27 Temmuz 2018

asimile mi oluyoruz entegre mi oluyoruz?

İlber Ortaylı Türklerin gittikleri yerde geldikleri yeri yaşayan bir millet olduğuna dikkat çekiyor, sonra da ekliyor, ama diyor geldikleri yeri yani kültürü ikinci kuşağa devretme kabiliyetleri pek düşüktür. Kültürlerini ikinci kuşağa devretmedeki beceriksizliklerinin baştaki genellemeyi boşa düşürmesini geçersek hem Anadolu'ya gelen şamanist Türklerin İslamlaşmasını hem kuzeyden Avrupaya göç edenlerin Hristiyanlaşmasını ve her iki bölüğün de dillerindeki değişikliğin derecesini düşününce doğru bir saptama gibi. Göçebelikten yerliliğe geçişte de, her ne kadar yüzyıllarca direnç gösteren boylar olsa da, büyük kütlenin yerleşik hayata kolay geçtiği söylenebilir. en azından yarı-göçebe dediğimiz yazın yayla kışın kışla kültürü hakim oluyor kısa sürede. Demek ki ne dinde ne yaşam şeklinde sonraki kültüre bir devir söz konusu olabilmiş. İzler aranırsa bulunur elbet ama görünür olan, Türklerin entegrasyon kabiliyetinin yüksekliğidir. Asimilasyon mu baskındır entegrasyon mu tartışılabilir. Benim gördüğüm entegrasyon hakimdir. Almanya'ya gidenlere baktığımız zaman da bunu görüyoruz, her ne kadar Alman devletinin asimile çabaları, uygulamaları var ise de başlangıçta kuvvetle kendi kültürünü yaşatma konusunda kararlı görünen Türklerin 2. kuşağa gelindiğinde entegre oldukları - değişik bir şekilde tabii, varoş diyeyim kısaca uzatmamak için- görülüyor. Ama bunu Türklerin bir özelliği, yeteneği olarak ya da yetersizliği olarak görmek ne kadar doğru. Belki de asıl doğru olan modernizmin dünyada tek hakim kültür haline gelişidir. İsveçteki ya da Japonyadaki bir yerellik yerelliğini ne kadar muhafaza edebildi ki, edebilirdi ki? Herkes tek bir kültüre doğru gitti 19-20. yy.lar boyunca: Modernizme. Dini para ve mülkiyet olan, şiarı değişime ayak uydurmak olan, müziği pop, yükselen değerleri eğitim, iletişim, bencillik, atomize olmak, tutucu olmamak, yerel değerleri turistik ölçüde önemsemek olan, hazlarına düşkün vb. Demem o ki Türklerin 10 -13 yy. arası entegrasyonları/asimilasyonları karşılaştıkları yeni kültürün (yerleşiklik) yeni dinin (İslamiyet ve Hristiyanlık) baskısı (asimilasyon) ya da yeğ tutulması (entegrasyon) ile ilgili çözümlenebilir. Ama 18. yüzyıl sonrası dünyada meydana gelen dönüşüm göçebelik/yerleşiklik çatışmasını yerleşiklik lehine tamamen ortadan kaldırmış, din çatışmasını temel olmaktan çıkarmış, sekülerlik büyük ölçüde egemen olmuştur. (sonraki dönemlerde ve bugün tekrar filiz vermesi filan görece ve lokaldir bence, istikamet olarak benimsenen durum yerleşik ve seküler yaşamdır) Dolayısıyla iletişim kullanımı, iktisadi yapı, eğelence, beslenme, giyim kütürü vb. hangi açıdan bakarsak bakalım dünyanın entegrasyonu tamamlanmış bir süreçtir. alternatifi genel planda olmayan bir yaşama şekli hakim bugün. bundan rahatsızlar yok mu... var elbette. bunlara da çarın kışlık sarayına saldırmadıkları sürece veya ciddi alternatif olmaya doğru gitmedikleri sürece yol veriliyor. En baştaki saptamaya dönersek; İlber Ortaylı neyi kastediyor ve istiyor. Görünüşe göre her milletin kendi kültürünü sonraki kuşaklara aktarmasından yana. ama bu özcü görünen yaklaşımın kabuğunu soyduğumuzda öyle olmadığını anlıyoruz. İlber Hoca herhalde şamanizme ve göçebe kültüre dönelim, ondan hiç vazgeçmemeliydik demek istemiyor. Söylediği şu. Türkçeye sahip çıkalım, geleneksel değerlerimize sahip çıkalım. Hangi ölçüde modern? yerleşik ve seküler yaşamla çelişmediği sürece. Bunları savunmak da bugün artık zaten her modernin turistik, oryantal ve nostaljik bir arzusu.
Sahicilik nereden çıkar? düşüncenin haddini arama çabasından. Düşünceyi kendi haddine kadar götüremezseniz ne hakikati bulabilirsiniz ne de sahici olabilirsiniz. Bugün modern yaşamın getirdiği yozlaşmalardan, şundan bundan rahatsız olanlarla gerçek manada birkaç dakika konuşsanız aslında önce modernizmden sonra medeniyetten vazgeçebilecek bir temel hesaplaşma içinde olmadan domatesin kokusundan, GDO'lardan, çocukluk oyunlarından, eski dönemlerden söz ettiklerini anlarsınız. Sorular serttir. Bunların cevaplarıyla yeterince cebelleşmeden kapitalizme ya da medeniyete karşı olduğunuzu düşünmek bir tür onun pozundan, rantından da mahrum kalmama isteğinden kaynaklanır. Örnek durumlara falan girsek yazı uzar gider ama herkes bilir ki bugünkü yaşama şeklimizin sunduğu nimetler kolay vazgeçilebilir değildir. Ancak bu yaşama şeklinin insan ve doğa üzerinde yarattığı tahribatı gerçekten anlarsanız, nimetlerinin nimet olmadığını görebilirseniz, modernizme, kapitalizme, üretime, temsile dayalı demokrasiye, giderek medeniyete karşı olma, bir anarşist olma ihtimaliniz vardır.



Hiç yorum yok: