Eski Anadolu Türkçesinden Cumhuriyet dönemine kadar
kullanılan (10 yy./ 20 yy.) bir ko- eylemi var: “bırakmak, koymak” anlamında.
Bu “ko-” eyleminden koy-, kon-, koş- eylemleri türetiliyor.
ko- eylemini bugün pek kullanmıyoruz, aynı anlama gelmek üzere daha çok “koy-”
kullanıyoruz. Yine de “Beni yalnız koma!” gibi örneklerde tek tük rastladığınızı
hatırlarsınız. Yunus Emre’nin şiirlerinde çok geçiyor. Aşağıya alıntılayacağım
şiirinin bir beyti hariç tüm beyitlerinde geçiyor “ko-“.
N'olur ise ko ki olsun n'olusar
Tek gönül Mevlayı bulsun n'olusar
Aşk denizi gene taşmış kan akar
Aşık-ı biçare dalsın n'olusar
Bu denize düşen ölür dediler
Ölür ise ko ki ölsün n'olusar
Aşk gelicek cümle eksikler biter
Bitmez ise ko ki kalsın n'olusar
Akıbet şol göze toprak dolusar
Bir gün öndün, ko ki dolsun n'olusar
Dünyanın mansıplariyle izzetin
Yunus kodu alan alsın n'olusar
Bu nefis şiirde “ko-” son beyit hariç “bırak, izin
ver, karışma” anlamında, son beyitte ise “koymak, ortaya bırakmak” anlamında.
(Son beyitte de yoruma göre bırakmak, vazgeçmek anlamına da gelecek şekilde
ikili bir kullanım söz konusudur.) Yunus’un daha pek çok şiirinde görüyoruz
“ko-” eylemini.
"komşu"
sözcüğü esasen işte bu ko(mak)
fiilinden geliyor.
Önce komaktan
onun dönüşlü, yani “ko(mak) işini kendi üstünde gerçekleştirmek” anlamlı konmak eylemi oluşuyor.
Şu demek yani: Bir şeyi bir yere koyarsın,
ama kendin bir yere konarsın.
Göktürk Yazıtlarında (735) geçiyor konmak, yerleşmek anlamında: Ötüken yirig konmuş. (Ötüken adlı ülkeye yerleşmiş.)
Kaşgarlı’da geçiyor: Kuş kondı. Bodun kondı. (Göçer kavim yerleşti.)
Kuşun konması asıl somut anlamdır. Bir
halkın bir yere yerleşmesi ondan elde edilen erken dönem mecazlarından biridir.
Yukarıdaki şiirde gördüğümüz gibi ko- eyleminin bir diğer mecazı “engel
olmamak, izin vermek, bırakmak” anlamlarıdır. Bu anlamı zaman içinde en yaygın kullanım
alanını oluşturmuş. Eldeki bir şeyi koyunca o serbest kalır ve aşağıya
doğru düşer, bir yere konar.
Nitekim “koyun” sözcüğü de “ko-”
eyleminin “serbest bırakılmış” anlamından türetilmiştir. 9. yüzyıldan kalma Irk
Bitig’de “koyun” yerine Türkçe “boş” sözcüğünün kullanıldığını
görmekteyiz.
Göçebelere konar-göçer denmesi yani “konmak”
eyleminden bir kavram adı yapılması daha yeni, muhtemelen Cumhuriyet devri.
Sonuç olarak “konmak” eylemi “yukarıdan gelen bir
şeyin bir yere, zemine varması” anlamındadır ve “göçebe bir halkın bir yere
geçici olarak yerleşmesi” anlamı da eski dönemlerde oluşmuştur. Konuk, konak,
konum, konut sözcükleri de hep bu “konmak” eyleminden elde edilmiştir.
Gelelim benim asıl değinmek istediğim konuş-
eylemi ile konu, komşu adlarının oluşumuna.
Bilindiği gibi -ş eki bir işi karşılıklı yapmak
anlamı veren bir ektir: görüşmek, dövüşmek, tartışmak, buluşmak, tanışmak
vb. İşte bu ekle kon(mak) eyleminden konuş(mak) eylemi oluşuyor. Ama bu konuşmak
eylemi bugün kullandığımız, dille bir istek düşünce ifade etmek anlamında
değil. Açıkladığım gibi konma işini karşılıklı yapmak (Nitekim
TDK ‘pozisyon alacak bir yere yerleşmek’ anlamındaki konuşlanmak eylemini
işte o konuş- eylemine -lan eki getirerek
oluşturuyor). Karşılıklı konduk, ne yaptık yani, konuştuk,
güzel.
konmak'tan "konuş(mak)" yani
karşılıklı konma(yerleşme, ikamet etme) anlamlı fiil, sonra da ondan konuş-u
oluşuyor. Yani karşılıklı konuşanlar, yerleşenler. "konuşu"
sonra "komşu"ya dönüşüyor ses değişikliği ile. Aynı "konmak"
fiilinden konak, konar-göçer, konaklamak, konum, konuşlanmak türetiliyor çok
daha sonra.
Karşılıklı ve yan yana konma hali için
"konuşmak" fiili ne kadar güzel, Türkçedeki "işteşlik"
mantığına ne kadar uygun.
"Sohbet etmek, söyleşmek" anlamındaki "konuşmak"
fiili nedir denirse aynı şeydir aşağı yukarı. Yani karşılıklı konmak, komşu
olmak anlamından zamanla sohbet etmek, söyleşmek anlamına dönüşüyor.
Ki bu anlamına 16-17. yüzyıllarda rastlanıyor. Yani "konuşmak" bazı
Türkçe öğretmenlerinin ve kaynaklarının izah ettiği gibi "konu"
paylaşmak anlamına gelmez, ki işteşlik eki zaten isimlere gelmez, eylemlerde
olur. Kaldı ki “konu” daha yeni bir sözcük, Cumhuriyet sonrasında TDK
tarafından “saded, mevzu, husus” Arapça kelimeleri yerine türetiliyor. Bu açıdan
da “konuşmak” sözcüğünün “konu”dan gelmesi mümkün değil.
TDK sözcüğün bu anlamsal tarihi doğrultusunda "konu"yu
türetiyor 1930’larda. Karşılıklı
konanlar kendilerine bir mevzu arıyorlar ki o da "konu"dur gibi bir
şey düşünmüş olmalılar, ne kadar uygun olmuştur ayrı ama sözcük tutmuş ve
yerleşmiştir.
“Komşu” sözcüğünün “yerleşmek”ten gelmesi hem çok
doğal hem de çok güzel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder