Çok samimi olarak şöyle düşünüyorum: Foucault'nun iktidar tanımı bazı arkadaşlarca oldukça yanlış yorumlanmaktadır. Foucault, mealen, "iktidar, diğerlerinin karar süreçleri üzerinde belirleyici olabilmek amacıyla kurulan düzenlemedir" der. Doğal olarak, etrafa baktığımızda insanların karar süreçleri üzerinde belirleyici olabilen bir çok şeyin, sadece çıplak baskı ve hegemonya anlamına gelmediğini, yani iktidarın devletten ibaret olmadığını, iktidar örüntülerinin bir kısmının zaten hayatı devam ettirebilmek için her alana, her ilişkiye yayıldığını tespit eder. Bu anlamda dil de iktidardır, çünkü dil aslında karar süreçlerinin oluşumunun formudur, yapısal mekanizmasıdır. Hatta ben daha ileri götürürsem, önceki bir yazıda söylediğim gibi yol da bir iktidardır; çünkü bir noktaya bizi ulaştırmak üzere karar süreçlerimizi sınırlayan bir yapıdır. Şimdi bu noktada bazı arkadaşların bu tespitleri, "iktidarlı olmak iyidir" olarak yorumlayan bir ekole yakın düştüklerini görüyoruz. Oysa iktidarın hayatın devam etmesi için kaçınılmaz bir düzenek halini almış olması "başkalarının karar süreçlerini belirleme" eyleminin eşitlik ve anti-otoriterlikle (dolayısıyla anarşizmle) bağdaşır bir şey olduğu anlamına gelmez. Anarşistlerin yapması gereken, hayatın iktidar üzerine kurulmuş bu örüntüsünü, "herkesin karar süreçlerinde eşit olarak belirleyici olma imkanına sahip olduğu" bir farklı örüntüyle değiştirebilmek olmalıdır. Ki bu, her biri dört başı mamur iktidar düzenekleri olan kurumlara, iktidara neredeyse yapışık olan asimetriye, yani hiyerarşiye karşı çıkmak, onların dışında yeni hayat alanlarının mümkün olabildiğini gösterebilmek ve bizzat oluşturmaktır.
Politika ve politika makinaları tam da bu "belirleme" ilişkisinin kristalleştiği iktidar üreten düzeneklerdir. Karar süreçlerinde eşit iki insan kendi arasında politika yapmaz, eğer yapıyorlarsa bu, birinin eşitliği bir yolla bozmaya, ilişkiyi asimetrikleştirmeye yeltenmesi anlamına gelir. Bu nedenle günlük dilde de, tekil insan varlıklarına doğru indiğimizde, politika sözü giderek daha olumsuz bir ton kazanır. (politikanın hayatı değiştirmeye dönük bir girişim olarak yorumlanması bana son derece saçma geliyor, çünkü her insan tekilliği, dolayımsız ve doğrudan olarak zaten bu değiştirme eylemini her an yapmaktadır. Oysa biliyoruz ki politika alanı diye tanımlanan bir alan vardır ve örneğin bilim ya da akademik alandan özü olarak pek farklı olmayan kendi iç disiplini ve düzenekleri ile tanımlanır)
İşte yukarda izah etmeye çalıştığım nedenlerle, kendi varlık nedeni ve hedefi "politika yapmak", yani "karar süreçlerinde belirleyici olabilmek" olan; bütün düzenlemesini bu amaca göre şekillendiren bir "kurum"un (disiplin de diyebiliriz) anti-otoriter ve anti-hiyerarşik bir hayat örüntüsüne hiç bir katkısı olamaz, aksine "özgürlük", "eşitlik" kavramlarını iktidar düzenekleri ile yanyana getirmesi yoluyla oldukça zararı olur diye düşünmekteyim.
ufuk A.
1 yorum:
yaşasın anti-politika
Yorum Gönder