08 Eylül 2011

*Sembolik Düşüncenin Doğuşu, Bir İktidar Teorisi – Bölüm 4 , Jeff Vail

SEMBOLİK DÜŞÜNCENİN DOĞUŞU – Bölüm 4

Sembolik düşünce – belirli bir biçimde yeni soyut betimlemeler ve mecazlar yaratma yeteneği – insanları diğer türlerden ayırır. Sembol, memlerin alt sınıfına aittir – bir nesnenin veya kuvvetin soyut bir betimlemesi olarak tanımlanır. İnsanın sembollerle çalışma yeteneğini ortaya çıkaran genetik gelişmeler, dilin, yazının ve dinin gelişimine neden oldu. Primatlar (ve diğer bazı hayvanlar) sembolleri tanımlayabildikleri farklı yeteneklere sahiptir. Koko gibi goriller, varolan sembolleri basit şekillerde birleştirmiş ve uygulamışlardır. Ancak, yeni semboller icat etme, yeni betimlemeler ve bağlantılar yaratma yeteneği, genlerimiz ve memlerimizin simbiyotik gelişiminin en büyük başarısı olduğu kadar eşsiz bir insan özelliği olarak kalır. Sembole hakim olma, insanları ve insan toplumunu benzersiz kılar.
Olgunlaşan semboller yaratma ve kullanma yeteneğiyle birlikte tümüyle yeni bir karmaşıklık evreni memin önüne serildi. İnsanın sembol yaratma ve kullanma yeteneği sözlü dilin türeyişine yol açtı. Fiziksel adaptasyonlar daha geniş ve daha kontrollü sesler oluşturma yeteneği sağlayarak dilin gelişimine katılmaya devam ederken, dil aslında semboller üzerindeki zihinsel hakimiyetimizden doğdu. Karmaşık diller, grup
koordinasyonu ve karar almada kullanılmak için basit sözlü ya da işaret hareketleriyle iletişimden çok daha etkili olduklarını ispatladılar. Küçük, ön-insan gruplarının memetik bileşikleri, sembollerin kullanımı için etkileyici yeni olanaklar geliştirerek ve böylece karmaşık kültürlerin gelişimine yardımcı olarak hızlı bir şekilde dilin potansiyeline yatırım yaptı.
Semboller aracılığıyla bilgiyi işleme yeteneğindeki bu büyük sıçrama tümüyle yeni bir bilgi depolama ve aktarım yöntemine müsaade etti. İlk primatlar arasında bilgi grup seviyesinde yalnızca geçici olarak var olmuştu. Grup, bireylerin hafızasında tutulmayan herhangi bir bilgiyi hızla kaybetti. İnsan dilindeki gelişmeler, öyküler ve masallar – grubun kolektif hafızasında var olan çok büyük bilgi yapıları – gibi memetik aygıtlarda bilginin depolanmasına izin verdi. Bu, bilginin standartlaştırılmasına (“Hikayenin gidişi öyle değil…”), hızlı anımsamaya (“… hikayesini hatırlayın”) yol açtı ve kuşaktan kuşağa daha etkili iletimi kolaylaştırdı. Öyküler karmaşık bilgi gruplarını naklettiler: grup davranışını yöneten kurallar, insan psikolojisinin yorumu ve politik yapıların doğrulanması. Öykülerin ve masalların günümüzde oldukça yaygın olarak bulunduğu gerçeği onların kanıtlanmış evrimsel değerini gösterir.
Memler ev sahipleri insanların dilbilimsel sıınırlarının ötesinde hızla yayıldı. Memler semboller aracılığıyla çoğu kez muazzam kalıcılık ve doğrulukla pek çok şekillerde var olabilirdi. Yazı dili esnek, sürekli olarak değişen sözlü hikayeleri aldı ve onları – çoğu zaman kelimesi kelimesine – taşa kazıdı. Zamanla, bir kültürün memlerini sürdürmeye adanmış büyük kütüphaneler belirdi. Memlerin kireçleşmesi yazılı eserler ile sona ermedi. Defin yığınları, devlet binaları ve dinsel alanlar gibi genel mimari çoğu kez güçlü bir şekilde memetik anlamı aşılamış görünür. Memler ayrıca diğer görsel ortamlarda da kendini gösterir: ritüel tören, giyim ve sanat hepsi etkin olarak bir kültürün memlerinde depolanır ve aktarılır.
Memler, kültürel belleklerimiz ve standartlarımız için kullanışlı araçları temsil ederler. Yine de memlerin insanlığa hizmet etmediklerini unutmamalıyız – daha ziyade kendilerini yaymak için bizleri kullanırlar. Davranış standartları, toplumdaki roller ve beklenen duygusal tepkiler gibi çok kapsamlı kültürel özellikler mem-bileşiğinin araçlarını simgeler. İnsanları memin hayatta kalması için uğraşan etkili temsilciler kalıbına sokma görevini görür. Etkili ev sahipleri olarak kalmamızı sağlamak için gerek duydukları şeylerden öte sağlımızı ve mutluluğumuzu garanti altına almaya hizmet etmezler. Mem kendine hizmet eden bir kontrol aracısı gibi hareket eder.
Din, dil ve yazıyı geride bırakarak hızla en son memetik kontrol olarak gelişti. Rasyonel düşünce için gelişen kapasiteyle birlikte, bireyler kararlarının yararlılığını tartma yeteneği elde etti. Bu, genlerin ve memlerin kontrolünden serbest olan bağımsız düşünceyi oluşturmadı. Daha ziyade, kararları algılanan uzun dönem sonuçların farkınlığıyla alma yeteneğini oluşturdu. Anlık tatmin için arzu edilen nörokimyasalların salınımını en yüksek dereceye çıkarmak için hayvanlar uzun süre bilinçaltlarında seçimlerini tartabilmişlerdi. Rasyonal düşünce insanlara istenen duygusal veya psikolojik durumlarını bilinçli bir şekilde yükseltmeyi denemelerine izin verdi. Daha önemlisi, bilinç uzun zaman boyunca en etkili şekilde çalışmış bu durumları karmaşık kültürel çevrelerde en yüksek seviye çıkarmayı denedi, ve bireyin egonun taleplerini dikkate almasına izin verdi. İnsanlar şimdi bugün fedakârlık olarak gözüken eylemlerinin uzun vadede büyük bir mutluluğu temsil ettiğine inanarak hareket edebilirlerdi – örn. grubun hayatta kalmasını ya da yeni neslin esenliğini sağlamak için bugünden fedakârlıklar yapmak. Elbette mutluluk nörokimyasal salınımı sağlamak için genetik olarak programlanmış bir arzudan başka bir şey değildir. Bu memi dışarda bırakmaz – memetik başarının habersiz rasyonalitenin nihai sonucu olarak kalmasını sağlayarak, mem mutluluğun tüm bileşiğini geniş ego duyusu içersine katar. Eninde sonunda, ‘rasyonal’ düşünce süreci sürekli büyüyen memin adına bireyin kendini kurban etmesine kadar götürür. Bu artan kendinden fedakârlık etme dürtüsü er geç bireyin hayatıyla çatışır: bir birey için ölüme kadar götürecek bir fedakârlık, tasavvur edilen ödülleri hiçbir zaman yaşamamak mantıklı gözükmeyecektir. İleri memetik kontrol mekanizması olan din, grup meminin yararına hayat boyu tam bir “öz-fedakârlık” fikrini makul kılan ölümden sonraki hayat vaadini getirdi. Ölümden sonra cennetteki sonsuz bir yaşam nihai, rasyonel ödül olarak büyük önem kazandı. Bu mantık altında, bir birey tüm yaşamını sıkı çalışmak için ya da bir savaşta seve seve ölmek için kurban etmeyi haklı bulabilirdi. Tarih boyunca, sonsuz büyüklükte bir mutluluk vaadi güçlü bir motivatör olarak işe yaramıştır.
Kişi, genler ve birey arasındaki iktidar-ilişkileri akışını kolaylıkla canlandırabilir, fakat birey ve mem arasındaki iktidar-ilişkilerinin kafada canlandırılması oldukça zor görünür. Sonuçta bununla birlikte her ikisi de başka bir şeyi kontrol etme mekanizmalarından daha fazlasını ifade etmezler. Tıpkı önceki oksijen atomu örneğindeki gibi, iktidar-ilişkilerinin toplamı olarak var olurlar. Madde ya da enerji kadar hayli “gerçek” görünürler. İktidar-ilişkilerinin merceklerinden bakıldığında, sembollerin bileşiği ve moleküllerin bileşiği arasında çok az fark görünür.
Muhtemelen sembolik düşüncenin en uzun süren katkısı bireyin kendisini sembolde gösteren yeteneğidir – bilinçli kişisel farkındalık ve en sonunda ego. Egonun kavramsallaştırılması geniş kapsamlı psikolojik yanlışlıklar yarattı, en önemlisi insanların doğadan kutsal – ya da ayrı – olduğu hissidir. Bireyin kendisinin farkında olan ayrımı, özellikle sınırlı bir zaman için var olduğumuzun ve daha sonra öleceğimizin farkındalığı, ruhsal ve dinsel memlerin gelişimi için bereketli bir zemin oldu.
Ego ayrıca kültürel katmanlaşma ve örgütlenme için tümüyle yeni bir ana ilkeyi kolaylaştırdı. İnsanlığın üzerindeki memetik kontrolü tamamlamak için son engeli kaldıran anahtar görevini gördü. İnsanları kontrol etmek amacıyla genetik mekanizmaları bünyesine ekleyen bir mem ihtiyacı, kültürel-memetik iktidar-ilişkilerinin erimini ve esnekliğini sınırladı. Fakat insan beyninin sembolleri işleme ve depolamadaki arttırılmış yeteneğiyle birlikte, birey şu anda tamamıyla içten hareket eden memlere ev sahipliği yapar. Ego, genetik mekanizmaları bünyesine ekleyen bu dahili memler ve bireyleri daha geniş kültürel bileşikler ile bağlayan memler arasında bağlantı görevi görür. Memlerin insanları doğrudan genetik olarak donatılmış tepkimelerle tela çatma ihtiyacı duymadan kontrol etmesi için hazır bir bağlantı noktası sağlayarak, bir koşum takımı gibi davranır. Yeni ve daha yetkin kontrol kanallarıyla, memler soyut iktidarı elde etme dürtüsü ya da sanat eseri biriktirmek gibi çok daha karmaşık amaçlar peşine düşmeleri için bireyleri motive edebilirdi. Memler kültürel olarak kodlanmış soyut ahlak grupları aracılığıyla davranışı dahi etkileyebilirdi. Ego, bu tarz nörokimyasallara dayalı içgüdüyü ahlaklılık, estetik gibi kavramlara, aile yapısına, değişen cinsiyet rollerine ve neredeyse insan toplumunun tüm diğer memetik unsurlarına bağlar. Psikolojik hasarlarımızın çoğu, başlıca genetik programları başlangıçtaki planlanan amaçlarından farklı olarak kullanan memlerin uygulamalarından kaynaklanır. Sembollerin ve nörokimyasalların gelişen bu kesişim noktası insanın kültürel bileşimindeki bir sonraki büyük sıçramalara sebebiyet verdi.
Çeviren: Serhat Elfun Demirkol
Koko, psikolog Dr. Francine Patterson tarafından Amerikan İşaret Dili eğitimi verilmiş bir gorildir. 28 yıllık bir eğitimden sonra, 1000′in üzerinde işareti kullanabiliyor ve 2000′in üzerinde sözlü kelimeyi tanımlayabiliyordu. Ancak, gramer ya da dilbilimsel olarak doğru cümleler oluşturma, yeni semboller yaratma, veya varolan semboller için yeni kullanışlar yaratma yeteneğine sahip değildi. Bu, onun sembolik yeteneğinin kullanma ve yaratma değil tanıma ve tekrarlamaya zorlandığını örnekler.
Origins of the Modern Mind, Merlin Donald.
Merlin Donald’ın “Origins of the Modern Mind” adlı kitabındaki Harici Sembolik Depo tartışmasına bakınız.
Amacım insan iç-faaliyetlerinin değil de insan etkileşimlerinin doğasını açıklamak olduğu için, bir bireyin kendisiyle, genler ve memlerle ilişki kurma aracı olarak, Freud’un ego, id ve süperego bölümlerinden ziyade ego kavramını tek başına kullandım.
Traces of an Omnivore, Paul Sheppard.
Jungcu, Freudcu ve diğer psikoloji okulları aslında genler ve memler arasındaki kesişim noktasında bulunan kusurların yan etkilerini tanımlar.


* Çeviri Serhat Elfun Demirkol'a ait... Kendisine  Yabanıl aracılığı ile biizmle paylaştığı bütün şeyler için teşekkkürler..

Hiç yorum yok: