14 Temmuz 2011

Nazım’ı Sevmek, sinan yeniceli


Yukarıdaki görüntü 13  Ocak tarihli Taraf gazetesindeki bir ilan. İlanı veren Mehmet Bey AKP Karşıyaka il örgütünde çalışıyormuş.

Son günlerde bu denli güzel, nazik ve şiirsel bir jestle karşılaşmadığım için mi olacak ne gözlerim doldu okurken.

Hikâyenin baş tarafını bilmeyenler için bir özet geçeyim:
Bilindiği gibi sonunda Nazım Hikmet Türk vatandaşlığına yeniden geri alındı. Burasına hiç değinmeyeceğim. Ama sonrasında Nazım'ın vasiyeti üzerine mezarının Türkiye'ye geri getirilmesi gündeme geldi kaçınılmaz olarak.
Sonra Mehmet Bey'in yukarıdaki ilanından 1 hafta kadar önce yine Taraf'ta bir ilan dikkatimi çekti: "Nazım, bizim çınarlı bir tepemiz var!" başlığı ile verilen ilanın altında AKP İzmir İl Teşkilatı yazıyordu. Doğrusu dikkatiniz ister istemez iki katına çıkıyor bu durumda.
Her şey bir yana ilana verdikleri başlık oldukça şiirsel ve hoştu bence.  (Bu yukarıdaki ilanı görünce o ilanı da Mehmet Bey'in hazırlamış olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu düşünüyorum) Arkasından bazı tartışmalar olmuş elbette. Tahmin etmiş ama izleyememiştim. İnternette biraz dolaşınca tepkileri de gördüm. Anlaşılan o ki bazı solcu taifesi ama özellikle CHP AKP'nin Nazım'ı sahiplenici bu tavrını eleştirmiş.

Mehmet, bunun üzerine yazıyor yukarıdaki ilanı ve yayımlıyor Taraf'ta, resimde okunmuyordur diye bir de buraya ekleyeyim:
"Ben, Mehmet. İki oğlum var. İzmir'de yaşıyorum. Ak Parti Karşıyaka ilçe Örgü­tü'nde çalışıyorum. Siyasetçi değilim. Olmaya niyetim yok. Siyaseti topluma yararlı olabileceğim alanlardan sadece biri olarak görüyorum. Edebiyatı seviyorum.
Düne kadar en büyük şairim, Kızçocuğu şiiriyle Nâzım Hikmet’ti. Öğrendim ki, ben Nazım'ı sevemezmişim. Şiiri mülk ilan eden birkaç kişi bana bu hakkı vermiyormuş. Onlara, Neruda'nın hayatını anlatan Postacı filmini hatırlatırım: Şiir, onu sevenindir.
İlimizin Tarafta yayınladığı Nâzım ilanına kendince tepki gösterenleri anlamış değilim. Onlara bir çift sözüm var: Lütfen Nâzım’ı benim yerime de sevin. Ben Asaf Halefi, Necatigil'i, Dağlarca'yı, Cahit Sıtkı'yı, Ziya Osman'ı, Necip Fazıl'1, Edip Cansever’i Erdem Bayazıt’ı, Attila İlhan'ı, Cahit Zarifoğlu'nu da severim.
Bunlar benim şairlerim. Siz Nazım'ı benimle paylaşmak istemeyebilirsiniz. Ama gelin Türkçe’nin diğer şairlerini birlikte sevelim. Daha çok sevelim.
Türkçe ayrışmak için değil, anlaşmak için..."

Öncelikle Mehmet'i ilk ilanı için tebrik etmek ve kendisine teşekkürlerimi sunmak isterim. O ilk ilanda resmiyet dışı bir dil, şiirin sıcaklığını hissettiren bir dil kullandığı için.

Öyle "biz AKP İzmir il teşkilatı olarak Nazım Hikmet'in mezarı için talibiz" türünden bir dili yok metnin nihayetinde.

Mehmet bu yukarıdaki metinle ise adeta ders veriyor hepimize. Şiir nedir, ideoloji nedir, insan sevgisi nedir, haksızlık nedir, özgürlük nedir, nezaket nedir; sıcaklık ve içtenlik neden gerçeğin kendisinden bile daha önemlidir çoğu zaman, bir kez daha anlıyoruz.

Düşünün kendi dilinizde en güzel şiirleri yazdığına inandığınız şairinizi sahiplenmeniz istenmiyor, onun mezarına ev sahipliği yapma isteğinize hoyratça karşı çıkılıyor, gerekçe olarak da sizin AKP'li olmanız gösteriliyor. Hem de şairiniz bu ülkenin insanlarını çingenesinden lazına, müslümanından yahudisine varıncaya şiirinin başköşesinde ağırlamışken... Hem de “kimse onu buna zorlamamışken”. Bir halkı sevmenin onu her şeyiyle tanımak olduğunu, her şeyini sevemesen bile her şeyiyle anlaman demek olduğunu bilen şairine rağmen.

CHP İzmir İl Başkanı şöyle diyor: AKP seçmeni aldatıyor, gözünü boyuyor ve takiyye yapıyor. Nâzım’ın bir şiirini bile bilmezler, kalkar ona övgüler düzerler. Günün partisi bunlar. Mevsim salatası gibiler. O mevsim ne yeniyorsa onu koyan aldatmacı bir anlayışa sahipler.”

Kullandığı dilin farkında değil Başkan. Biz bu dili iyi tanırız. Bu dille en son konuşulabilecek şey şiirdir.

Mehmet ise "Allah belanızı versin" demiyor;  "ulan siz ne hödük adamlarsınız, ne az gelişmiş adamlarsınız, halkının bir bölümünü bu denli ötekileştirme,  kendinizi her şeyin sahibi sanma hakkını nereden alıyorsunuz." da demiyor;  bakın ne diyor Mehmet:

"Nazım'ı benim yerime de sevin"

Sonuna ünlem bile koymadan.

Mehmet böyle demese zaten ortada “haklı” falan da kalmayacak ve duymaktan yorulmuş kulaklarımızı tıkayıp geçeceğiz meselenin yanından.

Ama Mehmet öyle bir şey söylüyor ki kalbimize dokunuyor. Bir insanın sevdiği şairinin yasaklanması ne demektir iyi biliriz. Bir gece yarısı baskınında kitaplarımızın çuvallara doldurulduğu vardır, Nazım okuyoruz diye tokat yemişliğimiz, anamıza sövülmüşlüğümüz vardır. Karlı Kayın Orman’ını öğrenci yurdunun bahçesinde söyleyen arkadaşlarımızın derdest edilmişlikleri, günlerce emniyetlerde sürünmüşlükleri vardır. Bu nedenle kulaklarımızı tıkayamayız Sayın Başkan. Siz eğer Nazım’ı gerçekten okumuş ve sevmiş biri iseniz bunları bilmeniz lazım, bunları biliyor iseniz böyle meseleleri günlük politikaya kurban etmemek gerektiğini de iyi biliyor olmanız lazım.

Biz biraz da Mehmet için tokat yedik Sayın Başkan, gene de yeriz. Siz sol bir partinin il başkanı olarak Mehmet’in Nazım’ı sevmesinden rahatsız olmayın. İlla bir şey yapacaksanız CHP’nin geçmişte Nazım’ın yeniden vatandaşlığa alınması için ne tür çalışmalar yaptığını ya da neden yapamadığını falan araştırın, kurullar, komisyonlar kurup hesabını kendinizden sorun.

Ama anlıyoruz bu arkadaşları.  Bu arkadaşlarımızın hepsi savaşçı, hepsi bedel ödemişler ya şimdi nimetlerini kimseyle paylaşmak istemiyorlar.

Şu ülkede 70-80 yıl var ki edebiyat alanındaki iktidarın sol yazar-çizer takımında olmasından da yararlanarak  şairlerin, romancıların, tiyatrocuların, eleştirmenlerin önde gelenleri hep soldan olmuştur; bu arada elbette Erdem Beyazıt gibi, İlhami Çiçek gibi, Cahit Zarifoğlu gibi, Rasim Özdeneren gibi, hatta Sezai Karakoç gibi İslami kesimden pek çok edebiyatçı biraz güme gitmiştir. Yazarından, şairine, eleştirmeninden yayınevi sahibine bütün bir edebiyat alanında iktidar solda olmuştur bu ülkede ve bunun anlaşılır sebepleri vardır, biraz düşününce bunun çok doğal bir sonuç olduğuna bile varabilirsiniz. Solun temsil ettiği bütün değerler kitap okumayı meşru ve gerekli kılar. Öbür tarafın temsil ettiği değerler ise kitap okumayı “elzem” görmediği gibi yerine göre engelleyicidir de. Ama o mahallede de işler değişmiştir bu son 20-30 yıldır. Orada da okuyan yazan sayısı hızla artmış ve iyi şairler, yazarlar, soldakilere hodri meydan diyebilecek entelektüeller çıkmıştır. Fakat bizim mahalle doğrusu o mahalleyi hemen hiç izlememiştir. Hatta oranın hem okur sayısı olarak hem de nitelik olarak giderek daha “derin” bir mahalle haline geldiği görülememiş, edebiyat dünyası bizim mahalleden ibaretmiş gibi bir tutum sürdürülmüştür. Televizyonlarda en zor konularda ufuk açıcı konuşmalar yapan son derece donanımlı türbanlı kızları, hanımları, İslami kesimden yazarları görünce şaşırmışlardır ve bunları muhtemelen “istisna” olarak kayıt altına almışlardır.

Elbette soldan çıkan edebiyatçıların da genellikle edebiyatın şaşmaz ölçüsü gereğince sadece gerçekten değerli olanları kalmıştır kendisinden 10 yıl sonrasına. Nazımlar, Ahmed Arifler kalmıştır misal; ama bir dönem hararetle okunan, okutulan Aziz Nesinler, Asım Bezirciler, Talip Apaydın’lar, Bekir Yıldızlar belli ki bu söz ettiğimiz edebiyatta iktidarın sol’da olmasından da nasiplenmişlerdir.  

Demem o ki edebiyatımızda “değerlilik” meselesinin böyle bir handikapı olmuştur her zaman. Solcular kendiliğinden şanslı olmuşlardır bu konuda. Hâlâ da biraz böyledir.

Ama kardeşim hiç olmazsa bağın başını elinde sopayla bekleme.

İnsandan, sevgiden, aşktan yana olmanın tapusunu sana mı verdiler "canım kardeşim". Sen Nazım'a sordun mu bakalım senden razı mı, beni Türk solcularına emanet ediniz diye mi düşünüyor usta, yoksa senin bu bütün tahakkümcü zihniyetinin her bir olay vesilesi ile ortalığa saçıldığını gördükçe kaşlarını mı çatmakta?
Bu ülke adama "Ben Vatan Hainiyim" gibi bir şiiri yazdırdı ya yaşasaydı "solculuk, sizin kendinize vehmettiğiniz önemse, solculuk sizin küçük çıkar hesaplarınızsa, solculuk dışlamaksa tüm bir halkı" diye de ağzını açabilirdi hazret.
Mehmet ne diyor bak; peki diyor Nazım'ı benden esirgediniz, alın sevin; ama benim yerime de sevin n’olursunuz. Siz diyor onu benden esirgediniz ama benim sevdiğim pek çok şair daha var, gelin onları beraber sevelim.


Durun ve bu sözlerin anlamı üzerine düşünün diyorum ben de. Solun temsil ettiği ama artık unutulmuş olan değerlerin hepsini içinde barındırmıyor mu bu sözler?

Velhasıl Mehmet Nazım'la aynı kandan geliyor, aynı yürekle dokunuyor kelimelere, çocuklara, hayata.
İçinizdeki kin sizi başka insanlara çevirmiş. Tüm insanlık için kurduğunuz o güzelim ütopyalar, hayaller gerçekleşmedikçe, sisteme karşı duyduğunuz kin hepinizi sevgisiz, kıskanç, kötü insanlar yapmış.

Var olduğunuz, soluk aldığınız hayatı egemenlik alanı ilan etmişsiniz. Kullandığınız dil devrim sonrası iktidarı ele geçiren ve her şeyi hakkı gören haris zihniyetin dilidir,  kahraman dilidir.

Kusura bakmayın Sayın Başkan. Bu dili kullandığınız sürece kulaklarım size tıkalı.

Hiç yorum yok: