Kendimi kötü hissettiğim zamanlarda gözlerimi kapar rüzgârın bedenime dokunuşunaodaklanırım. Öyle ki yüzümü okşayan rüzgâr huzur veren bir melodi oluverir kulaklarımda. Bir süre sonra ise içimdeki kaynağı belli olmayan kaygı kaybolup gider. Geriye sadece yüzümüokşayan, kulaklarıma şarkısını söyleyen ve burnuma etraftaki kokuları taşıyan rüzgâr ve benkalırız. Rüzgâr tüm kaygılarımı bedenimden söküp alır. Rüzgârın, havanın şifasına inanırım.Tıpkı Datçalılar gibi…Kâdim kültürlerde rüzgâr karmaşık ve zengin bir kavramdır. Doğrudan doğal ve doğaüstüunsurlarla ilişkilidir. Ruhsal ve fiziksel dünya arasında, kutsal ve dünyevi olan arasında, içsel vedışsal alanlar arasında bir köprü görevi görür. Ruhların doğası rüzgârdır. Bu nedenle rüzgârlar hem faydalı hem zararlı etkileri içerisinde taşır. Anadolu’nun şifa geleneğinde de üfleme –rüzgâr – şifayı aktaran bir uygulamadır. Rüzgârın mağara veya pınarlardan gelen toksik havayıve insanlar, bitkiler ve hayvanlardan diğer insanlar, bitkiler ve hayvanlara geçen hastalıklarıtaşıdığına inanılır. Aynı zamanda bedendeki enerjiye de – sinir sisteminin elektriksel enerjisine –etki eder.Geleneksel tıb anlayışlarında, hastalık beden sistemlerindeki uyumsuzluk olarak ortaya çıkar.Anadoludaki şifa çalışmalarına benzer yanları bulunan geleneksel Çin tıbbında, uyumsuzluğaneden olan altı dışsal neden vardır. Bunların başında da rüzgâr gelir. Bu patojenik rüzgârın yolaçtığı hastalıklar çoğunlukla bedenin üst bölümünde oluşur. Günümüzde, uygar dünyamızdarüzgâr ile kurulan uyumsuz ilişki ise artık yeni bir hastalığa yol açıyor. Rüzgâr TürbiniSendromu…Doktor ve ekolojist olan Nina Pierpont rüzgâr türbinlerinin yakınında yaşayan insanlarınbirbirleriyle tutarlı bir şekilde tecrübe ettiği bir grup semptomu “Rüzgâr Türbini Sendromu” olaraktıp literatürüne dahil etti. Kasım ayı içerisinde Türkçe çevirisinin de yayınlandığı “Rüzgâr TürbiniSendromu: Doğal bir deney raporu” kitabında, Dr. Nina Pierpont yaptığı çalışmadan ve Rüzgâr Türbini Sendromu’nun mekanizmasından bahsediyor. Toplamda 38 kişiden oluşan 10 aile ileyürüttüğü çalışmanın sonucu olan kitap, bilimsel bir rapor niteliği taşıyor. Tüm bu kişiler 2004yılından bu yana kurulmuş büyük endüstriyel rüzgâr türbinlerinin (1,5 – 3 mW) yakınındayaşayan insanlar ve onda dokuzu yaşadıkları rahatsızlıklar nedeniyle evlerini terk etmişdurumda. Çünkü semptomlar türbinlerden uzaklaştıklarında ortadan kalkıyor. Bu semptomlar,uyku bozukluğu ve yoksunluğu, baş ağrısı, kulak çınlaması, kulaklarda basınç, sersemlik hissi,baş dönmesi, bulantı, bulanık görme, kalp çarpıntısı, asabiyet, konsantrasyon ve hafızaproblemleri, hareket duyarlılığıyla ilişkili panik nöbetleri, uyanıkken veya uykuluyken ortayaçıkan titreme olarak tanımlanıyor.Tüm bu semptomların nedeni, düşük frekanslı gürültü ve türbin bıçaklarından kaynaklanan ışıkve gölge titreşimleri. Bunlar, gözler, iç kulak ve bedenimizdeki diğer denge algılayıcılarınındenge merkezlerine bozuk sinyaller iletmesine yol açıyor. Böylece kişinin nörolojik olarak
mekandaki pozisyon ve hareket duyusunu, mekansal hafıza ve konsantrasyonunu etkiliyor.İnsanlar çok basit işleri eskisi gibi yapamaz hale geliyor. Çocukların öğrenme becerileri kötüyegidiyor. Geceleri nedensiz korkularla uyanıyorlar. Dr. Nina Pierpont, insanların tecrübe ettikleribu ve diğer rahatsızlıkları kendi ağızlarından Vaka Serileri olarak kitapta aktarıyor.Dr. Nina Pierpont’un bu çalışması ve raporda gözden geçirdiği diğer bağımsız çalışmalar,türbinlere ilişkin güvenli mesafenin en az iki kilometre olması gerektiğini söylüyor. Daha büyüktürbinler ve değişik topoğrafyalar için bu mesafe ise daha fazla. Ancak ne yazık ki böyle bir çalışma insan dışındaki canlılarla yapılmış değil. Dahası kitabın 2009 yılı sonundayayınlanmasıyla, doğal gaz sıkıştırma istasyonları, endüstriyel atık su pompa istasyonları vediğer elektrik santralleri yakınında yaşayan insanlar aynı semptomları tecrübe ettiklerinibildirmeye başladı. Bu vakalarda da düşük frekanslı gürültünün hastalığa neden olduğu ortayaçıkıyor. Türbinlerin olmadığı Rüzgâr Türbini Sendromu…“Rüzgâr Türbini Sendromu” aslında elbette daha büyük bir rahatsızlığın sadece bir semptomu.Bu büyük rahatsızlık ise uygar kültürümüzün gezegen ile kurduğu uyumsuz ilişki. Kültürümüzünihtiyacı olan şifa için hastalığa neden olan uyumsuzlukların giderilmesi gerekiyor. Bu elbetteaynı uyumsuzlukları içerisinde barındıran alternatif önlemlerle olmayacak. Tek yapmamızgereken tekrar hatırlamak. On binlerce yıldır gezegen ile uyumlu bir ilişki içerisindeki kâdimkültürleri tamamen yok etmeden önce, bir zamanlar onlardan biri olduğumuzun farkına varmak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder