Bir açtım ki bilgisayarı anarşistlerden mail gelmiş.
Daha içeriğine göz bile atmadan haybeden anılara dalıverdim.
Benim veletlikten ergenliğe geçiş senelerimde memleket “anarşist” kaynardı.
Ve saçımız bir tutam uzadı diye okul müdürü de bizi haşlardı her pazartesi günü.
Fonda müdür beyin “anarşik mi olucan ulen sen!” diye bağırırken minörlere yolculuk yapan iğrenç sesi, suratımda patlayan bir tokat...
Kenan Evren kazandırmıştı dilimize “anarşik” kelimesini ve okulu kırmadığım her pazartesi aynı soru eşliğinde düzenli olarak tokat yerken “olucam ulan, anarşist olucam işte” diye içimden saydırırdım müdür bey nezdinde eğitim sistemine.
Anarşist olup karşısına dikilecektim büyüyünce.
Sonra bir gün sokakta oynarken düşüp fena halde yaralandım.
Ve yardımıma mahallede “anarşist” diye bize belletilip uzak durmamız istenen abiler koştu.
O vakadan sonra sorup soruşturup şunları anladım:
Birincisi anarşist denen gençler “kötü” değildi, ikincisi anarşist denenler aslında anarşist değildi, üçüncüsü kendisine anarşist denen ama aslında anarşist olmadığını söyleyen abiden öğrendiğime göre anarşist olabilmek için kırk fırın kitap okumak lazımdı ve dördüncüsü eğer müdür beyden intikam alacak kadar “kötü” olmak istiyorsam anarşist değil müdür filan olmam lazımdı...
Neticede anarşist de olmadım, müdür bey de...
Ama gelen maili okuyunca, hem yaralarıma tentürdiyot sürüp üfleyen abilerin, hem de sistemin tüm müdür beylerinin attığı tokatların hatırına mevzuu yazmaya karar verdim.
Osman’a yemek
Aslında modern bir “asmayalım da besleyelim mi hikâyesi” bu.
Hem de ilk bakışta bizim memleket için bir numara büyük gibi görünen bir hikâye.
Ama nasıl ayağı büyüyünce de giyebilsin diye çocuğa bir numara büyük ayakkabı alınırsa, işte o hesap, insan hakları vaziyetimiz bir gün gelişince lazım olur diye yazmalı bu hikâyeyi...
Osman Evcan bir mahkûm. Örgüt üyeliğinden 19 senedir cezaevinde ve anarşist değerlere sahip.
Bunun bir parçası olarak da “vegan” bir yaşam sürmek istiyor. Veganlık, vejetaryenliğin bir üst boyutu diyebiliriz. Yani sadece hayvan eti değil tereyağı, peynir, süt, yoğurt gibi hayvan ürünleri de yemiyor.
Dört senedir Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde kalan Osman Evcan yiyebileceği türden yemeklerin verilmesinin mücadelesini veriyor.
Kendisine cezaevi mutfağında pişen etsiz yemekler veriliyor fakat o kadar kötü ki yiyemiyor.
Yemekler sadece berbat olsa neyse, Osman Evcan’ın anlattığına göre tencerede yapışkan ve ciltte yakıcı etki yapan bir kimyasal madde var.
Evcan bu yemeklerden birini delil olarak saklayıp savcılığa şikâyette bulunuyor. Ancak cezaevi idaresi hem o delili hem de şikâyet dilekçesini imha ediyor.
Adalet Bakanlığı’na iadeli taahhütlü mektup yazıyor fakat mektubunun gittiğine dair hiçbir PTT dekontu kendisine gelmiyor. Yani başvurusu Bakanlığa ulaştırılmıyor. Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruyor ama işlem yapılmıyor.
Yemekler içinde birtakım kimyasal maddelerle gelmeye devam edince, yemek almama eylemine başlıyor.
Sadece kantinden beslenmeye çalışıyor ve doğal olarak yetersiz beslenmeden sağılığı bozuluyor.
Fakat aylarca doktor muayenesine alınmıyor, muayeneye alındıktan sonra da ilaçları gelmiyor.
Yemek yiyebilmek için verdiği mücadeleyle ilgili şimdiye kadar Ankara’dan tık çıkmıyor.
Sadece CHP Milletvekili Melda Onur Adalet Bakanlığı’na bir soru önergesi veriyor ve Evcan’ı ziyaret ediyor. Ancak soru önergesi cevapsız kalırken, milletvekilinin Evcan’a götürmek istediği vegan yemekler de cezaevi idaresince kabul edilmiyor.
Neticede bu durumu protesto etmek için Osman Evcan açlık grevine başlıyor. Bugün itibarıyla eyleminin 10. gününde ve sadece su içiyor, şeker bile kullanmıyor. Ve eylemine netice alana kadar devam edeceğini söylüyor.
Toparlarsak...
Bu adam bir mahkûm ve sadece inandığı değerlere uygun olarak yaşamak istiyor. İnandığı şeylerden biri de hayvansal hiçbir ürünü yememek.
Hukuk fakültesinde, Ceza İnfaz Hukuku dersinde ilk öğretilen ilke şudur: Cezaevindeki insanlar özgürlüklerini kaybetmenin sonucu olarak kaybettikleri haklar dışında bütün insan haklarına sahip olmaya devam ederler.
Yani insan olmaya devam ederler.
Hem bizim kanunlarımızda, hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan mahkûmların “beslenme hakkı”na ilişkin hükümlere girmiyorum bile.
Şimdi soruyorum: Ne dersiniz, hikâyesi memlekete bir numara büyük, talebi bir lüks mü Osman Evcan’ın?
“Hayır” deyip “asmayıp da besleyelim” şıkkını seçenler işe cezaevi yönetimine iletilmek üzere internette başlatılan kampanyaya destek atarak başlayabilirler: www.osmanayemek.tumblr.com
Demiray Oral
14 Kas. 11, Taraf
Daha içeriğine göz bile atmadan haybeden anılara dalıverdim.
Benim veletlikten ergenliğe geçiş senelerimde memleket “anarşist” kaynardı.
Ve saçımız bir tutam uzadı diye okul müdürü de bizi haşlardı her pazartesi günü.
Fonda müdür beyin “anarşik mi olucan ulen sen!” diye bağırırken minörlere yolculuk yapan iğrenç sesi, suratımda patlayan bir tokat...
Kenan Evren kazandırmıştı dilimize “anarşik” kelimesini ve okulu kırmadığım her pazartesi aynı soru eşliğinde düzenli olarak tokat yerken “olucam ulan, anarşist olucam işte” diye içimden saydırırdım müdür bey nezdinde eğitim sistemine.
Anarşist olup karşısına dikilecektim büyüyünce.
Sonra bir gün sokakta oynarken düşüp fena halde yaralandım.
Ve yardımıma mahallede “anarşist” diye bize belletilip uzak durmamız istenen abiler koştu.
O vakadan sonra sorup soruşturup şunları anladım:
Birincisi anarşist denen gençler “kötü” değildi, ikincisi anarşist denenler aslında anarşist değildi, üçüncüsü kendisine anarşist denen ama aslında anarşist olmadığını söyleyen abiden öğrendiğime göre anarşist olabilmek için kırk fırın kitap okumak lazımdı ve dördüncüsü eğer müdür beyden intikam alacak kadar “kötü” olmak istiyorsam anarşist değil müdür filan olmam lazımdı...
Neticede anarşist de olmadım, müdür bey de...
Ama gelen maili okuyunca, hem yaralarıma tentürdiyot sürüp üfleyen abilerin, hem de sistemin tüm müdür beylerinin attığı tokatların hatırına mevzuu yazmaya karar verdim.
Osman’a yemek
Aslında modern bir “asmayalım da besleyelim mi hikâyesi” bu.
Hem de ilk bakışta bizim memleket için bir numara büyük gibi görünen bir hikâye.
Ama nasıl ayağı büyüyünce de giyebilsin diye çocuğa bir numara büyük ayakkabı alınırsa, işte o hesap, insan hakları vaziyetimiz bir gün gelişince lazım olur diye yazmalı bu hikâyeyi...
Osman Evcan bir mahkûm. Örgüt üyeliğinden 19 senedir cezaevinde ve anarşist değerlere sahip.
Bunun bir parçası olarak da “vegan” bir yaşam sürmek istiyor. Veganlık, vejetaryenliğin bir üst boyutu diyebiliriz. Yani sadece hayvan eti değil tereyağı, peynir, süt, yoğurt gibi hayvan ürünleri de yemiyor.
Dört senedir Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde kalan Osman Evcan yiyebileceği türden yemeklerin verilmesinin mücadelesini veriyor.
Kendisine cezaevi mutfağında pişen etsiz yemekler veriliyor fakat o kadar kötü ki yiyemiyor.
Yemekler sadece berbat olsa neyse, Osman Evcan’ın anlattığına göre tencerede yapışkan ve ciltte yakıcı etki yapan bir kimyasal madde var.
Evcan bu yemeklerden birini delil olarak saklayıp savcılığa şikâyette bulunuyor. Ancak cezaevi idaresi hem o delili hem de şikâyet dilekçesini imha ediyor.
Adalet Bakanlığı’na iadeli taahhütlü mektup yazıyor fakat mektubunun gittiğine dair hiçbir PTT dekontu kendisine gelmiyor. Yani başvurusu Bakanlığa ulaştırılmıyor. Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruyor ama işlem yapılmıyor.
Yemekler içinde birtakım kimyasal maddelerle gelmeye devam edince, yemek almama eylemine başlıyor.
Sadece kantinden beslenmeye çalışıyor ve doğal olarak yetersiz beslenmeden sağılığı bozuluyor.
Fakat aylarca doktor muayenesine alınmıyor, muayeneye alındıktan sonra da ilaçları gelmiyor.
Yemek yiyebilmek için verdiği mücadeleyle ilgili şimdiye kadar Ankara’dan tık çıkmıyor.
Sadece CHP Milletvekili Melda Onur Adalet Bakanlığı’na bir soru önergesi veriyor ve Evcan’ı ziyaret ediyor. Ancak soru önergesi cevapsız kalırken, milletvekilinin Evcan’a götürmek istediği vegan yemekler de cezaevi idaresince kabul edilmiyor.
Neticede bu durumu protesto etmek için Osman Evcan açlık grevine başlıyor. Bugün itibarıyla eyleminin 10. gününde ve sadece su içiyor, şeker bile kullanmıyor. Ve eylemine netice alana kadar devam edeceğini söylüyor.
Toparlarsak...
Bu adam bir mahkûm ve sadece inandığı değerlere uygun olarak yaşamak istiyor. İnandığı şeylerden biri de hayvansal hiçbir ürünü yememek.
Hukuk fakültesinde, Ceza İnfaz Hukuku dersinde ilk öğretilen ilke şudur: Cezaevindeki insanlar özgürlüklerini kaybetmenin sonucu olarak kaybettikleri haklar dışında bütün insan haklarına sahip olmaya devam ederler.
Yani insan olmaya devam ederler.
Hem bizim kanunlarımızda, hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan mahkûmların “beslenme hakkı”na ilişkin hükümlere girmiyorum bile.
Şimdi soruyorum: Ne dersiniz, hikâyesi memlekete bir numara büyük, talebi bir lüks mü Osman Evcan’ın?
“Hayır” deyip “asmayıp da besleyelim” şıkkını seçenler işe cezaevi yönetimine iletilmek üzere internette başlatılan kampanyaya destek atarak başlayabilirler: www.osmanayemek.tumblr.com
Demiray Oral
14 Kas. 11, Taraf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder