TRAVESTİ BALOSU
KALENDER: Bir gemi seyahati yapmış Falih Rıfkı, orada gece "kıyafet balosu" düzenlenmiş. Onu söylüyor:" Gece" diyor “ 'travesti balosu' oldu. En tuhaf kıyafetleri herkes Şark’tan alıyor. Bizim daha iki sene evvel bıraktığımız maskara ‘Şark kıyafeti’. Kadınlardan –balodaki kadınları kast ediyor- bizim henüz Şile’de bile rastladığımız esvaplardan giyenler (anlaşılan kıyafet devrimi yeni yapılmış, henüz amacına ulaşmamış) ‘Türk gibi’ dedikçe ben hemen atılıyorum: “Hayır, Arap gibi! Bizimkiler şimdi sizden farksızdır.”
Bunu aktaran zat da Batıyla ilişkimizi aşk-nefret ilişkisi bağlamında değerlendiriyor. Batı’yla aramızda aşk var ama aşık olduğumuz bizi hakir görüyor, nitekim bir süre sonra bu aşk nefrete dönüşüyor diyor. Bugün ulusalcı kanatta çok köklü gibi görünen Batı nefreti esasen aşkına karşılık bulamamış olan oğlanın nefretidir manasında şeyler söylüyor.
ÇEŞMİSANSAR: Ulusalcı akımda görülen Batı nefreti Batı dışı bir kültürün kendi orijinalitesi üzerinden şekillenen bir şey değil. "Biz de Batılıyız, biz de sizin gibiyiz, Fransız gibiyiz, İngiliz gibiyiz ama siz bunu haksız bir biçimde kabul etmiyorsunuz" demek istiyorlar. Emperyalizm kavramının içine fazladan sokuşturmak istedikleri şeylerle ilgili böyle bir ruh halleri var. Tabii, Batının Doğuya bakışı Edvard Said'in ortaya koyduğu gibi sorunlu olduğu için, oryantalizmle malûl olduğu için mesele buradan çıkıyor.
KALENDER: Ulusalcılıktan da ziyade bizde batılılaşmacı bütün anlayışlar belki de "ton farkı" ile doğal olarak aynı pozisyonda değiller mi? Milliyetçilik, Atatürkçülük, hatta modern İslamcılık... Günlük yaşamımıza yansıyan "batılaşma" deklarasyonu öncelikle dış görünüşte "biz de sizin gibiyiz" demeye dayanmıyor mu? Böyle olunca son derece sathi bir şey.. Adeta travesti balosundaki taklide benzemiyor mu halimiz?
Yani aslında bu "travesti balosu" neredeyse bizim bütün bir Batılılaşma maceramızın özeti olur gibi geliyor bana.. Batı karşısında duyulan kompleks kâh kendi halkından utanmaya ve onu aşağılamaya, kâh Batı bizi kendisinden görmedikçe ulusalcı bir kibre dönüşüyor diyebiliriz…
KARAMALAK: Kıyafet mevzuu derinleşmeden size bir şemsiye hikayesi anlatayım. Ankara’nın bir köyünde geçiyor. Şehirde lise okumaya giden bir çocuk yağmurlu bir günde, başında şemsiyesi ile köye girer. Onu gören ilk köylü şemsiyeye saldırır. Göz açıp kapayıncaya kadar parçalar şemsiyeyi. Rahmete karşı bir hakaret, bir çeşit nankörlük gibi görür.
ÇEŞMİSANSAR: Mesai, belli bir görünüme seni tabi kılıyor.”Despot” Osmanlı; işte tek tek belirlemiş, Hristiyanlar şunu giyecek, bunu giymeyecek. Memur, öğrenci...ne giyecekleri tek tek belli. “Despot” Cumhuriyet de aynı şeyi kılık kıyafet devrimiyle yapıyor. Osmanlı zamanında resmi bir toplantıdan Şinasi’yi sakallarını kestiği, sakalsız olduğu için atıyorlar. Cumhuriyet zamanında da 12 Eylül’de bir sürü üniversite hocasını sakallarını kesmeyi reddettiği için üniversiten atıyorlar. Bu travesti balosunda tahakküm hangi kıyafeti giyerse giysin, fark eden nedir ki?
KALENDER: Öyle tabii.. Bir kere "balo" deyince "balo"nun kendisi böyle… Bir fotoğraf dolaşıyordu internette.. Bir köy okulunda ayağında ayakkabı olmayan, yüzü bir aydır su görmemiş, üstü başı yırtık pırtık ilkokul çocuklarına "vals" öğretiyordu cumhuriyet öğretmeni. Sonra Atatürk'ün ve avanesinin yer aldığı balolar.. Daha ben çocukluğumda hatırlarım.. 23 Nisan bayramlarında katılımın zorunlu olduğu çocuk balolarını..
Balo gibi şeylerin simgesel bir önemi var tabii.. Breh breh, balo bile yapıyorlar.. Ee artık bunlar bildiğin bizden falan dedirmek gibi.. Belki de fikri, sanatsal, bilimsel işlerden daha öncelikli ve "görünen" bir şey balo…
ÇEŞMİSANSAR: Türkiye’de "resmi kıyafet"in kendisi bir travesti balosu kıyafetidir diyebiliriz... Resmi kıyafet derken sadece üniformalar, okul kıyafetleri değil kastettiğim. Aslında başlarda "fennini alacağız, harsını almayacağız" diyorlardı. Sonra görüldü ki, bu fen ancak kendi harsıyla mümkün.
Yani bu travesti balosu olmadan alamazsın Batının fennini tek başına.
KALENDER: Asıl travesti olan, evet resmi olandır gibi bir şey söylenebilir… Bir de o laf var sahi "Batı’nın fennini alacağız" ne acayip bi şey yahu! Yani Batı ahlaksız, bizim milli hasletlerimiz onlardan yüksek… Ama fennini almaya mecburuz… Ahali dikkatli olun, ahlakına, kültürüne meyletmeyesiniz ula J . "Travesti balo"sunun yani kıyafet balosunun beni asıl etkileyen yanı geçici kimlik değişimi'ni ihtiva eden bir şeyin bizim değişim maceramızı simgelemesindeki ironi.. Kıyafetinden dansına, müziğine, erotizmine kadar… Sahi var mı sence de Batılılaşmamızda erotik bir yan.
KARAMALAK: Olmaz mı, “Kadınlarla yattığım yetse ya /Birde kadınlarla yattığıma inanmam gerekiyor" der Turgut Uyar. Aslında o kültürle beraber başkasının arzusunu da ödünç alıyorsunuz. Bu nedenle seviştiğinize yalnızca partnerinizi değil bizzat kendinizi de ikna etmeniz gerekecektir her seferinde.
ÇEŞMİSANSAR: Cumhuriyet bir modernleşme projesi olduğu için belli bir sürede bireyi, hazzı ortaya çıkardı. Bunun yani erotizmin bir piyasası oluştu. Belli bir fiyatı var, çeşitleri ve son kullanım süreleri var ve vergiye tabi.
KARAMALAK: Yaban’ı hatırlayalım, çolak teğmenimiz bir Fransız aydını gibi bakar Ankaralı köylülere. Arzuladığı kızı, bir de onun yavuklusunu düşünür. Cahil oğlanı bir tırtıla benzetir sonunda, kızın bedenine tırmandığını hayal eder… Oysa oğlanın zihin haritasına göre ilerlesek, bir gün kızla evlenecekler, güvercinler gibi emişecek, koçlar gibi vuruşacaklardır. Aslında roman dediğimiz edebi tür de böyle ortaya çıkıyor. Kendi halinde akan bir ilişkiye müdehale eder, bana “ …. “ der gibi baktı diye başlayıp onu canınız nereye istiyorsa oraya sürüklersiniz..
KALENDER: Bizim Batılılaşma maceramızda giydiğimiz travesten elbiseler neler peki? Mesela benim aklıma Tanzimatla birlikte mesneviden romana atlayışımız geliyor. Önce pek yakıştıramıyoruz bu elbiseyi ama bak sonunda en büyük moda ödülünü bile, Nobel’i kastediyorum, kaptık. Başka neler var? Mesela apartmanlar, masalar, sandalyeler, Latin harfleri, miladi takvim, Greenwich kasabası, İstanbulin elbisesi, komik şapkalı bir Atatürk, smokinli parlementerler… Bu kıyafet balosunda kabul görmek için ne çok kılığa girmişiz.. Senin aklına geliyor mu başka şeyler?
ÇEŞMİ SANSAR: "şapka devrimi" yapıldığında insanlar giyilmesi mecburi olan şapkanın kültürüne vakıf olmadıkları için birçok fotoğrafta bir bakıyorsun pala bıyıklı yarma gibi adamlar cicili bicili kadın şapkaları giymişler.işte cumhuriyetin travesti balosu.
KALENDER: Ha ha ha… Biz de sizin gibiyiz demenin komedisi bu travesti balolarında başka şekillerde de kendini gösteriyor… Kıyafet baloları bildiğin gibi aslında bir milletin, bir kültürün - burada Batı kültürü- bilinçaltına bir jest niteliği de taşır.. Orada milletin bilinçaltı ve muhayyilesi, frankeştaynlar, cadılar, şövalyeler cirit atar... Ayrıca Batılı, özgüveni ile orada Arap kıyafetleri falan da giyer…
ÇEŞMİSANSAR: Rahattır çünkü, evet güzel bir nokta burası.
KALENDER: Peki sen ne giyiyorsun o baloda ve ne oluyorsun? Yine frankeştayn, yine üç silahşör, yine şövalye... Onlara senin kendini hatırlatma ihtimali olan her şeyden kaçıyorsun.. Kendini hatırlatacak ve doğulu olduğunu akıllara getirecek her şeyden fellik fellik kaçmak zorundasın. Yine senin en başta dediğin "ben de sizin gibiyim" şiarıyla… Mesela Batılının rahatça giydiği Arap petrol şeyhi kıyafetini sen giyemezsin..
ÇEŞMİSANSAR: Değil mi, giysene mesela bir Konyalının şalvarını ya da fesle gitsene.. yapamazsın..
KALENDER: Günümüzde sosyal medyayı büyük bir travesti balosu saymak yanlış mı olur? Herkes "fake" bir kimlikle, gizemli fotoğraflarla, gündelik hayatta edemeyeceği sözlerle afili afili dolaşır bu travesti balosunda. Kadınlar güzel, çekici ve zekidir, erkekler "cool""anarşist" "aşık olunası". Bazen bu durumu abartanlar olduğunda bilirsiniz, diğerleri onun elbiselerini, yüzündeki küçük maskeyi çıkarmasını isterler.. Aslında o kimlikler ne tam kendisi'dir ne tam başkası. Olunanla olunmak istenen; gizlenen'le açıkta olan kaynaşır... Şöyle bir bakınca asıl güzel yanlarımızı gizlediğimiz, sıradan yanlarımızla yaşadığımız söylenebilir sanırım.
ÇEŞMİSANSAR: Piyasa ekonomisinde malı sattıran ambalajıdır derler...Öbür yandan travesti balolarının; hakimlerin,büyük adamların,efendilerin elinden kayıp halk katına düşmesinde de vardır bir hayır.Hava hafiften kararınca,mesai bitip ast üst ilişkilerinin bir nebze olsun dışına çıkan insanın giydiği kıyafet bir özgürleşme pratiği içeriyor da olabilir.Defne Sandalcı’nın dediği gibi “Otoritenin cinleri beynimize yerleşiyor,ruhumuza yayılıyor.Hem bizler birer kütleymişiz,hani kuşatınca halledilebilir gibi görünsek de dışardan,içimizde ne şeytani katmanlar,ne akılalmaz yecüc dönenceleri,ne kaçış tünelleri vardır kimbilir.”
travestibalosu@gmail.com
deve dergisinden alınmıştır.
1 yorum:
paylaşım için teşekkürler
Yorum Gönder