmet edebilir kaygısı taşımaktayım. Bir başka itirazım ise, "ezen ulus" un anarşistlerinin, ezilen halkın devrimcilerine karşı üstten sesleniş yapması. En azından henüz düşünsel anlamda bile bu konuda anarşist saflarda tartışmalar sürerken, kafalarda netlik kazanmayan, olgunlaşmayan fikirler ortalıkta dolaşırken, meselenin altını çizen böyle bir bildiriyle sonucu bağlamak bana pek uygun görünmüyor. Zamanımız olursa bütün bunları ayrıca konuşmak isterim.
Sağlıcakla kalın.


Orhan

Adsız dedi ki...

Serdilhanı, inisiyatifi, boykotu canımıza TAK ettiniz; silahınızla gelecek ‘yarını’ istemiyoruz

Adsız dedi ki...

kampanyaya imza niteliğinde bir yazı olarak öngörülse de, kampanyayı oluşturan yazının, yukarıdaki imzanın dahi ne kadar gerisinde olduğu, temel olarak "sürecin baltalanması" mevzusu dışında herhangi bir kaygı taşımadığı kolaylıkla görülebilir.ki devlet odaklı başlayan her süreç devlete zaman kazandırma amacı gütmüştür.işte habur'daki mahkemeyle tekrar tutuklama kararı alan mahkeme aslında karmaşık gibi görünen mekanizmaların bir o kadar kontrolde olduğunun kanıtıdır.

lakin o kontrolü çukurca'dan video yayınıyla kırmaya çalışmak, savaş haberciliğinde devletle reyting yarışına girmekten öte anlam taşımaz.işte bu noktada vicdan sahiplerinin, kampanyayı eleştirme duyarlılığı gösterenlerden "bari benim adıma video yayınlama" gibi bir duyarlılığı da en azından fısıldamasını beklemesi "ezen ulus seslenişi" gibi kulağa gelmemeli bence.

kontrol çoğaldıkça "kontrol dışına çıkan unsur" hikayeleri de çoğalagelmiş hep.90'ların devlet politikalarının değerlendirmelerinde çok rastladık bunlara.şimdi aynı öyküleri anlatarak, devletle aynı kefede değerlendirilmekten muzdaripliklerini beyan edenler, kontrol ve kontrol dışı unsurlarla reyting avcılığına soyununca ekranlara uzak kalası geliyor insanın.

"ekranın ilk kurbanı sessizlik oldu" diyordu baudrillard..prime time dedikleri de gelir geçer elbet.sessizliğimize ölümler eklemeden dönebilmek belki şimdi mesele.

eyv.

Adsız dedi ki...

imza meselesi yıllarca tartışılagelmiştir. hatta daha önceleri "anarşistler" imzalı bazı "şiddet içeren" bildirilere aşağıdaki imza sahiplerinden bazılarından benzer tepkiler gelmişti.ama bence çok da takmaya gerek yok.istesek de istemesek de başta muhalefet olmak üzere neredeyse tüm kamuoyu anarşistleri böyle devletin asayiş güçlerine ve muhafazakar kitlelere "sempatik" gelen işlerle tanıdılar. bu imajı yıkmak elbette bu metnin imzasının değiştirilmesi kadar kolay olmayacaktır. bu arkadaşlarla uğraşmak yersizdir o yüzden. bir de arkadaşların samiyetlerini olumlu yönden düşünelim.bu arkadaşlar bir toplumsal "kaos" durumunda silahlı dayanışma yollarını da kapatarak gönüllü olarak öldürülmeyi tercih edecek kadar etik davranmaktadırlar.o zaman evlerine yapılacak olan baskınlara karşı silah almayı "benim adıma öldürme" kapsamında değerlendirerek reddedecek, meseleleri mütakere yoluyla çözmeyi tercih edeceklerdir. o durumda onlar için dua etmekten başka çaremiz yok.

"Şiddetsizlik sadece sizi koruyan polis olduğunda işe yarar. Polis korumasının yokluğunda, şiddetsizlik intihara çok yakındır." Ted Kaczynski

şiddetin fetişi de fobisi de sakat. bir tarafta örgüt fetişini palazlandıran mülkiyetçi ve erekte dürtülerin okşanması diğer tarafta da ahlakçı bir entellektüelizmin hayata tepeden bakan şımarıklığı. "benim için öldürme" gibi eğlentiler asayiş kuvvetlerinin hakim kılmaya çalıştığı muhalif kültürün içimizdeki bir yansımasıdır sadece.hak iddia ettikleri mecralarda herhangi bir talebim de yok zaten. bunu aynı hedef kitleleri olanlar düşünsün. alem can derdine silaha sarılmak durumunda kalırken entellektüel orgazm ve mağdur-vicdan şov derdine direnenleri kınayanlarla ortak hayallerim olduğunu düşünmüyorum.

buna karşın şiddetin kaçınılmazlığı konusunda hemfikir olanlar olarak şu an gerçek bir derdimiz varsa eğer o da bu eğilimlerin olası bir isyan hareketini güçten düşürmesi değil başka hareketlerin şiddetine izah getirmeden, onla bunla dayanışma hamallığı göstermeden önce sistemin kurumlarına karşı kendi savaşabilme "cesaretimizi" toplayabilme iradesini gösterebilmektir. yani tüm bu şeyleri ciddiye almamızın sebebi yine anarşist mücadeleyi devlet ve sermayeyle çetrefilli bir savaş konumuna taşıyamamış olmamızdır. o yüzden bu arkadaşlarda ben bir sorun görmüyorum.sadece kendi zeminlerinde hareket ediyorlar.onlarla aynı zeminde tartışmak da yersiz.zamanında bir iki banka, araba ve market camı kırdılar, kıçı kırık maske taktılar diye anarşistleri baldırıçıplak teröristler, özentiler, provokatörler diye suçlayanları unutmayalım ki, kiminle hangi zeminde tartıştığımızı bilelim. bilelim ki her mevsim dönümünde aynı şiddet tartışmalarının içine gömülmeyelim.çünkü bu konuda birbirimize anlatabileceğimiz daha fazla bir şey kalmadı.

Adsız dedi ki...

kaczynskinin şu makalesini yeniden hatırlamakta fayda var:

----------
2025'in sonbaharı. Tekno-endüstriyel sistem bir yıl önce yıkıldı, fakat sen ve arkadaşların pekala yaşıyorsunuz. Bahçeniz geçen yaz zenginleşmiş ve gelecek kış boyunca size yetecek kadar kulübenizde kurutulmuş sebzeler, kurutulmuş fasulyeler ve diğer besinlerden iyi miktarda erzak bulunmakta. Sadece şimdi patateslerinizi hasat ediyorsunuz. Bahçıvan belleriniz ile, sen ve arkadaşların birinin ardından diğer bir patatesi kökünden söküyor ve dolgun kökleri topraktan dışarı alıyorsunuz.

Birden arkadaşınız dirseği ile sizi dürtüyor ve bakıyorsunuz. Uh-oh. Çete görünüşlü bir grup patikanızdan size yaklaşıyor. Silahları var. Bela gibi gözüküyorlar, fakat sen katı bir duruşla dikiliyorsun. Çetenin lideri sana doğru yaklaşıyor ve şöyle diyor :

"Hoş görünüşlü patatesleriniz var"/ "Evet, diye cevaplıyorsun. "Hoş görünüşlü patatesler." "Onları alıyoruz" diye karşılık veriyor çetenin lideri. "Canın cehenneme!" diye cevaplıyorsun. "Bu patatesleri yetiştirmek için uzunca bir yaz dönemini yoğun çalışmayla geçirdik."

Çetenin lideri tüfeğini suratına doğru tutuyor ve "Siktir git!" diyor. Sonra adamlarına "Dick, Ziggy, kulübeyi kontrol edin ve ne çeşit yiyecekleri olduğuna bakın. İçeri girip, kışı burada geçirebiliriz. Mick, kaçmadan önce şu kaltağı yakala. Hoş bir kıçı var. Bu gece hepimiz onunla yatacağız".

Sinirleniyorsun ve bağırmaya başlıyorsun, "Seni piç kurusu! Bunu yapamazsın " Tüfek ateş alır. Ölüsün.

* * * * * * * * * * * * *

Şiddetsizlik İntihar Olduğu Zaman
Ted Kaczynski

metnin tamamı: http://internationala.org/index.php/kutuphane/makale/2929-iddetsizlik-ntihar-olduu-zaman-.html

Adsız dedi ki...

Var olan Facebook kampanyasının üzerine eklenince detayda ne söylendiği gözden kaçar. Bence de mevcut kampanya Kürt tarafından Kürtlere yazılmış izlenimi veriyor ve evet belki zorunda olmasa da devlet terörüne değinmiyor. Var olan "benim adıma öldürme" kampanyasına destek babında eklemlenmektense ayrı bir kampanya başlatmak daha doğru olurdu. Benim kanımca genel sıkıntı son dönemde gelişen her durumda bağımsız, üçüncü bir cepheyi açmak, denemek yerine mevcutlardan birine eklemlenmek. Kendi dil(ler)imizle konuşacağımız bir sathı yaratmak zorundayız diye düşünüyorum.

Bir de metnin girişindeki, "politikanın hayatı kirletmesi" ibaresindeki, politikanın olumsuzlanmasına da (böyle niyetlenmemiş olabilir, böyle anlaşılıyor) katılmıyorum.

Sevgiler,
Süleyman

Adsız dedi ki...

merhaba süleyman, mail gruplarındaki yazıların hep dikkatimi çekiyordu ve bu nedenle tanışmak da istiyorum seninle. belki de bu bir vesile olur. açıklamamızla ilgili söylediklerine geçersek, her şeyden önce belirttiğin noktaları kişi olarak önemsediğimi bilmeni isterim. bu nedenle birkaç noktayı biraz daha açıklığa kavuşturma ihtiyacı duydum.öncelikle, “benim adıma öldürme” çağrısını yapanlar karışık bir topluluk. ben içlerinden bir zaza, bir kürt tanırım. ama aralarında, türk, boşnak ve ermeni kökenli insanlar olduğunu da biliyorum. dolayısıyla pkk’ye kürt kimlikli bir sesleniş değil, hoş öyle de olsa değişen bir şey olmaz. farklı kökenlerden bir grup insan hem devlete hem pkk’ye "kimseyi öldürme" çağrısında bulunuyor. ihd’lerin binlerce kez benzerini yaptığı bu hümanist talebi yargılamaya kalkışmayı doğrusu anlayamıyorum. söz konusu çağrıya lütfen bir kez daha bak, http://www.geoaktif.com/benim_adima_oldurme.htm .
gazi

Adsız dedi ki...

2-

çağrı, hem mayınlardan, hem helikopter saldırılarından söz ediyor, hem politikacıları ve generalleri hem de gerilla şeflerini muhatap görüyor. ama, ucuz suçlamaları meslek edinmiş kimi anarşistlerin, işi akp projesine vardırması en basit tanımla, söylediği lafın sorumluluğunu taşımamasıdır.bizim yaptığımız ise bir kampanya değil, özellikle şu son birkaç yılda temel hassasiyetlerinden uzaklaşmakta olan anarşist algı ve yönelime seslenmek istedik. basının, "kamuoyunun" bizi nasıl karşılayacağı, nereye koyacağı bizim için ikincil bir sorun. adımızla konuştuğumuz için kimseye bir sorumluluk ya da bir imaj yüklenimi yaratmadığımız açık. bazı arkadaşların bu yöndeki kaygılarını zorlama bir algının ürünü olarak gördüğüm için üzerinde durmadım. çünkü konu imzayı aşıp anarşist olma hakkımızın tartışılmasına dönüşüyor. ben aynı konuda birçok kez uyarıda bulunmuş kişi olarak yeterince duyarlı olduğumu düşünüyorum. bizler de devletin, sağ ve solun ideolojik-siyasal hegemonyasına, tahakküm kültürünün kodlarına karşı çıkmakla her anarşist kadar anarşist olma hakkına sahibiz. metnin altındaki on üç imzaya rağmen “biz anarşistler” seslenişiyle kendi kimliklerinin ya da imajlarının gölgelendiğini ileri sürenler anarşist olma hakkımızı çok görüyorlar demektir.

Adsız dedi ki...

3-

metnin içeriğine gelince, benim temel saikim şu: onlarca anarşist arkadaşımızın, marksist leninist mücadele tarzının temel kabullerinden olan "devrimci şiddet", “devrimci diktatörlük” hatta "devrimci terör" kavramlarıyla yeterince hesaplaşmadığını, sosyalist solun ya da pkk'nin doğrudan doğruya cinayet diyebileceğimiz eylemlerine neredeyse hevesle bakmalarını, mazur görme ve gösterme çabalarını epey bir zamandır şu mail gruplarındaki iletişimden esefle izliyorum. romantize şiddetin belirli yaşlardaki çekiciliğini -içinde yer aldığımdan- yakınen bildiğimi sanıyorum. şiddete dair okuduğum anarşist imzalı pek çok yazı ve açıklamada ciddi bir zemin kayması olduğunu görüyorum. daha bugün, ödp'ye yakınlığıyla bildiğim bir arkadaşın kürt hareketi üzerinden yaptığı şiddet övgüsü -bizim ortamımızda da dolaşıma girdi- çoğu zaman arkadaşlarımızın övgülerinin yanında masum bile kalır. bilirsin, marksist ideologlar şiddeti daima sosyal bir olgu, politik bir kategori olarak ele aldılar. böyle olunca da, ne zaman başvurulacağı tamamen kullananın keyfiyetine kalmış bir “devrimci şiddet” kavramı neredeyse tartışma dışı bir meşruiyet kazandı. bu meşruiyeti kabullenen ve bundan cevaz alan herkes, kendi şiddetini pekâlâ devrimci şiddet olarak tanımlayabileceği gibi, politik amaçlarına ulaşmak için, ahlâk dışı her türlü kötü aracı kullanmakta da hiçbir beis göremeyebilir. örneğin, özgürlüğe diktatörlükle varılamayacağı yeterince dert edinilse, faşizan, baskıcı, militarist ve tamamen tahakkümün sembolik evrenine ait araçlarla varılacak bir hedef olmadığı görülebilir.
ben şiddet meselesini, kurbanın kimliğinden ve niteliğinden bağımsız, başlı başına bir ahlâk ve vicdan meselesi olarak görüyorum. işte bu nedenle, yüksekova’da sokakta yürürlerken enselerinden vurulan iki astsubay olayını, devrimci eylem şöyle dursun düpedüz adi bir cinayet olarak görüyorum. yine aynı ilçede, öğretmen eşinin evinde misafirken kaçırılıp birkaç saat içinde kurşuna dizilen ve cenazesi izmir’de buca cemevi’nden kaldırılan genç mühendis olayını düpedüz terör olarak görüyorum. evet bu eylem açıkça bir terör eylemidir. kürdün meşru kimliğine dahi açıkça zarar veren bir niteliğe sahip. bunlar olup biterken niçin sessiz kalayım. benzer eylemleri devlet güçleri yaparken –şahsen benim çeşitli dergilerimizin ilk sayılarındaki yazılarımdan itibaren- lanetlemiyor muyuz? sola ya da başkalarına hoş görünmek için çifte standart uygulamak bana son derece samimiyetsiz gelir.
politikanın olumsuzlanması konusundaki itirazına da katılmıyorum ama bu yazıyı yeterince uzattım, onu da başka zaman konuşuruz. bütün bu sözleri senin kısa birkaç cümlenden yola
çıkarak söylediğim için beni bağışla. bunu başka türlü yapamazdım. açıklamamızın içeriği üzerine düzeyli ve iyi niyetli her tartışmaya imkan buldukça katılırım. ancak, bugüne kadar küfür dışında mücadeleye bir katkılarını görmediğim kimi yüzsüz maskelerin seviyesiz sataşmalarını kaale alırsam çevreye rahatsızlık vermekten hicap duyarım-gazi-

Adsız dedi ki...

hayretle okuyorum yazılan metni.

neden bugün böyle bir metin ve kime karşı yazılmış ve ne için.Siz en önce şu mevcut iktidarı kaldırın ortadan da sonra giden yolu eleştirin.

Elbet Kürt hareketine ilişkin eleştirilecek tonlarca şey vardı, vardır. Savaşan taraflardan birine hele ki bu daha güçsüzse kolay herhalde eleştirmek...

İmza değil metnin kendisi sorunlu. Kürt ezilenleri kendi yolunu açarken devletin şiddeti tepelerindeyken buna benzer bir metni, çağrıyı bu topraklar görmemişti. devletin şiddeti için sesini çıkaranları da devlet en ağr cezalarla yargıaldı.
Herhalde şimdi bu metne o melun devlet aygıtları alkışlayarak bakıyordur.

Zaman Kürt hareketiyle hayatın içinde dayanışma zamanı.

ahmet demir

Adsız dedi ki...

doğrusu geoaktif a.ş.nin personel kadro imzalarının atılması biz "yeni olanlar" için öğretici oldu.:))böylelikle sallanmaması gereken anarşistler listesinin top 13ü netleşmiş oldu.

Noob Saibot

Adsız dedi ki...

ne de güzel yakışmışsınız birbirinize! allah bir yastıkta kocatsın hepinizi..

kalenderi

Adsız dedi ki...

Bomba, TAK ve Kürt hareketinde devlet zihniyeti
Gökhan Kaya gokhan_olorin@yahoo.com

Ankara'nın ortasında bir bomba patlatıldı: 3 kişi öldü
Siirt'te sivil bir araca ateş açıldı; 4 kadın hayatını kaybetti

Bunlardan ilkini geçtiğimiz ay içerisinde 'sivilleri' hedef alacağını
açıkça deklare eden, daha önce de benzeri eylemleri gerçekleştiren TAK
üstlendi. İkincisi için ise PKK 'özür diledi' ve örgütü uyardı;
'yanlış
insanları' öldürmeyin.

BDP'nin açıklamalarını da, sivil siyasete yönelik uygulanan
baskıları-KCK
davasını da, Kürt hareketinin yüzlerce yıllık 'ezilmişliğe' yaslanan
meşruiyetini de es geçmeyelim ama; sivillere yönelik 'planlı'
saldırıların tüm 'uyarılara' karşı tekrar ettiği, demokratik
kamuoyunun
'barış' çağrılarının anlamsızlaştığı bugünlerde bazılarına sormak
lazım;
mücadele ettiğiniz 'öteki', 'düşman' Türk halkı mı, Türkiye
Cumhuriyeti
devleti mi?

İkisini hala ayırt edebiliyor musunuz?

Ben ayırt edilebildiği kanısında değilim çünkü. Neden?

Sokaktaki sıradan bir vatandaşı, devletle savaşın aracı olarak
'öldürmenin' fikri kaynağı ne olabilir, biraz beyin fırtınası yapalım;

Birincisi 'insanı' önemsizleştiren, stratejinin bir unsuruna
indirgeyen
bir 'devlet zihniyetinin' ürünüdür. Devlet zihniyetine sahip olmak
için
illaki devletinizin olması gerekmez. Devlet sayar, ayırır,
kategorilere
ayırır, sınıflandırır, derecelendirir, her toplumsal unsuru
ölçülebilir
bir 'meta' haline getirir. Devlet her şeyden önce muhasebe
defterinden,
mezarlık tapularına kadar sızmış bir zihniyettir.

Bir muhalefet örgütü de, kendisini proletaryanın öncü gücü ya da Kürt
halkının özgürlük savaşçısı olarak adlandırsa da bu zihniyete teslim
olabilir.

Eğer sokaktaki insanı ya da kendi üyelerinizi örneğin ABD'ye ya da
TC'ye
mesaj vermek için 'harcanabilecek' metaya, bir politika nesnesine
indirgiyorsanız, siz savaştığınız devletin bir benzeri olmuşsunuz
demektir.

Devlet 'öldürür
İkincisi aşırı 'Milliyetçiliktir.' Ezilen bir ulusun 'demokratik'
değerlere konjoktür gereği sahip olduğu bir dönemde yaşamıyoruz. Bugün
Kürt kimliğinin başlıca kurucu ötekisi 'Türk'ten başka bir şey değil.
Görülüyor ki Ankara'da ya da Taksim'de ölenin Kürt olmayışı,
'Bölge'nin
dışında oluşu bombayı koyanların 'içini rahatlatıyor.'

Sıradan vatandaşa, 'sıradan Türk'e uygulanan şiddetle Türkiye
Cumhuriyeti
devleti ile vatandaş eşitlenmiş oluyor. Bu kör şiddet, Türk'ün
içindeki
farklılığı; yani o insanın-ölenin Sosyalist, engelli, evli-bekar,
Alevi
ya
da savaş karşıtı olmasını görünmez kılıyor. Böylesi bir
'düşmanlaştırma'
ancak aşırı milliyetçiliğin ve bir devlet zihniyetinin ürünü olabilir.

Peki ne yapmalı? Nasıl bakmalı?

Bu tür değerlendirmelere kızan solcu arkadaşlar olabilir, çünkü bizim
kavramlarımızı hala iki kutuplu dünyanın siyasal dengelerinde oluşmuş
bir
takım politika modelleri belirliyor. Ulusların kendi kaderini tayin
hakkının bazı yorumları gibi.

Bugün 'Kürtler' kavramı da bütün Kürtleri milli kimlik altında
eşitleyen
ve var olan durumu görmemizi engelleyen bir örtü işlevi görüyor. Bu
arkadaşlarıma söyleyeceğim şu; sadece 'Kürtler' diye bir şey yok;
Demokrat
Kürtler, Anarşist Kürtler, Sağcı Kürtler, Sosyalist Kürtler ya da
Faşist
Kürtler de var Ve biz sokak ortasında masum sivilleri öldüren, aşırı sağcı Kürt
unsurları
eleştirmemek ya da görmezden gelmek gibi bir lükse sahip değiliz.
http://www.turnusol.biz/public/makale.aspx?id=10588&pid=19&makale=Bomba%2C+TAK+ve+K%EF%BF%BDrt+hareketinde+devlet+zihniyeti#.ToAcyzkz3PI.facebook

Adsız dedi ki...

“Benim İçin Öldürme, Benim İçin Ölme”

Ömer F. Kurhan

1-

Yazının başlığı, Siirt’te PKK’nin askeri yapısı HPG’ye bağlı gerillaların, yanlış hedef tespiti sonucunda Siirt’te dört genç kadının ölmesine neden olan eylem üzerine açılan bir imza kampanyasından* alınma. İmza kampanyasının tam başlığı şöyle: “Kürtler’den PKK’ye Çağrı; Benim İçin Öldürme! Benim İçin Ölme! Ji Bo Min Nekuje! Ji Bo Min Nemire!”

“PKK Vurdukça…” başlığı verilen kampanya bildirisi özetle PKK’ye silahlı mücadeleyi bırakma çağrısı yapıyor. Bu “sarkastik” bir dille yapılmış. Sarkastik (İngilizce yazılışıyla sarcastic) bir bakıma ironik demek, ama ironiden daha sert bir alaycılığı içerir. Örneğin kampanya bildirisinde “Dün Siirt’te 5 kadın öldükten sonra Kürt kadını kendini daha özgür hissediyor” denilince ve söz konusu olan ölüm, ölmek ve öldürmek gibi iç sızlatan bir olay olunca, ironinin mantığı korunuyor, ama ironiden beklenen yumuşaklık ve nezaket ortadan kalkmış oluyor.

Bildirinin tamamı okunduğunda, PKK’nin silahlı mücadele anlayışının topyekûn mahkûm edildiği anlaşılıyor. Sarcasm yoluyla ben PKK’ye sert bir alaycılıkla yaklaşabilecek kudrete sahibim mesajı veriliyor. Belli ki Siirt’teki insanlık trajedisi ve bu olay karşısında PKK’nin karşı karşıya kaldığı güç durum, bu kudret iddiasının asıl kaynağını oluşturuyor. Yoksa tek başına “Dağlarda TSK ile çarpışıyorsunuz, çok iyi halt ediyorsunuz” anlamına gelen sarkastik sözler sarf etmek hiç de kolay değil.

“Nihayet PKK terörüne Kürtlerden açık bir tepki geldi, PKK’ye silah bırakma çağrısında bulunan bu cesur ve de sivil Kürt gençliğini selamlayıp bağrımıza basmanın yollarını araştıralım” yaklaşımının sonuçları çabucak görülmeye başlandı. Taraf gazetesinde, PKK’den ürkmeme başarı ve heyecanını gösterensarkastik kampanyaya Selam olsun! denildi. Ahmet Altan yine hızını alamayıp “Kürtler katillerine benzemez”* başlıklı yazısında şu lafları etti:

“Eğer en kısa zamanda PKK, ‘kendi iktidar kavgası’ uğruna Kürtlerin haklarını elde edecekleri demokratik müzakere yolunu tıkamaktan vazgeçmez ve sivillere yönelik şiddeti arttırırsa, kendisini bitirecek tek gücün, onurlu ve demokrat Kürtlerin sillesini yüreğinde hissedecek.”

PKK’nin yüreğine inmesi beklenen sivil sillenin hemen ardından, “sarkastik” kampanya yoluyla PKK’ye silahlı mücadeleyi bırakma çağrısı yapan bir genç kadın, Ahmet Hakan’ın CNN Türk’te icra ettiği tartışma programına konuk edildi. Programda, başlattıkları imza kampanyasının çığ gibi büyümesine yardımcı olmak üzere, internetteki kampanya adresi tekrar tekrar verildi. Kampanya temsilcisi genç kadın da, sanal âlemde başlattıkları eylemin ana akım medya tarafından destek ve himaye görmesine kucaklar dolusu onay vererek barışçı sivil toplum iradesi adına meydana gelen sarkastik konumunu pekiştirdi.

Adsız dedi ki...

Ömer F. Kurhan

2-

Kampanyanın PKK’ye karşı barışçı sivil toplum kalkışması iddiasını ciddiye alıp ele almak gerçekten gerekli mi? Sanal âlemde sahnelenen ve sonrasında ana akım medyanın ilgisine mazhar olan bu narsistik şaklabanlığın, PKK silahlı mücadeleyi kayıtsız şartsız terk etsin ya da silahları bıraksın şeklindeki resmi önermeye hizmet ettiğini anlamanın bir zorluğu yok.

Yine, kampanya metninin “Kürtler’den … çağrı” şeklinde sunumunun yapılması durumunda sorarlar: Hangi Kürtler? Bu metin anonim bir Kürt halk metni mi? Kürtleri tanıyanlar bilir: Kürtler arasında PKK şiddetini yetersiz bulup TAK’ın eylemlerini destekleyenlerden, PKK’yi silahlı eylemlerinden dolayı lanetleyen guruplara geniş bir yelpaze var. Taraf gazetesinin, Ahmet Altan’ın ya da Ahmet Hakan’ın medya destekleriyle kampanyanın Kürtler arasında çığ gibi büyüyüp büyümeyeceğini göreceğiz. Kampanyanın ortaya koyduğu hedef (PKK silahlı mücadeleyi terk etmelidir!) bakımından, bir grup BEN toplamından anonim bir Kürt halk tavrı çıkacak mı onu da göreceğiz.

Görecek miyiz?

Hiç sanmıyorum. Bir gece oturup PKK’nin özür dilediği ve sorumlular cezalandırılacaktır dediği bir eylemden ötürü, PKK’nin her türlü silahlı eylemini mahkum etmek, bu memlekette yüksek siyaset bağımlılığını ve kelimenin gerçek anlamında sivil inisiyatif örgütleme beceriksizliğini bir kez daha ortaya koyuyor.

Gerçek şu ki, PKK’nin bir grup BEN için ölme ya da öldürme iddiası yok. “Benim için öldürme, benim için ölme” dersen sorarlar: Sen kimsin? Kürtler misin? Kürtleri hangi BEN’ler temsil ediyor? Yok eğer Kürtler değil de bir grup Kürt isen ya da BEN’ler toplamı isen, niçin genel olarak Kürtler adına konuşuyorsun? O grup ya da BEN’ler toplamı her ne ise bir zahmet onu adlandır ve topluma çağrını o şekilde yap. Bakalım ait olduğunu iddia ettiğin toplumda (Kürtler arasında ) nasıl bir etki üretecek, biraz bekle ve gör. Narsisizmin de bir sınırı olmalı değil mi? “Kürt olarak BEN = Kürtler”, yani sanal atış serbest. O BEN de çözümü PKK’nin silahlı mücadeleyi terk eylemesinde bularak büyük buluş yapmış.

Daha geçenlerde başbakanımız söylemedi mi PKK silah bırakmadan operasyonlar durmaz diye. Buna karşılık PKK öyleyse TAK! olur demiyor mu? PKK’nin yanlışlıkla imza attığı bir sivil katliamdan hareketle PKK’ye silahlı mücadeleyi bırakma çağrısı yapmak fırsatçılık ve “dağda şahin, ovada güvercin” konseptiyle ısıtılan savaş siyasetine destek olmaktır. Fakat örneğin PKK’den savaş politikasını TAK terörünü dışlayacak ve karşısına alacak şekilde oluşturmasını talep etmek, gayet meşrudur ve insan hakları bakımından oldukça sağlam dayanaklara sahiptir.

PKK’ye silah bıraktırma adına sanal âlemlerde barışçılık ve sivil toplumculuk oynamak, sahici bir barış hareketine duyulan ihtiyacı sulandırmak ve devlet siyasetinin peşine takılmak adına tarihe bir dipnot olarak düşüldü. Bunu yapmak için de Siirt’teki trajedi kullanıldı. Barış adına insanlıktan çıkmanın sanal bir çeşitlemesi – işin özü bundan ibarettir. /www.daplatform.com

* http://www.benimicinoldurme.blogspot.com/ adresinden ulaşılabilir.

** http://www.taraf.com.tr/ahmet-altan/makale-kurtler-katillerine-benzemez.htm

Adsız dedi ki...

anarşistlerde birbirlerinin adına konuşmaya ne de meraklısıymış. anarşistlerin en fazla bin kişi olduğunundan yola çıkarak hesaplarsak her ad en azından 100 kişiyi kapsıyor olmalı. yani her ad birbaşka deyimle YÜZBAŞI yani. Albay binbaşı yüzbaşı çavuş uzman korucu ... Valla bu bana bir şey hatırlattı sizede hatırlattı mı. Bildirinin her yönden TARAF'ını belli ediyor :)))

Adsız dedi ki...

İnsan şiddet kullanmak zorunda kalmaz mı? Hangi şartlarda şiddete yönelir canlı? Ha tamam "özgürlük mücadelesi" kendini falan savunmuyor ki zaten konumunu koruyor ya da güçlendirmeye çalışıyor. O da başkaları üzerinde otorite kurmak istiyor(?) Uzun uzadıya bu konu hakkında yazmak isterdim ama onun yerine aşağıdaki sorulara verilecek cevaplarla şiddeti uygulayanlar arasında fark olması gerektiği sonucunu çıkarabileceğimizi düşünüyorum: Şöyle bir gözünüzde canlandırın, Yaz günü çok makul ve masum olan dondurma yeme isteği bir dizi bahane ile geri çeviren "çocuğun" ebeveynine bağırması şiddet midir? Çocuğunki şiddet ise ebeveynin sinirle bağırıp çağıran çocuğa sert bir ses tonuyla başlayıp, çocuğun tepkisiyle elinden tutup çekiştirmesi, bazı durumlarda da tokadı yapıştırması nedir? Siz böyle bir durumla karşılaşsanız, çocuğa "annen ya da baban dondurmayı yemeni istemiyor, boğazın ağrır hasta olursun" bile dedikten sonra çocuk "sadece dondurma değil, sen bebek değilsin deyip hiç bir isteğimi yapmıyorlar" dediğinde "olsun sen yine de ebebeynine bağırma" diyip ebeveyne de "beyfendi ya da hanfendi! İyisimi siz çocuğu da alıp bir psikoloğa görünün, birbirinize bağırıyorsunuz çok rahatsız edici" mi dersiniz? Eğer böylesi gündelik bir şiddet vakası karşısında vurdumduymaz bir tavır takınmak yerine, bir şey yapmalı deyip yukarıdaki gibi sorunu en azından o anlığına bile çözüme kavuşturmayan bir psikolog önerisi yerine çocuk üzerindeki otorite sahibi olan ebeveyni somut çözüm yöntemleriyle sıkıştırıyorsanız. O zaman kendilerine “bir grup anarşist” diyenlerden ve onlar gibi düşünenlerden daha cesur, ne istediğini bilen, laf salatası değil çözüm üreten birisinizdir. Dikkat: Yazımda “Ebebeyin-Çocuk” analojiyse, Kürtlerin üretim yapamayan, korunup kollanması için daha büyük bir güce sahip bir ebeveyne ihtiyaç duyan bir çocuk olduğunu ima etmiyorum.

Adsız dedi ki...

Çok moda oldu, benim adıma şiddet düzünleme, Kürtlüğüm'den utanıyorum gibi yaldızlı gevezelikler. Bu dangalaklar takımı, AKP'ye nasıl yaltakçılık yapacakları noktasında adeta yarış halendeler. Kürtlüğünden utanan neo-liberalizmin piyasaya sürdüğü yazıcı takımından bayımız, AKP'nin onlarca Kürt çocuğu alçakça katletmesi karşısında sessizce selam çakıyor. Sosyalistlik adına bir de, utanmadan, Kürtlüğünden utanarak, liberal burjuvazinin islamcı politik akımınında kraldan daha çok kralcılık yarışına girmede de kimseden geri durmuyor. Yolun açık olsun bay dangalak!

Diğer dangalaklar takımı, aslında çoktan hurdaya çıkmış düşünceleri piyasaya tekrardan sürerek, sanki tekerleği yeniden keşfediyormuş edasıyla liberal burjuvazinin kanatları altında şişirilmeye devam ediyorlar. Yahu, benim adıma öldürme diyen bu beyninde zekanın yerine liberalizmin doldurduğu saman ve zamanı taşıyan bu unsurlara sormak gerekir, siz kimin adına konuşuyorsunuz? Sahi, zaten sizin adınıza şiddet kullanan yok ki! Herkes kendi adına şiddet kullanıyor! Şiddet kullanana karşı şiddet kullanıyor. Yasal olarak, parasız eğitim hakkı talebini dahi kodeste sonuçlandıran, HES protestocularına adeta yaş sınırı koyan ve ceza yağdıran, binlerce Kürdü bir kaç gün içinde KCK operasyonu adı altında hapishanelere atan, bilmem hangi vakıftan para alındı diye BDP'li beletiyeleri suçlayarak yeni operasyonlar için koşşuları yaratmaya çalışan faşist AKP ve devlete karşı, bu bay ve bayan dangalaklar, onların sonsuz yalakacılığını yaparak tırşıkçılıkta sınır tanımayabilirler, ama ne var ki, onlar da Kürt halkı adına konuşmasınlar! Onlar da direnenler adına konuşmasınlar! Onlar da hak arayanlar adına konuşmasınlar! Onlar da, faşizme karşı dişe diş mücadele verenlerin adına konuşmasınlar! Anlaşıldı mı?

Adsız dedi ki...

Bu savasin kazanani olmayacak.Kaldiki PKK "nin toprak talebi,ikdidar talebi,devlet talebi yok.Peki bu gereksiz siddete neden basvuruyor?Yeniden siddet sarmali yaratmak icin kendi halkiniza sordunuzmu?Hayir!

karari kim aldi?

alti kisiden olusan konsey..

Bunlari kim secti?

hic biri secilmedi.

hepside Apo tarafindan atanan insanlar.

Son 30-yildir devam eden kazanani olmayan savasin en buyk magdurlari KURT halki degilmi?Bes bin koy haritadan silindi.20-bin insan gozgoregore acik infaz edildi.60-bin gerilla kefensiz ve tabutsuz kurda kusa yem edildi,tarim bitti,hayvancilik bitti.olan ciliz sermayede bati ilerine kacti,milyonlar bulunduklari yeri terk etti.Bumu savas?Boyle savasa lanet olsun.

Adsız dedi ki...

"Şiddet nedir" ile başlayıp sayfalarca ahkam kesip, kitaplar ve düşünürlerden alıntılar yapacak değilim. Ancak şunu söylemeliyim ki sivil hedef vuran kimseye hoşgörü gösteremem. Son günlerde ardı ardına gelen birkaç olayda da bu dediğim lanetli durum gerçek oldu. Bu kısmı (masum sivillere saldırıları) dışarıda tutarak devam edeyim:

Silahlı kuvvetler arası bir savaştaki kayıplara aynı gözlükle bakamam. Bu noktada "Savaşa Hayır" diyerek sizinle omuz omuza dirensem de savaşan taraflarından birine parmak sallayıp "ayıp ama" demek aklı olan herkesi bir düşündürür (öncelikle savaşa hayır çağrısının öncelikli muhatapının devlet olduğu konusunda umarım uzlaşıyoruzdur). Bu çağrıyı yapan arkadaşların, yıllardır süren devlet terörüne defaten yapılan karşı açıklama ve eylemlerde yer almış olduklarını tahmin etmek istesem de bu sefer sadece pkk'ye karşı bu tip bir açıklama yapmış olmalarını bu anlamda bir çelişkiden kurtulma çabası olarak görebilir miyim? Sanmıyorum.

Devlet terörüne karşı duruş, hele ki bir anarşist için zaten tartışmasız bir gereklilik. Zira devlet heyulasının kendi varlığını bile problem olarak gören bir dünya görüşünün bir de o hegemonyanın şiddet yoluyla insanları baskı altına alması ve öldürmesini savunması elbet beklenemez. Lakin tersi bununla aynı sonuca varmaz. Devletin görüşme yollarını kapamış, uzlaşmaz, sınır ötesi operasyonlar da dahil her tür imha aracını gündeme taşıma kararlılığı ortadayken devletin doğrudan hedefi olan bir siyasi gücün silahli mücadele metodunu kullanmasına karşı "benim için öldürme" girişiminin bildirisindeki gibi alaycı bir tavır sergilemek en hafif tabiriyle haksızlık.

Her türlü iktidar ve temsiliyet ilişkilerini reddeden ve kendisi için kimsenin konuşmamasını isteyen bir hareketin "anarşistler" diyerek imza atması da çelişki.

Adsız dedi ki...

Türkiyedeki anarsistleri hepsi,eski TKP li,aydinlikci,TDKP li,édp li bulardan baska birsyde beklenmezdi