-Teknoloji ve Uygarlık Karşıtı Çılgınlar- Manifestosu
Fütürist Saldırı, halen bir çok benin ironik ve samimi örgütsüz şizofrenik dalgalanmalarıdır. Fütürist’ler gibi, bizler de geçmişe karşı saldırıya geçiyoruz fakat onların saldırılarının sınırlarının farkında olarak, ama kısıtlı saldırılarının ironik maskaralığında ve ayrıca kendimizi hayal edilemeyen yeni yaşam galaksilerinin yaratıcıları haline gelmek için uğraşmak yerine geçmişin hayal edilemeyen altın çağına dönme hasretini çeken nostaljik primitivist teknoloji ve uygarlık karşıtı çılgınların sisli gözlerinden ayırt etmek için, adlarını onları şereflendirmek için çalmıyoruz. Onlar da geçmişten gelen ölü birer ağırlıktırlar ve her zaman öyleydiler. Fütüristler geçmişi retlerinde başarısız olmuşlardır çünkü onlar bugünü ve geleceği kucaklamaktadırlar. Fakat gerçek olmayan bugünde bizler geçmişin saf bir şekilde en yüksek noktasını –tüm olmuş olanların toplamını- deneyimliyoruz. Teknoloji de sadece geçmiştir ve gayretleri bize musallat olur ve köleleştirir. Uygarlık mı? Ağzının suyu akan pürtüklü suratı olan dermansız bunaklık, bizi tiksindirir. Teknolojinin fütürist yüceltisi tüm yaşamın üzerinde geçmişin saltanatının yüceltilmesidir. Ve gelecek sadece bugünün ve geçmişin genişletilmesi olarak var olduğundan beri, yok edilmek zorundadır. Fütürist Saldırı fütürizme her biçimiyle saldırır. Bizler zamana ve onun tüm projelerine ve ürünlerine saldırırız. Bizler zamansızlığın yaratımına başladık; kökenleri sevindirici bir şekilde unutulmuş olan abide olmayan ama toz içinde oynanabilen oyuncakların harabesinin yaratımına başladık; kendi kendini yaratan yaşamla birlikte bereketli ormanların ortasında ufalanan bir taş, paslanan bir metal ve her birimizin yaşamlarının her anı bilinçli bir şekilde ve tutkuyla hiç bir geçmiş, bugün veya gelecek düşüncesiyle –ki bu doğru olarak hakikidir—yaratılamayan geçmişin/bugünün/geleceğin kalanı olan bir dünyanın yaratımına başladık.
Fütürist Saldırı’nın kültürel kalıtımları korumada her ne olursa olsun bir ilgisi yoktur. Kalıtımları korumak sadece tüm kalıtımlar yöneten güçlere ait olduğundan beri onlara hizmet eder. Gönülden unutulmuş bir canavarın çürümesiyle birlikte vahşi ve dağınık bir orman –ölü bir uygarlık- her biri birer uygarlık olan köleleştirmeye ve insan kurban edilmesine abidelerin inşa edilmesi ve uygun bir şekilde uydurulması ile tertemiz olarak budanmış bir çimenlikten daha geniş bir oyun alanı yaratır…Tüm müzeler ve ölü ucubelerin övülmesindeki retoriğe yüksek saygı yıkılsın—geçmişin bu batıl inançlı övgüsü yok olsun! Anıtlara Hayır! Kendi vaktinden önce doğmuş çocuklarını tamamen kapsayan geçmişi yok et: yaşamlarımızı tahakküm altına alna gerçek olmayan bugünü ve üstü pasla kaplanmış geleceği yok et! Bizler kendimiz için hiçbir şeyden yarattığımız bir şeyden daha küçük olan şeyden daha yüceyiz…Şimdi bizler harabeler yaratacağız…Ve sonra yeni ve hayal edilememiş olanı…
Benim dünyadaki yerim: Düşman, Yabancı, Göçebe olmaktır…Hatta “alternatif” kültürlerin dünyasında bile benim yerim budur. Saldırım birleşik ve şifreli bir dünya isteyen herkese yöneliktir. Tüm kodlamaları reddettiğimden dolayı ben bir yıkıcıyım. Neşeyle, Saldırmak zorunda olduğum için suç işlerim ve saldırırım!
Hileleri açığa çıkartırım, acımasızca dalga geçerim, ve aptallardan seve seve düşman edinirim. Eğer yalnız isem, bunun nedeni diğerlerinin kendi kendine yaratılan yaşamın havansı temizlemek için geçmişe batıl olarak ibadet edilmesi batağına tercih ederek tırmanmaya korktuğu bir doruk noktasında olduğumdur.
Enkazlar hayret verici ve şaşırtıcı oyun alanlarıdırlar. Güzellikleri geçmişte ne olmuş olduklarıyla değil, şu an ne oldukları ve ne olabileceğinden gelir. Çok fazla harabe kristalize edilmiş kültürlerin koruyucuları tarafından korunmaktadır. Özgür oyuna izin yoktur. Çünkü hepsinin ölü kültürleri şereflendirdiği düşünülür –peki ama ölü neden şereflendirilir ki? Her şey ölür- Bunda bir şeref yoktur. Harabeler harap olmadan önce, hepsi baskı, saplantı, hurafe ve en unutulmuş olan ahmaklık için yapılmış anıtlardır. Fakat harabeler olarak, onlar çok güzeldirler—harabeler geçmişteki şanlarının sembolleri değildirler fakat uygarlık bataklığının dışındaki yaşam için olasılıkların işaretidirler. Harabelerin ortasında oyun oynamak – bir zamanlar tüm yabanılı zaptetmeye çalışmış olan uygarlığın ortasında vahşiye gitmek—gerçekten mükemmel bir şeydir. Ama harabeler yaratmak en iyisidir! Uygarlık varoldukça –toplum çoğu insanın yaşadığı şekilde yaşamasını sağladıkça—en yaratıcı eylem harabelerin yaratımı olacaktır. Geceleri çarpışmalar ve patlamalar – her hangi bir senfoniden daha güzeldir! Ufalanan taşların ve duvarcıkların yığınları –geçmişin kör edemediği her hangi bir heykelden göze daha sevindiricidir! Küller rüzgarda savrulur – bir milyon şiir kitabından çok daha şiirseldir! Kuralsız oyunlar ve koreograflaştırılmamış, çılgın danslar için şaşırtıcı oyun alanları ve zeminler yaratın…Yık!
Çevremdeki kültürün Pazar yerini daha ilgi çekici görebilir miyim? Tüm kültürden nefret eden biri olarak nasıl yapabilirim? Bir volkan gibi beynim kaynıyor. Geçmişin şanının bir işareti olmayan ama insanlar kendi kendilerini yaratan bireyler olarak çiçek açsın diye, kültürün yok olduğu bir dünyanın şaşılacak olasılıklarına işaret eden bir parmak olan harabeleri yaratmak için yanan bir taşkınla bu şehri uçurmak, parçalara ayırmak ve boğmak istiyorum.
Yaratacağımız dalgalanan, şizofrenik yaşamlardır. Eğer toplum bizi katı yapıyorsa, bizler gevşeyeceğiz…Toplum bizi zırhlandırıyorsa, bizler ayı derisi gömleklerimizi çıkartacağız…Eğer yapılanmış hale gelirsek, bu yapıların harabelerini yaratacağız ve bereketli güzellikte büyüyen bir orman gibi harabeler yaratacağız. Yıkılacak çok şey var böylelikle yaratılacak da çok şey var. Sessiz kalacak çok şey var böylelikle şarkı söylenecek çok şey var. Yaşamlarımızın müziğini çizebilen renkler sahası duyulmaya başlanmadığından dolayı—veya sadece belirli bir mesafede duyulduğundan—bugünkü varlığımızın sınırlarını güçsüz, ahenksiz ve diğer dünyalara bir çağrı olarak bir çoğu tarafından yanlış duyulmuş olan, cennet görüşleri olarak yanlış görülmüş olan bir ses aşamaz….Hayal etmenin sömürgeleştirilmesi bunu fantezileştirerek yaratıcı zekayı yok eder….Fakat çok azımız bu renkleri kendi parçalarımız olarak daha net bir şekilde duyarız – halen mevcut olmayan (momentler dışında) çünkü bu sosyal bağlamların kısıtlamalarından özgürleştirirsek yaratabileceğimiz kendilerimizdir. Kendiler, karşılıklı etkileşimlerimizin daha ötesini yaşayabileceğimiz sınırlar içinde belirlendiği sosyal ilişkiler tarafından kurulmadan ve hiçbir şey üzerinden olmadan bilinçli bir şekilde yaratılmıştır. Şimdi hiçbir dil, maksatlı ve bilinçli olan bu yoğunluğun ve tutkunun bu varlık biçimini tanımlamak için var olur, çünkü böyle bir dilin daimi olarak yaratılması ve yok edilmesi ve her anın yaratımıyla birlikte yeniden yaratılması gerekir. Bildiğimiz gibi tüm dil, geçmişi genişleten toplumu yeniden üretecek olan olasılıkları kısıtlamak için düşünce ve algının parametrelerini tanımlamak için yaratılmış sosyal bir yapımdır…Her yerde– gazetelerde, pop şarkılarında, kitaplarda ve TV’de –dilin bizi basitçe, seçimlerimize kısıtlı alan veren düşüncelerimizi maniple eden dili görebiliriz. Buna karşı onu altüst etmek ve altını kazımak için dili kullanmak stratejimizdir. Her zaman zor, kuşkulu ve deneysel bir proje ayrıca hataları maceranın bir parçası olan bir oyun… Dili bu şekilde kullanmak dilin harap edilmesine ve ayaklarını sürüyerek yürümesine çabalamaktır.
Bizler yanlış anlamış olmaya sıçramış bulunmaktayız ve bizi yanlış anlamış olan aptallara gülüyoruz! İyi niyet doğrultusunda iyi niyetli manasız işler ve tüm dogmacılar doğrultusunda zincirsiz zulüm, olasılıklara gardiyan olacaktır. Bu şekilde bizler anlayış da olduğu gibi yanlış anlayışta da cümbüş yapmayı öğreniriz ve saygı değer aleyhtarlardan zevk alırız. Halen bir kama gibi işaret edilmiş dili akıcı yapmak, bir nehir gibi akmak, dilin sosyal amacıyla çelişir ve mükemmel bir dans sağlar – yıkıcı dil silahını bileyen değişmez bertaraf edişleri olan askeri bir sanat sağlar…Tüm bu söylemiş olduklarımla, bizler radikal hiçbir dilin olmadığının sadece özgür ve zorunlu olmayan ifade biçimini yaratmak için onun altını kazımaya ve onu yıkmaya amaç edinmiş dilin kasıtlı ve radikal olarak kötüye kullanılmasının olduğunun farkındayız. Fakat birileri kıyamet hurafesine inanmadıkça, köşe başındaki ani ve mucizevi bir dönüşümde bu süreç, anti-sosyal yollarda iletişimin diğer sosyal modları ve dilin diyalektik kullanımıyla buluşur. Bizler bir toplumu oluşturan gündelik yaşam etkileşimlerinin sosyal biçimlerinden –toplumlarda, her yerde gündelik yaşamı tanımlamış olan sosyal kodların, rollerin ve ilişkilerin tüm ağı – bahsediyoruz. Bunlar asi bireyler olarak Fütürist Saldırı’nın zeka ve hırslı oyun yoluyla altüst etmeye ve altını kazımaya çalıştığı şeylerdir.
Küçük “Fütürist Saldırı” broşüründen alınmıştır, Venomous Butterfly Yayınları… Ayrıca “Anarchy: A Journal Of Desire Armed” #42. sayıda basılmıştır, Sonbahar 1995…
http://yabanil.net/ den alınmıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder