İlk yazımda bizde ko(mak) eyleminin çok temel bir eylem
olduğunu, temel ve yan anlamları içinde “bırakmak, izin vermek, karışmamak,
yapmak, etmek” gibi anlamlar bulunduğunu söylemiştim.
İşte Yunus Emre’den seçtiğim örnekler, her biri mısra-i
berceste.
·
Kibir kandayısa ânınla savaş
Kogıl kibri vefâ sâna ne kıla
(kandaysa: Kimdeyse, neredeyse kogıl:
Bırak)
·
Gönül erîni önden koma elden
O kurtarır senî dürlü fiilden
(dürlü: Türlü, koma: Bırakma)
·
Niçe bir görmemek açgıl gözünü
Od içinde kodun sen kend’ özünü
(niçe: Nasıl, açgıl: Aç, od:
Ateş, kodun: Bırakmak, terk etmek)
·
Malı mülkü koyuban kanda gidersin miskin
Ancak yatasın sinde görünce kıyâmeti
( koyuban:
koyarak, kanda: nereye, miskin: tembel, sin: mezar
·
Ömrüm beni sen aldadın ah n’ideyim ömrüm seni
Beni deprenemez kodun ah n’ideyim ömrüm seni
( açıklama yazmaya gerek yok, aslında üsttekilerde
de yoktu)
·
Çeşmelerden bardağın doldurmadan kor isen
Bin yıl anda durursa kendi dolası değil
·
Senin aşkın denizine düşübeni gark olayım
Kimsenem yok elim ala koma beni batmayayım
İşte Yunus’un bu dizelerinde gördüğümüz geniş bir anlam
evreni olan “komak” eyleminin
peşindeyiz.
Ondan, önce konmak (komak işini kendi üzerinde
gerçekleştirmek) eyleminin, sonra konuşmak(konma
işini karşılıklı yapmak) eylemlerinin oluştuğunu, sonra da bu ‘konuşmak’ eyleminden konuşu/komşu’nun oluştuğunu açıklamıştım. Bu “komak“ eyleminin kendisinin
kullanımı çok azalmış ama çocukları, torunları oldukça sık kullanılıyor bugünkü
dilde.
Bu yazıda da ‘koşmak’
eylemine değineceğim. Bugünkü eğitim öğretimde genellikle “koşmak“ eylemi
kendisi bir kök gibi anlatılıyor. Oysa “koş-“
eylemi de ko- eyleminden geliyor.
Öncelikle şuna dikkat çekeyim: Dilimizde iki ayrı “koşmak”
eylemi var sanılıyor. Biri yürüme
eyleminin ötesinde bir hıza kavuşmak için yapılan “koşmak”, öteki de “şart koşmak” da gördüğümüz koşmak
olmak üzere. Oysa ikisi de aynı bunların.
-ş eki Türkçede bir eylemden başka bir eylem yapmayı
sağlayan işteşlik ekidir ve o işi karşılıklı, birlikte yapma anlamını içerir.
(ilk yazıda da değinmiştim)
“Koşmak” eyleminin iki bacağın ritmik hareketiyle oluşmasından yola çıkın. Yani komak işini iki bacağın karşılıklı yapması. Tabii komak eyleminin anlam evreni geniş, bunu da unutmadan.
Bizde "koşmak" eylemi bir şeyi başka bir şeyle
ilişkilendirmek, ona ulamak anlamına geliyor. İki şeyin birbirine bağlanması,
birbirine bağlı bir harekete girmesi, birbirine konması… Yani anlamında
"ikilik, çift" var. (kopmak eylemi ise bunun zıddı, bir şeyin bağlı
olduğu, “kon”duğu yerden ayrılması, bağımsızlaşması)
Demek ki iki bacağın birbirine bağlı ritmik bir harekete
girmesidir “koşmak”. Öküzleri sabana koşarız, yani iki öküzü birbirine bağlı,
birbirine paralel bir duruma getiririz.
Bir şeyi şart koşarız, yani o şeyi başka bir şeye bağlarız. Ne
ilginç değil mi? İlk anda ne alakası var bir insanın koşması ile öküzlerin
sabana koşulmasının ya da bir şeyin şart koşulmasının der insan J
Peki şiirin bunlarla ne ilgisi var!?.. Öyle ya şiirin
Türkçedeki adı “koşuk”tur. Halk
şiirinin yaygın türü “koşma”dır.
Onlar da aynı anlam kökeninden. Şiir dediğimiz şey nedir,
nihayetinde bir sözü üstteki/alttaki söz ile ilişkilendirmek, onunla
uyumlulaştırmak değil mi? Bir dizeyi diğeriyle ölçülü, uyaklı hâle getirmek,
ona koşmak değil mi?
nitekim "beyit" yerine "ikilik" denmesi
de bundan. "çift" sözcüğü
ise Farsça (cuft), ikili olan şey manasına geliyor. çiftlik, çiftçi sözcüklerinin "iki öküz"le alakası var. çifte de iki namlulu.
Demek ki Türkçe “koşmak” Farsçadaki “cuft/çift” durumuna getirmek hemen
hemen aynı anlama gelir.
Sabana koşulan iki
öküzü birbiriyle uyumlu iki mısra gibi düşünmek hoşuma gidiyor.
Şahane.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder