06 Eylül 2012

karacaoğlan, cem karaca





Koşma - Karacaoğlan... 

Şu yalan dünyaya geldim geleli
Tas tas içtim ağuları sağ iken

Kahpe felek vermez benim muradım
Viran oldum mor sümbüllü bağ iken

Aradılar bir tenhada buldular
Yaslandılar şivgalarım kırdılar
Yaz bahar ayında bir od verdiler
Yandım gittim ala karlı dağ iken

Farımaz da deli gönül farımaz
Akar gözlerimin yaşı kurumaz
Şimden geri benim hükmüm yürümez
Azil oldum güzellere bey iken

Karac'oğlan der ki bakın geline
Ömrümün yarısı gitti talana
Sual eylen bizden evvel gelene
Kim var imiş biz burada yoğiken

Karacaoğlan, 17.yy halk ozanlarından… Âşık geleneğinin en güçlü ve özgün temsilcisidir. Karacaoğlan’ın koşma ve güzellemeleri, semaileri sade ve yalın bir dille halk edebiyatının ve din dışı duyguların doğal bir söyleyişle dışa vurumunun zirvesidir.

Koşma, dörtlüklerle yarım ya da tam uyaklı olarak abab/cccb/dddb… şeklinde üç ila beş dörtlük uzunluğunda saz eşliğinde söylenen şiirlerdir. Son dörtlükte şairin adı ya da mahlası geçer, bu imza niyetinedir. Son dörtlük özellikle daha güzel söylenir ki şairinin kim olduğu unutulup kaybolmasın.


Şu yalan dünyaya geldim geleli
Tas tas içtim ağuları sağ iken
Kahpe felek vermez benim muradım
Viran oldum mor sümbüllü bağ iken

Geleneksel kültürümüz insanın ölümlü olmasından hareketle hayatı ve dünyayı gelip geçici olması nedeniyle “yalan dünya” olarak nitelendirir. “Tas tas ağu içmek”, yaşadığı sürece hep acılar çektiği anlamındadır. Hayatımızda ne kadar acı, dert ve sıkıntılara katlanırsak, elbet bunun ödül olarak bir karşılığı da olacaktır. Bu adalet duygumuzu tatmin etme amaçlı beklenti “nimet-külfet” dengesinin gereğidir bir bakıma. Nevar ki çoğu zaman hayatta emeklerimizin, fedakârlıklarımızın karşılığını bulamayız. O zaman Tanrı’ya isyan etmemek, ilahi adaletten kuşkuya düşmemek için sanal bir “suçlu” buluruz. Suçlu, bize yar olmayan “felek”tir! Şair, son dizede genç, dinç, yakışıklı ve gelecekten umutlu biriyken şimdi kırık ve viran olduğunu bir benzetmeyle anlatmaktadır.

Aradılar bir tenhada buldular
Yaslandılar şivgalarım kırdılar
Yaz bahar ayında bir od verdiler
Yandım gittim ala karlı dağ iken

Güzellerden uzaklaşmışken, aşktan el ayak çekmişken yine bir bahar günü benim gönlüme aşk ateşi düşürdüler, diyor. Ama umutsuz bir aşktır bu. “Şivga” ağaçların uç dalları, filizleri anlamına gelir.

Şiirin en özgün söyleyişi bu dörtlüğün son dizesidir.

“Yandım gittim ala karlı dağ iken”…

Yüce dağların başı baharda parça parça karlıdır. Kendisini dağa benzetmesi, Karacaoğlan’ın âşıkların en gözdesi olmakla birlikte yaşının ilerlemesi ve saçlarına aklar düşmesiyle de ilgilidir. Diğer yandan karlı dağlar soğuktur ve şairin gönlü de soğumaya yüz tutmuştur.


Farımaz da deli gönül farımaz
Akar gözlerimin yaşı kurumaz
Şimden geri benim hükmüm yürümez
Azil oldum güzellere bey iken

“Deli gönül” aşkla dolup taşan, coşkulu… demektir. Akıllanıp, uslanmaz bu deli gönlüm, diyor. Yaşımız ilerledi ama gönlümüz genç… Bu yüzden hep acılar çekerim; lakin artık benim güzellerin gözdesi olduğum zamanlar geçti. Güzellerin aklına düşen, rüyalarına giren ben iken artık gözden düştüm. Karacaoğlan yaşının ilerlemiş olmasından tatlı tatlı yakınmaktadır. Bir gerçeğe kendini alıştırma gayreti içindedir.

Karac'oğlan der ki bakın geline
Ömrümün yarısı gitti talana
Sual eylen bizden evvel gelene
Kim var imiş biz burada yoğiken

“Gelin” sözü iki anlamlı olarak kullanılmıştır. Gerçekten bir geline bakarak içten içe bir imrenişi anlatmakla birlikte, bize çiçeklerle bezenmiş ağaçları, bahar mevsimini de anlatmaktadır. Ömrümün yarısı güzellerin yağmasına uğradı ama bir “gelin”im yok. Sorun bakalım bizden evvel gelenlere, yaşlılara, Karacaoğlan gibi ömrünü güzeller uğruna harcamış ve öylece gelip geçmiş biri daha var mı? Şair, bu soruyu yöneltiyor ama olmadığını da bilmektedir.

Sedat Demirkaya

Hiç yorum yok: