yaz
I.
I.
yaz, üşengeç kedinin duvara sürtünerek geçtiği
ayrımsız ve kedere tahammülsüz yaz...
hep daha sessiz, hep daha telaşlı
zor farkına varılan (olsun)
işte bir çocuk sudan çıkıyor ve bir adam
çocuğa bakıyor. (olsun)
yaz ya... tamamlar kendini.
bekle. yalnızlığını çar çur etme
kendini kışa sakla, kıştaki kendine
sevişelim şimdi ve terleyelim
betondaki sular kuruyor hızla...
bir gitar sesi. nerden geliyorsa
tıpır tıpır ayak sesi
ne gibi ne gibi?
nasıl desem, cenaze taşıyanların yer değiştirmeleri gibi
yerli bir koku, nereden geliyorsa
yağmur yemiş eski ağaçlar gibi
gelenler gidenler oluyor
ama o hep orda
biz hep yalnızız, hep beraber yalnızız
gitar sesi Istırati’ninmiş: biri ölmüştür
evet ne kolay ne açıklayıcı: biri ölmüştür
cenaze dediğimiz, yerlilerin alışkanlığı
ölüm dediğimiz kızlı erkekli bir pazar gezintisi
güneşin doğuşunu izlemek
yağmurun yağacağını bilmek
ölüm dediğin bilmek pek çok şeyi
ama unutmak unutmak
fark edilmemek, içinden geçilmek
yan yatmak
ölüm dediğin keman gibi bir şey
içli, mahir, bu dünyadan değil gibi
ölüyorlar her gün, tıpır tıpır ayak sesleri
dinsel değil bu gitar, yalnızca alışkanlıktan
yalnızca sıkıntıdan kuruludur dili kimsesizliklerin
hep olacak değil mi?...
bir şey var bu mevsimde
söylemek istemediğim, bilardo oynarken
kaçındığım, başkalarının duymasından
gizlediğimiz daha pek çok şey gibi
uyumak
en iyisi
unutmak
temiz bir sabah güneşine gerinmek sonra bira içmek
yenilmek, bunu bilmek
cenaze geldi işte pansiyonun önüne kadar
gitar ne güzel
ölüm ne kötü
ne olacak şimdi...
ayağa kaldırmadan başkalarını ölebilmeli değil mi insan?
II.
onuncu gün anladım, artık buranın yerlisiyiz
komşular vişne getirdiler bir tabağın içinde
siz ikiniz denize gitmiştiniz
ben bu sabah balığa çıkmadım
tepeden baktım her şeye:
rezilce görünüyor içinde olmayınca
sen olsaydın tersini söylerdin:
fena görünmüyor içinde olmayınca
aynı şey değil mi ikisi aslında
aynı şey değil miyiz karşı çıkarken
ya da benimserken
bak, gitara yaslanmış adam sigara içiyor
parmaklıkların arasından bir ıslık sesi geliyor
güzeldir belki de içeri girsek bütün evler gibi
der demez ben, kulağıma fısıldaman:
hepsinin içi aynı
III.
taşındık artık bu kıyıya
bakıyoruz durmadan, geldiğimiz yere
durmadan gelir mi insan
belli bir yaşa gelmeden
üş kişiyiz mesela
konu da kadınlar olsun
açık saçık fıkralar
orta yaşlı öğünmelerle
kahkahalarla ve kaba sözlerle başlıyoruz
giderek inceliyoruz sonra
giderek anlıyoruz
hep yalnızdık bu konuda
şıkıdım süslerden bir şey asmışız kapıya
güya sinekler için
dışarıdan görülmemek için mi
az daha eğlensin diye mi gelenler
bütün yazlar yığılıyor üst üste
geniş bir yaz oluyor sonra
kalıyor odanın ortasında
IV.
işte bir liman. ona git
kış sert geçti de
yavaş konuş, hemen sevişme
hiçbir şey kaçmaz böyle bir mevsimde
yoktur ki hiç yazdan kalan sevgili
mevsim normallerinde aşklarımız
uçucu ve kolay
duygusal artış bekleniyor
yalnız öğle sonlarında
yalnız öğle sonlarında
yazsa
serinlik hemen fark edilir
dikkat çekmeden üşüyemez insan
yoktur eski bir tekne gibi dolaşmak
batmak, çıkmak, görünmemek
neden olsun ki özel bir anlamı
V.
iyi bakalım – bu, gözleri kısmak demektir -
mevsimden mevsime geçişini görebilecek miyiz
kırlangıçların
ufka bakalım, ne kadar belirsiz
-neresinden bakarsan bir aynadır deniz
gökyüzünü içine alan
diyor o, o dedimse bir genç kız kalsın akılda
-nesini seviyorum biliyor musun bu mevsimin
-nesini?
-hafifliğini, hasarsızlığını
-sen öyle san
-öyle değil mi?
-değil öyle sana nasıl söylesem, uzun bakmayı
bilmiyorsun ki...-ah hasar- elbette önemsizleşmesi
her şeyin, sen şaşırır mısın mesela
gemilerin neden böyle durduklarına
-anlamıyorum
(anlama, ben söylüyorum)
kimbilir ne anlatacak benim hakkımda
- ne münasebet demeyeceği bir şey yok mu bu kızın -
üzücü bu akşamın rengini akılda tutamamak
- bir de anlamıyorum demeyeceği bir şey olmalı -
en iyisi bırakmak, gitsin akılda kalmasın
denize girsin, esmerleşsin, kiraz yesin
randevularına yetişsin, denesin
sıkıntıdan kurulu dili kimsesizliklerin
VI.
en iyisi bira içmek
pansiyonerlerden bazıları
akşamları bahçede oturuyorlar
çiçekleri suluyorlar
ve damlalar buharlaşmadan
ben geliyorum, anlıyorum tüm bunları
yaşamıyorlar da geziniyorlar gibi
bir şeftali bahçesinde
sahi neden yapmıyorum ben bunları
yarım aya bakıp hüzünlenmek
ve köprüde üşümenin güzel olabileceğini
söyleyip ve gitmek oraya, üşümek biraz, sarınmak
-sarınmak ama kendine-
neden eylemlerimiz kendiliğinden kendine
aklına getirme böyle şeyleri
git işte, bak gidiyorlar, gidebiliyorlar
neden hiç yapmıyorum böyle şeyleri
VII.
öğleden sonra deniz kenarına inmedim
pansiyonun bahçesinde oturdum
sıcağın altında bir kitap okudum
yalnız olduğumu düşündüm
ölümü düşündüm
bunun birden ve böylesine
dolaysız gelmesi aklıma
tedirgin etti biraz, radyoyu açtım
iskambil destesini alıp fal baktım
mutfağa gidip limonata içtim
ama taşıdım hep şu tuhaf düşünceyi:
neden özel bir anlamı olsun ki yaşamamızın
SINIRDA dergisinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder